Müftü Kamil Efendi’nin torunu Saime Abla

Müftü Kamil Efendi’nin torunudur. Önceleri, evimizin karşısında bulunan evde otururlardı. Sonraları, bir sokak ötedeki eve taşındılar. Çarşıya ve okula giderken kapısının önünden,  ta’dat alanındaki askerin geçişi gibi geçerdik.. Büyük çermikte kasaya bakarken, küçük el radyosunda da yabancı müzik dinlerdi. Saime abla her zaman entel takılırdı. Annem çermiğe gittiğinde, bana da okul bittiğinde gelmemi söylerdi. Bu çermik olayı bazen orta birinci sınıfta da devam etti. Benim çermiğe gitmeme kadınlar itiraz etse de, Saime abla ağızlarının payını verirdi. Zaten, Saime ablayla kimse öyle kolay kolay laf yarıştıramazdı. 

 

Erkekler, kapısının önünden korkarak geçerdi. Sabahleyin, kapısının önünü süpürdüğü vakit, öteki komşular mecburen süpürürlerdi.


Ramazanda da bir iki gece çermik kadınlara olurdu. Bir kenarda, sohbet edip Gelincik sigarası içen kadınlar.. Küçük bir çocuğun dışardan getirdiği kar yeme faslı.. Annesinin kucağında kopul ekmeği(Büyük simit gibi ekmek, bazen hamurun içine peynir konulmuşu da olurdu.) çermik suyuna batırıp yiyen çocuklar.. (Demek ki çok kurumuş.) Zengin çocuklar,  simitle yüzerdi. Simidi olmayanlar, bostanlarda yetiştirilen iki tane su kabağını bellerine iple bağlayarak yüzerdi. Havuzdan sonra hamam kısmına (killik) geçilirdi. Önce, evden getirilen kuru kil hamam tasına konulurak üzerine su ilave edilirdi. Bazı kadınlar saçına sürüp en az yarım saat bekletip öyle saçlarını yıkardı. Bazı kadınlar yüzlerine kil maskesi yapardı. Çermikten öyle ses çıkardı ki insanın kulakları uğuldardı. Akşama doğru, Saime abla da yıkanırdı.

 

Bahardan itibaren, Yaşar amca Hekebat köyünden at arabasıyla kil getirip satardı. Araba, Saime ablanın kapısı önünde dururdu. Mahallede herkes alırdı ve kısa zamanda kil biterdi. Kil teneke hesabı satılırdı. Salı ve cuma günü sinemanın kadınlar matinasına, mahallemizin kadınları giderdi. Sinema bitişi transit caddeden hep beraber gelirlerdi. Bayoğlu, Gözeler, Arıcı aileleri  Saime abla önderliğinde bizim yan sokaktan evlerine dağılırlardı.

 

Ramazan ve Kurban bayramları öncesi arefe günü bütün çocuklar arafalık toplardı. Akşam  ile yatsı arası ise mahallenin büyükleri bacadan ipe bağlı sepet sarkıtırlardı. Sepete bağlı zil camın önünde sallandırılırdı. Katılik denen bu eğlencenin en önemli özelliği arafalık isteyenin kendini belli etmemesiydi. Bazıları da kendini belli ederdi. Teccal  dedi mi, Saime abla olduğu anlaşılırdı, ve onun sepeti ayrıcalıklı dolardı.

 

Şimdiki düğün salonunun orada çaya yakın kısımda,  döner salıncak vardı. Etrafı, bariyerlerle kapatılmıştı ve kapısı vardı. Kapıdaki kişiye parasını veren merdivenle platforma çıkıyor ve salıncağa biniyordu.  Salıncağın dönüş hızı arttıkça heyecan da başlıyordu. Bu işte profesyonel olan Saime abla önündeki kişinin salıncağına tekme vururdu. Salıncak hem yörüngesinde dönüp hem de yalpalıyordu. Adam korkusundan panik yapınca mecburen salıncak durdurulurdu. (3-4 dakikaya ancak dururdu.) 

 

Bu salıncağın hemen yanında su havuzunun içinde dönen bir platformun etrafında ördek maketleri vardı. Belirli bir mesafeden ördeğin boynuna halkayı geçiren oyuncak bebekleri alıyordu. Saime ablanın attığı halkalar boşa gitmiyordu. En sonunda adam halka satmamaya başladı. Su cenderesinin hizasında, yerden 7-8 m. Yükseklikte gerili metal tel üzerinde cambaz gözleri kapalı yürüyordu. Bisikletle, ayağında su dolu tenekeler ve daha bir çok numara.. Saime abla burada da renk katan davranışlarda bulunuyordu.