Deneme Bonusu Veren Siteler deneme bonusu veren siteler 2024 bonus veren siteler Yeni Bonus Veren Siteler

Pasinler’de Ramazan Nostaljisi

Kültür&Sanat 22.03.2023 - 15:23, Güncelleme: 31.08.2023 - 05:00
 

Pasinler’de Ramazan Nostaljisi

Pasinler’de Ramazan Nostaljisi
Oruç tuttuğum ilk ramazanı hayal meyal hatırlıyorum.  ‘’Sakın bir şey yeme’’ diye  sık sık ikaz alıyordum annemden.  İkindiden sonra da beni Nazlı Baba türbesine götürmüştü. O zaman, oruç tutan bütün çocuklar türbeye götürülürdü. Şimdiki gibi elektrikli fırınlar olmadığı için, evde yapılan kete ve çörekler fırınlarda pişirilirdi. Büyükçe tepsilerdeki keteleri başımızın üstünde fırına götürüp, iftardan sonra da alırdık. Recep Yazıcı’nın eczanesinin, 5-6 dükkan doğusunda büyükçe bir fırın vardı. Bu fırının hamur yapılan bölümünde de kadayıf dökülürdü. Bu fırının 2-3 dükkan doğusunda Tortum’lu Mehmet Karagöz'ün dükkanında; kurutulmuş dut, açma (aşma), köme, ceviz, kızılcık, ekşi ve tatlı pestil vs. türü şeyler satılırdı. Ekşi pestilden komposto, dut ve aşmadan ise hoşaf yapılırdı. Kendi halinde bir adamdı. Soluk lacivert rengi kalınca paltosunu yazın bile çıkarmazdı. Sorulan şey dükkanında yoksa; kafasını hafif arkaya atıp, üzgün bir şekilde büyük ve dikdörtgen şeklindeki ağzını açarak ‘yook’ derdi. Kadıoğlu mağazasının (O zaman Mustafa Çiftçi’nin bakkal dükkanıydı.) önünde, Osman emi (Eferım diyen Nidai’nin babası.)  ters çevrilmiş ev tipi çamaşır selesine iliştirilmiş horoz şekeri satardı. Daha sonraları mantar tabancası kapsülleri, gezegen, ses bombası ve çat-pat da satmaya başladı. İnce demir tel yuvarlak şeklinde bükülüp iki ucuna bu mantar yerleştirilirdi. Giden bir kişinin arkasından atılıp patlatılırdı. Yoldan geçenlerin üstüne gizlice dükkan bacasından kova ile su dökmek moda haline gelmişti. Bir keresinde de yanlışlıkla, İhsan Toraman'ın üzerine bir kova su dökülür. İhsan Toraman hiç bozuntuya vermeden arabasına binip gider. Durdağı Atasever de, fırından çıktığında üstüne dökülen suya sinirlenip pideleri yere atmıştı. İftar saatinde, İsmail Kuzey tarafından (Tellal İsmail emi) kalede top atılırdı. Top atılırken, biz de aynı anda kapsül tabancalarımızı patlatırdık. Mahallede herkes gibi bizim de kazlarımız vardı. Ramazan gelmeden çoğusunu keserdik. Çok lezzetli ve yağlı olan kaz eti genellikle sahurda pilav ve turşu ile yenilirdi (1). Sahur vakti radyoda yayınlanan Karagöz ve Hacivat’ı zevkle dinlerdik. Ramazanın sıcak aylara denk geldiği ve buzdolabının da çoğu evde olmadığı senelerde Arıkan Şenyurt soğuk su satardı (2). Arefe günü iftardan sonra; mahallenin büyükleri, -adına katıik denen- bacadan sepet sarkıtarak arafalık isterlerdi. Bu kişiler kesinlikle konuşmazdılar ve sepete bağlı zil sesi ile geldiklerini belli ederlerdi. Sadece Saime abla geldiğini –teeeccal- diyerek belli ederdi. Onun sepetine börek çörek konulması adettendi. Ramazanda  bütün okul sinemaya giderdi. Kısmet sineması 25 kuruş olup, alayın sineması ücretsizdi. Parası olmayanlar okula gelmeyip, sinemaya giderken dahil olurdular. Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Yusuf gibi dini filmler oynatılırdı. Salı ve Cuma günleri kadınlar matinasında annemle bu filmlere gittiğimizi hatırlıyorum (3). Arıcı’ların kapılarının önü ve yandaki ahırın üstü, ramazanda aşık ve bilye oynama yeriydi. Bahçelerindeki dut ağacından her zaman sokağa dut dökülürdü. Bir ramazanda, akrabamız Kazım dayı ve babaanne beni yemeğe davet etmişti. Güllaçtan küçük bir ceviz kabuğu çıkmıştı. Herhalde tatlı böyleymiş kanaatıyla ömür boyu güllaç yemedim. Yemekten sonra afiyet olsun dedim. Her ikisi de ziyade olsun demem gerektiğini söyleyince mahcup olmuştum. Ramazan ayında, evimizde hatimi, bastonuyla gelen Abdullah Orhan okurdu.  (Müftü Kamil Efendi’nin oğlu, Abıli Hoca. Abıli hoca vefk ve ledünni ilimlere de vakıftı.) Şimdiki pasajda bulunan Mindivanlı camisinde imamlık yapardı (4). İbrahim Hakkı Hazretleri camii imamı Tortum’lu Mustafa hoca da hatim okudu. Hatimler önce yanımızdaki babaannenin evinde sonra da bizde okunurdu. Geç kalan komşular gelip bizim sofada oturup hocayı beklerlerdi. Mustafa hoca, sofadan geçip odaya giderken, bir keresinde Güner Kağızmanlı ayağına iğne batırdı. Güner abla espritüel jargonu ve extrem davranışlarıyla, mahallede kendi ekolünü oluşturuyordu. Teravih namazından sonra, Hacı Rüştü kahvehanesinde Bego emi (Bayoğlu) tarafından siret okunurdu. Bazen de aşıklar gelirdi. Her taraftan görülsün diye, masanın üzerine konulan sandalyede programını icra ederdi. Bazen de iki aşık karşılıklı atışırlardı. Bir kere kahvenin önünden geçerken aşığın dizeleri beni hayli sarsmıştı.. (Kader fırtınası esti tersine,// Yavru baharımı kışa çevirdi..) Bir veya iki gece de büyük çermik kadınlara olurdu. Havuzun kenarında Gelincik sigarası içilip sohbetler yapılırdı. Kadınların bir kısmı peştemalla bir kısmı da deniz kıyafetiyle çermikte yıkanırlardı. Erkeklere, çıkışta havlu verilirdi. Kadınlara ise böyle bir hizmet yoktu, herkes havlusunu kendisi getirirdi. Kasada Saime abla otururdu. Kadınlar bana itiraz etse de Saime abla komşumuz olduğu için beni savunurdu. Zaten hiç kimse Saime ablayla konuşmaya cesaret edemezdi. Gelin ayağı açma etkinlikleri çermikte yapılırdı. Yaşça büyük ve hürmetkar birisi görüldüğünde gidip elini öpmek adettendi. İftara yakın zamanda hepimiz sofra başında beklerdik. Uzun dalga 1245 metreden yayın yapan; Erzurum radyosu, son dakikalarda ilahi veya ney çalardı. Ezan vaktinde, müziğin sesi yavaş yavaş azalır ve spiker şöyle derdi: ‘’Sayın seyirciler Erzurum için iftar vakti, saat….’’. Babam bu anı heyecanla beklerdi ve hemen elini kaşığa götürürdü.. Daha iftara 2-3 dakika varken  radyonun sesini yavaşça kısardım. Babam tam kaşığı eline alırken birden radyonun sesini açardım.. DİPNOTLAR: 1-En fazla kazı Cihan eze ve Anahanım abla (Baki Hokamlı'nın annesi) beslerdi. Kaz ve ördekler Malakan'da yüzüp akşam olduğunda da salına salına gelirlerdi. Kazlar, arpa ve karpuz kabuğunu çok severler. Gece tilki veya kurt gelirse kümeste huzursuz olurlar ve ses çıkarırlardı. Kaz, kış mevsiminde kesilirse eti lezetli olur. Vücudu buza değmeden kesilirse eti lezzetli olmazdı. 2-Şimdiki hal dükkanlarının asfalta kadar uzanan eklentisinde, Arıkan Şenyurt’un dükkanı vardı. Bu dükkanlar yıkılıp, şimdiki huzurevinin bahçesine katıldı. Arıkan Şenyurt testilerde buzlu suyu bir lira karşılığında satardı. Ayrıca maden suyu akşama kadar açık tutularak herkesin ücretsiz su alması sağlanırdı. Mücahit Cengizhan’a denk geldiğimizde doğal maden suyuna karbondioksit basardı.. 3-Sinemada her zaman sanat müziği plakları çalınırdı. Sinemanın önünde, havuzun kenarında büyükçe söğüt ağacının dalındaki kenarında Sinepanç yazan hoparlör vasıtasıyla şarkılar ilçenin her tarafından duyulurdu. Film başlayınca müzik yayını kesilirdi. En çok da   Suat Sayın ve Behiye Aksoy'un plakları çalınırdı. ''Arım balım peteğim''  ve ''kederli günlerimde'' şarkıları, her zaman çalınırdı. Sinemada balkon hizasından perdeye kadar duvarın iki tarafında değişik renklerde gece lambaları vardı. Perde arasında bu lambalar yanardı. Bu lambalardan evlerde de vardı. Makinistliği ise Karabey Horata, Cemal Uzun ve soyadını bilmediğim  Yavuz  yapardı. Film ters takıldığında veya ses olmadığında seyirciler bağırırdı.. ‘’Karabey ortala, ya ses ya kes..’’ Tamirat uzun sürerse, lambalar yanardı. Perdenin üst  köşelerinde, ışıklı ‘’5 dakika ara’’ yazısı gözükürdü. Bazı film afişlerinin altında (Renkli türkçe sinemaskop) yazardı. Bu filmler için sinema perdesi büyütülmüştü. Okul müsamereleri ve entel takılan zengin düğünleri de yine sinemada yapılırdı. Film başladıktan 10 dk. sonra kapıda bekleyen çocuklar yarı fiyatına, kadınlar matinası için mahalleleri film afişiyle dolaşıp reklamasyon yapan çocuklar da bedava içeri alınırlardı. Kapıdan girişte karşı duvarda da boydan boya film afişleri asılıydı. Efkan Efekan ismi hep dikkatimi çekerdi. Sinemayı ebonit çerçeveli ve kalın kahverengi camlı gözlük takan Kemal Acılıoğlu işletirdi. Babam dedi ki, bir gün sinemanın yanındaki havuzun kenarında otururken bir çocuk geldi ve şöyle dedi : '' Kor Kemal ağabeyi, bugün hangi film oynuyor?'' Peki nasıl bir tepki gösterdi deyince, babam dedi ki '' Tebessüm ederek cevap verdi.'' 4-Ramazan ayında her gün ikindi namazından evvel dini sohbette bulunurmuş , hocamız.. Hasankale’nin eşrafı da en ön safta otururmuş, her zamanki gibi. Bir gün zekatı anlatırken, kimlere farz konusunu şöyle izah etmiş. ‘’Ey cemaat; zekat, şu ön safta oturan k… hepsine farzdır…….’’
Pasinler’de Ramazan Nostaljisi

Oruç tuttuğum ilk ramazanı hayal meyal hatırlıyorum.  ‘’Sakın bir şey yeme’’ diye  sık sık ikaz alıyordum annemden.  İkindiden sonra da beni Nazlı Baba türbesine götürmüştü. O zaman, oruç tutan bütün çocuklar türbeye götürülürdü. Şimdiki gibi elektrikli fırınlar olmadığı için, evde yapılan kete ve çörekler fırınlarda pişirilirdi. Büyükçe tepsilerdeki keteleri başımızın üstünde fırına götürüp, iftardan sonra da alırdık.


Recep Yazıcı’nın eczanesinin, 5-6 dükkan doğusunda büyükçe bir fırın vardı. Bu fırının hamur yapılan bölümünde de kadayıf dökülürdü. Bu fırının 2-3 dükkan doğusunda Tortum’lu Mehmet Karagöz'ün dükkanında; kurutulmuş dut, açma (aşma), köme, ceviz, kızılcık, ekşi ve tatlı pestil vs. türü şeyler satılırdı. Ekşi pestilden komposto, dut ve aşmadan ise hoşaf yapılırdı. Kendi halinde bir adamdı. Soluk lacivert rengi kalınca paltosunu yazın bile çıkarmazdı. Sorulan şey dükkanında yoksa; kafasını hafif arkaya atıp, üzgün bir şekilde büyük ve dikdörtgen şeklindeki ağzını açarak ‘yook’ derdi.


Kadıoğlu mağazasının (O zaman Mustafa Çiftçi’nin bakkal dükkanıydı.) önünde, Osman emi (Eferım diyen Nidai’nin babası.)  ters çevrilmiş ev tipi çamaşır selesine iliştirilmiş horoz şekeri satardı. Daha sonraları mantar tabancası kapsülleri, gezegen, ses bombası ve çat-pat da satmaya başladı. İnce demir tel yuvarlak şeklinde bükülüp iki ucuna bu mantar yerleştirilirdi. Giden bir kişinin arkasından atılıp patlatılırdı.


Yoldan geçenlerin üstüne gizlice dükkan bacasından kova ile su dökmek moda haline gelmişti. Bir keresinde de yanlışlıkla, İhsan Toraman'ın üzerine bir kova su dökülür. İhsan Toraman hiç bozuntuya vermeden arabasına binip gider. Durdağı Atasever de, fırından çıktığında üstüne dökülen suya sinirlenip pideleri yere atmıştı.


İftar saatinde, İsmail Kuzey tarafından (Tellal İsmail emi) kalede top atılırdı. Top atılırken, biz de aynı anda kapsül tabancalarımızı patlatırdık. Mahallede herkes gibi bizim de kazlarımız vardı. Ramazan gelmeden çoğusunu keserdik. Çok lezzetli ve yağlı olan kaz eti genellikle sahurda pilav ve turşu ile yenilirdi (1). Sahur vakti radyoda yayınlanan Karagöz ve Hacivat’ı zevkle dinlerdik. Ramazanın sıcak aylara denk geldiği ve buzdolabının da çoğu evde olmadığı senelerde Arıkan Şenyurt soğuk su satardı (2).


Arefe günü iftardan sonra; mahallenin büyükleri, -adına katıik denen- bacadan sepet sarkıtarak arafalık isterlerdi. Bu kişiler kesinlikle konuşmazdılar ve sepete bağlı zil sesi ile geldiklerini belli ederlerdi. Sadece Saime abla geldiğini –teeeccal- diyerek belli ederdi. Onun sepetine börek çörek konulması adettendi.


Ramazanda  bütün okul sinemaya giderdi. Kısmet sineması 25 kuruş olup, alayın sineması ücretsizdi. Parası olmayanlar okula gelmeyip, sinemaya giderken dahil olurdular. Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Yusuf gibi dini filmler oynatılırdı. Salı ve Cuma günleri kadınlar matinasında annemle bu filmlere gittiğimizi hatırlıyorum (3).


Arıcı’ların kapılarının önü ve yandaki ahırın üstü, ramazanda aşık ve bilye oynama yeriydi. Bahçelerindeki dut ağacından her zaman sokağa dut dökülürdü. Bir ramazanda, akrabamız Kazım dayı ve babaanne beni yemeğe davet etmişti. Güllaçtan küçük bir ceviz kabuğu çıkmıştı. Herhalde tatlı böyleymiş kanaatıyla ömür boyu güllaç yemedim. Yemekten sonra afiyet olsun dedim. Her ikisi de ziyade olsun demem gerektiğini söyleyince mahcup olmuştum.


Ramazan ayında, evimizde hatimi, bastonuyla gelen Abdullah Orhan okurdu.  (Müftü Kamil Efendi’nin oğlu, Abıli Hoca. Abıli hoca vefk ve ledünni ilimlere de vakıftı.) Şimdiki pasajda bulunan Mindivanlı camisinde imamlık yapardı (4). İbrahim Hakkı Hazretleri camii imamı Tortum’lu Mustafa hoca da hatim okudu. Hatimler önce yanımızdaki babaannenin evinde sonra da bizde okunurdu. Geç kalan komşular gelip bizim sofada oturup hocayı beklerlerdi. Mustafa hoca, sofadan geçip odaya giderken, bir keresinde Güner Kağızmanlı ayağına iğne batırdı. Güner abla espritüel jargonu ve extrem davranışlarıyla, mahallede kendi ekolünü oluşturuyordu.


Teravih namazından sonra, Hacı Rüştü kahvehanesinde Bego emi (Bayoğlu) tarafından siret okunurdu. Bazen de aşıklar gelirdi. Her taraftan görülsün diye, masanın üzerine konulan sandalyede programını icra ederdi. Bazen de iki aşık karşılıklı atışırlardı. Bir kere kahvenin önünden geçerken aşığın dizeleri beni hayli sarsmıştı.. (Kader fırtınası esti tersine,// Yavru baharımı kışa çevirdi..) Bir veya iki gece de büyük çermik kadınlara olurdu. Havuzun kenarında Gelincik sigarası içilip sohbetler yapılırdı. Kadınların bir kısmı peştemalla bir kısmı da deniz kıyafetiyle çermikte yıkanırlardı. Erkeklere, çıkışta havlu verilirdi. Kadınlara ise böyle bir hizmet yoktu, herkes havlusunu kendisi getirirdi. Kasada Saime abla otururdu. Kadınlar bana itiraz etse de Saime abla komşumuz olduğu için beni savunurdu. Zaten hiç kimse Saime ablayla konuşmaya cesaret edemezdi. Gelin ayağı açma etkinlikleri çermikte yapılırdı. Yaşça büyük ve hürmetkar birisi görüldüğünde gidip elini öpmek adettendi.


İftara yakın zamanda hepimiz sofra başında beklerdik. Uzun dalga 1245 metreden yayın yapan; Erzurum radyosu, son dakikalarda ilahi veya ney çalardı. Ezan vaktinde, müziğin sesi yavaş yavaş azalır ve spiker şöyle derdi: ‘’Sayın seyirciler Erzurum için iftar vakti, saat….’’. Babam bu anı heyecanla beklerdi ve hemen elini kaşığa götürürdü.. Daha iftara 2-3 dakika varken  radyonun sesini yavaşça kısardım. Babam tam kaşığı eline alırken birden radyonun sesini açardım..


DİPNOTLAR:


1-En fazla kazı Cihan eze ve Anahanım abla (Baki Hokamlı'nın annesi) beslerdi. Kaz ve ördekler Malakan'da yüzüp akşam olduğunda da salına salına gelirlerdi. Kazlar, arpa ve karpuz kabuğunu çok severler. Gece tilki veya kurt gelirse kümeste huzursuz olurlar ve ses çıkarırlardı. Kaz, kış mevsiminde kesilirse eti lezetli olur. Vücudu buza değmeden kesilirse eti lezzetli olmazdı.


2-Şimdiki hal dükkanlarının asfalta kadar uzanan eklentisinde, Arıkan Şenyurt’un dükkanı vardı. Bu dükkanlar yıkılıp, şimdiki huzurevinin bahçesine katıldı. Arıkan Şenyurt testilerde buzlu suyu bir lira karşılığında satardı. Ayrıca maden suyu akşama kadar açık tutularak herkesin ücretsiz su alması sağlanırdı. Mücahit Cengizhan’a denk geldiğimizde doğal maden suyuna karbondioksit basardı..


3-Sinemada her zaman sanat müziği plakları çalınırdı. Sinemanın önünde, havuzun kenarında büyükçe söğüt ağacının dalındaki kenarında Sinepanç yazan hoparlör vasıtasıyla şarkılar ilçenin her tarafından duyulurdu. Film başlayınca müzik yayını kesilirdi. En çok da   Suat Sayın ve Behiye Aksoy'un plakları çalınırdı. ''Arım balım peteğim''  ve ''kederli günlerimde'' şarkıları, her zaman çalınırdı.


Sinemada balkon hizasından perdeye kadar duvarın iki tarafında değişik renklerde gece lambaları vardı. Perde arasında bu lambalar yanardı. Bu lambalardan evlerde de vardı. Makinistliği ise Karabey Horata, Cemal Uzun ve soyadını bilmediğim  Yavuz  yapardı. Film ters takıldığında veya ses olmadığında seyirciler bağırırdı.. ‘’Karabey ortala, ya ses ya kes..’’ Tamirat uzun sürerse, lambalar yanardı. Perdenin üst  köşelerinde, ışıklı ‘’5 dakika ara’’ yazısı gözükürdü. Bazı film afişlerinin altında (Renkli türkçe sinemaskop) yazardı. Bu filmler için sinema perdesi büyütülmüştü.


Okul müsamereleri ve entel takılan zengin düğünleri de yine sinemada yapılırdı. Film başladıktan 10 dk. sonra kapıda bekleyen çocuklar yarı fiyatına, kadınlar matinası için mahalleleri film afişiyle dolaşıp reklamasyon yapan çocuklar da bedava içeri alınırlardı.


Kapıdan girişte karşı duvarda da boydan boya film afişleri asılıydı. Efkan Efekan ismi hep dikkatimi çekerdi. Sinemayı ebonit çerçeveli ve kalın kahverengi camlı gözlük takan Kemal Acılıoğlu işletirdi. Babam dedi ki, bir gün sinemanın yanındaki havuzun kenarında otururken bir çocuk geldi ve şöyle dedi : '' Kor Kemal ağabeyi, bugün hangi film oynuyor?'' Peki nasıl bir tepki gösterdi deyince, babam dedi ki '' Tebessüm ederek cevap verdi.''


4-Ramazan ayında her gün ikindi namazından evvel dini sohbette bulunurmuş , hocamız.. Hasankale’nin eşrafı da en ön safta otururmuş, her zamanki gibi. Bir gün zekatı anlatırken, kimlere farz konusunu şöyle izah etmiş. ‘’Ey cemaat; zekat, şu ön safta oturan k… hepsine farzdır…….’’

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.