Ana gerçek ve gerçekliklerin sahteleri tarafından yüzleşmek zorunda bırakıldığımız
deprem felaketi nedeniyle hayatlarını kaybetmek zorunda kalan vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, gerideki aile mensuplarına ve aziz Milletimize baş sağlığı diliyorum. Sebepler belli ve
müdahale edilebilir olsa bile Rabbim bir daha böyle felaketleri yaşatmasın. Değerli dostlar
bilinmelidir ki; gerçekler ezelden ebede kadar kendini bilim ve teknoloji ile yenileyip daha
sağlam temellere oturarak varlığını sürdürür ve bu çerçevede sınırsızdır. Ancak sahtekârlıklar
ve üretilen sahteler değişen ve aynı şekilde gelişen gerçekler ve gerçeklikler karşısında hep
sonlu ve sınırlı olmak zorundadır.
Öyle ya; haramın binası olmaz, sahtekârlıkların saltanatı ya bir kışlık, yada bir
kuşluktur. Zalimlerin zulmü Arşa ulaştığında ingılazı gelir. Aziz dostlar, idealist filozofların
varlığı ve varlığın özünü yani bu anlamda ana gerçeklikleri temellendirirken iddia ettikleri
gibi; gerçekliğin özü zihinseldir. Yüce Allah insanı yaratırken kendisinden uzantı olarak
aklımızı vermiştir. Bu dünyada tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacak bilgilerin kodları da aklımıza
işenmiştir. İnsanoğluna düşen; bu kodları harekete geçirmek ve ihtiyaç ve beklentileri
karşılamaktır. Yüce Kitabımızda da bu konuda ifadeler var ve öz olarak aklın kullanılması ve
akıl edilmesi istenmektedir. İdealistler, gerçekliğin özünün etrafımızdaki obje ve nesnelerde
aranmamasını, çünkü onların sınırlı, sonlu ve ölümlü olduğunu ifade ederek; ölümlü ve
sonludan öz olamayacağını, özün sınırsız ve ölümsüz olması gerektiğini savunurlar.
Bilim ve ona bağlı olarak özellikle insan hayatını kolaylaştıran ve güvenceye alan
teknolojik gelişmelerle uğraşan gelişmiş dünya; ürettiği hassas teknoloji ürünleriyle, temelde
insan hayatını kolaylaştırarak daha emniyetli bir yaşam sürmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Çünkü onların ortaya koymaya çalıştıkları ve ürettikleri; asıl ve ana gerçekliklerden üretilmiş,
onlarla bire bir örtüşen gerçekliklerdir. Ana gerçeklikler gibi ezelden ebede gelişerek devam
ederler, ölümlü ve sonlu değillerdir. Hakikaten sahte, sentetik ve spekülatif gerçeklikler
bugün var yarın yok hesabı tükenmek zorundadır. Sahtekârlık yaparak hep gerçeğiyle alakası
olmayan sahte gerçeklikler üretenler; süreç hesaplaması yapamazlar ve ezelden ebede bu
sürecin devam edeceğini sanırlar. Bu durum kendileri açısından büyük bir hatadır ve eninde
sonunda mukadder akıbetle yüzleşirler.
Son dönemlerde ne yazık ki böylesi insan modelleri çoğalmaya başlamıştır. Bu tam bir
sosyolojik olgudur ve mutlaka sosyologlar tarafından yan tutmaksızın incelenmesi gerekir.
Akabinde önleyici tedbirler başka disiplin alanları çerçevesinde ve özellikle alan
uzmanlarınca alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Elbette ki alınacak tedbirlerin en kalıcı ve
önemlisi kanun ve sosyal hukuk devleti olmaktır. Bunu başardığımız an bu ve benzeri
sorunların çoğu ortaya çıkmadan kaynağında çözülmüş olacaktır. Sanıyorum insan psikolojisi
ve davranış bilimleriyle uğraşan psikologların tanımlamaya çalıştıkları insan karakterlerine,
yeni insan modelleri ve davranış biçimleri ilave etmeleri gerekecektir.
Bize ne oldu desene neden bu hale düştük
Yedik fırtınayla tipiyi çürüdükçe çürüdük
Omurgayı boş ver ne bel kalmış ne buxun
Seleyi suya verdik te girdaplarda buluştuk
Etin budun kalmamış bir deri bir kemiksin
Düştüğün hale bak yem arayana yemliksin
Koparıldıkça dalından akıttın anan sütünü
Değerin yok boş çaydanlık yada demliksin
Cebinde kalmamış yabanın eli hep gire gire
Silindir geçmiş gibi dövmüşler evire çevire
Halâ hırsın peşindesin davaya ihanet ederek
Bir yola çıkmışsın ar ve edebi devire devire
Aziz kardeşlerim, karşımıza konumlandırdığımız batı dünyası, hassas teknolojilerle
uğraşarak kodlama eğitimi yapıyor ve yapay zekâ üzerinde çalışıyor. İnsan gerçekliğinden
yola çıkılarak yapay zekâ ile insan arasındaki farklılıkların gittikçe azaltılmasına yönelik
sürdürülen çalışmalarda çok önemli mesafeler alınmıştır. Gerçekten günümüzde yapay zekâ
örnek ve teknolojilerinin daha çok insanileştirilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Hakikaten
onlar ana gerçekliklerden uzaklaşmadan yeni ve sürdürülebilir gerçeklikler geliştirmeye
çalışırken, bizler işin daha kolayını seçerek gerçeklerin hep sahtelerini yani sahte gerçeklikler
yaratmakla meşgul olmuşuz ve yaratmışız.
İnsana benzeyen ama asla onun özünü temsil etmeyen sahte insan modelleri
geliştirdik. İnsana benziyor fakat kültür ve değerler boyutuyla insanı insan yapan
özelliklerden yoksun. İşte bu yeni modellerle beraber; İslâm’ın ve Müslümanın sahtesini ve
çakmasını, siyasetin ve siyasetçinin sahtesini, ekonomi ve ekonomistin sahtesini ürettik.
Böylece sahte devrimcilerden, sahte ülkücülerden, sahte milli görüşçülerden, sahte
cemaatlerden, sahte tarikatlardan, sahte bilim insanlarından, sahte müteahhitlerden ve sahte
sivil toplum kuruluşlarından kendimizi ve geleceğimizi kurtaramadık. Bunların yıktıkları ve
kararttıkları gönüllerde muhabbeti ve sevgiyi kaybettik. Bunların din anlayışlarına bakarak
imanımızı yorduk. Bunların inşa ettikleri binalarda çoluk çocuğumuzu ve geleceğimizi
kaybettik. Çünkü o çürük binalar deprem afetiyle tuzla buz olup çökerken altında en değerli
varlıklarımız, cananlarımız, canlarımız kaldı. O yıkılıp dökülen binalar definelere malik
viraneler haline dönüştü!..
İşin özü, yaşadığımız felakete bakıldığında; bilimsel gerçeklere ve doğrulara göre inşa
edilen sağlam binalar yanına onlara benzeyen ama onları asla temsil etmeyen sahte
gerçeklikler temelinde sahte binalar yaptık. Doğru ve sağlam temellere oturtulan binalar
ezelden ebede varlığını sürdürürken, sonlu olan sahteler yerle bir oldu ve canlarımızı alıp
götürdüler. Her dönemde kurumlarımızı sahte ve liyakatsiz idarecilere teslim ederek kurum
kültürünü, sevgi - saygı ve muhabbeti, ahbap – çavuş ve bendensin, ondansın hesaplarıyla
toplumsal birlik ve beraberliği kaybettik. Devleti ve milleti ilgilendiren çok önemli konularda
görüşmek istendiğinde yetki ve makam sahipleriyle ne yazık ki görüşülemiyor.
Değerli dostlar, ilerleyen zamanlarda dertleşme ve hasbihal olma adına bu konularda
çok daha ayrıntılı değerlendirmelerde bulunacağım. Bizim derdimiz; ülkemiz ve
milletimizdir.
Gerisi teferruattır.
Derin sevgi ve saygılarımla.