SONUÇLARDAN HAREKETLE SEBEPLERE ULAŞMAK VE AKREBİN YELKOVANI GEÇMESİNE ALIŞMAK!..

Kültür 27.04.2021 - 11:45, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

SONUÇLARDAN HAREKETLE SEBEPLERE ULAŞMAK VE AKREBİN YELKOVANI GEÇMESİNE ALIŞMAK!..

SONUÇLARDAN HAREKETLE SEBEPLERE ULAŞMAK VE AKREBİN YELKOVANI GEÇMESİNE ALIŞMAK!..
Tabiri caiz ise içerisinde bulunduğumuz an itibariyle Arabın itip mezheplerin karıştığı bir dönemde yaşıyoruz. Kimin eli kimin cebinde, kimin dili kimin ağzında, kimin kuşağı kimin belinde, kimin yükü kimin sırtında anlamak şöyle dursun, kendi varlığımızı ve kimliğimizi koruyup koruyamadığımızdan bile emin olamadığımız bir vaziyet içerisindeyiz. Aşağı indiğimizi düşünürken yukarı çıktığımızı, kenara çekildiğimizi hesap ederken, tam merkezde olduğumuzu, ağa olduğumuzu düşünürken aslında maraba olduğumuzu yeni yeni fark ediyoruz. Meğerse bu oyunu kuranlar baş rol oyuncularını ve sahneyi dolduran figüranları çoktan belirlemişler ve kapalı gişe oyunu sahneye koymuşlardır. Figüranların hayali başrole soyunmak olacağından; efendilerine bel kıra kıra ne omurga ve nede bel-buhun kalmıştır. Artık her tarafa yatıp kalkabiliyorlar. İnsan bir kere omurgalı dik duruş dengesini kaybetti mi; ya sağa, ya sola, ya arkaya ya da öne yatmak zorundadır.   Bu yatışlar ve kalkışlar hayra alamet değildir. Çünkü her yatışı temsil eden gizli yatağa girmenin sonucu ulu orta doğum olacaktır. Bu doğumlar, kalıtımsal neslin devamı ve aynı zamanda insan olarak yaratılmış olmanın gerekçesi olacak; anası ve babası belli olan tek, ikiz veya genetik ve tıp bilimindeki gelişmelere bağlı ve de kesinlikle insanın yaratılış fıtratına uygun olan çoklu doğumlar olmayacaktır. Çünkü ellerinden gelse ve güçleri bir türlü yetse buna asla fırsat vermezler. Örneğin düşünebiliyor musunuz, geceleri uykularını kaçıran, her türlü fesatlık ve şeytanlıklarının farkında olan ve bir gün mutlaka yaptıkları insanlık düşmanlıklarının hesabını ödetecek Müslüman Türk, Kürt, Laz, Çerkez, İngiliz, Rus, Fransız ve de kim olursa olsun sarsılmaz iman sahibi olan ve inanan ailelerin soyu sopu belli tek, ikiz, üçüz ve daha çok çocuk sahibi olmalarından hoşlanabilirler mi?.. Elbette ki hayır. Çünkü artık günümüzde temel olarak üreten ve tüm insanlığın talebine arz ederek tüketen nüfusun çok önemli stratejik bir güç olduğu Çin örneğiyle anlaşılmıştır.                   Aziz dostlar, hepimiz bilmeliyiz ki, bilgi bilenden bağımsız olarak vardır ve biz bilmediğimiz zaman onu yok ve bilip farkında olduğumuz zaman da onu var etmeyiz. Kâinatı yaratıp ona bir düzen veren mutlak irade ve otorite var ettiği her nesne ve canlının fiziksel, kimyasal, psikolojik, sosyal, biyolojik ve kültürel yapılarının derinliklerine asla tesadüfe yer olmayan ilke ve yasalar koymuş, eşya ve tabiatın varlığını da işte o ilkeler ve yasalar çerçevesinde yapılandırmıştır. Kuantum gerçekliği çerçevesinde var oluş ve yaratılış gerçekliği düşünüldüğü zaman, gözlemcinin tüm değişim ve dönüşüm süreçlerine nitel ve nicel olarak etki ettiği ifade edilmektedir. Öyleyse sürekli genişlediği düşünülen evrende bütün varların var edicisi ve mutlak gözlemci olan sadece Yüce Allah’ın neyin ne durumda ve neye evrileceği mutlak ve değişmez bilgisine sahip olacağı kabul edilmelidir. O halde hiç kimse aşağılık kompleksine düşmemeli ama mutlaka daha fazla çalışıp fark etmeye çalışmalı ve hiç kimse de yine kendisinin fark ettiği (fark ettiren de yine O’ dur) ve varlıkların mutlak var edicisinin o varlıkların derinliklerine nakşettiği o mükemmel ilke ve yasalardan sadece o an itibariyle çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği mutlak doğruya daha yakın değerdeki bilgiden dolayı gurur ve kibre kapılmamalıdır. Bilime kaynaklık eden İslâm Dünyası ve bilim erbabı bu noktayı çok iyi bildiği için, yaptıkları bilimsel keşifleri bir gurur ve kibir meselesi olarak afişe etmemiş, ya da edememişlerdir. Dolayısıyla devşirenlerin, çalanların ve çırpanların reklamları daha etkili olmuştur.                   Genetik mühendisliğinin günümüzde oldukça popüler olduğunu ve bu konuda daha sıcak ve güncel bilgi teknolojilerinin canlı, cansız ve insan hayatını ifade etmeye çalıştığımız değişim ve dönüşüm sürecinde doğrudan ve dolaylı olarak etkilemeye devam ediyor. Sağlıklı toplumsal yapıların inşası için her açıdan sağlıklı nesillerin toplumsal miras olan kültürel değerlerle kültürlenerek yetiştirilmesi şüphesiz hayati bir önem taşımaktadır. Elbette ki her evlenip yuva kuran insanlarımız, evlat sahibi olmak isterler. Doğum anı, doğum öncesi ve doğum sonrası kontrol edilebilir veya edilemez gerekçelere dayalı olarak bazı çiftlerimizin çocuk sahibi olarak soylarının devamını sağlayamadıkları bilinmektedir. Bu noktada kesinlikle İslâmî usul ve esaslar çerçevesinde ve İslâmî ölçülerde çiftlerin çocuk sahibi olma istek ve çabaları şeriata uygun ve doğal karşılanmaktadır. Çünkü burada devreye girerek inancımıza ve imanımıza bir zarar vermeden böyle bir sorunun giderilmesine zemin hazırlayan sağlık bilimleri ve tıp alanındaki bilimsel veri ve yeterlikler onları fark edenlerden önce Yüce Allah tarafından var edilmiştir. O zaman bu bilginin dini ölçüler çerçevesinde uygulanması ve sorunun giderilmesi talebi yadırganamaz. Tüp bebek olayını İngilizler ilk olarak fark edip geliştirdikleri dünya genelinde kabul edilmektedir. Halbukiişin aslı böyle değildir. Bunun böyle olmadığını kendi yaşadığım bir tecrübeme dayalı olarak aktarmak ve de kayıtlara geçirmek istiyorum.   Ben Erzurum Hasankale’ de (Pasinler) Lise eğitimim sırasında 12 Eylül öncesi olduğu için ideolojik tartışma ve çatışmaların çok yoğun olduğu dönemlerde ismi Demir ÜNSAL olan bir felsefe ve mantık hocamız vardı. Bir gün bize İngiltere’de haşa adam yarattıklarını söyleyerek aklımızı karıştıracağını muhtemelen düşünmüştü. Bu olayın tüp bebek olayı olduğunu ve uygulama yöntemini de sanırım bildiği kadarıyla anlatmıştı. Tabi arkadaşlarım gibi benimde aklım karışmıştı. Bu akıl karışıklığı ile eve gittim ve Rahmetli babam durumumu görünce ne oldu diye sordu. Ben de durumu anladığım kadarıyla babama anlattım. Babam epey düşündükten sonra; “- oğlum onu bizim mahallede ki Rebiye Nene var ya, işte oda yapıyordu. Hatta senin şu arkadaşın Aslan var ya, işte o da öyle doğdu.” Dedi. Babam Rebiye Nenenin bunu nasıl yaptığını anlattı. Yani Rebiye Nene; babamın anlattığına göre önce kadından bir türlü yumurtaları alıyor ve erkeğinin spermleriyle boş ve uzun süre kaynatılmış steril bir şişede bir araya getirip şişenin ağzını kapatarak, koyun dışkısı olan yığılmış fışkı içerisine gömerek bekletiyor ve daha sonra bunu her nasılsa anne rahmine yerleştiriyormuş. Koyun fışkısı biyo enerji kaynağı olduğundan belki de anne rahmine benzer şekilde döllenmenin gerçekleşmesini sağladığını düşünüyorum. Böylece bu sorunu çözüyormuş. Bu anlattıklarımda noksan olabilir ancak öz olarak böyle anlatmıştı. Ben bu durumu çok daha sonra üniversitede genetikçi öğretim üyesi öğrencilerimle paylaşıp tartıştık. Bana bunun kesinlikle aşılama yöntemi olduğunu söylediler ve adeta şaşırıp kaldılar. Daha sonra o neneyi bulmam için sürekli gelip gittiler. Sanırım vefat etmiş. Asrın buluşu olarak lanse edilen bu bilgiye kesinlikle İngilizlerden çok ama önce bu toplumun ulaştığını, bu bilginin sıradan bir bilgi olmadığı ancak bilginin güvence altına alınması ilkesi çalıştırılamadığından sokağa koca karı ilacı olarak düştüğünü, belki İngilizlerin derleyip toplayıp laboratuvar ortamında yapılandırdıktan sonra piyasaya asrın buluşu olarak sunduklarını belirtmek durumundayım.                   İslâm Dünyasında bilimsel keşiflerin yapılamadığı gibi aslı ve astarı olmayan iddialara cevap verebilmek için bu gerçekliği anlattım. Buna ilave olarak daha yüzlercesinden bahsedebiliriz. Fahrettin Razi’nin yaşadığı dönemde ilk olarak bilimsel yöntemi ortaya koyduğu, İbni Sina’nın Avrupa Tıp Fakültelerinde (okullarında) sanırım 500 yıl temel ders kitabı olarak okutulan ve ilk tıp eğitim programı olan eseri “Kanun ve Şifa” eserini yazdığı ve daha sonra Avrupa’dan muhtemelen Latinceden Osmanlıcaya çevirerek alıp Selimiye Tıp Medresesinde okutmaya başladığımızı ifade etmek gerekir. Matematik, cebir, geometri ve sayfalara sığdıramayacağım sayıda birçok disiplin alanında öncü İslâm alimlerinden bahsetmek mümkündür. Çok değerli kardeşim sayın Lütfi EROĞLU beyefendinin ifade ettiği gibi; dünyada sekiz milyar insanın kullandığı rakam ve sayı sistemlerini Müslümanlar Endülüs Emevileri döneminde icat etmişlerdir. O zaman diliminde belki batı karanlık bir dönem içerisindeyken İslâm coğrafyasında yüksek bir medeniyet inşa edilmiştir. Batı dünyasından krallar, asilzadeler tedavi için buralara gelirler. Batı dünyası İslâm Coğrafyasında rakamlar 850 yılında icat edildikten 250 yıl sonra sıfır rakamını kullanmaya başlarlar. Rahmetli Fuat SEZGİN hocamız, Endülüs Müslümanlarının Ekvator’un uzunluğunu şimdikinden 30-40 metre hatalı olarak ölçerler. Dünyanın ikinci büyük icadı olan somun ve cıvata da yine İslâm Dünyası tarafından bulunmuştur. Eğer somun ve cıvata icat edilmeseydi teknoloji belki bu durumda olmazdı. Artukoğulları döneminde Hasankeyf’te icat edilmiştir. Şu an iki ayağı kalmış olan bu köprü döneminin kemerler olarak en uzun köprüsüdür. 1939 yılında bir Fransız inşaat mühendisi gelip araştırma yapar ve 200 sayfalık bir kitap yazar. İlk füzeyi deneyen Hazerfen Ahmet ÇELEBİ’ dir. 16. Yüz yılda füzeye kendisini bağlar ve kazasız belasız belirlediği yere iner. 1960 yılında Ruslar ilk füzeyi fırlattı. İçerisinde de bir maymun vardı. İlk uçan adam, Hasan ÇELEBİ’ dir. Rahmetli Erbakan Hoca’ nın dediği gibi; “Batı bize bunların patentini verse ayaklarında donları kalmaz.”   Günümüzde değişik ve insan olarak yaratılmış olma fıtratına uygun olmayan ve yukarıda anlatmaya çalıştığım İslâm inanç ve kültürüne uymayan genetik müdahale tarzında fıtrat oynamalarıyla gerçekleşiyorsa; bir batında 3-5 yavru doğuran Romanofkoyunu, 8-10 tane enikleyen köpek ya da kedi gibi enikleteeniklete dünyayı nesepsizleştireceklerdir. Eğer bunu dini, ahlaki ve kültürel değerlerine sarsılmaz bir aidiyetle bağlı olan toplum ve milletler için başaramazlarsa, işte o zaman da insanları hızla kısırlaştırma yolunu seçeceklerdir. Allah’ın adaletine bakınız ki; onlar kendilerinin dışındakilere bu insan fıtratına aykırı nesepsizleştirme ve böylece de sağlıklı toplumsal yapının ana direği olan aile kurumunu bozup çürütmekle meşgul olurken, kendi toplumlarında cinsiyet karmaşası yaşayan ve bir türlü kendilerini tanımlayamayan insan modelleri geliştirmişler, aile kurumunun temeli  ve neslin devamını sağlayacak olan evlilik müessesesinin devre dışı kalmasına bir anlamda ve belki de fark edemeden neden olduklarından, kendi etrafları soyu sopu belli olmayan nesepsiz çocuklarla dolmuştur.   Ülke olarak bizlere 15 Temmuzu yaşatan kripto istihbarat yapıları aynı oyunu bu aziz milletin çocuklarını din adına ellerinden alarak ailesiyle olan tüm bağlarını koparıp, kendi ülkesine ve ailesini de içine alan vatana ihanet noktasına getirmişlerdir. O gençlerin ve yetişkinlerin beyinlerini uyuşturup kiralayan bu güçlerin elinden o insanları kurtarmak için inandırıcı, ikna edici ve hatadan dönmelerini sağlayıcı kılavuz ve rehberlere ihtiyaçları vardır. Ancak burada özellikle çocuklar kendilerini ikna edebilecek inandırıcılığa ve güvene sahip yegâne varlıklar olan anne ve babalarından uzaklaştırılmışlardır. Böylece tamamen savunmasız kalan gençler kolaylıkla köleleştirilebilmişlerdir. Şimdide o kripto yapıların ultra gizli uzantıları olan ve de kendilerini en akıllı sanan zavallılar, kendi öz çocukları için bilimsel ölçekte hazineler değerindeki dede ve neneleri çekirdek aile yapısının dışına iterek çocukları köklerinden kopuk serseri mayınlar gibi ortalığa atmaktadırlar. Şüphesiz olan yine zavallı çocuklara olmaktadır. Yarın bir gün bu çocuklarda kripto terör yapılarının Allah korusun çok kolayca eline düştüklerinde, maalesef kendilerini ikna edebilecek, sözlerini dinleyecekleri, kan bağı olan kimseleri olmayacaktır.    Ancak bu doğumun sancısı aman kesicidir, iflah sökücüdür ve ıstırap vericidir. Çünkü oradaki zaman çarkının akrebi yelkovanı geçmiştir. Kim tersine kurdu beni demenize bile fırsatınız kalmadan, değişen zamanın ruhuyla beraber yüreksiz ve bedensiz kalırsınız. Aziz dostlar, çok hızlı bir değişim ve dönüşüm dünyasında yaşıyoruz. En vahim olan da; bu değişimin yönünün bir türlü tespit edilememesidir. Çünkü sebeplere bakarak sonuca ulaşamıyoruz. Sebeplerin karmaşıklığı sonucu da bulanık yapıyor. Dolayısıyla berrak zihinsel faaliyetlerle sebep ve sonuç analizi yapamıyoruz. Bu işin altından belki de bulanık zihinsel faaliyetlerle çıkabiliriz. Günümüzde küresel ve yerel ölçekte karşı karşıya kaldığımız olay ve olguları sebep ve sonuç bağlamında değerlendirdiğimiz zaman, öncelikli olarak sonuçlardan yola çıkmalıyız. Ancak o zaman her bir sonucu hazırlayan sebepler netleşecek ve o sebepleri yaratarak karşı tarafa koz veren sistem oyuncularının gerçek niyetlerini analiz edebiliriz. Eğer bu toplumsal süreçlere bilim mantığıyla yaklaşılırsa, elde üzerinde işlem yapılabilecek sağlam veriler olması gerekir. O sağlam veriler de yüzleşilen sonuçlar olacaktır. Derin selam, sevgi ve saygılarımla.
SONUÇLARDAN HAREKETLE SEBEPLERE ULAŞMAK VE AKREBİN YELKOVANI GEÇMESİNE ALIŞMAK!..

Tabiri caiz ise içerisinde bulunduğumuz an itibariyle Arabın itip mezheplerin karıştığı bir dönemde yaşıyoruz. Kimin eli kimin cebinde, kimin dili kimin ağzında, kimin kuşağı kimin belinde, kimin yükü kimin sırtında anlamak şöyle dursun, kendi varlığımızı ve kimliğimizi koruyup koruyamadığımızdan bile emin olamadığımız bir vaziyet içerisindeyiz. Aşağı indiğimizi düşünürken yukarı çıktığımızı, kenara çekildiğimizi hesap ederken, tam merkezde olduğumuzu, ağa olduğumuzu düşünürken aslında maraba olduğumuzu yeni yeni fark ediyoruz. Meğerse bu oyunu kuranlar baş rol oyuncularını ve sahneyi dolduran figüranları çoktan belirlemişler ve kapalı gişe oyunu sahneye koymuşlardır. Figüranların hayali başrole soyunmak olacağından; efendilerine bel kıra kıra ne omurga ve nede bel-buhun kalmıştır. Artık her tarafa yatıp kalkabiliyorlar. İnsan bir kere omurgalı dik duruş dengesini kaybetti mi; ya sağa, ya sola, ya arkaya ya da öne yatmak zorundadır.

 

Bu yatışlar ve kalkışlar hayra alamet değildir. Çünkü her yatışı temsil eden gizli yatağa girmenin sonucu ulu orta doğum olacaktır. Bu doğumlar, kalıtımsal neslin devamı ve aynı zamanda insan olarak yaratılmış olmanın gerekçesi olacak; anası ve babası belli olan tek, ikiz veya genetik ve tıp bilimindeki gelişmelere bağlı ve de kesinlikle insanın yaratılış fıtratına uygun olan çoklu doğumlar olmayacaktır. Çünkü ellerinden gelse ve güçleri bir türlü yetse buna asla fırsat vermezler. Örneğin düşünebiliyor musunuz, geceleri uykularını kaçıran, her türlü fesatlık ve şeytanlıklarının farkında olan ve bir gün mutlaka yaptıkları insanlık düşmanlıklarının hesabını ödetecek Müslüman Türk, Kürt, Laz, Çerkez, İngiliz, Rus, Fransız ve de kim olursa olsun sarsılmaz iman sahibi olan ve inanan ailelerin soyu sopu belli tek, ikiz, üçüz ve daha çok çocuk sahibi olmalarından hoşlanabilirler mi?.. Elbette ki hayır. Çünkü artık günümüzde temel olarak üreten ve tüm insanlığın talebine arz ederek tüketen nüfusun çok önemli stratejik bir güç olduğu Çin örneğiyle anlaşılmıştır.

 

                Aziz dostlar, hepimiz bilmeliyiz ki, bilgi bilenden bağımsız olarak vardır ve biz bilmediğimiz zaman onu yok ve bilip farkında olduğumuz zaman da onu var etmeyiz. Kâinatı yaratıp ona bir düzen veren mutlak irade ve otorite var ettiği her nesne ve canlının fiziksel, kimyasal, psikolojik, sosyal, biyolojik ve kültürel yapılarının derinliklerine asla tesadüfe yer olmayan ilke ve yasalar koymuş, eşya ve tabiatın varlığını da işte o ilkeler ve yasalar çerçevesinde yapılandırmıştır. Kuantum gerçekliği çerçevesinde var oluş ve yaratılış gerçekliği düşünüldüğü zaman, gözlemcinin tüm değişim ve dönüşüm süreçlerine nitel ve nicel olarak etki ettiği ifade edilmektedir. Öyleyse sürekli genişlediği düşünülen evrende bütün varların var edicisi ve mutlak gözlemci olan sadece Yüce Allah’ın neyin ne durumda ve neye evrileceği mutlak ve değişmez bilgisine sahip olacağı kabul edilmelidir. O halde hiç kimse aşağılık kompleksine düşmemeli ama mutlaka daha fazla çalışıp fark etmeye çalışmalı ve hiç kimse de yine kendisinin fark ettiği (fark ettiren de yine O’ dur) ve varlıkların mutlak var edicisinin o varlıkların derinliklerine nakşettiği o mükemmel ilke ve yasalardan sadece o an itibariyle çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği mutlak doğruya daha yakın değerdeki bilgiden dolayı gurur ve kibre kapılmamalıdır. Bilime kaynaklık eden İslâm Dünyası ve bilim erbabı bu noktayı çok iyi bildiği için, yaptıkları bilimsel keşifleri bir gurur ve kibir meselesi olarak afişe etmemiş, ya da edememişlerdir. Dolayısıyla devşirenlerin, çalanların ve çırpanların reklamları daha etkili olmuştur.

 

                Genetik mühendisliğinin günümüzde oldukça popüler olduğunu ve bu konuda daha sıcak ve güncel bilgi teknolojilerinin canlı, cansız ve insan hayatını ifade etmeye çalıştığımız değişim ve dönüşüm sürecinde doğrudan ve dolaylı olarak etkilemeye devam ediyor. Sağlıklı toplumsal yapıların inşası için her açıdan sağlıklı nesillerin toplumsal miras olan kültürel değerlerle kültürlenerek yetiştirilmesi şüphesiz hayati bir önem taşımaktadır. Elbette ki her evlenip yuva kuran insanlarımız, evlat sahibi olmak isterler. Doğum anı, doğum öncesi ve doğum sonrası kontrol edilebilir veya edilemez gerekçelere dayalı olarak bazı çiftlerimizin çocuk sahibi olarak soylarının devamını sağlayamadıkları bilinmektedir. Bu noktada kesinlikle İslâmî usul ve esaslar çerçevesinde ve İslâmî ölçülerde çiftlerin çocuk sahibi olma istek ve çabaları şeriata uygun ve doğal karşılanmaktadır. Çünkü burada devreye girerek inancımıza ve imanımıza bir zarar vermeden böyle bir sorunun giderilmesine zemin hazırlayan sağlık bilimleri ve tıp alanındaki bilimsel veri ve yeterlikler onları fark edenlerden önce Yüce Allah tarafından var edilmiştir. O zaman bu bilginin dini ölçüler çerçevesinde uygulanması ve sorunun giderilmesi talebi yadırganamaz. Tüp bebek olayını İngilizler ilk olarak fark edip geliştirdikleri dünya genelinde kabul edilmektedir. Halbukiişin aslı böyle değildir. Bunun böyle olmadığını kendi yaşadığım bir tecrübeme dayalı olarak aktarmak ve de kayıtlara geçirmek istiyorum.

 

Ben Erzurum Hasankale’ de (Pasinler) Lise eğitimim sırasında 12 Eylül öncesi olduğu için ideolojik tartışma ve çatışmaların çok yoğun olduğu dönemlerde ismi Demir ÜNSAL olan bir felsefe ve mantık hocamız vardı. Bir gün bize İngiltere’de haşa adam yarattıklarını söyleyerek aklımızı karıştıracağını muhtemelen düşünmüştü. Bu olayın tüp bebek olayı olduğunu ve uygulama yöntemini de sanırım bildiği kadarıyla anlatmıştı. Tabi arkadaşlarım gibi benimde aklım karışmıştı. Bu akıl karışıklığı ile eve gittim ve Rahmetli babam durumumu görünce ne oldu diye sordu. Ben de durumu anladığım kadarıyla babama anlattım. Babam epey düşündükten sonra; “- oğlum onu bizim mahallede ki Rebiye Nene var ya, işte oda yapıyordu. Hatta senin şu arkadaşın Aslan var ya, işte o da öyle doğdu.” Dedi. Babam Rebiye Nenenin bunu nasıl yaptığını anlattı. Yani Rebiye Nene; babamın anlattığına göre önce kadından bir türlü yumurtaları alıyor ve erkeğinin spermleriyle boş ve uzun süre kaynatılmış steril bir şişede bir araya getirip şişenin ağzını kapatarak, koyun dışkısı olan yığılmış fışkı içerisine gömerek bekletiyor ve daha sonra bunu her nasılsa anne rahmine yerleştiriyormuş. Koyun fışkısı biyo enerji kaynağı olduğundan belki de anne rahmine benzer şekilde döllenmenin gerçekleşmesini sağladığını düşünüyorum. Böylece bu sorunu çözüyormuş. Bu anlattıklarımda noksan olabilir ancak öz olarak böyle anlatmıştı. Ben bu durumu çok daha sonra üniversitede genetikçi öğretim üyesi öğrencilerimle paylaşıp tartıştık. Bana bunun kesinlikle aşılama yöntemi olduğunu söylediler ve adeta şaşırıp kaldılar. Daha sonra o neneyi bulmam için sürekli gelip gittiler. Sanırım vefat etmiş. Asrın buluşu olarak lanse edilen bu bilgiye kesinlikle İngilizlerden çok ama önce bu toplumun ulaştığını, bu bilginin sıradan bir bilgi olmadığı ancak bilginin güvence altına alınması ilkesi çalıştırılamadığından sokağa koca karı ilacı olarak düştüğünü, belki İngilizlerin derleyip toplayıp laboratuvar ortamında yapılandırdıktan sonra piyasaya asrın buluşu olarak sunduklarını belirtmek durumundayım.

 

                İslâm Dünyasında bilimsel keşiflerin yapılamadığı gibi aslı ve astarı olmayan iddialara cevap verebilmek için bu gerçekliği anlattım. Buna ilave olarak daha yüzlercesinden bahsedebiliriz. Fahrettin Razi’nin yaşadığı dönemde ilk olarak bilimsel yöntemi ortaya koyduğu, İbni Sina’nın Avrupa Tıp Fakültelerinde (okullarında) sanırım 500 yıl temel ders kitabı olarak okutulan ve ilk tıp eğitim programı olan eseri “Kanun ve Şifa” eserini yazdığı ve daha sonra Avrupa’dan muhtemelen Latinceden Osmanlıcaya çevirerek alıp Selimiye Tıp Medresesinde okutmaya başladığımızı ifade etmek gerekir. Matematik, cebir, geometri ve sayfalara sığdıramayacağım sayıda birçok disiplin alanında öncü İslâm alimlerinden bahsetmek mümkündür. Çok değerli kardeşim sayın Lütfi EROĞLU beyefendinin ifade ettiği gibi; dünyada sekiz milyar insanın kullandığı rakam ve sayı sistemlerini Müslümanlar Endülüs Emevileri döneminde icat etmişlerdir. O zaman diliminde belki batı karanlık bir dönem içerisindeyken İslâm coğrafyasında yüksek bir medeniyet inşa edilmiştir. Batı dünyasından krallar, asilzadeler tedavi için buralara gelirler. Batı dünyası İslâm Coğrafyasında rakamlar 850 yılında icat edildikten 250 yıl sonra sıfır rakamını kullanmaya başlarlar. Rahmetli Fuat SEZGİN hocamız, Endülüs Müslümanlarının Ekvator’un uzunluğunu şimdikinden 30-40 metre hatalı olarak ölçerler. Dünyanın ikinci büyük icadı olan somun ve cıvata da yine İslâm Dünyası tarafından bulunmuştur. Eğer somun ve cıvata icat edilmeseydi teknoloji belki bu durumda olmazdı. Artukoğulları döneminde Hasankeyf’te icat edilmiştir. Şu an iki ayağı kalmış olan bu köprü döneminin kemerler olarak en uzun köprüsüdür. 1939 yılında bir Fransız inşaat mühendisi gelip araştırma yapar ve 200 sayfalık bir kitap yazar. İlk füzeyi deneyen Hazerfen Ahmet ÇELEBİ’ dir. 16. Yüz yılda füzeye kendisini bağlar ve kazasız belasız belirlediği yere iner. 1960 yılında Ruslar ilk füzeyi fırlattı. İçerisinde de bir maymun vardı. İlk uçan adam, Hasan ÇELEBİ’ dir. Rahmetli Erbakan Hoca’ nın dediği gibi; “Batı bize bunların patentini verse ayaklarında donları kalmaz.”

 

Günümüzde değişik ve insan olarak yaratılmış olma fıtratına uygun olmayan ve yukarıda anlatmaya çalıştığım İslâm inanç ve kültürüne uymayan genetik müdahale tarzında fıtrat oynamalarıyla gerçekleşiyorsa; bir batında 3-5 yavru doğuran Romanofkoyunu, 8-10 tane enikleyen köpek ya da kedi gibi enikleteeniklete dünyayı nesepsizleştireceklerdir. Eğer bunu dini, ahlaki ve kültürel değerlerine sarsılmaz bir aidiyetle bağlı olan toplum ve milletler için başaramazlarsa, işte o zaman da insanları hızla kısırlaştırma yolunu seçeceklerdir. Allah’ın adaletine bakınız ki; onlar kendilerinin dışındakilere bu insan fıtratına aykırı nesepsizleştirme ve böylece de sağlıklı toplumsal yapının ana direği olan aile kurumunu bozup çürütmekle meşgul olurken, kendi toplumlarında cinsiyet karmaşası yaşayan ve bir türlü kendilerini tanımlayamayan insan modelleri geliştirmişler, aile kurumunun temeli  ve neslin devamını sağlayacak olan evlilik müessesesinin devre dışı kalmasına bir anlamda ve belki de fark edemeden neden olduklarından, kendi etrafları soyu sopu belli olmayan nesepsiz çocuklarla dolmuştur.

 

Ülke olarak bizlere 15 Temmuzu yaşatan kripto istihbarat yapıları aynı oyunu bu aziz milletin çocuklarını din adına ellerinden alarak ailesiyle olan tüm bağlarını koparıp, kendi ülkesine ve ailesini de içine alan vatana ihanet noktasına getirmişlerdir. O gençlerin ve yetişkinlerin beyinlerini uyuşturup kiralayan bu güçlerin elinden o insanları kurtarmak için inandırıcı, ikna edici ve hatadan dönmelerini sağlayıcı kılavuz ve rehberlere ihtiyaçları vardır. Ancak burada özellikle çocuklar kendilerini ikna edebilecek inandırıcılığa ve güvene sahip yegâne varlıklar olan anne ve babalarından uzaklaştırılmışlardır. Böylece tamamen savunmasız kalan gençler kolaylıkla köleleştirilebilmişlerdir. Şimdide o kripto yapıların ultra gizli uzantıları olan ve de kendilerini en akıllı sanan zavallılar, kendi öz çocukları için bilimsel ölçekte hazineler değerindeki dede ve neneleri çekirdek aile yapısının dışına iterek çocukları köklerinden kopuk serseri mayınlar gibi ortalığa atmaktadırlar. Şüphesiz olan yine zavallı çocuklara olmaktadır. Yarın bir gün bu çocuklarda kripto terör yapılarının Allah korusun çok kolayca eline düştüklerinde, maalesef kendilerini ikna edebilecek, sözlerini dinleyecekleri, kan bağı olan kimseleri olmayacaktır.

 

 Ancak bu doğumun sancısı aman kesicidir, iflah sökücüdür ve ıstırap vericidir. Çünkü oradaki zaman çarkının akrebi yelkovanı geçmiştir. Kim tersine kurdu beni demenize bile fırsatınız kalmadan, değişen zamanın ruhuyla beraber yüreksiz ve bedensiz kalırsınız. Aziz dostlar, çok hızlı bir değişim ve dönüşüm dünyasında yaşıyoruz. En vahim olan da; bu değişimin yönünün bir türlü tespit edilememesidir. Çünkü sebeplere bakarak sonuca ulaşamıyoruz. Sebeplerin karmaşıklığı sonucu da bulanık yapıyor. Dolayısıyla berrak zihinsel faaliyetlerle sebep ve sonuç analizi yapamıyoruz. Bu işin altından belki de bulanık zihinsel faaliyetlerle çıkabiliriz. Günümüzde küresel ve yerel ölçekte karşı karşıya kaldığımız olay ve olguları sebep ve sonuç bağlamında değerlendirdiğimiz zaman, öncelikli olarak sonuçlardan yola çıkmalıyız. Ancak o zaman her bir sonucu hazırlayan sebepler netleşecek ve o sebepleri yaratarak karşı tarafa koz veren sistem oyuncularının gerçek niyetlerini analiz edebiliriz. Eğer bu toplumsal süreçlere bilim mantığıyla yaklaşılırsa, elde üzerinde işlem yapılabilecek sağlam veriler olması gerekir. O sağlam veriler de yüzleşilen sonuçlar olacaktır.

Derin selam, sevgi ve saygılarımla.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler grandpashabet grandpashabet giriş cratosroyalbet betwoon giriş betwoon