Ülkemizde, artık akıl ve izan kodlarıyla açıklanması zor olan Rus yöneticilerin
kullandıkları psikolojik üstünlük arayışı ve yalan propagandalarının dümen
sularına kapılarak yüzmeye çalışanların takatları ve sevdaları sarpa sarmaya
başladı. Çünkü sonunda anlamaya başladılar ki, bu devletin sandıkları ve
kendileri gibi korku kültürüyle yetişmiş ve sadece görev verilip emir alma
formatında olan idareciler tarafından değil, bu yüce ve büyük devletin geçmişten
süzülerek gelen tarihsel bakış ve tarih bilinci güçlü kurumları ve yönetici devlet
adamları var. Bu devlet adamları Rus yöneticiler üzerinden dünyaya; “basmayı
düşündüğün ve hep hayal ettiğin yerleri kirletmekte olduğun yerler gibi
zannetme! Tanı! Eğer sen düşünmezsen sana düşündürürüm altındaki binlerce
kefensiz yatanı!.. Ben şehit oğluyum ne kadar istersen iste, ben incitmem,
incitemem altındaki atamı, babamı, dedemi. Bizim tutum ve davranışımızdan
incinenler ne gariptir ki toprağın altındakiler değil, üstünde gezinen
satılmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki o zavallılar her geçen gün daha fazla üzülmeye
devam edeceklerdir. Çünkü ok yayından çıkmış ve hedefe ulaşmak üzeredir.
Hedef yakındır ve sınırları da beyinlerde kök salacak Turandır.
Sevgili dostlar, Rusya denildiği zaman, kendi aklı başında entellektülleri
tarafından da dillendirildiği gibi, 16-17 gibi rakamlarla ifade edilen çete grupları
tarafından yönetilen çok tehlikeli bir, şimdilik öyle sanıldığı gibi, içi fos küresel
bir güçtür. Çok güçlü bir dokunuşla yerinde yellerin eseceği bir hantallık
içerisindedir. Bu hantallığın en güzel görüntüsü kendi sınırları bulunmayan
coğrafyalara taşma durumudur. Bu taşkınlık, kendi makul sınır ve beden
çerçevesi dışına doğru gevşeyerek hantallaşma demektir. Bu şaşkın taşkınlık
tekrar esnekliğini koruyarak kendi sınırları etrafına ulaşamadan kat ettiği
mesafelere dolaşarak boğulacak ve çatır çatır sökülüp gidecektir. Rusya’nın
durumu hiçbir açıdan güvenilir ve sürdürülebilir değildir. En büyük ikinci
pazarını kaybetmek üzere politika geliştiren Rus yetkililerin kendi çete devlet
yapılarının kabadayılığına soyundukları anlaşılıyor. İçerisinde bulunduğumuz
küresel dünyada asıl gücün kabadayılık temelli savaş araçlarından oluşan akılsız
ve sert güç olmadığı anlaşılmıştır. Dünyanın geldiği noktada asıl gücün akıl
temelli yumuşak güç olduğu üzerinde durulmaktadır. Örneğin, canlıların
ağızlarını ve dillerini bir düşünelim. Ağız etrafında çene ve dişler kapsamında
klasik anlayışı yansıtan hep kesip parçalayıcı sert güç kaynakları vardır. Ancak
bu sertlikler arasında asıl yönetici ise tüm yumuşaklığıyla dil olmaktadır. Demek
ki dil bulunduğu kritik ortamdaki varlığını yumuşak bir akıl gücüne
dayandırmaktadır. Gerçekten burada da yönetici ve koordine edici akıldır.
Osmanlının yüzyıllar öncesinde bulunduğu ve oralardaki toplulukları yöneten
bir imparatorluk olarak o insanların bugün torunları tarafından da halâ aranır ve
beklenir olmasının arkasında işte o yumuşak ve akıl gücü bulunuyor. O
insanların aklına ve gönüllerine nüfuz edilmiştir. Ama Çar deli Petro’ nun
yönetici torunları gücü bomba yağdıran uçaklar ve ağızdan çıkan saldırgan
söylemler olarak görmektedirler. Öyle olmadığını zaman onlara da gösterecektir.
Rusya’yı yöneten Duma’da yaklaşık 40-45 milyar dolarlık bir servet dönmekte
ve Rusya’yı yönetenler de bu para üzerine oturuyorlar. Dolayısıyla içeriden ve
dışarıdan gelen mesajların odağında bunlar vardır. Burada şekillenen
politikaların büyük devlet olmakla ve küresel ölçekli tepkilerle ilişkisi olamaz ve
zaten de öyledir. Gerçekte devlet aklını zorlayan da çete ve mafya aklıdır.
Hal böyle iken bizim ülkemizde Putin’e aşk mesajları çekenleri, onu adeta
tapındıkları putları olarak lanse edenlerin de düşürülen Rus uçağı gibi izan ve
akıl maskeleri çok yakında düşürülecektir. Zaten maskeler düşmeye başladığı
için kendilerini saklayamıyorlar. Devlet nezdinde yapılan bir hamlenin
yanlışlığını veya doğruluğun eleştirmek veya savunmak başka bir şey, ama
kendi devletinizin öyle veya böyle çatışma halinde olduğu tarafın yöneticilerine
methiyeler dizmek başka bir şeydir. Anlaşılan odur ki;yazık zavallı böcekler
eziyet çekiyorlar. Şu ana kadar toplayıp yuvarlamaya başladıkları pislik
toplarının altında kalacaklardır. Ne yapalım onların kaderleri de öyle olsa
gerek!..
Erzurumlu teyzenin “ne yapalım tezek yakarız!..” ifadesi; çok saf ve tertemiz bir
çare arayışının ve üretmenin tezahürüdür. Burada tezeğin yakılması
düşüncesiyle, Çanakkale’de Seyit Ali Çavuşun insan aklını ve şu anda olduğu
gibi teyze Nene Hatun’un tezeğinden çok rahatsız olanların idraklerini alt üst
eden ağırlıktaki mermiyi Ya ALLAH diyerek sırtına alıp namluya sürüp düşman
zırhlısını denizi dibine gömmesi arasında hiçbir fark yoktur. Yada Mustafa
Kemal ATATÜRK’ ün “Ya istiklâl Ya ölüm” demesi, “Hattı müdafa yoktur
sathı müdafa vardır. O satıh da bütün vatandır” ifadeleri de aynı düşüncenin
ürünleridir. Eğer sürece imkânsızlıklar boyutuyla bakılırsa bu düşüncelerin
arasında hiçbir fark olamaz. Bu ülke imkân bolluğuyla değil, imkânsızlıklarla
kurulmuştur. Tezeğe kafasını takıp çarpanlar ise o imkânsızlıklarla kurulan bu
devletin imkânlarını yiyenler olmuşlardır. Demek ki korkuları da o cihettendir.
Kafalarını çarptıkları tezeğin içerisinde kurumamış çamurumsu mayıslar
yüzlerine, kulaklarına hatta burunlarına ve ağızlarına suvaştığı için, sufatları
morarmış ve yeşilimsi bir renk almış, o kurbağa yeşilliğiyle vığılayıp
duruyorlar.
Sayın Yılmaz ÖZDİL beyefendinin vurgulamaya çalıştığı gibi;
“Kimin kimi öldürdüğüne değil… Para kimin cebine giriyor, daima ona bakmak
lazım” . gerçekten Arap itmiş ve mezhepler karışmış. Atla itleşmiş ve itler de
atlaşmış. Artık ot yemeyip et yemeye başlayan atlar it gibi havlamaya ve et
yemeyip ot yemeye başlayan itlerde atlaşmış ve at gibi kişnemeye başlamış.
Böylece at izi it izine karışmış. Varın gerisini de siz hesap edin.
Dünyada her gün 88 milyon varil petrol tüketiliyor. 20 sene sonra, her gün 100
milyon varil tüketilecek. Aradaki farkı kim karşılayacak? Nereden gelecek bu
değirmenin suyu? Irak’tan…
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, dünya petrol talebindeki artışı tek başına Irak
üstlenecek. Hani Saddam’dan kurtarıp, özgürlük getirmişlerdi ya… Son
damlasına kadar inek gibi sağacaklar o özgür Irak’ı!
Şii bölgelerindeki yataklarda 115 milyar varil rezerv bulunuyor. Kuzey Irak’ta
45 milyar varil rezerv olduğu tahmin ediliyor. Ne demek bu? En az beş-altı nesle
yetecek kadar petrol geliri demek… Doğalgaz rezervlerini saymıyorum bile,
varın siz hesap edin.
“Kuzey Irak’ın kendi başına petrol ihraç etmesine izin vermeyen Şii Bağdat
yönetimi, 10 sene içinde, Irak’ın günlük üretimini 10 milyon varile çıkarmayı
hedefliyordu. Bunu başarırsa… Petrol gelirinde Suudi Arabistan’la kafa kafaya
gelecekti. Petrol piyasasında Suudilerin Katar’ın Kuveyt’in borusu eskisi kadar
ötmeyecekti”. Fakat gelin görün ki durum saniye saniye değişiyor. Şu anda
Katar biraz daha öne çıkmaya ve Irak merkezi otoritesine bağlı sistemler değil,
Kuzey Irak daha güvenilir ve popüler olmaya başladı.
“Zart diye IŞİD çıktı ortaya!
Ne idüğü belirsiz, ne zaman, nerede, kimler tarafından kurulduğu belirsiz,
toplama katiller sürüsü… Suriye’de dehşet dengesi kurdu, Tahran-Bağdat-Şam
hattını kopardı, Şii Bağdat’ın Suudi Arabistan’a rakip olmasını güçleştirdi.
Tesadüf işte… Sadece Kuzey Irak’a dokunmadı”, denilse de, Kuzey Irak
yöneticileri Işidle esasta sadece kendilerinin mücadele ettiklerini belirtiyorlar.
Bu manada binlerle ifade edilen şehitlerinin olduğunu söylüyorlar. Türkiye’nin o
Peşmergelerin eğitiminde rol aldığını son takviyelerden de anlıyoruz. Türkiye ile
Irak arasındaki ilişkilerin gelişmesinden rahatsız olanlar çoktan vızılamaya
başladılar.
“Barzani’nin, şu anda, Katar emiri kadar, Dubai şeyhi kadar petrolü var. Exxon
Mobil, Chevron, Hunt Oil, Addax, Heritage Oil, Oryx Petroleum, BP, Shell,
Total gibi dünya devleriyle anlaşma imzaladı”. Türkiye ile de ilişki ve
yakınlaşması devam ediyor. Rusya’nın ambargosu karşısında Türkiye’ye
yetecek 50 yıllık gazının olduğunu açık bir dille ortaya koydular.
“Peki, kuzeyde bunlar olurken, güneyde neler oluyor?
Rus petrol devi Lukoil, 20 milyar varil rezerviyle, dünyanın henüz delinmemiş
en büyük petrol alanı Batı Kurna-2’de üretime başladı. Çin devlet şirketi Petro
China, güneyde petrol sahaları satın aldı, 10 bin Çinli işçiyi bölgeye taşımak
için, kendi havaalanını inşa etti. Petro China’ nın satın aldığı bölge, eskiden
Exxon Mobil’e aitti, Amerikalılar sepetlendi, onların yerine Çinliler oturdu.
Parantez açalım, fantastik bir film senaryosu uyduralım… Arap baharı
ayaklarıyla Libya petrolüne oturan Batı bloğu, gözünü Suriye’ye dikmişti.
Kuzey Irak’ın petrolünü Akdeniz’e akıtmak için, Kuzey Suriye’de koridor
açılacaktı. Müdahale an meselesiyken, Rusya hamle yaptı, zurt diye Ukrayna’ya
daldı. Ukrayna’da çarşı karışınca, Suriye geri planda kaldı, Esad rahat nefes aldı.
Batılı ülkeler, Rusya’ya ambargo uygulamaya kalktı. Sadece bir kişi itiraz etti…
Fransız petrol devi Total’in ceo’su Christophe de Margerie, Batı’nın Rusya’ya
ambargo uygulamasına karşı çıktı. “Oyun kuralları”nın dışına çıkmıştı. Kendi
ülkesinin kararını bile sallamamıştı. Total dediğin zurna değildi, dünyanın en
büyük 11’inci şirketiydi, 130 ülkede faaliyet gösteriyordu. Total ceo’sunun
görüşü, pekçok ülke liderinden önemliydi. Ve o da, Putin’in yanında saf
tutmuştu. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Geçen sene ekim ayında Moskova’ya
gitti, Putin’le görüştü. Paris’e dönmek üzere Vnukova havalimanına geldi, özel
uçağına bindi, havalanmak üzere pistte hızlanırken, haşırt, önlerine kar küreme
aracı fırladı, burnundaki dört metrelik kar küreme kepçesi uçağa çarptı,
tekerlekleri yerden kesilmiş olan uçak, piste çakıldı, alev alev sürüklendi. Total
ceo’su, pilotlar, hostes, uçakta dört kişi vardı, hepsi öldü. Batı bloğunda yeralıp,
Putin’i destekleyen tek kişi, kendisini en güvenli hissettiği yerde, Putin’in
başkentinde, tuhaf bir kazayla can vermişti. Talihsizlik işte!
Filler tepişirken çimenler ezilir.
Bu defa, filler tepişirken gergedan ezilmişti.
Üç ay sonra… Libya petrolüne oturan Batı bloğunun, Libya harekatını yürüten
merkezi Paris’te, Charlie Hebdo basıldı.
Paris’e mesaj mıydı acaba?
Çalma kapımı, çalarlar kapını mıydı?
Işid görünümlü iki tetikçi saldırmıştı. Peki gerçekten öyle miydi? Kuklaların,
kuklacıyı tanıması mümkün müydü?
Enteresan ötesi iki açıklama geldi. İran cumhurbaşkanı, İslam adına başvurulan
terörizmi kınadı. Hizbullah lideri Nasrallah ise “radikal İslamcılar, Hazreti
Muhammed’e hakaret eden karikatüristlerden daha fazla zarar veriyor” dedi.
Sonrası malum, Almanya, İngiltere, İtalya, elli kadar Batılı ülkenin başbakanı,
Paris’te protesto yürüyüşüne katıldı. ABD ise, şaşırtıcıydı, sadece büyükelçisiyle
katıldı. ABD adalet bakanı Paris’teydi, buna rağmen katılmadı. Acaba…
Hakikaten katılmadı mı, yoksa, Fransa’nın tepkisi yüzünden katılamadı mı?
Yoksa hakikaten, onca başbakan karikatüristler öldürüldü diye mi yürüdü
zannediyordunuz?
Charlie Hebdo’dan sonra bazı sürprizler oldu… Fransa, Rusya’yla 1 milyar 200
milyon euroluk anlaşma imzalamıştı, iki adet helikopter gemisi satacaktı, 210
metre uzunluğundaki gemiler 70’er adet helikopter taşıyabiliyordu, ismi
helikopter gemisiydi ama aslında indirme-çıkarma gemisiydi, güvertesinde
16’şar helikopter taşırken, kargosunda 55’er adet tank taşıyabiliyordu. Şak…
Paris bu anlaşmayı iptal etti, bu sene teslim etmesi gereken gemileri vermedi.
Aynı şekilde, Charlie Hebdo’dan 10 gün sonra… Rusya enerji bakanlığı,
taahhütlerini yerine getirmeyen, imzalanmış sözleşmelere uymayan Total’i
uyardı. Çünkü, Total’in ceo’su değişince, Total’in Rusya’ya bakışı da
değişmişti. Eski ceo zamanında yatırım üstüne yatırım yaparken, yeni ceo
gelince, yeni yatırımları boşver, yaptığı anlaşmaları bile iptal etmişti. Total artık
Rusya’nın yanında değildi.
Ve, 14 gün önce… Mısır’da tatil yapan Rus turistlerin bulunduğu Rus yolcu
uçağı, Şarm El Şeyh’ten Sankt Petersburg’a gitmek üzere havalandı, 20 dakika
sonra patlama oldu, Sina’ya düştü, 224 kişi hayatını kaybetti, bavulların arasına
bomba konulduğu ortaya çıktı. Sıradan Rus vatandaşları hedef alınmıştı.
14 gün sonra… Paris’te silahlar patladı, canlı bombalar patladı. 152 kişi hayatını
kaybetti. Sıradan Fransız vatandaşları hedef alınmıştı. Acaba gene… Çalma
kapımı, çalarlar kapını mıydı?
Neyse… Sakın ola ciddiye alınmasın. Uydurduğumuz fantastik bir film
senaryosuydu, gerçek değildi, kapatalım parantezi.
Demem o ki…
Bu yaşanan hadiselerin etnik kökenle, mezheple filan uzaktan yakından alakası
yoktur.
45 milyar varil petrolü ver…
Danimarkalılar bile Kürt olur.
Arjantinliler bile Sünni olur!
“CIA, FSB, MI6, DGSE, Mossad coğrafyasına İETT’yle girmek, intihardır.
Misak-ı milli” denilen kavram, akıldır”, yeni paradigmalar boyutuyla yumuşak
güçtür.
Günün Sözü: Çalma kapımı çalarlar kapını!..