Yaşadığımız referandum süreci içerisinde artık çuvala sığmayan mızraklar misali ortaya çıkan niyet ve gizlenemeyen emeller geleceğe dönük olarak atılacak adımların çok daha kararlı ve o ölçüde isabetli olacağının habercisidir. Ülkemiz ve aziz Milletimiz adına iyi niyet sahibi olanlar açısından referandumda seçilecek tercihin temel belirleyicisi olan faktörler; Din, iman, vatan, bayrak, Türk Milletinin ezelden ebede beka meselesi, dost-düşman tanımlaması ve bu temelde ülkemizin siyasi geleceğidir. Bu vazgeçilmez değerler boyutuyla yapılan tercihlerin mutlaka en isabetli tercihler olacağını bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum. Eğer bu değerleri taşımaktan yorulan, savunmaktan vazgeçen varsa, varsın tercihini belirleyecek başka kriterler belirlesin. Ama bilsin ki savunmasını ne kadar masumane ve örtülü yaparsa yapsın, mızrak bir türlü çuvala sığmayacak ve yapılan tercihin rengine bürünmüş olarak ortalığa serilecektir. Hani biliyoruz ki eğitim ve öğretim de genelde öğrencilerin sınıf içerisinde oturdukları yer kendilerini açığa/ele verir. Dolayısıyla referandumda yapılacak tercihle beraber tutulan safların da, o çerçevede belirleyici olacağı unutulmamalıdır. Kan ve revana dönmüş bulanık sularda huzur arayanların konumlanacakları saflar içerisinde işte o suları bulandıranlar ve kan revana döndürenlerin de çoktan yerlerini almış olmaları beklenmelidir. Referandum tercihi boyutuyla alınacak olan karar eğer dostları sevindiriyor, düşmanları üzüyorsa muhtemelen doğru yolda olunduğu anlaşılmalıdır.
Yaklaşan referandumla beraber artık safların netleşmeye başladığını görüyoruz. Kimlerin kimlerle dans etmeye başladığı apaçık orta yerde izleniyor. Algılara ilişen manzaranın ariflere tarifi gerekmez. Söyle safında omuz verdiklerini sana rahatlıkla kim olduğunu diyeyim!.. Böyle bir tarifede şüphesiz arif gerekir. Kısa mesafeli öfkelerin esiri olanların yapacakları tercihlerden mutlaka sorumlu olacakları unutulmamalıdır. Bazı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan Nazi anlayışına bağlı tutum ve davranışların vurgulamaya çalıştığım gibi kan ve göz yaşına odaklanan mızrağın çuvala sığmaması şeklinde tanımlanması gerekir. Ancak ne kadar saklanırsa saklansın, onlar saklamayı öğrenmişler ve biz de saklananları görmeyi ve söylenemeyenleri deşifre etmeyi öğrenmişiz. Bir kere görünmeye başladılar mı, artık sonu gelmez ve amansız bir takibe düşerler. Sonuç kendileri açısından beklenmedik ve karşı saflarda yer alanlar için se çok daha beklendik ve istendik olacaktır. Bu durum demokrasinin doğal bir gereğidir. Bir tarafı kendi tarafları var edemez. Ancak o tarafın karısında olan taraf var edebilir. Mevlâna’ da öyle demiyor mu? “Her şey zıddıyla kaimdir” derken bunu ifade ediyor. Meselâ referandumda evet diyeceklerin daralması, hayır diyeceklerin genişlemesiyle ve hayır diyeceklerin sıkışması da, aynı şekilde evet diyeceklerin genişleyip ferahlamasıyla olacaktır.
Sonucun evet çıkması hedeflenen beklentileri karşılamadığı sürece, hayır diyenlerin siyasi tercih edilebilirliklerini artıracak ve hayır çıkması sonucunda ise, dillendirilen kaygılara gerek olmadığı anlaşılacaktır. Bu kapsamda yapılan tüm iddiaların mesnetsiz iddialar olduğu anlaşıldığında ise, doğal olarak evet diyenlerin düşüncelerinin tutarlı olduğu fark edilecektir. AKP ve MHP siyasi bir tercihle bir araya gelerek bir anayasa taslağı hazırladılar. Taslakta 11 madde var ve bu maddelerdeki değişikliğin sadece iddia edildiği gibi olağanüstü bir değişiklik getirmediği, aslında var olan ancak insiyatif alınarak kullanılamayan irade ve erkin daha aktif kullanılmasını öngördüğünü söyleyebiliriz. Yapılan yorumların daha çok beklentilerle ilişkili olduğunu görüyoruz. Esasında ortaya çıkan tablodan; hayır diyeceklerin önemli bir kısmının daha önce AKP ile aynı yerde durduklarını, o zaman MHP iktidar erkiyle işbirliği halinde olmasın, siyasi iktidarla yakınlaşmasın diye türlü türlü entrikaların çevrildiği hafızalarda tazeliğini koruyor. Onlar o zaman ele geçirdikleri paralel güçlerini tamamen milliyetçi, ülkücü ve gerçek muhafazakârlar üzerine yönelterek; etkisizleştirme, korkutup sindirme ve hatta mümkünse yok etme yönünde kullanıyorlardı. Emniyet teşkilâtı, kamu bürokrasisi ve silahlı kuvvetlerimizde çarpıcı örnekler yaşanıyordu. O zaman her şey güllük gülistanlıktı da, MHP siyasi iktidarla vatan ve millet adına yakınlaşıp milli icraatların yapılmasına destek olduğu için mi o güller dikene dönüştü!.. O zaman tek bir ihtimal var, o da; “dek dubara Beşir gil” söyleminde olduğu gibi, rahatsız eden durumun vatan ve millet duyarlılığı zirve yapan milli ve yerli güçlerdir. Bunlar da; MHP’ li milliyetçiler ve ülkücülerdir. Siyasi iktidarla yolları ayrılanların kendilerinin boşalttıkları yerlere MHP’li ve Ülkücülerin gelebilmelerinden rahatsızlık duyduklarını belirtmek istiyorum. Bana göre asıl karşıtlık bu noktada odaklaşıyor. Bütün dert dava MHP ve Ülkücü camiadır. Olay; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN, Ülkücü ve MHP karşıtlığıdır. Öyleyse işin özünde sayın Cumhurbaşkanımız, MHP ve Ülkücü düşmanlığı yatmaktadır. Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ bilge liderliği ile tüm bu tezgâhları zamanında görmüş ve devleti yeniden inşa etme sürecinde aktif rol almıştır. Hiçbir milliyetçi, muhafazakâr ve ülkücü, gönül verdikleri ve destekledikleri siyasi partinin iktidar erkiyle beraber, ülkemizin geleceğini inşa etme rolünü üstlenmiş olmasını garipsememelidir. Bu camianın içerisindeki “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen ve bu ülkeyi karşılıksız seven vatan evlatlarının da işlerinin ve aşlarının olmasını sağlayacak adımlara destek olunmalıdır. Tuzu kuru olanların bunu algılamalarını beklemiyoruz. Sayın Başbakanımız, Binali YILDIRIM Bey’in meydanlarda Bozkurt işaretini yapmasından asla rahatsızlık duymuyoruz ve kendilerini saygıyla selamlıyoruz. Aynı şekilde sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞANIN da meydanlarda ülkücü kardeşlerim diyerek birlik ve beraberlik mesajı vermesinden onur duyuyoruz. Şurası unutulmamalıdır ki siyasette geçmişten ziyade gelecek söz konusudur. Geleceğe yapılan yatırımlarda muhasebe dengede tutulmalıdır.
Bu ülkede yıllardır insanlarımız arasında ister siyaset adına, isterse ne adına olursa olsun, derinleştirilmeye çalışılan düşmanlıklar köpürtülüyor, bu düşmanlıklara bağlı olarak gözlere kanlı perdeler indiriliyor ve her seferinde bu aziz milletin genç kuşaklarına tuzaklar kuruluyorsa, bizlere düşen de; tam tersine kardeşlik bağlarını daha kuvvetli kılarak, ayrışmalar daha fazla derinleşmeden, dostluk ve kardeşlik bağlarını güçlendirmektir. İşin özü; elbette ki anayasanın ilk dört maddesinde olduğu gibi temel müştereklerde ittifak edebilen herkesin mutlaka bir ve bütün olmasıdır. Bu ülkede vurgulamaya çalıştığım değerler çerçevesinde herkes kardeştir ve bunu bozmaya çalışanlar ise en hafifinden kalleştir. MHP ve Ülkücü camia üzerinde oynanan oyunlar küresel ölçeklidir. Bu oyunların ülkemiz, aziz milletimiz ve Türk İslâm alemini asimile ve imha proje yap-bozunun bir parçasıdır. Bu parça da kurgulanan oyunlar, bütünü fazlasıyla temsil ediyor. MHP ve Ülkücü camianın bölünüp parçalanmasının, ülkenin geleceği ile ilgili alınan kritik kararlarda rol sahibi olamamasının, MHP’ nin olmadığı yerlerde hain terör örgütü yandaşlarının ve paralel ihanet şebekelerinin olmasının kimlerin ekmeğine yağ sürdüğü iyi hesap edilmelidir. MHP’ nin ve Ülkücü camianın bölünüp küçültülmesi projeleri yeni projeler değildir. Geçmişte de benzer senaryolar sahneye konuldu ve bu süreçler birbirinin devamı olarak algılanmalıdır.
Ülkemizin siyasi tarihi incelendiği zaman, benzer durumlarla karşılaşılabilir. Örneğin, Rahmetli Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN hayattayken ondan bir türlü farklı düşünenlerin veya öyle bir strateji benimseyenlerin kurdukları yeni partilerle iktidara yürüdükleri yakın geçmişin gerçeklikleridir. Eğer çıkılan yol iddialarda belirtildiği gibi masumane ise, maksat iktidara yürümekse, o zaman yapılacak şey bellidir. Neden hedef MHP çatısının çökertilmesidir!?.. Diyelim ki Allah korusun, MHP’ ye muhalif olanların belirledikleri hedef gerçekleşti ve bu kardeşlerimiz eylemlerine gerekçe yaptıkları iddialarını da gerçekleştiremediler. O andan sonrası ile ilgili düşüncesi olan varsa lütfen açıklasın. Bu iş çocuk oyuncağı değildir. Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ nin yaptığı şey; lideri olduğu partisine sahip çıkmaktır. Koyup kaçmak hiç değildir. Sayın BAHÇELİ, 2018 ‘ de yapılacak olağan genel kurulda herkesin her göreve talip olabileceğini ifade etmediler mi?!.. Bu arkadaşlarımızın acelesi nedir? Eğer dava gerçekten bir siyasi mücadeleyse, bu camianın içerisine düşürüldüğü durumun bir açıklaması olmalıdır. Bu arkadaşlarımızın seslerinin neden hain paralel yapının MHP ve Ülkücü camiayı hedef aldığında, nice Ülküdaşlarımızın geleceklerini kararttığında çıkmadığını, neden meydanlara inemediklerini, Devlet Beyimize çektikleri paslı kılıçlarını çekemediklerini anlamış değilim.
Herkes eteğindeki taşları dökmeli ve yeniden birlik ve beraberlik türküleri söylenmelidir. Zaman kucaklaşma zamanıdır. Hesaplar iyi yapılmalı ve kimin kiminle saf tutacağına verilecek kararların arka plânındaki gerekçelerin kriterleri çok hesaplı belirlenmeli ve kurulan hayaller kendi hayallerimiz olmalıdır. Başkalarının hayallerini kuranların asıl gerçeklerle yüzleşmeleri çok vahim olabilir. Birimiz hepimiz ve hepimiz birimiz için mantığı ön plâna çıkarılıp her açıdan Hakka tutunarak yeniden ayağa kalkıp şahlanmalıyız.
Sözün Özü; Ne ekersen onu biçersin!..