Bir matematik dehası Kemal BABAGİL

Sağlık 01.08.2013 - 16:14, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

Bir matematik dehası Kemal BABAGİL

‘’Hasankale’liyim  ve Topal Ahmet’in oğluyum’’ diye söze başlıyor, matematiğin ordinaryüsü Mustafa Kemal Babagil. İki senedir ramazan ayını Hasankale’de geçiren,  extrem bir o kadar da hümanist hocamızı iftara götürmek de bir mesele.. Kimseye yük olmak istemiyor. Her zaman olduğu gibi mükemmel İstanbul şivesiyle konuştuğunda –esprili konuşma jargonuyla- kendisini hayranlıkla dinletmesini biliyor. ‘’Ben öğretmen olduğumda zannederdim ki en iyi öğretmen benim’’ diyen; Kemal Babagil, ilkokulu (Nef’i) ve ortaokulu Hasankale’de okuduktan sonra Gümüşhane Öğretmen Lisesini kazanıyor, burada okurken kazandığı imtihan neticesinde İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulunu bitirip matematik öğretmeni oluyor. Dönem arkadaşları; Nevzat Çınar, İbrahim Coşkun, Selman Bayoğlu (İTÜ gemi müh), Tacettin Külekçi (yüzbaşıyken rahmetli oldu).   Sırasıyla Kozluk lisesi, Hınıs lisesi ve Pasinler lisesi müdürlüğünden sonra Çubuk lisesi ve Çankaya Ortaokulu müdürlüğü yapıyor. Ankara Deneme lisesi matematik öğretmenliğinden sonra da emekli oluyor. Ayrıca özel dersanelerde de çalışmışlığı var. İstanbul’da okurken Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne bir süre devam ederek Emin Ongan’dan ders alıyor. Bu yüzden de Sanat müziği müptelası. Samime Sanay ve Muazzez Abacı hayranı. Muazzez Abacı’dan ‘’söyleme bilmesinler’’ şarkısını dinlediğimde  hep hocamız yadıma gelir. Sanat müziğinin dışında ne tür müziklerden hoşlanıyorsunuz diye sorduğumuzda; ‘’Her türlü müziği de sevmem’’ diyor. Çocuklarından biri mühendis biri de tabip. Mühendis olanı, Aselsan sanat müziği korosunda ve bir çok enstrümanı çalıyor. 5 yaşındaki torununun piyano çalması ve ‘’dede gel sana bilgisayar öğreteyim’’ demesi çok hoşuna gidiyor dedesinin.   Hasankale Ortaokulunda’nda  aldığı iyi bir eğitimin ardından Çapa Öğretmen Okulu’ndaki eğitimin (1) üstüne Kemal Babagil’in doğuştan gelen zekası da ilave edilince ortaya kaliteli bir öğretmen çıkıyor. Sizin iyi ders anlatmanız  önemli değil ki, önemli olan öğrencinin bunu anlayabilmesi diyerek yola başlıyor, Kemal Babagil. Bunun için de her öğretmenin kendine has bir metodoloji geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Öğrenci matematikten öcü gibi korkuyor, o zaman bizim bu dersi sevdirmemiz için dersleri esprili bir şekilde anlatmanın önemli olduğunu söylüyor. Lise sona gelen öğrencilerin, matematiğe meyilli olanları bir sınıfta toplayıp, (6- mat) ilk  2 ay geçmiş yıllardaki önemli konuları (trigonometri, logaritma vs.) anlatıp, ondan sonra lise 3  konularını anlattığını söylüyor.   Sohbetlerde ve derslerinde ‘’salon edebiyatı’’ jargonuyla konuşan, ayrıca tahtayı çok iyi kullanan, matamatik dersini öğretmenin ve müdürlüğün sırlarını sorduğumuzda, ajitasyona ve narsizme kaçmadan mütevazi bir şekilde –özellikle kimseyi incitmemeye özen göstererek- başlıyor konuşmaya.  ‘’Tahtanın karşısında kendi noksanlıklarımı gördüm, bunları gidermek için muazzam gayret sarfettim. Bir gün hanım şöyle dedi, (Sen bu matematiği daha öğrenemedin mi?). İroni de olsa bu cümle, bir realitedir, şahikalara patikalardan çıkılır. Hiçbir şey bedava olmuyor. Emek verilince netice alınıyor. Eğitim, insandaki gizli kabiliyetleri geliştirmektir. Eğitim kadrosu iyi olursa başarı elde edilir. Bir eğitim kurumu, duvarlarının mermer olmasından dolayı iyi olmaz. Hafta içi ve hafta sonu Pasinler Lisesinde hep kurs yapardık, bundan dolayı da Erzurum’un en başarılı liselerinden biriydik. Ben iyi bir koordinatör olmaya çalıştım. Çalışma disiplininden zerre kadar taviz vermedim, hatta geceleri kahveleri ve köyden gelen öğrencilerin kaldığı mekanları dolaşırdık. Görevim esnasında bana yardımcı olan arkadaşlarıma da bu vesileyle teşekkür ederim. Deneme Lisesinde çalıştığımda, dersine girmediğim öğrencilerin bile çözemediği soruları alır akşam evde çözüp ertesi gün getirirdim. Öğrencilerimin bana telefon açıp hatırımı sormaları beni mutlu kılıyor, ve yılların yorgunluğunu unutturuyor.’’   Unutamadığı iki olayı şöyle anlatıyor, Deneme Lisesi’ndeyken ‘’Bir integral sorusu yazdım tahtaya, (çözümü bir sayfa) sınıfın öteki ucuna gidip geldiğimde,  öğrencim Pınar Ülkü Derner’in soruyu kafadan çözdüğünü gördüm. Bütün derslerimde hemen hemen böyleydi, şimdi  Aselsan’da mühendis. Sene sonunda öğrenci bana şöyle dedi. ‘’..Ama hocam ben sizden çok şey öğrendim.’’  İkincisi de Pasinler Lisesi müdürüyken bir öğrenci velisi okula gelip şöyle diyor. ‘’Bu çocuğu okuması için köyden getirdim, okusun hiç değilse bir kaymakam olsun’’.   O yıllarda lisede müdür yardımcılığı ve edebiyat öğretmenliği yapmış olan Mehmet Öztürk’de geliyor. Ziya Paşa’dan vuruyor, Mevlana’dan (farsça) çıkıyor. ‘Çerh ile söyleşemem, ayinesi saf değil’, Söz ustasının yanında taş, baş yararmış. Arif ol, mecliste kelam dinle, kırk bilirsen bir söyle. Ben de öyle yapıyorum zaten...  Yahudi Efendi romanını okumam için bana veren,  Muhsin Ayık’la beraber gelmişler. Muhsin Hoca’ya diyorum ki; bak bu romanda ‘reenkarnasyon’ da var, dikkatini çekti mi? Şöyle diyor bilge kişi:  ‘ O romanda ne yok ki’. Ve matematik öğretmenliği yapmış olan Coşkun Becik’de geliyor, 30 yıl aradan sonra. İlk görev yeri burasıydı, şimdide Çanakkale’de. Keşke buralardan hiç gitmeseydim diyor.   ..Önümüzdeki sene tekrar gelmek üzere gidiyor Ankara’ya Kemal Babagil, arkasında derin izler bırakarak. Yaran dağıldı sohbet-i meyhane kalmadı Ol işret, ol muhabbet, o peymane kalmadı Guşetmem eski naraları kuy-u yardan Guya ki deşt-i aşka divane kalmadı.   DİPNOTLAR: 1-  Ahmet Kabaklı, Nihat Sami Banarlı, Abdulkadir Karahan Hoca’lar derslerimize gelirlerdi. Mehmet Kaplan, edebiyat öğrencilerinin gece dersine gelirdi. Ben de O’nun şiir tahlillerini dinlemek için o gruba katılırdım.

‘’Hasankale’liyim  ve Topal Ahmet’in oğluyum’’ diye söze başlıyor, matematiğin ordinaryüsü Mustafa Kemal Babagil. İki senedir ramazan ayını Hasankale’de geçiren,  extrem bir o kadar da hümanist hocamızı iftara götürmek de bir mesele.. Kimseye yük olmak istemiyor. Her zaman olduğu gibi mükemmel İstanbul şivesiyle konuştuğunda –esprili konuşma jargonuyla- kendisini hayranlıkla dinletmesini biliyor. ‘’Ben öğretmen olduğumda zannederdim ki en iyi öğretmen benim’’ diyen; Kemal Babagil, ilkokulu (Nef’i) ve ortaokulu Hasankale’de okuduktan sonra Gümüşhane Öğretmen Lisesini kazanıyor, burada okurken kazandığı imtihan neticesinde İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulunu bitirip matematik öğretmeni oluyor. Dönem arkadaşları; Nevzat Çınar, İbrahim Coşkun, Selman Bayoğlu (İTÜ gemi müh), Tacettin Külekçi (yüzbaşıyken rahmetli oldu).

 

Sırasıyla Kozluk lisesi, Hınıs lisesi ve Pasinler lisesi müdürlüğünden sonra Çubuk lisesi ve Çankaya Ortaokulu müdürlüğü yapıyor. Ankara Deneme lisesi matematik öğretmenliğinden sonra da emekli oluyor. Ayrıca özel dersanelerde de çalışmışlığı var. İstanbul’da okurken Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne bir süre devam ederek Emin Ongan’dan ders alıyor. Bu yüzden de Sanat müziği müptelası. Samime Sanay ve Muazzez Abacı hayranı. Muazzez Abacı’dan ‘’söyleme bilmesinler’’ şarkısını dinlediğimde  hep hocamız yadıma gelir. Sanat müziğinin dışında ne tür müziklerden hoşlanıyorsunuz diye sorduğumuzda; ‘’Her türlü müziği de sevmem’’ diyor. Çocuklarından biri mühendis biri de tabip. Mühendis olanı, Aselsan sanat müziği korosunda ve bir çok enstrümanı çalıyor. 5 yaşındaki torununun piyano çalması ve ‘’dede gel sana bilgisayar öğreteyim’’ demesi çok hoşuna gidiyor dedesinin.

 

Hasankale Ortaokulunda’nda  aldığı iyi bir eğitimin ardından Çapa Öğretmen Okulu’ndaki eğitimin (1) üstüne Kemal Babagil’in doğuştan gelen zekası da ilave edilince ortaya kaliteli bir öğretmen çıkıyor. Sizin iyi ders anlatmanız  önemli değil ki, önemli olan öğrencinin bunu anlayabilmesi diyerek yola başlıyor, Kemal Babagil. Bunun için de her öğretmenin kendine has bir metodoloji geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Öğrenci matematikten öcü gibi korkuyor, o zaman bizim bu dersi sevdirmemiz için dersleri esprili bir şekilde anlatmanın önemli olduğunu söylüyor. Lise sona gelen öğrencilerin, matematiğe meyilli olanları bir sınıfta toplayıp, (6- mat) ilk  2 ay geçmiş yıllardaki önemli konuları (trigonometri, logaritma vs.) anlatıp, ondan sonra lise 3  konularını anlattığını söylüyor.

 

Sohbetlerde ve derslerinde ‘’salon edebiyatı’’ jargonuyla konuşan, ayrıca tahtayı çok iyi kullanan, matamatik dersini öğretmenin ve müdürlüğün sırlarını sorduğumuzda, ajitasyona ve narsizme kaçmadan mütevazi bir şekilde –özellikle kimseyi incitmemeye özen göstererek- başlıyor konuşmaya.  ‘’Tahtanın karşısında kendi noksanlıklarımı gördüm, bunları gidermek için muazzam gayret sarfettim. Bir gün hanım şöyle dedi, (Sen bu matematiği daha öğrenemedin mi?). İroni de olsa bu cümle, bir realitedir, şahikalara patikalardan çıkılır. Hiçbir şey bedava olmuyor. Emek verilince netice alınıyor. Eğitim, insandaki gizli kabiliyetleri geliştirmektir. Eğitim kadrosu iyi olursa başarı elde edilir. Bir eğitim kurumu, duvarlarının mermer olmasından dolayı iyi olmaz. Hafta içi ve hafta sonu Pasinler Lisesinde hep kurs yapardık, bundan dolayı da Erzurum’un en başarılı liselerinden biriydik. Ben iyi bir koordinatör olmaya çalıştım. Çalışma disiplininden zerre kadar taviz vermedim, hatta geceleri kahveleri ve köyden gelen öğrencilerin kaldığı mekanları dolaşırdık. Görevim esnasında bana yardımcı olan arkadaşlarıma da bu vesileyle teşekkür ederim. Deneme Lisesinde çalıştığımda, dersine girmediğim öğrencilerin bile çözemediği soruları alır akşam evde çözüp ertesi gün getirirdim. Öğrencilerimin bana telefon açıp hatırımı sormaları beni mutlu kılıyor, ve yılların yorgunluğunu unutturuyor.’’

 

Unutamadığı iki olayı şöyle anlatıyor, Deneme Lisesi’ndeyken ‘’Bir integral sorusu yazdım tahtaya, (çözümü bir sayfa) sınıfın öteki ucuna gidip geldiğimde,  öğrencim Pınar Ülkü Derner’in soruyu kafadan çözdüğünü gördüm. Bütün derslerimde hemen hemen böyleydi, şimdi  Aselsan’da mühendis. Sene sonunda öğrenci bana şöyle dedi. ‘’..Ama hocam ben sizden çok şey öğrendim.’’  İkincisi de Pasinler Lisesi müdürüyken bir öğrenci velisi okula gelip şöyle diyor. ‘’Bu çocuğu okuması için köyden getirdim, okusun hiç değilse bir kaymakam olsun’’.

 

O yıllarda lisede müdür yardımcılığı ve edebiyat öğretmenliği yapmış olan Mehmet Öztürk’de geliyor. Ziya Paşa’dan vuruyor, Mevlana’dan (farsça) çıkıyor. ‘Çerh ile söyleşemem, ayinesi saf değil’, Söz ustasının yanında taş, baş yararmış. Arif ol, mecliste kelam dinle, kırk bilirsen bir söyle. Ben de öyle yapıyorum zaten...  Yahudi Efendi romanını okumam için bana veren,  Muhsin Ayık’la beraber gelmişler. Muhsin Hoca’ya diyorum ki; bak bu romanda ‘reenkarnasyon’ da var, dikkatini çekti mi? Şöyle diyor bilge kişi:  ‘ O romanda ne yok ki’. Ve matematik öğretmenliği yapmış olan Coşkun Becik’de geliyor, 30 yıl aradan sonra. İlk görev yeri burasıydı, şimdide Çanakkale’de. Keşke buralardan hiç gitmeseydim diyor.

 

..Önümüzdeki sene tekrar gelmek üzere gidiyor Ankara’ya Kemal Babagil, arkasında derin izler bırakarak.

Yaran dağıldı sohbet-i meyhane kalmadı

Ol işret, ol muhabbet, o peymane kalmadı

Guşetmem eski naraları kuy-u yardan

Guya ki deşt-i aşka divane kalmadı.

 

DİPNOTLAR:

1-  Ahmet Kabaklı, Nihat Sami Banarlı, Abdulkadir Karahan Hoca’lar derslerimize gelirlerdi. Mehmet Kaplan, edebiyat öğrencilerinin gece dersine gelirdi. Ben de O’nun şiir tahlillerini dinlemek için o gruba katılırdım.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler