Yahudi bir terör devleti olan İsrail, Akdeniz’e kıyısı olan ve sahip olduğu savaş teknolojileri boyutuyla Katar ve belki bir iki kabile devletçiği hariç Arap coğrafyasında irili ufaklı henüz milletleşemedikleri için ulus devletleşemeyen birkaç yüz milyonluk Arap dünyasını Filistin üzerinden sırayla sıraya dize dize hizaya getirmiştir. Kendi milli kimliklerini kaybetmekle beraber, ortaya koydukları tutum ve davranışlarla İki Cihan Serveri Şanlı Peygamberimize baş kaldıran firavunluk ve cahiliye dönemine yol tutarak, gerçek İslâm inanç ve felsefesine sırtlarını dönmüşlerdir. Bahse konu devletlerin şeyh, prens ve kralları kendilerine sunulan konfor içerisinde kadın, fuhuş, içki ve debdebelerle dünyanın her tarafında Müslümanlara ve özelde de Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın övgüsüne mazhar olup İstanbul’u fethederek yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı Devleti nezdinde büyük Türk Milletine savaş açmışlardır.
8 milyonluk taşeron bir İsrail terör devleti karşısında her seferinde boylarının ölçüsünü alan bu kanı bozuklar, ellerinde olan mal ve imkânlarını Türk İslâm düşmanı emperyalist güçlere tahsis etmiş, onların aslında çürüyen bedenlerine yeni bir ruh olmuşlardır. Ancak bu ruh virüslü ve defoludur. Yüce yaratanın sonsuz kudreti ve iradesi çerçevesinde o bedenleri yeniden deforme edip çürütecektir.
Şu nokta asla hatırdan çıkarılmamalıdır ki; tüm farklılıklarıyla beraber İslâm’ı hedef seçen Hıristiyan dünyası; günümüzün modası olan vekalet savaşları yoluyla Yahudi terör devleti İsrail’ i kullanarak dünya genelindeki gerçek Müslümanları psikolojik olarak güce boyun eğdirmeye çalışmakta, baş kaldırıp karşı stratejiler geliştirmesinin önünü kesmektedir. Dikkat ederseniz, her nerede ve her ne zaman İslâm dünyasında olumlu bir gelişme adına her hangi bir kıpırdanma yaşandığında, İsrail hemen Filistinlilere saldırmakta ve hiçbir fark gözetmeden katliamlar yapmaktadır. Tabiri caiz ise, İslâm dünyasının başında bir tokmak gibi inip kalkıyor. Hani Mavi Marmara Gemisinde yaşanan İsrail vahşeti gerçekleşirken FETÖ elebaşının “güce karşı gelmemek gerekir” manasında beyanat vermesi de işte bu stratejinin bir parçasıdır. Çünkü bu örgütte temelde bir istihbarat örgütüdür.
Libya’da esasında kökenleri Türk kardeşlerimizi kendi ülkelerini emperyalist güçlerin yağmasından korumak ve ırzlarını, vatanlarını, bayraklarını, değerlerini güvence altına almak için onların davetine icabet ederek askeri danışmanlık yapma gayesiyle oraya intikal eden Türk Silahlı Kuvvetlerinden rahatsızlık duyan, Türk İslâm ve insanlık düşmanı paralı Rus palyaçolarına ve Cezayir’ de insanlık suçu vahşetler işleyen Fransa’ya köpeklik yapan, darbeci Sisi, çoğunluğu asla onun gibi düşünmeyen Mısır halkını sindirerek Libya’ya askeri müdahaleden bahsetmektedir. Mısır yönetiminin buna cesaret edemeyeceğine inanmakla beraber, Türk Devleti olarak daha önceden yapılması gereken çok önemli hamlelerin olduğunu düşünüyorum. Eğer darbeci Sisi bir delilik yaparsa, kesinlikle çatışma Mısır toprakları içerisine yayılmalı ve önceden belirlenecek hedefler vurulmalıdır. Mısır’ın karnının açık taraflarından birisi de Etiyopya’ nın Nil Nehri üzerine inşa etmeye çalıştığı barajdır. Çünkü Nil Nehri Mısır’ın can damarıdır. Etiyopya ile olan ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirilmeli ve bu barajın inşası için her türlü yardım yapılmalıdır.
Sisi Mısır’da toplumsal barışı tesis edememiş olmakla beraber, bu konuda çok önemli sorunları ve açıkları vardır. Sisi’ nin darbesiyle devrilip bir ölçüde katledilenMursi yanlıları yalın kılıç beklemektedir. Mısırlı askerler ticari olarak her türlü faaliyet içerisindeler ve hatta pazarlarda pazarcılık dahi yapıyorlar. Mısır halkı askerlik yapmamakiçin ya gözlerini kör ediyorlar veya el parmaklarını devre dışı bırakabiliyorlar. Bu kitleler harekete geçirilebilir ve Sisi değil sınır ötesi askeri hamle, içeride de tutunamaz. İşte bu noktada gerek sosyal medya aracılığıyla ve gerekse içerdeki güçlerle Sisi kendi ininde vurulabilir. Bu konuda Mısır halkının sosyal medyada kıpırdanmaları başlamıştır. Sisi yaptıklarının ve yapmayı hayal ettiği her hamlenin mutlaka bedelini ödemek zorundadır. Mısır’ın ödeyeceği bedel diğer Arap devletlerine de akıllarını başlarına alma fırsatı sağlayacaktır. Sisi Mısır’ ın Firavun Lawrensidir.
Rusya’ nın yeni Çarı Putin, uzun süreli bir konvansiyonel sıcak savaşı sürdürecek durumda değildir. Petrol fiyatlarındaki düşüşler Rusya’yı daha temkinli adımlar atmaya zorlamaktadır. Rusya’nın Ukrayna, Gürcistan ve genelde Nato ve Nato ülkeleri ile olan sorunları da dünya genelinde yoğunlaşmaktadır. Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile güçlendirilen Türk Birliği ve bu çerçevede Avrasya Politikaları Rus devlet yetkililerini Rusya’nın bu yapı içerisinde yerini alması konusunda daha istekli bir pozisyona zorlamaktadır. Onun için Rusya ile Türkiye’nin bazı çıkarları küresel ölçekte çatışsa da, Rusya Türkiye’yi gözden çıkarmanın risklerinin farkındadır. Canlanan turizm faaliyetlerinden bazı göstergeler fark edilebilir.
Değerli dostlar durum bu çerçeveden incelendiği zaman, Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet ve daha sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından İstanbul’un Türk İslâm yurdu olarak alınmasından ve Ayasofya’ nın uzun yıllar cami olmasından sonra sahte bir kararname ile müzeye çevrilmesinden yıllar sonra an itibariyle yeniden ibadete açılması, İsrail’in Filistin ve Mecidi Aksa üzerinden İslâm dünyasına yönelttiği psikolojik savaş, yıldırma ve göz korkutma hamlelerinin adeta bir karşılığı olmuştur. Çok şükür diğerlerinde olduğu gibi bu hamlede Müslüman Türk Milletinden gelmiştir. Tarih yanılmamış ve yanıltmamıştır. Türk İslâm dünyası özgüven tazelemiştir. Çok önemli imkân ve fırsatlara sahip olduğunu anlamıştır. Yunanistan’ın şaşkın tepkilerinin altında işte bu algı vardır. Bu işte topyekun Türk Milletinin irade ve kararının olduğunu herkes bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Ayasofya’yı ibadete açıp kaybetmemek ne kadar değerli ve önemli ise, herhangi bir ferdimizi kaybetmemekte o kadar önemlidir. Her dönemden çok daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Kimse kimseyi ötekileştirip şeytanlaştırmamalıdır.
Son günlerde ağır ağır kaşınan Ermeni Azerbaycan arasında yaşanan olaylar da oldukça manidardır. Elbette ki Ermeni Ermeniliğini yapacak. Azerbaycan tüm kardeşleriyle beraber buna hazırlıklı olmalı ve kendisine hamle yapılmadan hamle yapabilecek konuma gelmelidir. Bence burada üzerinde durulması gereken konu, Ermenilerin tarihin her döneminde Ermeniliklerini yapmalarından ziyade İran’ın Ermenistan’ın yanında yer almasıdır. Bu noktada Mısırla İran’ın pekte bir farkları yoktur. Bu durumu da bizim ülkemizdeki İran’ cı kardeşlerimizin dikkatine sunuyorum. İran her dönemde bunu yapmaktadır. İsrail veya İslâm düşmanlarıyla bir derdi yoktur. Onu derdi Türk ve Türk Milleti iledir. Umarım bir gün korktuğu başına gelecektir. İran’ın Amerika ve müttefikleriyle olan sorunları kapsamında kendisine uygulanan ambargolara rağmen birtakım riskleri göğüsleyerek insani yardımlarda bulunmamızın çokta bir değerinin olmadığı yine İran tarafından birtakım politikalarla ortaya konuluyor. Bana göre bizim de en azından misliyle karşılık vermemiz çokta yanlış olmayacaktır. Ayrıca düşünebiliyor musunuz Filistin yönetimi bile her seferinde bizi satabilmiştir.
Hal böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak hiç kimseyle bu art niyetli zevzekler için kötü olup risk almaya gerek yoktur. Çıkar hesapları devreye girdiği zaman, din kardeşliği ve tarihsel yakınlıkların hepsi bir anda buz olup eriyor. Elbette ki devlet büyüklerimiz bu konuda en isabetli kararları almakta ve anında uygulamaktadır. Allah Devletimizi ve aziz Milletimizi ezelden ebede baki ve bahtiyar kılsın.
Vatan, bayrak, ezan, devlet ve millet diyen herkes öz kardeştir. Bunu bozmaya çalışan kalleştir.
Saygı ve sevgilerimle.