BU HAMUR ÇOK SU KALDIRIR!..

Kültür (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 06.10.2016 - 08:46, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

BU HAMUR ÇOK SU KALDIRIR!..

BU HAMUR ÇOK SU KALDIRIR!..
15 Temmuz akşamı ülkemizin ve aziz milletimizin üzerine çökertilen karabulutları bedel ödeyerek dağıttıktan sonra, o kara bulutların arkasına saklanmaya çalışan kap kara yüzleri daha iyi tanımaya başladık. Deniz içerisinde çer çöp ve gayrı doğal nesneleri barındırmaz ve bir gün mutlaka kıyıya vurur. Harakani’nin deyimiyle insan kalbi ve dili de öyledir. Kalpte olan dile vurur. Bence bulutlarda aynı şeyi yapar ve arkasına saklanan karanlık yüzleri yağmura, doluya ve kara karıştırıp yerlere çalar. Bu densizler yağmur, dolu ve kar gibi yerlere çakılırken en başından kafalarına koydukları gibi hedeflediklerinin üzerlerine düşerek yine de zarar ve ziyan vermek isterler. Onlarda bilirler ki bunlar ölüm sessizliğinin ufku yırtan çığlıkları, öğrenilmiş ve kabul edilmiş çaresizlik içerisinde çare arayışları  ve de intihar eylemleridir. Dolu yere bir bütün olarak inse de, uzun süre bu bütünlüğü koruyamaz eriyip yok olur. Bu millete o karanlık geceyi yaşatanlar, emellerine ulaşamamış olsalar da, aldıkları yenilgilerden yeni senaryolar çıkararak sahnedeki faaliyetlerine devam ettirmek istiyorlar. Bu ülkenin bekası için var güçleriyle çalışan,  3 milyarlık İslâm aleminin ve 3 yüz milyarlık Türk Dünyasının dolayısıyla Türk-İslâm dünyasına karşı çok derin sorumluluklarımız vardır diyen Sayın Cumhurbaşkanımızın ve her ifadesinde teröre geçit vermeyen Başbakanımızın dedikleri gibi; “çok kritik dönemlerden geçiyoruz. Gerçekten de at izi it izine karışmış. Bana göre daha da fazlası var. Hatta artık atlar at itler de it değil. Çünkü atlara ot yerine et itlere de et yerine ot yedirmişler. Dolayısıyla at dediklerimiz itleşmeye it dediklerimiz de atlaşmaya başlamışlar. Bu yüzden, atlar artık kişnemiyor ve ürüyorlar, itler ise aynı şekilde kendilerini at sanıp kişnemeye başlamışlar. Eğer ortalıkta toz duman ise hadi gel de çık işin içerisinden!.. Gerçekten çok kritik dönemlerden geçiyoruz. Allah milletimizin yar ve yardımcısı olsun”. Bu at izi it izi meselesiyle beraber Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin  efsane darbe konuşmasıyla durumun vahameti bir kez daha ortaya konulmuştur. Darbe gecesi Allah korusun ordu ve millet adeta karşı karşıya getirilmek istenmiştir. Ordu –Millet felsefesinin yıkılması üzerine oynanmıştır. Aslında oynanan oyunun kurgusu da bu hedef üzerine oturtulmuştur. Eğer hain kalkışma ve darbe bu istikametlerden okunursa, son günlerde birilerinin hayali olan yeni karanlık gecelerden sızan mesajlar çerçevesinde yeniden geleceklerini söyleyenlerin geldikleri gibi gidemeyeceklerini sezecekler ve tarihin kirli çöplüğünde çürüyüp öyle gideceklerdir. Tarihin sayfaları hak, hukuk  ve adalet destanlarıyla dolu olan kahraman Türk Askerinin o gece düşürüldüğü durum içler acısıdır. O karanlık geceyi milletimize yaşatan hainler bu açıdan emellerine ulaşmış, bazı zifiri karanlıklardan daha karanlık densizler belki de o anda bile ne olduğunu anlamadan hain kumpasçılar tarafından verilen emir komuta içerisinde rutin göreve çıktığını sanan bir askerin başında Bozkurt işareti yapabilmiştir. Halbuki aslında ne yapmak istediği az çok anlaşılan o  karanlığın öncüsü eğer gerçekten o yaptığı işaretle algılanmasını istediği düşüncenin gerçek sahibi olsa idi, o vahim durumda oturup hıçkıra hıçkıra ağlaması gerekirdi. Çünkü o pozisyon devlet ve millet açısından sadece ağlanacak bir pozisyondur. Sayın BAHÇELİ’ nin durumu fark ederek dillendirdiği sözler bu açıdan çok manidardır ve mutlaka çok iyi okunmalıdır. Yaşadığımız o karanlık geceden sonra ortaya birtakım FETÖ itirafçıları çıktı. Hemen hemen her kanalda ve her Allah’ın günü çeşitli söyleşi ve tartışma programlarına katılmaya başladılar. Programları hazırlayan adlı sanlı yapımcılar ve program katılımcıları sadece o itirafçıları dinliyorlardı. Programları izlerken diğer katılımcı ve yapımcıların donanımsızlıklarını, amatörlüklerini ve hiçbir bilinmeyeni ifade etmeyen itirafçıları ise; derslerini çok iyi çalışmış, beyin okuma, algı operasyonları konusunda kendilerini yetiştirmiş oldukları işin uzmanları tarafından anlaşılan ve düşünceleri yönlendirme kapasitelerine sahip olduklarını çok net olarak anlayabiliyorum. Çünkü itiraf diye konuştukları şeyler herkesin bildiği ve duyduğu şeylerdir. Bunlar işte o bilinen ve duyulan şeylerle insanımızın dimağında kolayca doldurulabilecek olan 25. kareleri dolduruyorlardı. Ben bunların subliminal ilimunati cambazları olduklarına inanıyorum. İşlerini de eksiksiz yaptılar ve gerçekten Fetullah Gülen’i öyle veya böyle aklayıcı dersler verdiler ve rahatlıkla algı operasyonları yaptılar. Bunlar o konuda bilinmeyenleri bilinir hale getiren ihbarlar yapmadılar. Meselâ bu kullanılan şifreli yazışmaları, özellikle bylock’u, asfaltı ve daha yeni yeni deşifre edilen iletişim araçlarını itiraf etmediler. İşin siyasi boyutunda tüm siyasi partilere uzanan paralel ağlardan bahsetmediler. Her gün yenileri  ortaya çıkan sosyal, psikolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel stratejilerden hiç söz etmediler. Söylenenlerin hiçbirisi kendi ifadeleriyle 40 yıllık ölümüne aidiyet ve bağlılığı temellendiren gerekçeleri yok eden ve son birkaç zamanlık güya başkaldırıyı veya kopuşu anlamlı hale getirecek güvenirlik ve geçerliğe sahip değildir. Diğer yandan 30-40 yıllık devlete ve bu aziz millete ihanetin bedeli yalan, yanlış ve sahte dayanaklı üç beş günlük hiçbir istihbari ve itiraf değeri olmayan önceden yapılandırılmış ifadeler olamaz ve de olmamalıdır. Herkes gibi onlarda güya daha önce yaptıklarının bedelini ödemelidirler. Diğer yandan eski ve emekli üst düzey emniyet yetkilileri ortalığı sarmaya başladı. Maşallah onların da her birisi büyük bir gururla belirttikleri gibi bu konularda bayağı kitap yazmışlar. Anladığım kadarıyla bu yazılacak kitaplar için bir FETÖ ihanet çetesine ve onların sanki çobansız sürüye dalar gibi kamu bürokrasisinde ellerini kollarını sallaya sallaya yaptıkları veya yaptırtıldıkları operasyonlarına ihtiyaç duyuluyordu. Ben kesinlikle inanıyorum ki; bu yapılanma diğerleri daha yeni yeni kendilerini gösterdiği o dönemlerde çok basit ve çok daha az masraflı güvenlik önlemleriyle çok rahat bir şekilde yok edilebilir ve tamamen ortadan kaldırılabilirdi. Hepimiz biliyoruz ki; devletin güvenliğinden sorumlu kurum ve birimler mevzu devlet ve devletin bekası ise her türlü örtülü ve açık operasyonlar yapabilir ve böylece tüm tehditleri ortadan kaldırabilir. Maalesef bu yapılmadığı gibi bahse konu 40 yıl öncesinden itibaren korunarak günümüzdeki devletin temellerini sarsacak düzeye gelinmiştir. O halde o itirafçılar gibi bu eski ve emekli üst düzey emniyetçiler de, laf cambazlığı yapmalarına fırsat verilmeden sorgulama süreçlerine dahil edilmelidirler. Bir ilin valisi, garnizon komutanı, ilgili güvenlik ve istihbarat birimlerinin bilgi ve insiyatifi dışında herhangi bir illegal oluşumun ortaya çıkması ve ister açık ve ister kapalı olsun, herhangi bir faaliyet göstermesi söz konusu değildir. Eğer toplum olarak temelde dini tahrife ve İsevileşen bir İslâm anlayışını temele alan  bu hain ve sapkın din anlayışı peşine geniş ölçekte takılmalar yaşanmışsa, bu alanda vatandaşlarını koruması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı da görevini yapmamış ve halkı irşad etmemiştir. Halbuki bu şer ve ihanet yapılarının karşı oldukları kurumların başında Diyanet İşleri Başkanlığı gelmektedir. Bunların camilere de antipatileri vardır. Çünkü camilere İslâm dininin kaynağının Kur’an, Peygamber ve  hadis olarak bilen ve inanarak Allah’a kul olanlar giderler. Onların bu manada bağlılıkları ve aidiyetleri demek ki ayrılık arz ediyor. Duyarlılık düzeyleri yüksek olan ve bu tehlikeleri önceden görebilen ve de bugün yaşadıklarımızı daha önce bire bir öngören istisnai kalem sahipleri fark edilip değerlendirilememiştir. Sanıyorum bu farkındalıkların farkına varamayan yöneticiler de bunun açıklamasını yapacaklardır. Çok düşündürücü olan noktalardan birisi de, bazı ihmallerin kurumsal düzeylerde halâ devam etmesidir. Bazı büyük üniversitelerde kurulan soruşturma ve araştırma komisyonlarına seçilen üyeler arasında bu ihanet çetesi mensup veya yandaşlarının olduğundan bahsediliyorsa, durumun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu konu çok önemlidir ve eğer doğru ise, bu komisyonları oluşturan yöneticilerin görev süreleri dolmuş olsa bile bunun gerekçelerini ortaya koymaları gerekir. Diğer yandan haklarında açığa alınma ve başka türlü işlem yapılan paralel yapı ve terör örgütü mensubu ve yandaşları da aynı üst akıl tarafından çizilen bir strateji uygulamaya başlamışlardır. Bu karanlık ruhlu karanlık yapı mensupları o gece tam hedefledikleri gibi Allah korusun bir iç savaşa dönüşebilecek ordu-millet çatışmasını çıkaramamışlar ve akabinde ise var güçleriyle bir Ak Partili ve MHP’li ve Ülkücü ayrışması ve çatışması çıkartmaya odaklaşmışlardır. Esasında normal zamanlarda da yapmak istedikleri de buydu. Her zaman yaptıkları gibi milli olan bu iki camia birbirleriyle çatışırken onlar taraflarını seçerek güç devşirme ve geçmişte yaşananlarda olduğu gibi bu gücü vatan, millet duyarlılığı yüksek, imanı sağlam  milli güçlere karşı kullanma sevdaları hortlamıştı. Hedefe koyduklarının en başında da Ülkücüler ve Milli Görüşçüler gelmektedir. Bunu da şu an itibariyle tüm kurum ve kuruluşlara sızmış kripto elemanları vasıtasıyla gerçekleştiriyorlar. Bu konuda çok ama çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında bu oyun tezgâhlanıyor. Bu hain yapılar 12 Eylül öncesinde de aynı çatıştırma oyunlarını çok başarılı bir şekilde oynamışlardı. O dönemlerde hemen hemen her şehirde bu yapının devletin güvenlik kuvvetleri içerisinden ve sivil katılımlı infaz timleri vardı. Şu an da aynı timler faaliyetlerini çok gizli bir şekilde sürdürüyor. Her şehirde bu milletin geleceğinde çok önemli hizmetler üretebilecek potansiyeldeki gençlerden kendi taraflarına çekemediklerini bir türlü infaz ederek, ötekileştirerek, değersizleştirerek bertaraf ediyorlar ve ortadan kaldırıyorlar. Bu manada çok önemli suç dosyaları taşeron tetikçileriyle beraber ortaya çıkarılacaktır. Bu infazları da; Turgut Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Abdullah Çatlı, Hırant Dink, suikastlarında olduğu gibi ince eleyip sık dokuyarak yapmışlardır. İfade etmeye çalıştığım gibi çok yakın bir gelecekte bu suikastlar birer birer aydınlatılacaktır. Artık zamanın ruhu da değişmiştir. Yakalar ele verilmiştir. İçerdeki cünübet cüsseler ortaya çıkıyor. Dönen keser ve sapla beraber hesaplar da dönmüştür.             Gün oldu harman oldu….
BU HAMUR ÇOK SU KALDIRIR!..

15 Temmuz akşamı ülkemizin ve aziz milletimizin üzerine çökertilen karabulutları bedel ödeyerek dağıttıktan sonra, o kara bulutların arkasına saklanmaya çalışan kap kara yüzleri daha iyi tanımaya başladık. Deniz içerisinde çer çöp ve gayrı doğal nesneleri barındırmaz ve bir gün mutlaka kıyıya vurur. Harakani’nin deyimiyle insan kalbi ve dili de öyledir. Kalpte olan dile vurur. Bence bulutlarda aynı şeyi yapar ve arkasına saklanan karanlık yüzleri yağmura, doluya ve kara karıştırıp yerlere çalar. Bu densizler yağmur, dolu ve kar gibi yerlere çakılırken en başından kafalarına koydukları gibi hedeflediklerinin üzerlerine düşerek yine de zarar ve ziyan vermek isterler. Onlarda bilirler ki bunlar ölüm sessizliğinin ufku yırtan çığlıkları, öğrenilmiş ve kabul edilmiş çaresizlik içerisinde çare arayışları  ve de intihar eylemleridir. Dolu yere bir bütün olarak inse de, uzun süre bu bütünlüğü koruyamaz eriyip yok olur.

Bu millete o karanlık geceyi yaşatanlar, emellerine ulaşamamış olsalar da, aldıkları yenilgilerden yeni senaryolar çıkararak sahnedeki faaliyetlerine devam ettirmek istiyorlar. Bu ülkenin bekası için var güçleriyle çalışan,  3 milyarlık İslâm aleminin ve 3 yüz milyarlık Türk Dünyasının dolayısıyla Türk-İslâm dünyasına karşı çok derin sorumluluklarımız vardır diyen Sayın Cumhurbaşkanımızın ve her ifadesinde teröre geçit vermeyen Başbakanımızın dedikleri gibi; “çok kritik dönemlerden geçiyoruz. Gerçekten de at izi it izine karışmış. Bana göre daha da fazlası var. Hatta artık atlar at itler de it değil. Çünkü atlara ot yerine et itlere de et yerine ot yedirmişler. Dolayısıyla at dediklerimiz itleşmeye it dediklerimiz de atlaşmaya başlamışlar. Bu yüzden, atlar artık kişnemiyor ve ürüyorlar, itler ise aynı şekilde kendilerini at sanıp kişnemeye başlamışlar. Eğer ortalıkta toz duman ise hadi gel de çık işin içerisinden!.. Gerçekten çok kritik dönemlerden geçiyoruz. Allah milletimizin yar ve yardımcısı olsun”.

Bu at izi it izi meselesiyle beraber Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin  efsane darbe konuşmasıyla durumun vahameti bir kez daha ortaya konulmuştur. Darbe gecesi Allah korusun ordu ve millet adeta karşı karşıya getirilmek istenmiştir. Ordu –Millet felsefesinin yıkılması üzerine oynanmıştır. Aslında oynanan oyunun kurgusu da bu hedef üzerine oturtulmuştur. Eğer hain kalkışma ve darbe bu istikametlerden okunursa, son günlerde birilerinin hayali olan yeni karanlık gecelerden sızan mesajlar çerçevesinde yeniden geleceklerini söyleyenlerin geldikleri gibi gidemeyeceklerini sezecekler ve tarihin kirli çöplüğünde çürüyüp öyle gideceklerdir. Tarihin sayfaları hak, hukuk  ve adalet destanlarıyla dolu olan kahraman Türk Askerinin o gece düşürüldüğü durum içler acısıdır. O karanlık geceyi milletimize yaşatan hainler bu açıdan emellerine ulaşmış, bazı zifiri karanlıklardan daha karanlık densizler belki de o anda bile ne olduğunu anlamadan hain kumpasçılar tarafından verilen emir komuta içerisinde rutin göreve çıktığını sanan bir askerin başında Bozkurt işareti yapabilmiştir. Halbuki aslında ne yapmak istediği az çok anlaşılan o  karanlığın öncüsü eğer gerçekten o yaptığı işaretle algılanmasını istediği düşüncenin gerçek sahibi olsa idi, o vahim durumda oturup hıçkıra hıçkıra ağlaması gerekirdi. Çünkü o pozisyon devlet ve millet açısından sadece ağlanacak bir pozisyondur. Sayın BAHÇELİ’ nin durumu fark ederek dillendirdiği sözler bu açıdan çok manidardır ve mutlaka çok iyi okunmalıdır.

Yaşadığımız o karanlık geceden sonra ortaya birtakım FETÖ itirafçıları çıktı. Hemen hemen her kanalda ve her Allah’ın günü çeşitli söyleşi ve tartışma programlarına katılmaya başladılar. Programları hazırlayan adlı sanlı yapımcılar ve program katılımcıları sadece o itirafçıları dinliyorlardı. Programları izlerken diğer katılımcı ve yapımcıların donanımsızlıklarını, amatörlüklerini ve hiçbir bilinmeyeni ifade etmeyen itirafçıları ise; derslerini çok iyi çalışmış, beyin okuma, algı operasyonları konusunda kendilerini yetiştirmiş oldukları işin uzmanları tarafından anlaşılan ve düşünceleri yönlendirme kapasitelerine sahip olduklarını çok net olarak anlayabiliyorum. Çünkü itiraf diye konuştukları şeyler herkesin bildiği ve duyduğu şeylerdir. Bunlar işte o bilinen ve duyulan şeylerle insanımızın dimağında kolayca doldurulabilecek olan 25. kareleri dolduruyorlardı. Ben bunların subliminal ilimunati cambazları olduklarına inanıyorum. İşlerini de eksiksiz yaptılar ve gerçekten Fetullah Gülen’i öyle veya böyle aklayıcı dersler verdiler ve rahatlıkla algı operasyonları yaptılar. Bunlar o konuda bilinmeyenleri bilinir hale getiren ihbarlar yapmadılar. Meselâ bu kullanılan şifreli yazışmaları, özellikle bylock’u, asfaltı ve daha yeni yeni deşifre edilen iletişim araçlarını itiraf etmediler. İşin siyasi boyutunda tüm siyasi partilere uzanan paralel ağlardan bahsetmediler. Her gün yenileri  ortaya çıkan sosyal, psikolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel stratejilerden hiç söz etmediler. Söylenenlerin hiçbirisi kendi ifadeleriyle 40 yıllık ölümüne aidiyet ve bağlılığı temellendiren gerekçeleri yok eden ve son birkaç zamanlık güya başkaldırıyı veya kopuşu anlamlı hale getirecek güvenirlik ve geçerliğe sahip değildir. Diğer yandan 30-40 yıllık devlete ve bu aziz millete ihanetin bedeli yalan, yanlış ve sahte dayanaklı üç beş günlük hiçbir istihbari ve itiraf değeri olmayan önceden yapılandırılmış ifadeler olamaz ve de olmamalıdır. Herkes gibi onlarda güya daha önce yaptıklarının bedelini ödemelidirler.

Diğer yandan eski ve emekli üst düzey emniyet yetkilileri ortalığı sarmaya başladı. Maşallah onların da her birisi büyük bir gururla belirttikleri gibi bu konularda bayağı kitap yazmışlar. Anladığım kadarıyla bu yazılacak kitaplar için bir FETÖ ihanet çetesine ve onların sanki çobansız sürüye dalar gibi kamu bürokrasisinde ellerini kollarını sallaya sallaya yaptıkları veya yaptırtıldıkları operasyonlarına ihtiyaç duyuluyordu. Ben kesinlikle inanıyorum ki; bu yapılanma diğerleri daha yeni yeni kendilerini gösterdiği o dönemlerde çok basit ve çok daha az masraflı güvenlik önlemleriyle çok rahat bir şekilde yok edilebilir ve tamamen ortadan kaldırılabilirdi. Hepimiz biliyoruz ki; devletin güvenliğinden sorumlu kurum ve birimler mevzu devlet ve devletin bekası ise her türlü örtülü ve açık operasyonlar yapabilir ve böylece tüm tehditleri ortadan kaldırabilir. Maalesef bu yapılmadığı gibi bahse konu 40 yıl öncesinden itibaren korunarak günümüzdeki devletin temellerini sarsacak düzeye gelinmiştir. O halde o itirafçılar gibi bu eski ve emekli üst düzey emniyetçiler de, laf cambazlığı yapmalarına fırsat verilmeden sorgulama süreçlerine dahil edilmelidirler.

Bir ilin valisi, garnizon komutanı, ilgili güvenlik ve istihbarat birimlerinin bilgi ve insiyatifi dışında herhangi bir illegal oluşumun ortaya çıkması ve ister açık ve ister kapalı olsun, herhangi bir faaliyet göstermesi söz konusu değildir. Eğer toplum olarak temelde dini tahrife ve İsevileşen bir İslâm anlayışını temele alan  bu hain ve sapkın din anlayışı peşine geniş ölçekte takılmalar yaşanmışsa, bu alanda vatandaşlarını koruması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı da görevini yapmamış ve halkı irşad etmemiştir. Halbuki bu şer ve ihanet yapılarının karşı oldukları kurumların başında Diyanet İşleri Başkanlığı gelmektedir. Bunların camilere de antipatileri vardır. Çünkü camilere İslâm dininin kaynağının Kur’an, Peygamber ve  hadis olarak bilen ve inanarak Allah’a kul olanlar giderler. Onların bu manada bağlılıkları ve aidiyetleri demek ki ayrılık arz ediyor.

Duyarlılık düzeyleri yüksek olan ve bu tehlikeleri önceden görebilen ve de bugün yaşadıklarımızı daha önce bire bir öngören istisnai kalem sahipleri fark edilip değerlendirilememiştir. Sanıyorum bu farkındalıkların farkına varamayan yöneticiler de bunun açıklamasını yapacaklardır. Çok düşündürücü olan noktalardan birisi de, bazı ihmallerin kurumsal düzeylerde halâ devam etmesidir. Bazı büyük üniversitelerde kurulan soruşturma ve araştırma komisyonlarına seçilen üyeler arasında bu ihanet çetesi mensup veya yandaşlarının olduğundan bahsediliyorsa, durumun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu konu çok önemlidir ve eğer doğru ise, bu komisyonları oluşturan yöneticilerin görev süreleri dolmuş olsa bile bunun gerekçelerini ortaya koymaları gerekir.

Diğer yandan haklarında açığa alınma ve başka türlü işlem yapılan paralel yapı ve terör örgütü mensubu ve yandaşları da aynı üst akıl tarafından çizilen bir strateji uygulamaya başlamışlardır. Bu karanlık ruhlu karanlık yapı mensupları o gece tam hedefledikleri gibi Allah korusun bir iç savaşa dönüşebilecek ordu-millet çatışmasını çıkaramamışlar ve akabinde ise var güçleriyle bir Ak Partili ve MHP’li ve Ülkücü ayrışması ve çatışması çıkartmaya odaklaşmışlardır. Esasında normal zamanlarda da yapmak istedikleri de buydu. Her zaman yaptıkları gibi milli olan bu iki camia birbirleriyle çatışırken onlar taraflarını seçerek güç devşirme ve geçmişte yaşananlarda olduğu gibi bu gücü vatan, millet duyarlılığı yüksek, imanı sağlam  milli güçlere karşı kullanma sevdaları hortlamıştı. Hedefe koyduklarının en başında da Ülkücüler ve Milli Görüşçüler gelmektedir. Bunu da şu an itibariyle tüm kurum ve kuruluşlara sızmış kripto elemanları vasıtasıyla gerçekleştiriyorlar.

Bu konuda çok ama çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında bu oyun tezgâhlanıyor. Bu hain yapılar 12 Eylül öncesinde de aynı çatıştırma oyunlarını çok başarılı bir şekilde oynamışlardı. O dönemlerde hemen hemen her şehirde bu yapının devletin güvenlik kuvvetleri içerisinden ve sivil katılımlı infaz timleri vardı. Şu an da aynı timler faaliyetlerini çok gizli bir şekilde sürdürüyor. Her şehirde bu milletin geleceğinde çok önemli hizmetler üretebilecek potansiyeldeki gençlerden kendi taraflarına çekemediklerini bir türlü infaz ederek, ötekileştirerek, değersizleştirerek bertaraf ediyorlar ve ortadan kaldırıyorlar. Bu manada çok önemli suç dosyaları taşeron tetikçileriyle beraber ortaya çıkarılacaktır. Bu infazları da; Turgut Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Abdullah Çatlı, Hırant Dink, suikastlarında olduğu gibi ince eleyip sık dokuyarak yapmışlardır. İfade etmeye çalıştığım gibi çok yakın bir gelecekte bu suikastlar birer birer aydınlatılacaktır. Artık zamanın ruhu da değişmiştir. Yakalar ele verilmiştir. İçerdeki cünübet cüsseler ortaya çıkıyor. Dönen keser ve sapla beraber hesaplar da dönmüştür.

            Gün oldu harman oldu….

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler