TARİH BİLİNCİ TARİHSEL BAKIŞ VE TEYO PEHLİVANLA SÖYLEŞİ

Güncel 02.04.2017 - 10:48, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

TARİH BİLİNCİ TARİHSEL BAKIŞ VE TEYO PEHLİVANLA SÖYLEŞİ

TARİH BİLİNCİ TARİHSEL BAKIŞ VE TEYO PEHLİVANLA SÖYLEŞİ
Saygıdeğer konuklar; her şeyden önce sizlere ve ailelerinizin en içten sağlık ve tarih bilinçli  idrak derinliği diliyorum. Samimiyet ve içten doğan dileklerimle saygılarımı ve derin sevgilerimi dolu dolu iletmek istiyorum. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Artık inanıyorum ki, bu mübarek toprakları bizlere ve geleceğin civanmertlerine vatan yapan ve bu kutsal mücadelede toprağın kara bağrına düşen en rütbeli komutanında erine kadar bu yüce millete ALLAH’ ın bir ikramıdır. Bu bakış açısıyla bu yüce milletin fertleri ve işte Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Milli Mücadelede ve dünyanın her tarafında “İlâyı Kelimetullah” gayesiyle verilmiş olan şanlı mücadelelerde şehadet şerbetini kana kana içen Bedirlerin Aslanlarının varisleri olarak üstlenmiş olduğumuz görevlerimizin üzerimize yüklemiş olduğu sorumluluklarımızı yerine getirmemizde Yüce Rabbimden tükenmez güç ve fırsat vermesini diliyorum.   Kesinlikle herhangi bir kişisel çıkar veya menfaat temeline dayanmayan bu duygularımın ana teması; Cennet ülkemiz ve aziz milletimiz için canlarını cananlarına tercih edenlere lâyık olabilmek için asla mevcutla yetinmeden her seferinde daha fazlasını yapma zorunluluğu ve arzusudur.    Şüphesiz bu hizmetlerin daha rahat gerçekleştirilebilmesi için, durağan, kendini yenileyemeyen statikocu anlayışların değişmesi, milli hafızanın tazelenmesi ve tarihsel şuurun ön plânda olması gereği ortadadır. Çok genel anlamda geleneksel kamu bürokrasisinin modern ve çağdaş anlayışlar ölçüsünde yeniden organize edilmesi gereği hep kendini göstermiştir.  Bu çok zor ve kendi yapıları içerisinde riskler taşıyan köhneleşmiş tabuların yıkılması, beklenen doğum sancılarını da beraberinde getirmektedir. Eğer o kutlu doğum gerçekleşecekse bu ve benzeri sancıların yaşanması doğal ve normal olacaktır.  Maalesef statikocu ve zorda kaldığında karanlıklardan, izbelerden ve darbelerden medet uman anlayışlar, hakimiyetleri esnasında siyaset, ideoloji ve sosyal alanlardaki tekamül adına değişim ve dönüşüm gayret ve çabalarını döl verip çoğalıp gelişemeyecek şekilde kısırlaştırmış ve hadım hale getirmiştir. Lafı dolaştırmadan demek istediklerimi doğrudan ifade etmeye çalışıyorum. Daha genel manada Hak, hakikat ve zalimlikleri Arşa dayanan batıl mücadelesinde kurutulmaya terk edilen millet ağacının can suları olmak zorundayız. Elbette ki yeniden dirilip dal verip budak tutmanın endikasyonları olacaktır. Ortaya çıkabilen beklenmeyen sonuçlar olacaktır ve olmaya da devam ediyor. Bu tür sonuçlar eleştirilebilir ve yeniden değerlendirilerek daha beklendik ve istendik sonuçların elde edilmesinin yolları bulunabilir. Küresel güç olma çabası içerisinde olan devletler, küresel ölçekli oyunlarını kurmak zorundadırlar. Bu oyunların her zaman beklendiği gibi başarılı olması beklenemez. Ama her seferinde değişen koşullar çerçevesinde yeniden tasarlanıp dizayn edilerek sonucun beklendik olması sağlanacaktır. Hadi şimdi gelin tarihsel bir bakışla dün-bugün ve bugünle yarın arasında bir değerlendirme yapalım ve neden her durumda tarih bilincinin ve tarih şuurunun önemli olduğunu ifade etmeye çalışalım. Basit bir hesapla, bugün geçmişte kalan dünün geleceğiydi ve içerisinde bulunduğumuz an itibariyle de gelmiş bulunuyor. Bugün sebepleri nispetinde bağımsız değişkenleri geçmişte kalan olay ve olguların sonuçlarını yaşıyoruz. Sebepleri geçmişte kalan olayların sonuçlarıyla yüzleşirken o anda geçmişe gidip istenmedik ve kabul etmek istemediğimiz sonuçların sebeplerine müdahale etme şansı olamayacağı için öyle veya böyle o sonuçları yaşamak zorundasınız. İletişimde karşı tarafa gönderilen iletiye verilen tepki veya karşılığın da aynı şekilde yeniden diğer tarafın vereceği tepkiye etki olacağını biliyoruz. Sebepler ve sonuçlar arasında da benzer bir durum söz konusudur. Olay ve olgularla ilgili sebeplerin sonuçları, gelecekte ortaya çıkacak yeni durumlar için yeni sebepler olacaktır. Geçmiştekilere mümkün olmasa da artık aynı veya benzer sebeplere içerisinde bulunduğumuz ve geleceğin geçmişi, olacak bugün müdahale şansımızın olduğunu unutmamalıyız. Tarihsel perspektif çerçevesinde, tarihsel okumayla  yapılacak değerlendirmelere bağlı olarak yaşanılan musibetlerden dersler çıkartılarak gelecekte yüzleşilecek sonuçları şüphesiz daha beklendik ve daha istendik olacağı açıktır. Ancak o zaman olay boyutuyla tarih tekerrür etmeyecek ve artık olayların bir adım önünden yürümüş olacaksınız. Aksi takdirde olayların peşinden sürüklenip gidersiniz. Bu bakışla Ortadoğu coğrafyasında yaşanan kan, gözyaşı ve vahşete bakıldığı zaman, zorbaların niyet ve eylemlerinin arka plânında canlı bir tarih bilincinin olduğunu ve kurbanlarında aksine kaybettikleri bir tarih bilincinden bahsedilebilir. Tarih toprağa salınan köktür, ölü değil diridir. Eğer kök zarar görüp zaaf olursa, bedenden eseme kalmaz. Yapılacak tek bir şey vardır oda o kökünü kaybeden bedene aşılama yoluyla yeni bir kök ihdas etmektir. Artık yeni kökle eski gövde kökte mi yoksa gövdede mi birleşirler onu bilemem. Artık ölüm kalım meselesi olduğu için gerçek kökünü kaybeden gövdenin fabrika ayarları bozulmuştur, ölüm kalım meselesinde canlı kalmak için monte edildiği kökü başına taç yapar. Kısacası ayaklar baş ve başlar ayak olmuştur. Her yeni gün yeni bir aşılama seansına zorlanır. Gelen aşılar, giden aşılar. Tarihsel geçmişten geleceğe yolculuk yapabilmek için tarihsel şahsiyetlerin rol model alınması gerekir. Bu şahsiyetler adeta yeni kuşakları geçmişin yaşantı, tecrübe ve deneyimlerinden yararlanarak geleceğin yeniden ve daha istendik olarak inşa edilmesi için temel taşıyıcılardır. Öyleyse tarih eğitimi gençlerin tarihsel şahsiyetleri rol model almalarına imkân sağlayacak düzeyde gerçekçi ve objektif olarak ve tarihsel olayların kahramanlarının da insan olma boyutlarıyla anlatılması daha doğru olacaktır. Ancak o zaman tarih bilinci ve tarihsel şuur can sularına kavuşmuş olacaktır. Aksi halde baş olan ayaklar insanların beyinlerini mankurtlaştıracaktır. ABD’ nin Irak’a girerken acımasız silahların gölgesinde beklentisi olan kazanımları bire bir gerçekleşmemiş ve geri çekilerek yeni stratejiler geliştirmek  zorunda kalmıştır. Geliştirilen dirik stratejiler çerçevesinde yeni oyunlar kurmuştur ve çözerek bölüp parçaladığı toplulukları etnik ve dini temelli ayrıştırma ve birbirlerine düşman etme şeklinde onlara bire bir yaşattığı durumları, kendi menfaatleri doğrultusunda yönetmeye başlamıştır. Ortadoğu’yu sarıp sarmalayan ateş çemberinin taraflarının adı ve sanı ne olursa olsun ve varsa doğrular ve yanlışlar birbirine karıştırıldığı için adeta biri diğerinden aşılandığından, ortaya çıkan ve çıkması olası olan sonuçlar hep oyunu tersten kuran aktörlerin hedeflerinin gerçekleşmesine dönük, yeni çatışma alanlarını doğurmaya yönelmiştir.  Dolayısıyla artık dünyanın her tarafında kontrollü olarak yarattığı riskleri satın alarak gelişen süreçlere doğrudan veya kullanmaya çalıştığı maşalarla müdahil olmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında her gün yeniden dizayn edilen terör örgütlerinin ortaya çıkış ve gelişim süreçlerinde hep bu politikalar belirleyici olmaktadır. Aziz dostlar; bendeniz her şeyden önce bir Türk vatandaşı olarak ülkem ve milletim adına duyduğum endişelerden dolayı, canını dişine katarak aydınlatmak için yanma fedakârlığı gösterenleri bütün benliğimle alkışlıyorum. Bu yüzden, sürdürülen çaba ve gayretlere belki çok küçük bir moral takviyesi olur diye geçmiş, günümüz ve gelecekle ilgili düşüncelerimi, kaygılarımı rasyonel ve bundan sonra daha gönül ve akılcı taraflı  bir bakışla belirtmek istedim. Umarın hoşgörüyle karşılanırım. Yazdıklarımın belki anlamlı kareler oluşturması amacına dönük olduğu, kısa süreli basit beklentiler odaklı olmadığını belirtmek isterim.   Ülkemizin küresel ve yerel ölçekli güncel sorunları üzerinde milli ve manevi değerlerimizin korunması temelinde detaylı analizler yaparak toplumsal geleceğimizle ilgili birlik ve beraberlik mesajları vermeye devam etmek zorundayız.  Osmanlı İmparatorluğu dönemini incelediğimiz zaman göreceğiz ki, tahta oturan sanıyorum 6 padişahtan çoğunluğu çeşit çeşit suikastlara kurban gitmişlerdir. Ne gariptir ki esas gerekçe; batıya olan temkinli yaklaşım ve karşıtlıktır. Geriye kalan ve kendi ecelleriyle ölen padişahlar ise batı karşıtlığı olmayan padişahlar olup, onlara çeşitli imtiyazlar tanıyanlardır. Sadrazamlarda aynı akıbetleri paylaşmışlardır. Karizmatik ve deha sayılabilecek liderler Yüce Yaratıcı tarafından bir millete çok hassas dönemlerde bir lütuf olarak verilir. O liderler o milletin yeniden dirilip ayağa kalkmasını sağlayacak atıl kalan ve dondurulan tüm kaynaklarını harekete geçirirler. Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya’yı tabiri caiz ise yoktan var eden ak sakallı ve bastonlu lideri, Hindistan’ın Gandisi, Rusya’nın Putini, daha birçok ülkenin adlarını sayamadığım benzer liderleri o ülkelerin kaderlerini değiştirmeyi başarmışlardır. Liderleri toplum yetiştirir ve o liderler de toplumu etkileyip ayağa kaldırır ve geçmişe gömülmüş defterleri yeniden açar ve görülmemiş hesapları görmeye başlarlar. Bu süreç doğal bir tarihsel akışkanlık halinde gerçekleşir. Sultan Abdulhamit Handa bu tür dahi liderlerden birisidir. Osmanlı’yı en zayıf dönemlerinde bile küresel bir güç olarak ayakta tutmayı başarmış ve kurduğu istihbarat ağı sayesinde Osmanlıyı çökertmek isteyen güçler içerisinde operasyonlar yaparak psikolojik savaş yöntemlerini ustaca kullanmıştır.  Sokullu Mehmet Paşa, İbrahim Paşa, Çandarlı Halil Paşa ve birkaç Padişaha vezirlik yapmış olup 80-90 yaşlarında olan dahi vezirler Osmanlı’yı Afrika’ya yönlendirmişler, Sudan ve Mısır üzerindeki hakimiyetlerini güçlendirmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz; Süveyş kanalı çok uzun yıllar sonra Batılılar tarafından açılmadan önce bu vezirler tarafından projelendirilmiş ve o bölgenin kontrol edilmesinin öneminin nasıl farkında olunduğu insanı hayran bırakacak bir açıklıkla anlaşılmaktadır. Eğer o gün o proje gerçekleşmiş olsa idi, Ortadoğu’da pervazsızca at oynatan bir İsrail ve onun destekçisi İngiltere ve diğerlerinin pozisyonları bugün sahip oldukları pozisyonlar olur muydu bilemiyorum. Bu sorunun cevabını tarihçilerin vermesi gerekir. O gün Osmanlı’yı çökerten ve bu günde ülkemizi kaosa sürükleyerek geçmişin aynısı sonuçların ortaya çıkmasına çanak tutan bir kamu bürokrasisi yapılandırılmıştır. Bu temel detay mutlaka alan uzmanları tarafından çok derinlemesine yeniden analiz edilerek değerlendirilmeli ve geleceğe dönük alınacak tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir. Osmanlı’nın belini kıran Patrona Halil isyanları, İstanbul’da bu maksatla konuşlandırılmış olan muhtemelen 1. Ordunun bu konuyla ilgilenmemesi ve bugün de olduğu gibi hep aynı dış güç merkezleri tarafından yönetilen bu isyanları bastırmaması,  bunun yerine balkanlardan 3. Ordunun bu duruma müdahale etmesi için hazırlanan fırsat ve gerekçeler, Yeniçeri isyanları, savaş meydanlarında bu gün anlaşıldığı kadarıyla çok üstün deha örnekleri gösteren komutanların bile yaptıkları savaş taktiklerindeki başarıları örtüp tam tersine ihanetle suçlanıp idam edilmeleri, adı ne kadar milli ve bilmem ne olursa olsun  işte bu bürokrasinin ürünüdür.   Kendisi bu tür bir tezgâh sonucu idama giderken; “beni nehak yere öldürecekler. Ama padişahım bilsin ki bu savaş beni ölüme götüren celladım tarafından kazanılabilir” diyecek kadar devletini ve milletini düşünen nice deha Osmanlı komutanları vardır.  İşte bu vefalı komutanlarıdır ki, Süveyş Kanalının yapılması ve kullanıma açılmasını hiçbir Allah’ ın kulu aklına getirmeden çok önce dillendirmiş ve projelendirmişlerdir. Bu gerçek tarihi olaylar mutlaka Türk gençlerinin hafızalarına işlenmelidir. Gençlerimizin özellikle yoksun bırakıldıkları tarih bilinci ve tarihsel şuur ancak o zaman can bulacaktır. Merhum Abdulhamit Han neyle suçlanmışsa, bugün bu ülkeyi halkın tercihi kapsamında yöneten devlet iradesi de aynı şekilde; çeşitlenerek daha fazla direnç kazanmış ve şekil değiştirerek dini ve milli söylemler geliştirmiş yapılar tarafından, yeni paradigma ve teknolojilerin kullanımıyla suçlanmaktadır. Hedef aynıdır. Onların aradıkları ortaya çıkan olumsuzluk ve kişisel hata ve çıkar elde etme teşebbüs ve davranışlarının giderilerek devlet millet kaynaşmasının daha güçlü olarak tesis edilmesi olmadığı, asıl hedefin devlet otoritesinin zaafa uğratılarak bekledikleri nihai sona çanak tutmaktır. ALLAH korusun bu durum gerçekleştiği zaman büyük milletimizin hangi girdaplara düşürüleceğini anlamak çok zor değildir. Bu karanlık yapılar öyle maharetlidirler ki, kendileri anlaşılıp deşifre olduklarında, karanlık güçlere sundukları hizmetlerin devam edebilmesi ve elde ettikleri rantları kaybetmemek için, kendi içlerinde yarattıkları güya karşıt çekirdek grupları hep diğer tarafın yanında kalacak şekilde birbirlerine düşman görüntüsü verirler. Sonuçta üstlendikleri misyon ve görevler devam eder, oda yine süreç içerisinde kendi yapılandırılmış karşıtlarını sisteme entegre eder ve her durumda yerlerini almış olurlar. Böylece kendi haleflerini var ettikten sonra, zamanı geldiğinde kendilerince altın vuruşlarını yaparlar. Bu konuda eğer istenirse daha ayrıntılı araştırma ve yorumlar yapılabilir. O gün Abdülhamit Han’a dışarıdan diktatör, polis devleti kuruyor, milli istihbarat teşkilatını yurt dışında operasyonlar yaptıracak donanıma kavuşturuyor, demokrasi ve insan haklarını kısıtlamaya çalışıyor gibi suçlamalarda bulunanlar şaşırtıcı olmalıdır, bugün de aynı nakaratları mevcut devlet erkine yönelik iddia etmeye devam ediyorlar.  Kim ne derse desin, bütün bir tarihi geçmişle  beraber Osmanlı-Türk bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölgesinde ve dünyada küresel bir güç olma zorunluluğu vardır. Bu güce giden yolda kaçınılmaz olarak küresel ölçekli oyun ve senaryolar kurulup cesaretle uygulamaya konulmalıdır. Ancak kurulan her oyunun da hedeflendiği gibi hep başarılı olması beklenemez. Burada önemli olan, bir küresel güç devletinin başkalarının hesaplarını bozacak şekilde varlığının yapılacak hesaplara katılmasıdır. Marmara gemisi olayı da buna benzer bir eylemdir. Sonucu ne olursa olsun, olayın tasarlanıp plânlanarak uygulamaya konulması başlı başına bir cesaret ve caydırıcı güç denemesi olayıdır. Bu ölçekteki olaylar birçok denemeyle hatalardan arındırılır ve en sonunda hedeflenen başarı ortaya çıkar. Üstelik bu olayın diğer tarafa da verdiği psikolojik, sosyal ve ekonomik sıkıntılar da ortadadır. Suriye hasbelkader bir uçağımızı düşürme eylemi gösterdiğinde hepimizin doğal olarak morali bozulmuş ve neredeyse aşağılık kompleksine düşmüştük. Fakat kollanan fırsatların değerlendirilmesi milleti bu kompleksten çıkarmaya başlamıştır. Ancak her şeye rağmen atılan adımların da yapılabildiği kadar doğru bir şekilde atılması önemlidir. Liderler milletlerinin öğretmenleridir. Halkının eğitiminden de sorumludur. Onların aydınlatılması ve güçlü yönlerinin ortaya çıkarılmasında rol sahibidirler. Bunu başaran liderler o topluma ALLAH’ ın armağanı olan deha liderlerdir. Bu deha liderlerin bir başka özelliği de, geçmişte üzeri kapatılarak unutturulduğu sanılan hesapların millet ve insanlık nezdinde görülmesini sağlamaktır. Halkın bu liderlere teveccühlerinin arka plânında buda vardır. O halde denilebilir ki, Ulu Hakan Abdülhamit Han dönemi oynanan oyunlar, rahmetli Menderese reva görülen  zulmün, 12 Eylül döneminin, 28 Şubat süreçlerinin ve daha da anlamlısı bu millete uygulanan sindirme, yıpratma ve yok etme kalkışmaları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz ülkeyi bölme ve iç savaş kışkırtmacılığı ve darbe kalkışması hep aynı tezgâhlarda dokunan ölümcül giysilerdir. Bu giysileri her fırsatta büyük milletimize kefen diye tasarlamışlardır. Bir kere giyildiği zaman ete ve kemiğe bürünmekte ve artık çıkarılması da imkânsızlaşmaktadır. Ancak gün dönmeye başlamıştır. Tezgâhlar o ihanet kumaşlarını dokuyamaz hale gelmiştir. Koparılan feryat ve figan bundandır. Ancak Yüce ALLAH’ ın adaletine bakınız ki, çağımızın geldiği noktada artık sürekli haksızlığa uğrayanların; Hakka tutunarak ayağa kalktıkları ve davaların yeniden görülmesi için daha etkili ve hazırlanan çirkef oyunlarını sahiplerinin başına geçiren hesap defterlerini açmaya başladıkları görülmektedir. Çok iyi muhafaza edilmiş veresiye defterleri yazılı ve bazen de daha etkili olan  ve yazılı olmayan hukuk kurallarının denetiminde işlevsel hale getirilmektedir. Fırsat ellerindeyken, onların yönetim ve denetiminde olan ve temelinde aziz milletimiz adına adaletin A’ sı bile bulunmayan mahkemelerin duvarları aşılamayacak kadar yüksek ve feryatların duyulmasını engelleyecek kadar kalındı. Ancak bir şeyi unutmuşlardı. O duvarlar ne kadar kalın ve yüksek olsalar da, moleküler derinliklerine kaydedip sakladıkları gerçekler, o mazlumların varislerini harekete geçirmek için madde ötesi gerçeklik boyutlarıyla gün yüzüne çıkmaktadır. Bu gün yüzüne çıkışların temelinde; gizlenen mesajların hesap defterlerini açacak alıcılarının yeni can sularıyla canlanıp ortaya çıkmaları ile vücut bulduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu bir ilahi sistemdir ve bu sistemi çalışmaz hale getirecek başka bir güç tanımı yoktur. İşte bu güç ancak geleceğe dönük olarak tanımlanmaya başlayan yumuşak ve akıl gücüdür. Açılan hesap defterlerine bağlı olarak gerçekleşecek davaların mahkemeleri gerçek halk mahkemeleridir. Duruşma salonları seçim meydanları, o seçim meydanlarında görülen davaların sonuç, karar ve raporları da seçim sandıklarından çıkmaktadır. Kararların jürisi bizzat halkın kendisidir. İşte bu meydanlara gerçek halk mahkemeleri denilebilir. Unutulmamalıdır ki önümüzdeki referandum süreci böyle bir süreç sonunda halkımızın önüne gelmiştir ve çok iyi değerlendirilmelidir. Burada kaybedilecek davalar bir daha belki hiç açılamayacaktır. Artık herkes eteğine sıkıştırılan naylon, sentetik ve GDO’ lu taşları mutlaka dökmeli ve oynanan oyunların senaryolarını derinden irdelemelidir. Ancak o zaman verilecek kararlarda isabetli olunabilir. Bu iş hırs belası verilecek kararlarla halledilemez. 02.04.2017 tarih ve saat 09 sularında Fox TV’ de sabah programında kendilerinin sosyalist olduklarını ifade eden konuşmacı, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin ülkemizin geleceğinde hakim felsefe olacak; “Türk İslâm Sentezi” üzerinde anlaştıklarını açıkça ifade ettiler. Kendilerinin de aslında bu felsefeye karşı olduklarını açıkladılar. İşte bu niyet ve sevdalarını muhafazakâr ağırlıklı Türk seçmeni nezdinde kamufle etmek için demokrasi, insan hakları, özgürlükler, yasama – yürütme ve yargı erklerine atıfta bulunarak etkili kılmaya çalıştığı çok rahat bir bakış ve değerlendirmeyle anlaşılıyor. Türk – İslâm sentezi felsefesinden rahatsızlık duymayan Türk seçmenine ve halkına seslenmek istiyorum. Hırs belası hayır diyeceklerin esasında neye hayır denilmiş olduğunu değerlendirmelerini çok önemli buluyorum. İnanın gerisi teferruattır. Kaybedilen fırsatların bir daha yakalanamayacağını anlamamız gerekiyor. Terör örgütleri bile, hayır diyeceklerin; ülkenin bölüneceği, eyalet sisteminin geleceğini iddia etmelerine dayanarak neden evet demediğini açıklamaları gerekir. Eğer buna rağmen terör örgütleri hayır diyorsa, o zaman asıl düşmanlığın bu aziz milletin inanç ve değerlerine olduğu anlaşılmalıdır. Umuyorum ki, “Türk – İslâm sentezi” düşünce ve felsefesinden duyulan rahatsızlığın elde edileceği hayırcılar tarafından gerçek dışı olarak iddia edilen kazanımlardan çok daha ön plândadır. Hepimiz farkındalık düzeyimizi yükselterek oynanmak istenen oyunları bozmak zorundayız. Aksini düşünmenin hiçbir geçerli mazereti olamaz. Sevgili dostlar hepimiz bu aziz milletin onurlu fertleriyiz. Statümüz budur ve bu statünün ihmal edilemez rolleri vardır. İnanıyorum ki bu rolleri icra ederken bu fırsatı yaratanın koruması ile beraberiz. Bu nesil Asımın Nesli olmak zorundadır. İnşallah öyledir ve bu Millet onun için gönül verip bağlanmıştır. Ne olur durmayalım, bu sevdayı karşılıksız bırakmayalım.   Öyle inanıyorum ki devletini  ve milletini seven erk sahipleri de bu durumun farkındadırlar.   Ülkemizin çok ağır sorunları olduğunu biliyoruz. Bu sorunların çözüm makamı yasama ve yürütmedir. Yıllarca yasama ve yürütmeyi elinde tutan iradeler sadece etkisiz elemanlar olarak rol almışlardır. Bu rollerinin gereği ve karşılığı olarak kendi etraflarına sağladıkları çıkar ve rantlar olmuştur. Hiçbir dönemde milli birlik ve beraberlik sağlamlaştırılamamış ve daha da kötüsü, ayrışma ve kutuplaşmalar artarak derinleşmiştir. Halkın bu derinliklerde kulaç atması imkânsız hale getirilmiştir. Adeta demokrasi, yandaş ve dalkavukrasi olarak yeniden şekillenmiştir. Bugünde aynı şekilde halkımıza ve dolayısıyla devletimize yaşatılmak istenenler de öncekilerle birebir örtüşmektedir. Ancak bugün geçmişte olmayan çok farklı bir şey de olmaktadır. Oda; halkın kendi seçtiği ve sonuna kadar güvendiği liderine olan bağlılığı ve sahip çıkmasıdır. Bu tutum ve davranış dolayısıyla zulüm tüccarı zalimlerin hedefledikleri nihai noktalara ulaşmaları zora girmekte ve hatta imkânsız hale gelmektedir. Her geçen gün bu destek ve güç artmakta ve tehlikeli senaryo yazanlar ve bulandırmaya çalıştıkları sularda balık avını hayal edenler ise gittikçe güç kaybetmekte ve her seferinde daha sarp kayalara toslamaktadırlar. Şüphesiz bu ilahi adaletin ve kaderin bir cilvesidir. Onlarınki sadece bu cilvelerin aralarına sıkışmış hızlandırıcı teferruatlardır. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar hızlanan; onları hayal ettikleri hedeflerin gerçekleşme süreçleri değil, hakkın ve gerçek adaletin ihya ve inşasıdır. Yada insanların zulmüne karşı her şeyin sahibi ve yaratıcısının adaletidir. Haydi Milletim tutun buna ve ayağa kalk. Yüz üstü çok süründün vakit tamam. Sakın geç kalma!.. Aydınlatmak için yanma gerekir. Bu yanmalar öyle bir güç merkezi oluşturuyor ki, o daireye kötü niyetle yaklaşan pervane böcekleri kanatlarını kaybediyor ve artık uçamadan tepe takla gidiyorlar. Özellikle tezgâhlanan oyunları her nerede ve hangi kurumda olursa olsun, mutlaka bozacak doğru bilgi akışı daha gür çıkmaya başlamıştır. İrade ve cesaretimiz Allah’ın yardımıyla tamdır. Özellikle üniversitelerde belli çevrelere dönük olarak yuvalanmış olup, yeni yeni ortaya çıkan  yapıları çok yakın analizlere tabi tutarak, geçmişte gerçekleştirdikleri ve halen yeni yaklaşımlarla uygulamaya koymaya çalıştıkları faaliyetlerle kimlere hangi fırsatları yaratmaya çalıştıkları çok derinlemesine analiz edilmeli ve gerekenler hiç vakit geçirmeden yapılmalıdır. Boyalı ve naylon söylemlere dayalı olarak, çıkar sevdalısı, her devirde adam olmak yerine her devrin adamı olmaya kilitlenmiş kişiliksiz kişilerin yaptığı inanç ve değerler sistemimizle bağdaşmayan davranışları  mazur görülemediği gibi, onları mazur görenlerde asla mazur görülemezler. Çünkü buradaki hak; devletin ve tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır. El uzatanların elleri kırılmalıdır. Üniversitelerimize atanan yeni rektörlerimizin bu konuda çok duyarlı olduklarını ifade etmemiz gerekir. Gerçekten hepsi de  paralel terör unsurları ve tüm terör örgütleriyle mücadele içerisindedirler. Atatürk Üniversitesi rektörümüz sayın Prof. Dr. Ömer ÇOMAKLI hocamız da aynı şekilde devletimizin ve aziz milletimizin tarafı olarak gereken hassasiyeti gösteriyor. Dışarıdan bakan herkes bunu görmekte ve takdirlerini dile getirmektedir. Sayın Rektörümüz bu mücadelede Kesinlikle ihtimallere dahi taviz verilmemesi gereğinin devleti ve milleti ilelebet var edecek davranışlardan birisi olduğunu vurguluyorlar. Sayın rektörümüz çıtayı yükseltmişlerdir ve artık geri dönüş yoktur. Şu an referandum sürecinde olan ülkemizde halâ kendi geliştirdikleri satratejilerle hain emellerini sürdüren ve üstünü çeşitli kamuflaj malzemeleri ve vurgulamaya çalıştığım yer değiştirme manevraları ile kendilerini gizleyen yapı mensuplarının, yapılacak seçimlerle ilgili akla ve hayale gelmez manevralar yapmaya çalıştıkları söylenmelidir.  Yine de ümidimizi korumak ve daha güçlü bir iradeyle mücadeleye devam edilmelidir. Çünkü oynanan oyunların bozulması için şer odaklarının kurdukları tuzakların boşa çıkarılması gerekir. Bunu için oynanan oyunları deşifre edebilecek donanımda vatan evlatlarına ihtiyaç vardır ve bu civanmertlere sahip çıkılması çok önemlidir. Bu bir haktır ve sahip çıkılmaması ise vebaldir. Ancak görüyorum ki bu karanlık yapı ve işbirlikçilerinin kumpasları devam ediyor. Endişem, bu yapıların Allah korusun yeniden güç kazanmaları, büyük milletimizin görev verdiği siyasi otoritenin altını oymaya devam etme imkân ve fırsatlarını yakalamalarıdır.  Hainlerin hainliklerini deşifre ederek herkesin anlamasını sağlayacak insanların kendilerini daha etkili kılmak ve güvence altına almak için, özellikle hükümet, yetkili bakanlıklar ve her kurum ve kuruluş nezdinde farklarına varılarak gereken itina ve hassasiyet gösterilmelidir. Bu insanların atıl bırakılmamaları devlet ve millet geleceği açısından çok önemlidir ve hatta zaruridir.   İnsanların bireysel ve toplumsal bilinç ve algı haritalarının sınırlarıyla beraber, küçülten ve büyüten ölçeklerinin objektif kriterlerinin soyutlaştırılması ve bu soyutlamalara yapılacak müdahaleler 21. yüz yılın toplum mühendisliğinin en anlamlı yapı taşları olacaktır. Bilinmelidir ki somut mal, hizmet ve değerlerdense, her durum ve ihtiyaç anında soyutlaştırılarak artık tanımını da sizin yapabileceğiniz soyutlamaların alımı ve satımı çok kolay ve hatta alımı bedava ve satımı somut değerlerle ifade edilemeyecek kadar pahalı ve o ölçüde de tüm beklentileri karşılayabilecek düzeyde olacaktır. Bu manada etkileşim süreci sonunda; basit – karmaşık, cismani – gölgesel yer değiştirmeler çerçevesinde somut talep ve arzular gerçekleşecektir. Kısacası insanların ne düşündükleri üzerine değil, neyi neden ve nasıl düşündükleri üzerine odaklaşılarak, ortaya çıkmış istenmedik sonuçları doğuran sebeplere  müdahale edilecektir. Bu müdahaleler akabinde olası sonuçların daha istendik ve beklendik olacağı görülecektir. Kendileri henüz somut anlayış kalıplarının dışına çıkabilmeyi ve soyutlama yapabilmeyi beceri haline getirememiş bireylerin, konjonktürel olay ve olguları kavrama, analiz ve sentez basamaklarında işlemeleri ve değerlendirmelerine imkân yoktur. Belki bunun adını; siyaset psikolojisinden ziyade, psikolojik siyaset olarak koymak gerekir. Önümüzdeki referandum sürecinde devletimizin ve milletimizin lehine olan tercihin %60-70’ in ötesine taşımasının imkân ve fırsatları ortadadır. Sadece bu imkân ve fırsatları karşılıklarıyla buluşturmak yeterli olacaktır. O buluşturmaları yapabilecek bilinç düzeylerine sahip gerçek toplum mühendislerine ihtiyaç vardır. Bence önemli olan; bu insanlara mutlaka ulaşmak ve onları tam kapasite bu manada çalışır hale getirmek olmalıdır. Bu tür uygulamalara fırsat oluşturacak teorisyenlerin siyasi iktidar ve otoriteyle yakın ilişki içerisine harekete geçirilmeleri gereğini düşünüyorum.  Eğer müsaade ederseniz belirttiğim konularda Hasankaleli hemşerim merhum Teyo Pehlivanla bir söyleşi yapmak istiyorum. Eğer sürçü lisanım olursa en başından affola. Gençlerimiz izan, şuur ve irfan; bütçemiz altın, gümüş ve para; düşmanlarımız korku, dostlarımız sevgi ve muhabbet dola. Hak her zaman dimdik ayaktadır ve birisinin onu tutup ayağa kaldırması diye bir yaklaşım olamaz. Ancak olan ve olması gereken; ona tutunup ayağa kalkmaktır. Adaletin temeli mülk değil, mülkün temeli adalet olmalıdır. İnsanı kâmil yapan; asalet ve feraset olmalıdır. Keramet ehlinin kerameti, feraset ehlinin feraseti; bozar yok eder sahibi olan ve olmayan ihaneti. Ali Osman Hoca: “-Nerede kaldın Pehlivan Emmi? Gözlerim yollarda kaldı. İyi ki geldin de gözleri olmayan baş olarak kalmadım. Emi değil mi? Gözü kulağı olmayan başlardan, farkındalık düzeyleri çok düşük ve sanki boşa geçmiş yaşlardan, gözünü kaybetmiş kaşlardan, kendisini millete dolu diye yutturan boşlardan, hep nemli ve ıslak kalıp hiç kurumayan yaşlardan, her tarafı kanat olsa da hiç uçamayan kuşlardan, ne kadar kaynatırsan kaynat asla kaynamayan aşlardan, birbirinin üstünde duramayan taşlardan, hızını kaybeden yavaşlardan, anasına, babasına ve öz kardeşlerine ihanet edebilen karındaşlardan hiçbir şey olmaz. Boşalan gönüller dolmaz, kuruyan çiçekler bir daha solmaz, bunlar ana ve ata da olsa üzüldüğünde saçını başını yolmaz. Sen ne dersin bu gidişata ve möcüzata? (mucizeye)” Teyo Pehlivan: “-Yahu hoca iyi ki sustun. Dedim artık hoca hızını aldı ya daha susmaz. Demek ki söylenecek çok söz var. Şimdi bak; bizim gövdemizin bilgi işlem merkezi olan beynimiz; gözümüzü, kulağımızı ve diğer tüm algılarımızı kullanarak çalışmaktadır. Bunlar onun haber yani sizin deyiminizle haber toplama araç ve kuvvetleridir. Bu gıda ve enerji kaynakları olmadan bir iş göremez. Sadece kendi yapısında bir et parçası olur. O yüzden aman ha gözlerine ve kulaklarına mugayyet olasan. Onları öyle yolda molda unutup sakın bırakma. Yoksa aleme geşmer olursun. Hem o zaman dilin de alınır ve sıran geldiğinde ALLAH korusun Münkir ve Nekir’e telğım bile veremezsen. Kendisini çalıştıracak uyarıcı ve verilere sahip olamayan bir beynin yönetemediği bir başın dili de kendisini güvende hissedemez. Hoca şimdi söyle; etrafında o kadar kesici ve parçalayıcı dişlerin arasında tek başına bir dil nasıl varlığını sürdürür? Haaa.. tabiî ki çalışan bir beyinden alacağı emirler doğrultusunda olduğu yumuşaklığı ile sağlar ve sürdürür. Bizde özellikle bir kısım siyasetçilerin gözleri ve kulakları özlerine uygun olarak görev ve sorumluluklarını yerine getiremediklerinden, beyin fonksiyonları zayıflıyor ve dilleri de oldukça sertleşiyor. Sonra ne oluyor? Tabii ki kesici ve delici dişlerin kıtlamalarından kurtulamıyor. Yahu Hoca, sana bir sır vereyim mi? Bak bu sayın yeni ve gerçek Cumhurbaşkanımız var ya, inan ki sadece ALLAH’ın bu millete bir lütfudur. Bilirsiniz insan yönetimi çok çetrefilli süreçlerden oluşur. Elbette ki uçanı, kaçanı, yalanı, talanı ve belası çok olur. Sayın Cumhurbaşkanı bütün bu parçalarla hem mücadele etmek ve hem de bütünü koruma adına ahenkli bir yaklaşım sergilemek zorundadır. Devlet ve millet bütününün oluşumuna katkı sağlayan her bir küçük ve büyük parçayı sisteme entegre etmek gerekir. Herkesin sahip olduğu toplumsal satatüleri gereği icra etmeleri gereken rollerini ideal roller olarak ortaya koymalarını sağlayacak genişleme ve rahatlamalara zemin hazırlanmalıdır. Bunun adına ister açılım, ister kardeşlik densin elde edilecek sonuçlar önemli olacaktır. Bak hoca, ülkemizin bir bölgesinde sistem gereği demokrasi ve devleti temsil eden siyasi parti veya partiler önemlidir. Bu unsurlar asla ötekileştirilmemelidir. Ezbere konuşmak kolaydır. Sen bizzat bölgede görev yapan birisi olarak, yaşadığın çok anlamlı tecrübe ve deneyimlerini zaman zaman benimle hayali de olsa paylaşıyorsun. Biliyorum ki senin ve senin gibi öğretim üyelerinin dağdan aldığınız ve kendisine, ailesine, ülkesine ve milletine kazandırdığınız gençler var. Hoca ne olur bundan vazgeçmeyin, herkesi sevin. Sevginin çözemeyeceği bir sorun yoktur. Sayın Cumhurbaşkanının değerini anlamak için bir anlığına geriye gidip bu iktidarın ALLAH korusun olmadığını düşünmek yeterli olacaktır. Yahu hoca bazıları niye anlamak istemezler? Sayın Cumhurbaşkanımız, istirahat etmeyi, çocuklarıyla ve torunlarıyla geriye kalan ömrünü geçirip keyfine bakamaz mı? Sayın Cumhurbaşkanı yüce Yaratıcının vermiş olduğu yetenek, fırsat  ve iradenin vatan ve millet nezdinde kullanılması sorumluluğunun farkındadır. Bu yüce milletin dua ve destekleri kendileriyle beraberdir”. Ali Osman Hoca: “- Yahu Pehlivan Emi ALLAH senden razı olsun. Ne güzel anlatıyorsun. Doğruya doğru demek er kişinin işidir. Senin artık dünyada herhangi bir maddi çıkar ve beklentin olmadığı için olay ve olguları tüm çıplaklığıyla ortaya koyabiliyorsun. Pehlivan senden bir istirhamım daha var. Eğer mümkünse senin imkânsızı mümkün kılan felsefene dayalı olarak sayın Cumhurbaşkanımız ve devlet ricaline söyleyecek söz ve önerilerini de belirtir misin.  En azından bir katkı sağlamış olursun. Bendeniz bu önerilerin ne kadar değerli olacağını biliyorum ve mutlaka muhataplarına aktaracağım”. Teyo Pehlivan: “- Hay hay hoca. Bende bunu bekliyordum. Onun için biraz da hazırlıklı geldim. Öncelikle sayın hemşerimiz ve İçişleri Bakanımız Efkan ALÂ beyi kutlamak istiyorum. Maşallah ALLAH nazardan saklasın. Tam bir cesur yürek olarak milletin başına çorap örenleri deşifre etmiştir. Kendilerinin samimi olarak baş koyduğu millete hizmet yolunda Yüce Rabbim yar ve yardımcısı olsun. Diğer hemşerilerimizi de aynı şekilde minnet ve şükranlarımla anmak istiyorum. Hepsinden samimiyet ve gayretlerinden dolayı ALLAH razı olsun. Eğer varsa emniyet teşkilatına yapılmış sızmalar mutlaka tespit edilerek yapılmış haksız yükseltme ve verilen satatüler daha önceki normal konumlarına geri gönderilmelidir. Bu şekilde atanmış emniyet çalışanlarına yönelik çok etkili eğitim faaliyetleri gerçekleştirilerek onların da devlete ve aziz milletimize kazandırılmaları sağlanmalıdır. Çünkü bu aziz millet onları da bağrına basacak kadar cömerttir. Sayın Cumhurbaşkanımız; millete hizmet yolunda ekibinin lideridir. Kendilerinden; daha önce hortumlanan bankaların kayıpları nasıl milletin cebinden alınarak kapatıldıysa, şimdi kâr eden kuruluşların başında gelen bankaların kredi kartı ve kredi alacakları da aynı şekilde bankalardan alınarak kapatılmalıdır. Hoca adil olan da bu değil midir? Hoca toplum kirlenmiştir. Yeni ve beyaz sayfalar açmak için bir şeyler yapılmalıdır. Çok geniş kapsamlı bir af ile herkesin eline kendi beyaz sayfası verilerek devlet ve millet anlaşması sağlanabilir. Böylece herkesin kendi özlemi olan temiz vicdanı kendi polisi ve rehberi olacaktır. Her aile içerisinde mutlaka herhangi bir geliri olmayan özellikle anneler en azından asgari ücret nispetinde devamlı maaşa bağlanmalıdır. Böyle bir yaklaşım, şu an cebelleştiğiniz bir çok sorunu kaynağında çözmüş olacaktır. Bu aynı zamanda bir istihdam yaratma politikası haline de dönüşebilir. Öğretmen ve öğretim üyelerinin gelir düzeyleri üzerinde yeni çalışmalara da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Üreten köylü ve çiftçiler desteklenmelidir. Üretmeyenler ise kesinlikle desteklenmemelidir. Eğitim ve öğretim alanında sınıf mevcutları koşulsuz ideal düzeylere taşınmalıdır. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa mutlaka yapılmalıdır. Öğretmen yetiştirme ile ilgili mevcut sorunlara odaklaşılmalı ve kesinlikle çağdaş toplumlardaki gibi olmalıdır. Ev hanımları için sınavsız üniversite eğitimi veren bölümler açılmalı ve ülkenin her tarafında aktif hale getirilerek yaşam boyu öğrenme çerçevesinde daha fazla eğitimli ailelere kavuşulmalıdır. Böylece yeni istihdamlar yaratabilecek ve kadın girişimciliği tam desteklenmiş olacaktır. Oğul bak bu sayın Cumhurbaşkanına sahap olun. Gelki onun sahibi sahiplerin sahibidir. Aklınızın, fikrinizin, irfanınızın ön gördüğü tespit ve çıkarımlarınızı mutlaka kendileriyle paylaşın. Sizler onun uzaklardaki gözleri ve kulakları olunuz. Yapacağınız her katkı ve hizmetin temeline ALLAH’ın rızasını koyunuz. Sakın kişisel çıkar veya  bedeninize haz veren duyguların arkasından sürüklenmeyin. Hazreti Ali’ nin kılıcının kitabesindeki sırlı sözlerin manasını anlamaya çalışın. Hoca şimdilik diyeceklerim bunlardan ibarettir. İnşallah ilerde bu konuyu tartışmaya devam ederiz. Benimde iznim azaldı. Ancak geri dönerim. Sürçülisan ettiysem affola”. Ali Osman Hoca: “-Emi ALLAH senden razı olsun. Dediklerini yapacağız. İnşallah bir daha ki sefere söze konu edemediğimiz mevzuları da derinlemesine istişare ederiz”. Selam, saygı ve sevgi ile.
TARİH BİLİNCİ TARİHSEL BAKIŞ VE TEYO PEHLİVANLA SÖYLEŞİ

Saygıdeğer konuklar; her şeyden önce sizlere ve ailelerinizin en içten sağlık ve tarih bilinçli  idrak derinliği diliyorum. Samimiyet ve içten doğan dileklerimle saygılarımı ve derin sevgilerimi dolu dolu iletmek istiyorum. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Artık inanıyorum ki, bu mübarek toprakları bizlere ve geleceğin civanmertlerine vatan yapan ve bu kutsal mücadelede toprağın kara bağrına düşen en rütbeli komutanında erine kadar bu yüce millete ALLAH’ ın bir ikramıdır. Bu bakış açısıyla bu yüce milletin fertleri ve işte Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Milli Mücadelede ve dünyanın her tarafında “İlâyı Kelimetullah” gayesiyle verilmiş olan şanlı mücadelelerde şehadet şerbetini kana kana içen Bedirlerin Aslanlarının varisleri olarak üstlenmiş olduğumuz görevlerimizin üzerimize yüklemiş olduğu sorumluluklarımızı yerine getirmemizde Yüce Rabbimden tükenmez güç ve fırsat vermesini diliyorum.  

Kesinlikle herhangi bir kişisel çıkar veya menfaat temeline dayanmayan bu duygularımın ana teması; Cennet ülkemiz ve aziz milletimiz için canlarını cananlarına tercih edenlere lâyık olabilmek için asla mevcutla yetinmeden her seferinde daha fazlasını yapma zorunluluğu ve arzusudur.    Şüphesiz bu hizmetlerin daha rahat gerçekleştirilebilmesi için, durağan, kendini yenileyemeyen statikocu anlayışların değişmesi, milli hafızanın tazelenmesi ve tarihsel şuurun ön plânda olması gereği ortadadır. Çok genel anlamda geleneksel kamu bürokrasisinin modern ve çağdaş anlayışlar ölçüsünde yeniden organize edilmesi gereği hep kendini göstermiştir.  Bu çok zor ve kendi yapıları içerisinde riskler taşıyan köhneleşmiş tabuların yıkılması, beklenen doğum sancılarını da beraberinde getirmektedir. Eğer o kutlu doğum gerçekleşecekse bu ve benzeri sancıların yaşanması doğal ve normal olacaktır.  Maalesef statikocu ve zorda kaldığında karanlıklardan, izbelerden ve darbelerden medet uman anlayışlar, hakimiyetleri esnasında siyaset, ideoloji ve sosyal alanlardaki tekamül adına değişim ve dönüşüm gayret ve çabalarını döl verip çoğalıp gelişemeyecek şekilde kısırlaştırmış ve hadım hale getirmiştir.

Lafı dolaştırmadan demek istediklerimi doğrudan ifade etmeye çalışıyorum. Daha genel manada Hak, hakikat ve zalimlikleri Arşa dayanan batıl mücadelesinde kurutulmaya terk edilen millet ağacının can suları olmak zorundayız. Elbette ki yeniden dirilip dal verip budak tutmanın endikasyonları olacaktır. Ortaya çıkabilen beklenmeyen sonuçlar olacaktır ve olmaya da devam ediyor. Bu tür sonuçlar eleştirilebilir ve yeniden değerlendirilerek daha beklendik ve istendik sonuçların elde edilmesinin yolları bulunabilir. Küresel güç olma çabası içerisinde olan devletler, küresel ölçekli oyunlarını kurmak zorundadırlar. Bu oyunların her zaman beklendiği gibi başarılı olması beklenemez. Ama her seferinde değişen koşullar çerçevesinde yeniden tasarlanıp dizayn edilerek sonucun beklendik olması sağlanacaktır.

Hadi şimdi gelin tarihsel bir bakışla dün-bugün ve bugünle yarın arasında bir değerlendirme yapalım ve neden her durumda tarih bilincinin ve tarih şuurunun önemli olduğunu ifade etmeye çalışalım. Basit bir hesapla, bugün geçmişte kalan dünün geleceğiydi ve içerisinde bulunduğumuz an itibariyle de gelmiş bulunuyor. Bugün sebepleri nispetinde bağımsız değişkenleri geçmişte kalan olay ve olguların sonuçlarını yaşıyoruz. Sebepleri geçmişte kalan olayların sonuçlarıyla yüzleşirken o anda geçmişe gidip istenmedik ve kabul etmek istemediğimiz sonuçların sebeplerine müdahale etme şansı olamayacağı için öyle veya böyle o sonuçları yaşamak zorundasınız. İletişimde karşı tarafa gönderilen iletiye verilen tepki veya karşılığın da aynı şekilde yeniden diğer tarafın vereceği tepkiye etki olacağını biliyoruz. Sebepler ve sonuçlar arasında da benzer bir durum söz konusudur. Olay ve olgularla ilgili sebeplerin sonuçları, gelecekte ortaya çıkacak yeni durumlar için yeni sebepler olacaktır. Geçmiştekilere mümkün olmasa da artık aynı veya benzer sebeplere içerisinde bulunduğumuz ve geleceğin geçmişi, olacak bugün müdahale şansımızın olduğunu unutmamalıyız. Tarihsel perspektif çerçevesinde, tarihsel okumayla  yapılacak değerlendirmelere bağlı olarak yaşanılan musibetlerden dersler çıkartılarak gelecekte yüzleşilecek sonuçları şüphesiz daha beklendik ve daha istendik olacağı açıktır. Ancak o zaman olay boyutuyla tarih tekerrür etmeyecek ve artık olayların bir adım önünden yürümüş olacaksınız. Aksi takdirde olayların peşinden sürüklenip gidersiniz.

Bu bakışla Ortadoğu coğrafyasında yaşanan kan, gözyaşı ve vahşete bakıldığı zaman, zorbaların niyet ve eylemlerinin arka plânında canlı bir tarih bilincinin olduğunu ve kurbanlarında aksine kaybettikleri bir tarih bilincinden bahsedilebilir. Tarih toprağa salınan köktür, ölü değil diridir. Eğer kök zarar görüp zaaf olursa, bedenden eseme kalmaz. Yapılacak tek bir şey vardır oda o kökünü kaybeden bedene aşılama yoluyla yeni bir kök ihdas etmektir. Artık yeni kökle eski gövde kökte mi yoksa gövdede mi birleşirler onu bilemem. Artık ölüm kalım meselesi olduğu için gerçek kökünü kaybeden gövdenin fabrika ayarları bozulmuştur, ölüm kalım meselesinde canlı kalmak için monte edildiği kökü başına taç yapar. Kısacası ayaklar baş ve başlar ayak olmuştur. Her yeni gün yeni bir aşılama seansına zorlanır. Gelen aşılar, giden aşılar. Tarihsel geçmişten geleceğe yolculuk yapabilmek için tarihsel şahsiyetlerin rol model alınması gerekir. Bu şahsiyetler adeta yeni kuşakları geçmişin yaşantı, tecrübe ve deneyimlerinden yararlanarak geleceğin yeniden ve daha istendik olarak inşa edilmesi için temel taşıyıcılardır. Öyleyse tarih eğitimi gençlerin tarihsel şahsiyetleri rol model almalarına imkân sağlayacak düzeyde gerçekçi ve objektif olarak ve tarihsel olayların kahramanlarının da insan olma boyutlarıyla anlatılması daha doğru olacaktır. Ancak o zaman tarih bilinci ve tarihsel şuur can sularına kavuşmuş olacaktır. Aksi halde baş olan ayaklar insanların beyinlerini mankurtlaştıracaktır.

ABD’ nin Irak’a girerken acımasız silahların gölgesinde beklentisi olan kazanımları bire bir gerçekleşmemiş ve geri çekilerek yeni stratejiler geliştirmek  zorunda kalmıştır. Geliştirilen dirik stratejiler çerçevesinde yeni oyunlar kurmuştur ve çözerek bölüp parçaladığı toplulukları etnik ve dini temelli ayrıştırma ve birbirlerine düşman etme şeklinde onlara bire bir yaşattığı durumları, kendi menfaatleri doğrultusunda yönetmeye başlamıştır. Ortadoğu’yu sarıp sarmalayan ateş çemberinin taraflarının adı ve sanı ne olursa olsun ve varsa doğrular ve yanlışlar birbirine karıştırıldığı için adeta biri diğerinden aşılandığından, ortaya çıkan ve çıkması olası olan sonuçlar hep oyunu tersten kuran aktörlerin hedeflerinin gerçekleşmesine dönük, yeni çatışma alanlarını doğurmaya yönelmiştir.  Dolayısıyla artık dünyanın her tarafında kontrollü olarak yarattığı riskleri satın alarak gelişen süreçlere doğrudan veya kullanmaya çalıştığı maşalarla müdahil olmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında her gün yeniden dizayn edilen terör örgütlerinin ortaya çıkış ve gelişim süreçlerinde hep bu politikalar belirleyici olmaktadır.

Aziz dostlar; bendeniz her şeyden önce bir Türk vatandaşı olarak ülkem ve milletim adına duyduğum endişelerden dolayı, canını dişine katarak aydınlatmak için yanma fedakârlığı gösterenleri bütün benliğimle alkışlıyorum. Bu yüzden, sürdürülen çaba ve gayretlere belki çok küçük bir moral takviyesi olur diye geçmiş, günümüz ve gelecekle ilgili düşüncelerimi, kaygılarımı rasyonel ve bundan sonra daha gönül ve akılcı taraflı  bir bakışla belirtmek istedim. Umarın hoşgörüyle karşılanırım. Yazdıklarımın belki anlamlı kareler oluşturması amacına dönük olduğu, kısa süreli basit beklentiler odaklı olmadığını belirtmek isterim.

 

Ülkemizin küresel ve yerel ölçekli güncel sorunları üzerinde milli ve manevi değerlerimizin korunması temelinde detaylı analizler yaparak toplumsal geleceğimizle ilgili birlik ve beraberlik mesajları vermeye devam etmek zorundayız. 

Osmanlı İmparatorluğu dönemini incelediğimiz zaman göreceğiz ki, tahta oturan sanıyorum 6 padişahtan çoğunluğu çeşit çeşit suikastlara kurban gitmişlerdir. Ne gariptir ki esas gerekçe; batıya olan temkinli yaklaşım ve karşıtlıktır. Geriye kalan ve kendi ecelleriyle ölen padişahlar ise batı karşıtlığı olmayan padişahlar olup, onlara çeşitli imtiyazlar tanıyanlardır. Sadrazamlarda aynı akıbetleri paylaşmışlardır. Karizmatik ve deha sayılabilecek liderler Yüce Yaratıcı tarafından bir millete çok hassas dönemlerde bir lütuf olarak verilir. O liderler o milletin yeniden dirilip ayağa kalkmasını sağlayacak atıl kalan ve dondurulan tüm kaynaklarını harekete geçirirler. Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya’yı tabiri caiz ise yoktan var eden ak sakallı ve bastonlu lideri, Hindistan’ın Gandisi, Rusya’nın Putini, daha birçok ülkenin adlarını sayamadığım benzer liderleri o ülkelerin kaderlerini değiştirmeyi başarmışlardır. Liderleri toplum yetiştirir ve o liderler de toplumu etkileyip ayağa kaldırır ve geçmişe gömülmüş defterleri yeniden açar ve görülmemiş hesapları görmeye başlarlar. Bu süreç doğal bir tarihsel akışkanlık halinde gerçekleşir. Sultan Abdulhamit Handa bu tür dahi liderlerden birisidir. Osmanlı’yı en zayıf dönemlerinde bile küresel bir güç olarak ayakta tutmayı başarmış ve kurduğu istihbarat ağı sayesinde Osmanlıyı çökertmek isteyen güçler içerisinde operasyonlar yaparak psikolojik savaş yöntemlerini ustaca kullanmıştır.  Sokullu Mehmet Paşa, İbrahim Paşa, Çandarlı Halil Paşa ve birkaç Padişaha vezirlik yapmış olup 80-90 yaşlarında olan dahi vezirler Osmanlı’yı Afrika’ya yönlendirmişler, Sudan ve Mısır üzerindeki hakimiyetlerini güçlendirmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz; Süveyş kanalı çok uzun yıllar sonra Batılılar tarafından açılmadan önce bu vezirler tarafından projelendirilmiş ve o bölgenin kontrol edilmesinin öneminin nasıl farkında olunduğu insanı hayran bırakacak bir açıklıkla anlaşılmaktadır. Eğer o gün o proje gerçekleşmiş olsa idi, Ortadoğu’da pervazsızca at oynatan bir İsrail ve onun destekçisi İngiltere ve diğerlerinin pozisyonları bugün sahip oldukları pozisyonlar olur muydu bilemiyorum. Bu sorunun cevabını tarihçilerin vermesi gerekir. O gün Osmanlı’yı çökerten ve bu günde ülkemizi kaosa sürükleyerek geçmişin aynısı sonuçların ortaya çıkmasına çanak tutan bir kamu bürokrasisi yapılandırılmıştır. Bu temel detay mutlaka alan uzmanları tarafından çok derinlemesine yeniden analiz edilerek değerlendirilmeli ve geleceğe dönük alınacak tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir. Osmanlı’nın belini kıran Patrona Halil isyanları, İstanbul’da bu maksatla konuşlandırılmış olan muhtemelen 1. Ordunun bu konuyla ilgilenmemesi ve bugün de olduğu gibi hep aynı dış güç merkezleri tarafından yönetilen bu isyanları bastırmaması,  bunun yerine balkanlardan 3. Ordunun bu duruma müdahale etmesi için hazırlanan fırsat ve gerekçeler, Yeniçeri isyanları, savaş meydanlarında bu gün anlaşıldığı kadarıyla çok üstün deha örnekleri gösteren komutanların bile yaptıkları savaş taktiklerindeki başarıları örtüp tam tersine ihanetle suçlanıp idam edilmeleri, adı ne kadar milli ve bilmem ne olursa olsun  işte bu bürokrasinin ürünüdür.   Kendisi bu tür bir tezgâh sonucu idama giderken; “beni nehak yere öldürecekler. Ama padişahım bilsin ki bu savaş beni ölüme götüren celladım tarafından kazanılabilir” diyecek kadar devletini ve milletini düşünen nice deha Osmanlı komutanları vardır.  İşte bu vefalı komutanlarıdır ki, Süveyş Kanalının yapılması ve kullanıma açılmasını hiçbir Allah’ ın kulu aklına getirmeden çok önce dillendirmiş ve projelendirmişlerdir. Bu gerçek tarihi olaylar mutlaka Türk gençlerinin hafızalarına işlenmelidir. Gençlerimizin özellikle yoksun bırakıldıkları tarih bilinci ve tarihsel şuur ancak o zaman can bulacaktır.

Merhum Abdulhamit Han neyle suçlanmışsa, bugün bu ülkeyi halkın tercihi kapsamında yöneten devlet iradesi de aynı şekilde; çeşitlenerek daha fazla direnç kazanmış ve şekil değiştirerek dini ve milli söylemler geliştirmiş yapılar tarafından, yeni paradigma ve teknolojilerin kullanımıyla suçlanmaktadır. Hedef aynıdır. Onların aradıkları ortaya çıkan olumsuzluk ve kişisel hata ve çıkar elde etme teşebbüs ve davranışlarının giderilerek devlet millet kaynaşmasının daha güçlü olarak tesis edilmesi olmadığı, asıl hedefin devlet otoritesinin zaafa uğratılarak bekledikleri nihai sona çanak tutmaktır. ALLAH korusun bu durum gerçekleştiği zaman büyük milletimizin hangi girdaplara düşürüleceğini anlamak çok zor değildir. Bu karanlık yapılar öyle maharetlidirler ki, kendileri anlaşılıp deşifre olduklarında, karanlık güçlere sundukları hizmetlerin devam edebilmesi ve elde ettikleri rantları kaybetmemek için, kendi içlerinde yarattıkları güya karşıt çekirdek grupları hep diğer tarafın yanında kalacak şekilde birbirlerine düşman görüntüsü verirler. Sonuçta üstlendikleri misyon ve görevler devam eder, oda yine süreç içerisinde kendi yapılandırılmış karşıtlarını sisteme entegre eder ve her durumda yerlerini almış olurlar. Böylece kendi haleflerini var ettikten sonra, zamanı geldiğinde kendilerince altın vuruşlarını yaparlar. Bu konuda eğer istenirse daha ayrıntılı araştırma ve yorumlar yapılabilir.

O gün Abdülhamit Han’a dışarıdan diktatör, polis devleti kuruyor, milli istihbarat teşkilatını yurt dışında operasyonlar yaptıracak donanıma kavuşturuyor, demokrasi ve insan haklarını kısıtlamaya çalışıyor gibi suçlamalarda bulunanlar şaşırtıcı olmalıdır, bugün de aynı nakaratları mevcut devlet erkine yönelik iddia etmeye devam ediyorlar.  Kim ne derse desin, bütün bir tarihi geçmişle  beraber Osmanlı-Türk bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölgesinde ve dünyada küresel bir güç olma zorunluluğu vardır. Bu güce giden yolda kaçınılmaz olarak küresel ölçekli oyun ve senaryolar kurulup cesaretle uygulamaya konulmalıdır. Ancak kurulan her oyunun da hedeflendiği gibi hep başarılı olması beklenemez. Burada önemli olan, bir küresel güç devletinin başkalarının hesaplarını bozacak şekilde varlığının yapılacak hesaplara katılmasıdır. Marmara gemisi olayı da buna benzer bir eylemdir. Sonucu ne olursa olsun, olayın tasarlanıp plânlanarak uygulamaya konulması başlı başına bir cesaret ve caydırıcı güç denemesi olayıdır. Bu ölçekteki olaylar birçok denemeyle hatalardan arındırılır ve en sonunda hedeflenen başarı ortaya çıkar. Üstelik bu olayın diğer tarafa da verdiği psikolojik, sosyal ve ekonomik sıkıntılar da ortadadır. Suriye hasbelkader bir uçağımızı düşürme eylemi gösterdiğinde hepimizin doğal olarak morali bozulmuş ve neredeyse aşağılık kompleksine düşmüştük. Fakat kollanan fırsatların değerlendirilmesi milleti bu kompleksten çıkarmaya başlamıştır. Ancak her şeye rağmen atılan adımların da yapılabildiği kadar doğru bir şekilde atılması önemlidir. Liderler milletlerinin öğretmenleridir. Halkının eğitiminden de sorumludur. Onların aydınlatılması ve güçlü yönlerinin ortaya çıkarılmasında rol sahibidirler. Bunu başaran liderler o topluma ALLAH’ ın armağanı olan deha liderlerdir. Bu deha liderlerin bir başka özelliği de, geçmişte üzeri kapatılarak unutturulduğu sanılan hesapların millet ve insanlık nezdinde görülmesini sağlamaktır. Halkın bu liderlere teveccühlerinin arka plânında buda vardır.

O halde denilebilir ki, Ulu Hakan Abdülhamit Han dönemi oynanan oyunlar, rahmetli Menderese reva görülen  zulmün, 12 Eylül döneminin, 28 Şubat süreçlerinin ve daha da anlamlısı bu millete uygulanan sindirme, yıpratma ve yok etme kalkışmaları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz ülkeyi bölme ve iç savaş kışkırtmacılığı ve darbe kalkışması hep aynı tezgâhlarda dokunan ölümcül giysilerdir. Bu giysileri her fırsatta büyük milletimize kefen diye tasarlamışlardır. Bir kere giyildiği zaman ete ve kemiğe bürünmekte ve artık çıkarılması da imkânsızlaşmaktadır. Ancak gün dönmeye başlamıştır. Tezgâhlar o ihanet kumaşlarını dokuyamaz hale gelmiştir. Koparılan feryat ve figan bundandır. Ancak Yüce ALLAH’ ın adaletine bakınız ki, çağımızın geldiği noktada artık sürekli haksızlığa uğrayanların; Hakka tutunarak ayağa kalktıkları ve davaların yeniden görülmesi için daha etkili ve hazırlanan çirkef oyunlarını sahiplerinin başına geçiren hesap defterlerini açmaya başladıkları görülmektedir. Çok iyi muhafaza edilmiş veresiye defterleri yazılı ve bazen de daha etkili olan  ve yazılı olmayan hukuk kurallarının denetiminde işlevsel hale getirilmektedir. Fırsat ellerindeyken, onların yönetim ve denetiminde olan ve temelinde aziz milletimiz adına adaletin A’ sı bile bulunmayan mahkemelerin duvarları aşılamayacak kadar yüksek ve feryatların duyulmasını engelleyecek kadar kalındı. Ancak bir şeyi unutmuşlardı. O duvarlar ne kadar kalın ve yüksek olsalar da, moleküler derinliklerine kaydedip sakladıkları gerçekler, o mazlumların varislerini harekete geçirmek için madde ötesi gerçeklik boyutlarıyla gün yüzüne çıkmaktadır. Bu gün yüzüne çıkışların temelinde; gizlenen mesajların hesap defterlerini açacak alıcılarının yeni can sularıyla canlanıp ortaya çıkmaları ile vücut bulduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu bir ilahi sistemdir ve bu sistemi çalışmaz hale getirecek başka bir güç tanımı yoktur. İşte bu güç ancak geleceğe dönük olarak tanımlanmaya başlayan yumuşak ve akıl gücüdür. Açılan hesap defterlerine bağlı olarak gerçekleşecek davaların mahkemeleri gerçek halk mahkemeleridir. Duruşma salonları seçim meydanları, o seçim meydanlarında görülen davaların sonuç, karar ve raporları da seçim sandıklarından çıkmaktadır. Kararların jürisi bizzat halkın kendisidir. İşte bu meydanlara gerçek halk mahkemeleri denilebilir.

Unutulmamalıdır ki önümüzdeki referandum süreci böyle bir süreç sonunda halkımızın önüne gelmiştir ve çok iyi değerlendirilmelidir. Burada kaybedilecek davalar bir daha belki hiç açılamayacaktır. Artık herkes eteğine sıkıştırılan naylon, sentetik ve GDO’ lu taşları mutlaka dökmeli ve oynanan oyunların senaryolarını derinden irdelemelidir. Ancak o zaman verilecek kararlarda isabetli olunabilir. Bu iş hırs belası verilecek kararlarla halledilemez. 02.04.2017 tarih ve saat 09 sularında Fox TV’ de sabah programında kendilerinin sosyalist olduklarını ifade eden konuşmacı, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin ülkemizin geleceğinde hakim felsefe olacak; “Türk İslâm Sentezi” üzerinde anlaştıklarını açıkça ifade ettiler. Kendilerinin de aslında bu felsefeye karşı olduklarını açıkladılar. İşte bu niyet ve sevdalarını muhafazakâr ağırlıklı Türk seçmeni nezdinde kamufle etmek için demokrasi, insan hakları, özgürlükler, yasama – yürütme ve yargı erklerine atıfta bulunarak etkili kılmaya çalıştığı çok rahat bir bakış ve değerlendirmeyle anlaşılıyor. Türk – İslâm sentezi felsefesinden rahatsızlık duymayan Türk seçmenine ve halkına seslenmek istiyorum. Hırs belası hayır diyeceklerin esasında neye hayır denilmiş olduğunu değerlendirmelerini çok önemli buluyorum. İnanın gerisi teferruattır. Kaybedilen fırsatların bir daha yakalanamayacağını anlamamız gerekiyor. Terör örgütleri bile, hayır diyeceklerin; ülkenin bölüneceği, eyalet sisteminin geleceğini iddia etmelerine dayanarak neden evet demediğini açıklamaları gerekir. Eğer buna rağmen terör örgütleri hayır diyorsa, o zaman asıl düşmanlığın bu aziz milletin inanç ve değerlerine olduğu anlaşılmalıdır. Umuyorum ki, “Türk – İslâm sentezi” düşünce ve felsefesinden duyulan rahatsızlığın elde edileceği hayırcılar tarafından gerçek dışı olarak iddia edilen kazanımlardan çok daha ön plândadır. Hepimiz farkındalık düzeyimizi yükselterek oynanmak istenen oyunları bozmak zorundayız. Aksini düşünmenin hiçbir geçerli mazereti olamaz.

Sevgili dostlar hepimiz bu aziz milletin onurlu fertleriyiz. Statümüz budur ve bu statünün ihmal edilemez rolleri vardır. İnanıyorum ki bu rolleri icra ederken bu fırsatı yaratanın koruması ile beraberiz. Bu nesil Asımın Nesli olmak zorundadır. İnşallah öyledir ve bu Millet onun için gönül verip bağlanmıştır. Ne olur durmayalım, bu sevdayı karşılıksız bırakmayalım. 

 Öyle inanıyorum ki devletini  ve milletini seven erk sahipleri de bu durumun farkındadırlar.   Ülkemizin çok ağır sorunları olduğunu biliyoruz. Bu sorunların çözüm makamı yasama ve yürütmedir. Yıllarca yasama ve yürütmeyi elinde tutan iradeler sadece etkisiz elemanlar olarak rol almışlardır. Bu rollerinin gereği ve karşılığı olarak kendi etraflarına sağladıkları çıkar ve rantlar olmuştur. Hiçbir dönemde milli birlik ve beraberlik sağlamlaştırılamamış ve daha da kötüsü, ayrışma ve kutuplaşmalar artarak derinleşmiştir. Halkın bu derinliklerde kulaç atması imkânsız hale getirilmiştir. Adeta demokrasi, yandaş ve dalkavukrasi olarak yeniden şekillenmiştir. Bugünde aynı şekilde halkımıza ve dolayısıyla devletimize yaşatılmak istenenler de öncekilerle birebir örtüşmektedir. Ancak bugün geçmişte olmayan çok farklı bir şey de olmaktadır. Oda; halkın kendi seçtiği ve sonuna kadar güvendiği liderine olan bağlılığı ve sahip çıkmasıdır. Bu tutum ve davranış dolayısıyla zulüm tüccarı zalimlerin hedefledikleri nihai noktalara ulaşmaları zora girmekte ve hatta imkânsız hale gelmektedir. Her geçen gün bu destek ve güç artmakta ve tehlikeli senaryo yazanlar ve bulandırmaya çalıştıkları sularda balık avını hayal edenler ise gittikçe güç kaybetmekte ve her seferinde daha sarp kayalara toslamaktadırlar. Şüphesiz bu ilahi adaletin ve kaderin bir cilvesidir. Onlarınki sadece bu cilvelerin aralarına sıkışmış hızlandırıcı teferruatlardır. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar hızlanan; onları hayal ettikleri hedeflerin gerçekleşme süreçleri değil, hakkın ve gerçek adaletin ihya ve inşasıdır. Yada insanların zulmüne karşı her şeyin sahibi ve yaratıcısının adaletidir. Haydi Milletim tutun buna ve ayağa kalk. Yüz üstü çok süründün vakit tamam. Sakın geç kalma!..

Aydınlatmak için yanma gerekir. Bu yanmalar öyle bir güç merkezi oluşturuyor ki, o daireye kötü niyetle yaklaşan pervane böcekleri kanatlarını kaybediyor ve artık uçamadan tepe takla gidiyorlar. Özellikle tezgâhlanan oyunları her nerede ve hangi kurumda olursa olsun, mutlaka bozacak doğru bilgi akışı daha gür çıkmaya başlamıştır. İrade ve cesaretimiz Allah’ın yardımıyla tamdır. Özellikle üniversitelerde belli çevrelere dönük olarak yuvalanmış olup, yeni yeni ortaya çıkan  yapıları çok yakın analizlere tabi tutarak, geçmişte gerçekleştirdikleri ve halen yeni yaklaşımlarla uygulamaya koymaya çalıştıkları faaliyetlerle kimlere hangi fırsatları yaratmaya çalıştıkları çok derinlemesine analiz edilmeli ve gerekenler hiç vakit geçirmeden yapılmalıdır. Boyalı ve naylon söylemlere dayalı olarak, çıkar sevdalısı, her devirde adam olmak yerine her devrin adamı olmaya kilitlenmiş kişiliksiz kişilerin yaptığı inanç ve değerler sistemimizle bağdaşmayan davranışları  mazur görülemediği gibi, onları mazur görenlerde asla mazur görülemezler. Çünkü buradaki hak; devletin ve tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır. El uzatanların elleri kırılmalıdır.

Üniversitelerimize atanan yeni rektörlerimizin bu konuda çok duyarlı olduklarını ifade etmemiz gerekir. Gerçekten hepsi de  paralel terör unsurları ve tüm terör örgütleriyle mücadele içerisindedirler. Atatürk Üniversitesi rektörümüz sayın Prof. Dr. Ömer ÇOMAKLI hocamız da aynı şekilde devletimizin ve aziz milletimizin tarafı olarak gereken hassasiyeti gösteriyor. Dışarıdan bakan herkes bunu görmekte ve takdirlerini dile getirmektedir. Sayın Rektörümüz bu mücadelede Kesinlikle ihtimallere dahi taviz verilmemesi gereğinin devleti ve milleti ilelebet var edecek davranışlardan birisi olduğunu vurguluyorlar. Sayın rektörümüz çıtayı yükseltmişlerdir ve artık geri dönüş yoktur. Şu an referandum sürecinde olan ülkemizde halâ kendi geliştirdikleri satratejilerle hain emellerini sürdüren ve üstünü çeşitli kamuflaj malzemeleri ve vurgulamaya çalıştığım yer değiştirme manevraları ile kendilerini gizleyen yapı mensuplarının, yapılacak seçimlerle ilgili akla ve hayale gelmez manevralar yapmaya çalıştıkları söylenmelidir. 

Yine de ümidimizi korumak ve daha güçlü bir iradeyle mücadeleye devam edilmelidir. Çünkü oynanan oyunların bozulması için şer odaklarının kurdukları tuzakların boşa çıkarılması gerekir. Bunu için oynanan oyunları deşifre edebilecek donanımda vatan evlatlarına ihtiyaç vardır ve bu civanmertlere sahip çıkılması çok önemlidir. Bu bir haktır ve sahip çıkılmaması ise vebaldir. Ancak görüyorum ki bu karanlık yapı ve işbirlikçilerinin kumpasları devam ediyor. Endişem, bu yapıların Allah korusun yeniden güç kazanmaları, büyük milletimizin görev verdiği siyasi otoritenin altını oymaya devam etme imkân ve fırsatlarını yakalamalarıdır.  Hainlerin hainliklerini deşifre ederek herkesin anlamasını sağlayacak insanların kendilerini daha etkili kılmak ve güvence altına almak için, özellikle hükümet, yetkili bakanlıklar ve her kurum ve kuruluş nezdinde farklarına varılarak gereken itina ve hassasiyet gösterilmelidir. Bu insanların atıl bırakılmamaları devlet ve millet geleceği açısından çok önemlidir ve hatta zaruridir. 

 İnsanların bireysel ve toplumsal bilinç ve algı haritalarının sınırlarıyla beraber, küçülten ve büyüten ölçeklerinin objektif kriterlerinin soyutlaştırılması ve bu soyutlamalara yapılacak müdahaleler 21. yüz yılın toplum mühendisliğinin en anlamlı yapı taşları olacaktır. Bilinmelidir ki somut mal, hizmet ve değerlerdense, her durum ve ihtiyaç anında soyutlaştırılarak artık tanımını da sizin yapabileceğiniz soyutlamaların alımı ve satımı çok kolay ve hatta alımı bedava ve satımı somut değerlerle ifade edilemeyecek kadar pahalı ve o ölçüde de tüm beklentileri karşılayabilecek düzeyde olacaktır. Bu manada etkileşim süreci sonunda; basit – karmaşık, cismani – gölgesel yer değiştirmeler çerçevesinde somut talep ve arzular gerçekleşecektir. Kısacası insanların ne düşündükleri üzerine değil, neyi neden ve nasıl düşündükleri üzerine odaklaşılarak, ortaya çıkmış istenmedik sonuçları doğuran sebeplere  müdahale edilecektir. Bu müdahaleler akabinde olası sonuçların daha istendik ve beklendik olacağı görülecektir.

Kendileri henüz somut anlayış kalıplarının dışına çıkabilmeyi ve soyutlama yapabilmeyi beceri haline getirememiş bireylerin, konjonktürel olay ve olguları kavrama, analiz ve sentez basamaklarında işlemeleri ve değerlendirmelerine imkân yoktur. Belki bunun adını; siyaset psikolojisinden ziyade, psikolojik siyaset olarak koymak gerekir. Önümüzdeki referandum sürecinde devletimizin ve milletimizin lehine olan tercihin %60-70’ in ötesine taşımasının imkân ve fırsatları ortadadır. Sadece bu imkân ve fırsatları karşılıklarıyla buluşturmak yeterli olacaktır. O buluşturmaları yapabilecek bilinç düzeylerine sahip gerçek toplum mühendislerine ihtiyaç vardır. Bence önemli olan; bu insanlara mutlaka ulaşmak ve onları tam kapasite bu manada çalışır hale getirmek olmalıdır. Bu tür uygulamalara fırsat oluşturacak teorisyenlerin siyasi iktidar ve otoriteyle yakın ilişki içerisine harekete geçirilmeleri gereğini düşünüyorum. 

Eğer müsaade ederseniz belirttiğim konularda Hasankaleli hemşerim merhum Teyo Pehlivanla bir söyleşi yapmak istiyorum. Eğer sürçü lisanım olursa en başından affola. Gençlerimiz izan, şuur ve irfan; bütçemiz altın, gümüş ve para; düşmanlarımız korku, dostlarımız sevgi ve muhabbet dola. Hak her zaman dimdik ayaktadır ve birisinin onu tutup ayağa kaldırması diye bir yaklaşım olamaz. Ancak olan ve olması gereken; ona tutunup ayağa kalkmaktır. Adaletin temeli mülk değil, mülkün temeli adalet olmalıdır. İnsanı kâmil yapan; asalet ve feraset olmalıdır. Keramet ehlinin kerameti, feraset ehlinin feraseti; bozar yok eder sahibi olan ve olmayan ihaneti.

Ali Osman Hoca: “-Nerede kaldın Pehlivan Emmi? Gözlerim yollarda kaldı. İyi ki geldin de gözleri olmayan baş olarak kalmadım. Emi değil mi? Gözü kulağı olmayan başlardan, farkındalık düzeyleri çok düşük ve sanki boşa geçmiş yaşlardan, gözünü kaybetmiş kaşlardan, kendisini millete dolu diye yutturan boşlardan, hep nemli ve ıslak kalıp hiç kurumayan yaşlardan, her tarafı kanat olsa da hiç uçamayan kuşlardan, ne kadar kaynatırsan kaynat asla kaynamayan aşlardan, birbirinin üstünde duramayan taşlardan, hızını kaybeden yavaşlardan, anasına, babasına ve öz kardeşlerine ihanet edebilen karındaşlardan hiçbir şey olmaz. Boşalan gönüller dolmaz, kuruyan çiçekler bir daha solmaz, bunlar ana ve ata da olsa üzüldüğünde saçını başını yolmaz. Sen ne dersin bu gidişata ve möcüzata? (mucizeye)”

Teyo Pehlivan: “-Yahu hoca iyi ki sustun. Dedim artık hoca hızını aldı ya daha susmaz. Demek ki söylenecek çok söz var. Şimdi bak; bizim gövdemizin bilgi işlem merkezi olan beynimiz; gözümüzü, kulağımızı ve diğer tüm algılarımızı kullanarak çalışmaktadır. Bunlar onun haber yani sizin deyiminizle haber toplama araç ve kuvvetleridir. Bu gıda ve enerji kaynakları olmadan bir iş göremez. Sadece kendi yapısında bir et parçası olur. O yüzden aman ha gözlerine ve kulaklarına mugayyet olasan. Onları öyle yolda molda unutup sakın bırakma. Yoksa aleme geşmer olursun. Hem o zaman dilin de alınır ve sıran geldiğinde ALLAH korusun Münkir ve Nekir’e telğım bile veremezsen. Kendisini çalıştıracak uyarıcı ve verilere sahip olamayan bir beynin yönetemediği bir başın dili de kendisini güvende hissedemez. Hoca şimdi söyle; etrafında o kadar kesici ve parçalayıcı dişlerin arasında tek başına bir dil nasıl varlığını sürdürür? Haaa.. tabiî ki çalışan bir beyinden alacağı emirler doğrultusunda olduğu yumuşaklığı ile sağlar ve sürdürür. Bizde özellikle bir kısım siyasetçilerin gözleri ve kulakları özlerine uygun olarak görev ve sorumluluklarını yerine getiremediklerinden, beyin fonksiyonları zayıflıyor ve dilleri de oldukça sertleşiyor. Sonra ne oluyor? Tabii ki kesici ve delici dişlerin kıtlamalarından kurtulamıyor. Yahu Hoca, sana bir sır vereyim mi? Bak bu sayın yeni ve gerçek Cumhurbaşkanımız var ya, inan ki sadece ALLAH’ın bu millete bir lütfudur. Bilirsiniz insan yönetimi çok çetrefilli süreçlerden oluşur. Elbette ki uçanı, kaçanı, yalanı, talanı ve belası çok olur. Sayın Cumhurbaşkanı bütün bu parçalarla hem mücadele etmek ve hem de bütünü koruma adına ahenkli bir yaklaşım sergilemek zorundadır. Devlet ve millet bütününün oluşumuna katkı sağlayan her bir küçük ve büyük parçayı sisteme entegre etmek gerekir. Herkesin sahip olduğu toplumsal satatüleri gereği icra etmeleri gereken rollerini ideal roller olarak ortaya koymalarını sağlayacak genişleme ve rahatlamalara zemin hazırlanmalıdır. Bunun adına ister açılım, ister kardeşlik densin elde edilecek sonuçlar önemli olacaktır. Bak hoca, ülkemizin bir bölgesinde sistem gereği demokrasi ve devleti temsil eden siyasi parti veya partiler önemlidir. Bu unsurlar asla ötekileştirilmemelidir. Ezbere konuşmak kolaydır. Sen bizzat bölgede görev yapan birisi olarak, yaşadığın çok anlamlı tecrübe ve deneyimlerini zaman zaman benimle hayali de olsa paylaşıyorsun. Biliyorum ki senin ve senin gibi öğretim üyelerinin dağdan aldığınız ve kendisine, ailesine, ülkesine ve milletine kazandırdığınız gençler var. Hoca ne olur bundan vazgeçmeyin, herkesi sevin. Sevginin çözemeyeceği bir sorun yoktur. Sayın Cumhurbaşkanının değerini anlamak için bir anlığına geriye gidip bu iktidarın ALLAH korusun olmadığını düşünmek yeterli olacaktır. Yahu hoca bazıları niye anlamak istemezler? Sayın Cumhurbaşkanımız, istirahat etmeyi, çocuklarıyla ve torunlarıyla geriye kalan ömrünü geçirip keyfine bakamaz mı? Sayın Cumhurbaşkanı yüce Yaratıcının vermiş olduğu yetenek, fırsat  ve iradenin vatan ve millet nezdinde kullanılması sorumluluğunun farkındadır. Bu yüce milletin dua ve destekleri kendileriyle beraberdir”.

Ali Osman Hoca: “- Yahu Pehlivan Emi ALLAH senden razı olsun. Ne güzel anlatıyorsun. Doğruya doğru demek er kişinin işidir. Senin artık dünyada herhangi bir maddi çıkar ve beklentin olmadığı için olay ve olguları tüm çıplaklığıyla ortaya koyabiliyorsun. Pehlivan senden bir istirhamım daha var. Eğer mümkünse senin imkânsızı mümkün kılan felsefene dayalı olarak sayın Cumhurbaşkanımız ve devlet ricaline söyleyecek söz ve önerilerini de belirtir misin.  En azından bir katkı sağlamış olursun. Bendeniz bu önerilerin ne kadar değerli olacağını biliyorum ve mutlaka muhataplarına aktaracağım”.

Teyo Pehlivan: “- Hay hay hoca. Bende bunu bekliyordum. Onun için biraz da hazırlıklı geldim. Öncelikle sayın hemşerimiz ve İçişleri Bakanımız Efkan ALÂ beyi kutlamak istiyorum. Maşallah ALLAH nazardan saklasın. Tam bir cesur yürek olarak milletin başına çorap örenleri deşifre etmiştir. Kendilerinin samimi olarak baş koyduğu millete hizmet yolunda Yüce Rabbim yar ve yardımcısı olsun. Diğer hemşerilerimizi de aynı şekilde minnet ve şükranlarımla anmak istiyorum. Hepsinden samimiyet ve gayretlerinden dolayı ALLAH razı olsun. Eğer varsa emniyet teşkilatına yapılmış sızmalar mutlaka tespit edilerek yapılmış haksız yükseltme ve verilen satatüler daha önceki normal konumlarına geri gönderilmelidir. Bu şekilde atanmış emniyet çalışanlarına yönelik çok etkili eğitim faaliyetleri gerçekleştirilerek onların da devlete ve aziz milletimize kazandırılmaları sağlanmalıdır. Çünkü bu aziz millet onları da bağrına basacak kadar cömerttir. Sayın Cumhurbaşkanımız; millete hizmet yolunda ekibinin lideridir. Kendilerinden; daha önce hortumlanan bankaların kayıpları nasıl milletin cebinden alınarak kapatıldıysa, şimdi kâr eden kuruluşların başında gelen bankaların kredi kartı ve kredi alacakları da aynı şekilde bankalardan alınarak kapatılmalıdır. Hoca adil olan da bu değil midir? Hoca toplum kirlenmiştir. Yeni ve beyaz sayfalar açmak için bir şeyler yapılmalıdır. Çok geniş kapsamlı bir af ile herkesin eline kendi beyaz sayfası verilerek devlet ve millet anlaşması sağlanabilir. Böylece herkesin kendi özlemi olan temiz vicdanı kendi polisi ve rehberi olacaktır. Her aile içerisinde mutlaka herhangi bir geliri olmayan özellikle anneler en azından asgari ücret nispetinde devamlı maaşa bağlanmalıdır. Böyle bir yaklaşım, şu an cebelleştiğiniz bir çok sorunu kaynağında çözmüş olacaktır. Bu aynı zamanda bir istihdam yaratma politikası haline de dönüşebilir. Öğretmen ve öğretim üyelerinin gelir düzeyleri üzerinde yeni çalışmalara da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Üreten köylü ve çiftçiler desteklenmelidir. Üretmeyenler ise kesinlikle desteklenmemelidir. Eğitim ve öğretim alanında sınıf mevcutları koşulsuz ideal düzeylere taşınmalıdır. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa mutlaka yapılmalıdır. Öğretmen yetiştirme ile ilgili mevcut sorunlara odaklaşılmalı ve kesinlikle çağdaş toplumlardaki gibi olmalıdır. Ev hanımları için sınavsız üniversite eğitimi veren bölümler açılmalı ve ülkenin her tarafında aktif hale getirilerek yaşam boyu öğrenme çerçevesinde daha fazla eğitimli ailelere kavuşulmalıdır. Böylece yeni istihdamlar yaratabilecek ve kadın girişimciliği tam desteklenmiş olacaktır. Oğul bak bu sayın Cumhurbaşkanına sahap olun. Gelki onun sahibi sahiplerin sahibidir. Aklınızın, fikrinizin, irfanınızın ön gördüğü tespit ve çıkarımlarınızı mutlaka kendileriyle paylaşın. Sizler onun uzaklardaki gözleri ve kulakları olunuz. Yapacağınız her katkı ve hizmetin temeline ALLAH’ın rızasını koyunuz. Sakın kişisel çıkar veya  bedeninize haz veren duyguların arkasından sürüklenmeyin. Hazreti Ali’ nin kılıcının kitabesindeki sırlı sözlerin manasını anlamaya çalışın. Hoca şimdilik diyeceklerim bunlardan ibarettir. İnşallah ilerde bu konuyu tartışmaya devam ederiz. Benimde iznim azaldı. Ancak geri dönerim. Sürçülisan ettiysem affola”.

Ali Osman Hoca: “-Emi ALLAH senden razı olsun. Dediklerini yapacağız. İnşallah bir daha ki sefere söze konu edemediğimiz mevzuları da derinlemesine istişare ederiz”.

Selam, saygı ve sevgi ile.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler