Ali Osman ENGİN
Köşe Yazarı
Ali Osman ENGİN
 

ASKIDA EKMEK VAR!..

İzmir’de ve civarında meydana gelen deprem afetinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Rabbimden Rahmet, ailelerine baş sağlığı ve sabırlar, yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Bilindiği gibi ülkemiz, birçok yerleşim birimi itibariyle deprem kuşağında bulunmaktadır. Dolayısıyla deprem bilincinin oluşturulması, depreme karşı acil önlemlerin alınması konusunda hiç vakit geçirmeden harekete geçilmelidir. Aksi halde daha çok canlar yanacak, 21. Yüzyılda, esasında depremin öldürmediğini, öldürenin insan yapımı olan ve tabiri caiz ise; üç beş demirden, beş on çimentodan, 10-15 plân ve projeden çalarak temelinde adalet olmadan zengin olmaya çalışan müteahhitlerin öldürdüğünü, “eyvah ölen benmişim” diyerek öldükten sonra anlamaya devam edeceğiz. Öldükten sonra anlamanın da bu dünyada bir getirisi yoktur. Çünkü şimdilik ölümün, bildiklerimiz çerçevesinde kazası yani geri dönüşü de yoktur. Bu aziz vatanı bize yurt yapan ceddimiz, deprem ve mimari olarak çok hassas davranmış, yerleşim yerlerini tarım alanlarına değil, zemini daha sağlam olan dağ eteklerini seçmişlerdir. Onun için asırlara dayanabilen ve daha yeni yeni birtakım mimari teknik ve sistemlerini anlayabildiğimiz o üstün mimari eserler ortaya çıkmıştır. Mimarın plânını çizdiği ve imar edilen mimari eserinde; malzeme kullanımı, hassas statik hesaplamalara bağlı ve kabul edilebilir sınırlılıklar çerçevesinde yaşananlardan yola çıkılarak olabilecek doğal afetlere karşı mukavemet ve kendisiyle beraber içerisindekilerin korunması noktalarında ortaya çıkacak bir sorumluluğun cezası idama kadar gidiyordu.   Aziz dostlar bu arada depremden önce yazarak devletimize ve halkımıza duyurmak istediğim bir konuyu da paylaşmak istedim. Bilinmelidir ki gelişen bilgi teknolojileri çerçevesinde ortaya çıkan bir deprem sarsıntısının diğer fay hatlarını harekete geçirebileceği ve yeni depremler üretebileceği bilinmektedir. Bazı ülkeler benzer teknolojilerle rakip ülkelerin deprem üretme potansiyeli olan fay hatları üzerinde bazı hareket ve hatta deprem bombaları kullanarak oluşturdukları sarsıntılarla aynı şekilde fay hatlarını harekete geçirip deprem üretme kapasitesine sahiptirler. Gölcük depreminde de bu ihtimal bazı verilere dayalı olarak değerlendirilmişti. Bilindiği gibi Akdeniz ve Ege çok ısınmıştır. Sürekli askeri tatbikatlar ve atışlar yapılıyor. Ne bileyim aklıma geldi ve paylaşmak istedim.   Böyle bir imar ve mimari sistemde, rahmetli Âşık Yaşar Reyhani’ nin dediği gibi; “-Üç beş çimentodan, üç beş demirden, müteahhit oldum beyler müteahhit” tutum ve davranışına yer olamaz. Onu geçin; şu anda namus, ahlâk, iman, hak ve adalet, ölüm ve hesap algı ve duygularını yitirmiş olan ahlâk yoksunları “yap-sat”  şeklinde ürettikleri konutları, bu ölçüleri koruyarak üretmeyi bırakın; çok terbiyeli şeytanlar olarak parasını tahsil edip sattıkları insanları nasıl dolandırabilirim hesapları yaptıklarına acı deneyimlerle şahit oluyoruz. Bu hesaplar arasında Allah korkusu, kul hakkı, çoluk çocuğunun başına gelecek bela ve musibet kaygısı bulamazsınız. Bunlar öğüdü yuvadan almış, aile boyu genetik kodları bozulmuş, günübirlik dünyevi hesaplarla, ellerine fırsat geçtiğinde kendi öz yakınlarını bile hiç tereddüt etmeden birisine sattıkları konutları para veren başkalarına sattıkları gibi satmaktan çekinmezler. Onlar için para ar, namus ve şereften daha önemlidir. Derinlemesine inceleyip değerlendirdiğiniz zaman, bu kanı bozukların yuvalarının hak ve adaletle inşa edilmiş millet yuvaları olmadığı, geçmişte ve günümüzde milletin başına bela olan hain terör yapılanmalarının yuvaları olduğu anlaşılacaktır. Bunlar kendi babalarının atadan ve dededen kalma evlerini, barklarını FETÖ terör örgütüne bağış yapıp hibe etmesinin karşılığını muhtemelen aldıkları fetvalar çerçevesinde kurdukları kumpaslarla bu aziz milletin malına ve canına konarak almaya hak kazandıklarını düşünürler.   Bu şeref yoksunları, bu aziz milletin kucağında otururken eline geçirdiği fırsatlarla karşı tarafa risk yaratarak cana ve mala kast eden Ermeni ve taşnak çetelerinin geride bıraktıkları nesepleri belli olmayan kalıntılarıdır. Bunların kursakları kuyruk acıları olan büyük Türk Milletinden intikam alma hayalleriyle doludur. Çünkü bu bir cinayet ve katliamdır. Aynı davranışı Ermeni çeteleri şu anda da Karabağ’da gösteriyorlar. Savaş meydanlarını terk edip, sivil halka bomba yağdırıyorlar. Biri mala diğeri hem mala ve hem de cana kast etmektedir. Bunların reklama ve kendilerini pazarlamaya ihtiyaçları olduğundan iyi birer dernekçi ve emlakçıdırlar. Türk Milletinden ve İslâm Ümmetinden olmadıkları kesindir. Hep çalıp çırptıkları başkalarının malı ve canıyla gerdeğe girmeye alıştıklarından, her ne kazanırlarsa kazansınlar aralarında kendi nefeslerini kesecek uyumsuzluklar olacaktır. Mukadder sonları yaklaştıkça panik halinde deşifre olmamak için alel acele yer değiştirirler.  Asıl zararda olan kendileridir. Hesap günü yaklaştıkça tir tir titremeye başlarlar, köpek misali dize çöküp yalvarırlar. Bu aziz millet bu pislik torbalarından kurtulmadıkça, başına daha çok belalar gelecektir. Malını ve canını kaybedenlerin ahları Arşa ulaşacak ve bu namus yoksunlarını örneklerini yaşamaya başladıkları gibi boğacaktır. Aslında kazanmış gibi gözükseler de asıl kaybeden kendileridir. Kaybetmiş gibi gözükseler de kazananlar da kaybedenlerdir. Bu dünya sonsuz değildir. Ya bir atımlık, ya da bir tutamlıktır. Ya bir kışlık, ya da bir kuşluktur. Bunlar yaptıklarının en acı karşılığını kendi çocuklarında göreceklerdir. O zaman bunun bir ceza olduğunu anlasalar da iş işten geçmiş olacaktır.   Her şehirde, her kasabada ve her köyde çarpık yapılaşmaların ana sorumluları yerel yönetimler ve ilgili bakanlıklardır. Güzelim tarım alanları üzerine inşa edilen çok katlı apartmanlar, dere yataklarına ve aslında varsa eğer uygun teknolojilerin kullanılmadan taş taş üstüne konulmaması gereken deprem fay hatlarına imar veren belediyeler sorumlu değil midir? Meselâ Hasankale’ de aslında zemini oldukça sağlam olan şehir merkezi dağ ve kale yamaçlarıyla beraber atıl kalmış ve tabiri caiz ise harabeye dönmüş, ancak bahçeler denilen tarım alanı olan şorakve cocaklıklar imara açılmıştır. Yahu Allah aşkına bu gidişata dur denilmesi gerekmiyor mu? Aklın yolu doğru olandır. Hep yapan ve yaptıranların yanına kâr kalmakta ve hasbelkader bir kere seçilip bu tür görevlere gelenler, artık kendilerini o işin kadrolu memurları sanıyor ve her halde hayatlarının sonuna kadar hep aynı görevlere talip oluyorlar. Unutulmalıdır ki, hiçbir değişiklik ortada yokken sürekli aynı davranışları ve teknikleri kullanmaya devam edenlerlemakus talihinizi yenemezsiniz. Kendinizi düzeltip doğruya doğru ve eğriye eğri demediğiniz sürece Allah’ın yardımını bekleyemezsiniz. Hak etmeden alanların ve hakkı olmayanlara verilenlerin hak ve adalet ölçüleri gittikçe bozulur ve bu dünyayla beraber öteki dünyalarını da zora sokarlar.   Değerli dostlar eğer bir toplumda bu ve benzeri hırsız ve arsızlar varsa, inanın ekmeğe muhtaç olanlar da ister istemez olacaktır. Bir eğitim bilimci olarak belirtmek zorundayım. Yarım milyona yakın atanamamış öğretmen adayları sizce ne yerler ve ne içerler!..Siyasi iktidarın, sosyal ve hukuk devleti olmanın gereği her gün yeni bir sosyal politika geliştirerek açları doyurmaya ve çıplakları giydirmeye çalışması bunun için değil midir? Sayın Milli Eğitim Bakanımıza bu sorunun acilen çözülmesi gerektiğini eğer müsaade ederlerse tekrar hatırlatmak isterim. O halde sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin geliştirdiği ve gerçekten de maksadı hasıl ettiği uygulamalardan anlaşılacağı gibi, askıda ekmek kampanyasının yerinde bir kampanya olduğu anlaşılmaktadır. Yapana kini ve nefreti olanların yapılan işi kötülemeye çalışmaları anlaşılır tepkilerdir. Askıda ekmek kampanyasının doğru olmadığını, bu uygulamanın toplumun yoksulluk ve fakirlik düzeyini gösterdiğini iddia ederek karşı çıkanların zaman ayırıp o askıda ekmek yerlerinin önünde biraz durup ekmekleri alıp götürenleri gördükçe bu fikirlerini değiştireceklerini sanıyorum. Elbette ki toplumumuzda bu hizmetin alıcıları vardır ve her zaman da olacaktır. Böyle düşünenlerin Osmanlı’nın yükseliş dönemlerinde benzer uygulamaları bırakın insanları, hayvanlar için bile yaptıklarını görüyoruz. O zaman bu düşünceye sahip olanlar tüm yardım kurum ve kuruluşlarını da fukaralığın göstergesi olarak eleştirmeleri gerekmez mi? Meselâ Kızılay, Kızılhaç, Sadaka, Zekât, Fitre gibi sosyal yardım müesseseleri gereksiz ve fuzuli midir? Unutulmamalıdır ki, israfın olduğu yerde darlık ve kıtlıkta olacaktır.   Bana göre açlardan haberi olmayan toklar bunu anlayamazlar. Sayın Cumhur Başkanımız ve Devletimizin Başı Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın Türk Devleti olarak katil terör devleti ve büyük Türk Milletinin ezeli ve ebedi düşmanlığına soyunan Ermeni çetelerini ana ve ata yurtlarından çıkarmak ve vatan topraklarını azat etmek için yürüttükleri insanlık tarihine geçecek mücadelede, bir milletin iki devletinden olan Azerbaycan’a verdikleri koşulsuz destek ve gönderilen yardımlar bu mantık çerçevesinde yapılmıyor mu? Eğer bu değeri geliştirmez ve yeni nesillere gerektiğinde ekmeğini paylaşma kültürünü hakkıyla öğretemezsek, henüz daha sıcaklığı devam eden İzmir depremi mağdurlarının acılarını paylaşamayız. Onlar sadece sizinle acılarını paylaşabilirler. Şükredin ki sizin paylaşacak bir ekmeğiniz var. Aslında askıda ekmek bir semboldür. Değerli dostlar inanın bu kampanyayla ekmeği olan insanımız paylaşmayı hatırladı ve Türkiye’nin her tarafında destek veriyor. Bunu anlayamayanlar veya küçümseyenler daha fazlasını yaparak bir adım öne geçebilirler. Buna engel yoktur. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile işsizlik sigortası adına işi olmayanlara para dağıtılmıyor mu? İnşallah bizim de paramız çoğaldığı zaman ihtiyacı olanlarla onu da paylaşırız.   İnsanlığın yüzleştiği pandemi sürecinde ekonomik açıdan tüm çalışanlar, mal ve hizmet üretenler ve tüketenler dünyanın her tarafında sıkıntı yaşıyorlar. Sadece bu küresel durum bile askıda ekmek kampanyasının gerçek bir sosyal yardımlaşma kampanyası olduğunu kanıtlıyor. Mübarek Ramazanlarda açılan İftar Çadırları gereksiz midir? Hemen hemen her kırmızı ışık ve durakta kucaklarında bebek ve çocuklarıyla sabahtan akşama kadar el açıp dilenen özellikle Suriye’den gelen göçmenler acaba bunu ne kadar zevkten yapabilirler? İsterseniz bir deneyin ve ne kadar sürdürülebilir olduğunu anlayın. Toplumsal duyarlılık düzeyimizi yükseltmek zorundayız. Komşusu açken tok yatamayız. Veren el alan eli görmeden bu dayanışma kültürünü geliştirmek zorundayız. Rabbim hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin İnşallah. Küreselleşen dünyamızda Cenabı Allah’ın tüm insanlığa bahşettiği nimetlerinden ve verdiği aklın kullanılmasıyla üretilen mal ve hizmetlerden esasında hak sahibi olan tüm insanların yararlanamamasının, zalimlerin zulmedip sömürmesinin ve mağdur kurbanların sömürülmeye devam edilmesinin sonucu olarak insanlık “Covid 19” virüsüne muhatap olmuştur. Çünkü bu virüs adres sormuyor. Yoksullar daha da yoksullaşırken, zenginler konforlu yaşamlarını sürdüremeyeceklerini anlamak zorunda kalmışlardır. Tüm insanlığın ayrım gözetilmeksizin yaşam kaliteleri yükseltildiği zaman, ünlü toplum bilimci AugustComteou’nun hayal ettiği pozitif toplum yapısına ulaşılabilir. Öyle bir toplum yapısında tüm sosyal, ekonomik, psikolojik ve kültürel sorunlar çözülmüş, herkes hatta tüm canlılar refah ve huzur içerisinde olabileceği hayal edilmiştir.   Rabbim tüm yöneticilerimize feraset ve cesaret versin. Zenginlerimize de yardımlaşma ve paylaşma kültürünün hazzını tatmayı nasip etsin. Selam ve sevgilerimle.
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2020 - Pazartesi
Ali Osman ENGİN

ASKIDA EKMEK VAR!..

İzmir’de ve civarında meydana gelen deprem afetinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Rabbimden Rahmet, ailelerine baş sağlığı ve sabırlar, yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Bilindiği gibi ülkemiz, birçok yerleşim birimi itibariyle deprem kuşağında bulunmaktadır. Dolayısıyla deprem bilincinin oluşturulması, depreme karşı acil önlemlerin alınması konusunda hiç vakit geçirmeden harekete geçilmelidir. Aksi halde daha çok canlar yanacak, 21. Yüzyılda, esasında depremin öldürmediğini, öldürenin insan yapımı olan ve tabiri caiz ise; üç beş demirden, beş on çimentodan, 10-15 plân ve projeden çalarak temelinde adalet olmadan zengin olmaya çalışan müteahhitlerin öldürdüğünü, “eyvah ölen benmişim” diyerek öldükten sonra anlamaya devam edeceğiz. Öldükten sonra anlamanın da bu dünyada bir getirisi yoktur. Çünkü şimdilik ölümün, bildiklerimiz çerçevesinde kazası yani geri dönüşü de yoktur. Bu aziz vatanı bize yurt yapan ceddimiz, deprem ve mimari olarak çok hassas davranmış, yerleşim yerlerini tarım alanlarına değil, zemini daha sağlam olan dağ eteklerini seçmişlerdir. Onun için asırlara dayanabilen ve daha yeni yeni birtakım mimari teknik ve sistemlerini anlayabildiğimiz o üstün mimari eserler ortaya çıkmıştır. Mimarın plânını çizdiği ve imar edilen mimari eserinde; malzeme kullanımı, hassas statik hesaplamalara bağlı ve kabul edilebilir sınırlılıklar çerçevesinde yaşananlardan yola çıkılarak olabilecek doğal afetlere karşı mukavemet ve kendisiyle beraber içerisindekilerin korunması noktalarında ortaya çıkacak bir sorumluluğun cezası idama kadar gidiyordu.

 

Aziz dostlar bu arada depremden önce yazarak devletimize ve halkımıza duyurmak istediğim bir konuyu da paylaşmak istedim. Bilinmelidir ki gelişen bilgi teknolojileri çerçevesinde ortaya çıkan bir deprem sarsıntısının diğer fay hatlarını harekete geçirebileceği ve yeni depremler üretebileceği bilinmektedir. Bazı ülkeler benzer teknolojilerle rakip ülkelerin deprem üretme potansiyeli olan fay hatları üzerinde bazı hareket ve hatta deprem bombaları kullanarak oluşturdukları sarsıntılarla aynı şekilde fay hatlarını harekete geçirip deprem üretme kapasitesine sahiptirler. Gölcük depreminde de bu ihtimal bazı verilere dayalı olarak değerlendirilmişti. Bilindiği gibi Akdeniz ve Ege çok ısınmıştır. Sürekli askeri tatbikatlar ve atışlar yapılıyor. Ne bileyim aklıma geldi ve paylaşmak istedim.

 

Böyle bir imar ve mimari sistemde, rahmetli Âşık Yaşar Reyhani’ nin dediği gibi; “-Üç beş çimentodan, üç beş demirden, müteahhit oldum beyler müteahhit” tutum ve davranışına yer olamaz. Onu geçin; şu anda namus, ahlâk, iman, hak ve adalet, ölüm ve hesap algı ve duygularını yitirmiş olan ahlâk yoksunları “yap-sat”  şeklinde ürettikleri konutları, bu ölçüleri koruyarak üretmeyi bırakın; çok terbiyeli şeytanlar olarak parasını tahsil edip sattıkları insanları nasıl dolandırabilirim hesapları yaptıklarına acı deneyimlerle şahit oluyoruz. Bu hesaplar arasında Allah korkusu, kul hakkı, çoluk çocuğunun başına gelecek bela ve musibet kaygısı bulamazsınız. Bunlar öğüdü yuvadan almış, aile boyu genetik kodları bozulmuş, günübirlik dünyevi hesaplarla, ellerine fırsat geçtiğinde kendi öz yakınlarını bile hiç tereddüt etmeden birisine sattıkları konutları para veren başkalarına sattıkları gibi satmaktan çekinmezler. Onlar için para ar, namus ve şereften daha önemlidir. Derinlemesine inceleyip değerlendirdiğiniz zaman, bu kanı bozukların yuvalarının hak ve adaletle inşa edilmiş millet yuvaları olmadığı, geçmişte ve günümüzde milletin başına bela olan hain terör yapılanmalarının yuvaları olduğu anlaşılacaktır. Bunlar kendi babalarının atadan ve dededen kalma evlerini, barklarını FETÖ terör örgütüne bağış yapıp hibe etmesinin karşılığını muhtemelen aldıkları fetvalar çerçevesinde kurdukları kumpaslarla bu aziz milletin malına ve canına konarak almaya hak kazandıklarını düşünürler.

 

Bu şeref yoksunları, bu aziz milletin kucağında otururken eline geçirdiği fırsatlarla karşı tarafa risk yaratarak cana ve mala kast eden Ermeni ve taşnak çetelerinin geride bıraktıkları nesepleri belli olmayan kalıntılarıdır. Bunların kursakları kuyruk acıları olan büyük Türk Milletinden intikam alma hayalleriyle doludur. Çünkü bu bir cinayet ve katliamdır. Aynı davranışı Ermeni çeteleri şu anda da Karabağ’da gösteriyorlar. Savaş meydanlarını terk edip, sivil halka bomba yağdırıyorlar. Biri mala diğeri hem mala ve hem de cana kast etmektedir. Bunların reklama ve kendilerini pazarlamaya ihtiyaçları olduğundan iyi birer dernekçi ve emlakçıdırlar. Türk Milletinden ve İslâm Ümmetinden olmadıkları kesindir. Hep çalıp çırptıkları başkalarının malı ve canıyla gerdeğe girmeye alıştıklarından, her ne kazanırlarsa kazansınlar aralarında kendi nefeslerini kesecek uyumsuzluklar olacaktır. Mukadder sonları yaklaştıkça panik halinde deşifre olmamak için alel acele yer değiştirirler.  Asıl zararda olan kendileridir. Hesap günü yaklaştıkça tir tir titremeye başlarlar, köpek misali dize çöküp yalvarırlar. Bu aziz millet bu pislik torbalarından kurtulmadıkça, başına daha çok belalar gelecektir. Malını ve canını kaybedenlerin ahları Arşa ulaşacak ve bu namus yoksunlarını örneklerini yaşamaya başladıkları gibi boğacaktır. Aslında kazanmış gibi gözükseler de asıl kaybeden kendileridir. Kaybetmiş gibi gözükseler de kazananlar da kaybedenlerdir. Bu dünya sonsuz değildir. Ya bir atımlık, ya da bir tutamlıktır. Ya bir kışlık, ya da bir kuşluktur. Bunlar yaptıklarının en acı karşılığını kendi çocuklarında göreceklerdir. O zaman bunun bir ceza olduğunu anlasalar da iş işten geçmiş olacaktır.

 

Her şehirde, her kasabada ve her köyde çarpık yapılaşmaların ana sorumluları yerel yönetimler ve ilgili bakanlıklardır. Güzelim tarım alanları üzerine inşa edilen çok katlı apartmanlar, dere yataklarına ve aslında varsa eğer uygun teknolojilerin kullanılmadan taş taş üstüne konulmaması gereken deprem fay hatlarına imar veren belediyeler sorumlu değil midir? Meselâ Hasankale’ de aslında zemini oldukça sağlam olan şehir merkezi dağ ve kale yamaçlarıyla beraber atıl kalmış ve tabiri caiz ise harabeye dönmüş, ancak bahçeler denilen tarım alanı olan şorakve cocaklıklar imara açılmıştır. Yahu Allah aşkına bu gidişata dur denilmesi gerekmiyor mu? Aklın yolu doğru olandır. Hep yapan ve yaptıranların yanına kâr kalmakta ve hasbelkader bir kere seçilip bu tür görevlere gelenler, artık kendilerini o işin kadrolu memurları sanıyor ve her halde hayatlarının sonuna kadar hep aynı görevlere talip oluyorlar. Unutulmalıdır ki, hiçbir değişiklik ortada yokken sürekli aynı davranışları ve teknikleri kullanmaya devam edenlerlemakus talihinizi yenemezsiniz. Kendinizi düzeltip doğruya doğru ve eğriye eğri demediğiniz sürece Allah’ın yardımını bekleyemezsiniz. Hak etmeden alanların ve hakkı olmayanlara verilenlerin hak ve adalet ölçüleri gittikçe bozulur ve bu dünyayla beraber öteki dünyalarını da zora sokarlar.

 

Değerli dostlar eğer bir toplumda bu ve benzeri hırsız ve arsızlar varsa, inanın ekmeğe muhtaç olanlar da ister istemez olacaktır. Bir eğitim bilimci olarak belirtmek zorundayım. Yarım milyona yakın atanamamış öğretmen adayları sizce ne yerler ve ne içerler!..Siyasi iktidarın, sosyal ve hukuk devleti olmanın gereği her gün yeni bir sosyal politika geliştirerek açları doyurmaya ve çıplakları giydirmeye çalışması bunun için değil midir? Sayın Milli Eğitim Bakanımıza bu sorunun acilen çözülmesi gerektiğini eğer müsaade ederlerse tekrar hatırlatmak isterim. O halde sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin geliştirdiği ve gerçekten de maksadı hasıl ettiği uygulamalardan anlaşılacağı gibi, askıda ekmek kampanyasının yerinde bir kampanya olduğu anlaşılmaktadır. Yapana kini ve nefreti olanların yapılan işi kötülemeye çalışmaları anlaşılır tepkilerdir. Askıda ekmek kampanyasının doğru olmadığını, bu uygulamanın toplumun yoksulluk ve fakirlik düzeyini gösterdiğini iddia ederek karşı çıkanların zaman ayırıp o askıda ekmek yerlerinin önünde biraz durup ekmekleri alıp götürenleri gördükçe bu fikirlerini değiştireceklerini sanıyorum. Elbette ki toplumumuzda bu hizmetin alıcıları vardır ve her zaman da olacaktır. Böyle düşünenlerin Osmanlı’nın yükseliş dönemlerinde benzer uygulamaları bırakın insanları, hayvanlar için bile yaptıklarını görüyoruz. O zaman bu düşünceye sahip olanlar tüm yardım kurum ve kuruluşlarını da fukaralığın göstergesi olarak eleştirmeleri gerekmez mi? Meselâ Kızılay, Kızılhaç, Sadaka, Zekât, Fitre gibi sosyal yardım müesseseleri gereksiz ve fuzuli midir? Unutulmamalıdır ki, israfın olduğu yerde darlık ve kıtlıkta olacaktır.

 

Bana göre açlardan haberi olmayan toklar bunu anlayamazlar. Sayın Cumhur Başkanımız ve Devletimizin Başı Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın Türk Devleti olarak katil terör devleti ve büyük Türk Milletinin ezeli ve ebedi düşmanlığına soyunan Ermeni çetelerini ana ve ata yurtlarından çıkarmak ve vatan topraklarını azat etmek için yürüttükleri insanlık tarihine geçecek mücadelede, bir milletin iki devletinden olan Azerbaycan’a verdikleri koşulsuz destek ve gönderilen yardımlar bu mantık çerçevesinde yapılmıyor mu? Eğer bu değeri geliştirmez ve yeni nesillere gerektiğinde ekmeğini paylaşma kültürünü hakkıyla öğretemezsek, henüz daha sıcaklığı devam eden İzmir depremi mağdurlarının acılarını paylaşamayız. Onlar sadece sizinle acılarını paylaşabilirler. Şükredin ki sizin paylaşacak bir ekmeğiniz var. Aslında askıda ekmek bir semboldür. Değerli dostlar inanın bu kampanyayla ekmeği olan insanımız paylaşmayı hatırladı ve Türkiye’nin her tarafında destek veriyor. Bunu anlayamayanlar veya küçümseyenler daha fazlasını yaparak bir adım öne geçebilirler. Buna engel yoktur. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile işsizlik sigortası adına işi olmayanlara para dağıtılmıyor mu? İnşallah bizim de paramız çoğaldığı zaman ihtiyacı olanlarla onu da paylaşırız.

 

İnsanlığın yüzleştiği pandemi sürecinde ekonomik açıdan tüm çalışanlar, mal ve hizmet üretenler ve tüketenler dünyanın her tarafında sıkıntı yaşıyorlar. Sadece bu küresel durum bile askıda ekmek kampanyasının gerçek bir sosyal yardımlaşma kampanyası olduğunu kanıtlıyor. Mübarek Ramazanlarda açılan İftar Çadırları gereksiz midir? Hemen hemen her kırmızı ışık ve durakta kucaklarında bebek ve çocuklarıyla sabahtan akşama kadar el açıp dilenen özellikle Suriye’den gelen göçmenler acaba bunu ne kadar zevkten yapabilirler? İsterseniz bir deneyin ve ne kadar sürdürülebilir olduğunu anlayın. Toplumsal duyarlılık düzeyimizi yükseltmek zorundayız. Komşusu açken tok yatamayız. Veren el alan eli görmeden bu dayanışma kültürünü geliştirmek zorundayız. Rabbim hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin İnşallah. Küreselleşen dünyamızda Cenabı Allah’ın tüm insanlığa bahşettiği nimetlerinden ve verdiği aklın kullanılmasıyla üretilen mal ve hizmetlerden esasında hak sahibi olan tüm insanların yararlanamamasının, zalimlerin zulmedip sömürmesinin ve mağdur kurbanların sömürülmeye devam edilmesinin sonucu olarak insanlık “Covid 19” virüsüne muhatap olmuştur. Çünkü bu virüs adres sormuyor. Yoksullar daha da yoksullaşırken, zenginler konforlu yaşamlarını sürdüremeyeceklerini anlamak zorunda kalmışlardır. Tüm insanlığın ayrım gözetilmeksizin yaşam kaliteleri yükseltildiği zaman, ünlü toplum bilimci AugustComteou’nun hayal ettiği pozitif toplum yapısına ulaşılabilir. Öyle bir toplum yapısında tüm sosyal, ekonomik, psikolojik ve kültürel sorunlar çözülmüş, herkes hatta tüm canlılar refah ve huzur içerisinde olabileceği hayal edilmiştir.

 

Rabbim tüm yöneticilerimize feraset ve cesaret versin. Zenginlerimize de yardımlaşma ve paylaşma kültürünün hazzını tatmayı nasip etsin.

Selam ve sevgilerimle.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri