Çanakkale; birlik ve beraberlik şuuru, Türk-İslâm ahlâk ve faziletiyle, beş bin yıllık tarih bilinci ve tarih şuuruyla cihana vurulmuş Türk-İslâm mührüdür. Bu mühür, ezelden ebede kuşatıcı bir mühürdür. Kimi rahatsız ederse İnşallah çok daha rahatsız etsin, büyük Türk – İslâm Milletinden olma şerefine sahip olmaktan onur ve gurur duyan, bu uğurda her türlü sorumluluğunu yerine getiren tüm vatan ve millet evlatlarını temsil eden bir kapsama alanından bahsetmek istiyorum. İşte Çanakkale bu bakış açısıyla milli devlet ve millet olma bilinç ve şuurunun savaş meydanlarına yansımasıdır.
Çanakkale’yi daha iyi anlamak için bugün dünya genelinde ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşanan toplumsal kaos ve olayları derinlemesine inceleyip değerlendirmek gerekir. Irak’ta küresel güçler tarafından yaratılan ve sonradan çok ucuz maliyetlerle satın alınan risklere bağlı kriz senaryoları, uzun soluklu insan mühendisliği çerçevesinde gerçekleştirilen ve millet olma bilincini yok eden, milli devlet anlayışını dejenere eden, tarih bilinç ve şuurunu kaybettiren, kadim kültürel değer ve normları çürüten senaryolar üzerinden hayata geçirilmiştir. Aynı senaryolar hemen hemen benzer yollarla Suriye ve diğer İslâm coğrafyalarında uygulamaya konulmuştur.
İstiklâl Marşımızın yazarı ve milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’ un bu marşı kaleme alırken htiği millet olma bilinci işte cihana vurulmuş olan o kapsayıcı Türk-İslâm mührünün kuşatıcı ve kapsayıcılığı ile değerlendirilmelidir. “Dur yolcu isteme benden makber, sana aguşunu açmış bekliyor Peygamber”, “Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlıydı” diyen milli şairimiz, Türk – İslâm tarihindeki dönüm noktalarına vurgu yapmıştır. Bu konuda izanı ve şuuru kapalı olanların bu benzetmeye itiraz etmelerinin arka plânında başka niyetlerin aranması gerekir. Çünkü Bedir savaşı İslâm tarihinde çok ama çok önemli bir dönüm noktasıdır. Elbette ki Cenabı Allah’ın irade ve kudreti her şeyin ve her hesabın üzerindedir ve mutlaka hükmünü icra edecektir ve buna hiçbir şekilde şüphe yoktur. Biz sadece kul ve ümmet mantığıyla sebep sonuç ilişkisi kurma durumundayız. İşte bu bakış açısıyla bakıldığı zaman, Allah korusun o savaş eğer kaybedilmiş olsaydı, belki de İlayıKelimetullah davası yara almış olacaktı. Onun için Bedir’de savaşanlar İslâm kahramanları, serden geçtiler, düşmana geçit vermeyen aslanlar olarak anılmaktadır. Kul ve ümmet olma boyutunda onlarla Çanakkale’de savaşanların bir farkının olmayacağı bilinmelidir. Hatta Bedir’de savaşan civanmertlerin iki cihan Serveri Peygamber Efendimizin yanında ve O’nu görerek ve duyarak Cihat’a devam etmeleri kendileri için şüphesiz bir motivasyon kaynağı olmuştur. Çanakkale kahramanlarının motivasyon kaynakları da, aynı şekilde İlayıKelimetullah davası, iki cihan Serveri şanlı Peygamberimiz ve aynı zamanda elbette ki Bedrin Aslanlarının davalarına teslim olmuş Cihat ve mücadele ruhlarıdır.
Milli Şairimizin; “Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlıydı” demesinden Çanakkale savaşlarının da aynı şekilde Türk – İslâm alemi için çok önemli bir dönüm noktası olduğunu anlıyoruz. Evet aziz dostlar, Yüce Yaratanın izniyle Çanakkale zaferi ile tüm dünyada, Ezan susturulmamış, Sancak yere düşürülmemiş, mabedimizin üzerine namahrem eli değdirilmemiştir. Yine aynı insan ve kul mantığıyla düşündüğümüzde, Allah korusun Çanakkale devrin düşmanları tarafından geçilmiş olsa idi, öyle sanıyorum ki Türk – İslâm alemi ezelden ebede giden mücadele ruhunu kaybetmiş olacaktı. Onun için milli şairimiz Akif, “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlıydı” derken elbette ki Çanakkale aslanlarının da Bedrin aslanları kadar şanlı olduğuna vurgu yapmak istemiştir. Bedirde de Çanakkale dede Hilâl Haça ezdirilmediği, varlık ve yokluk mücadelesinde yeniden dirilerek ve Hakka tutunarak ayağa kalkıldığı kutsal mekânlardır. Eğer bu kutsal mücadele kazanılmış olmasaydı; şu an havasını teneffüs ettiğimiz, suyunu içtiğimiz, ekmeğini yediğimiz, çocuklarımızın güven ve huzur içerisinde koşup oynadıkları, ırzımızı ve namusumuzu koruyan bir devletimizin olmamış olacağı kabul edilmelidir. Çanakkale sadece bire bir yaşanan somut olaylar boyutuyla anlatılamayacak kadar kompleks ve geleceği kuşatarak yeni nesillerin ufkunu açmak için, o olaylardan yola çıkılarak ulaşılan genellemeler çerçevesinde geleceğimizi aydınlatan enerji kaynağımızdır. Bedir’i, Çanakkale’si, Sarıkamış’ı, Milli Mücadelesi ve 15 Temmuzu olmayan milletlerin yeni nesillerinin maziden atiye doğru “devlet ebet müddet” anlayışıyla önlerini aydınlatacak tarihsel şuur projektörü yok demektir. O kuşakların toplumsal birlik ve beraberliği sağlamak ve ait oldukları kendi milletlerinin yeniden doğuşunu sağlayacak donanımları da zayıf olacaktır. Büyük ve şanlı milletimizin varisi olan Türk-İslâm gençliği tarihin altın sayfalarında yerini alan bu muhteşem zaferlerle geleceğimizi daha istendik ve mutlaka daha beklendik yapacaktır. Bu gençliğin cesaretini, ferasetini ve geleceğe yeni mühürlerle damgasını vuracak iradeye sahip olduğunu görüyorum ve Rabbime şükürler ediyorum. Bir tanesinin dahi kılına zarar gelmesin İnşallah.
Çanakkale, olay ve olgu boyutuyla sığ ve yufka bakış açılarıyla anlaşılamayacak kadar derin mana ve geleceği kuşatan mesajlarıyla da mutlaka anlaşılması gereken madde ötesi manevi bir istikamet belirleme potansiyeline sahiptir. Yaşanılan olay çerçevesinden bakıldığı zaman, dramatik ve muhteşem bir tarih, olgu derinliği ile bakıldığında ise, Türk-İslâm aleminin kıyamete kadar her durumda ufkunu aydınlatan eğitici ve İlahi bir senaryodur. Şüphesiz bu senaryonun sahibi Yüce Allah ve galipler olarak baş aktörler ise, büyük ve muhteşem Türk-İslâm Milletidir. Allah’ın verdiği akıl, izan ve milli şuur çerçevesinde baş aktör ve rol sahipleri ise, Mustafa Kemal Atatürk ve en küçüğünden en büyüğüne kadar silah arkadaşlarıdır. Hepsinin mekânları Cennet olsun. Rabbim bizlere de onların davasını ezelden ebede sürdürecek izan ve şuur versin.
Çanakkale, insanlığın varlık alemine teşrif ettikten sonra her durumda yüz yüze olduğu Hak ve batıl mücadelesinin uygun strateji ve yöntemlerle ölçülebilecek ve değerlendirilebilecek emsalsiz bir tablosudur. Buradaki ölçme ve değerlendirmeler sonucunda önemli veri ve detaylara ulaşılacaktır. Ortaya çıkacak her yeni olay ve olguların daha sağlıklı değerlendirilip, karşı strateji ve hamlelerin yapılması için işte elde edilmiş olan o veriler belirleyici parametreler olacaktır. Türk Milletini Çanakkale’de zafere ulaştıran, imkânsızlıkları mümkün kılan ve düşmanlara fırsat vermeyen somut durumların göstergesi olan dramlar da yaşanmıştır. Muhteşem bir milletin kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla ve genciyle topyekun verilen bir Tevhit mücadelesidir. Daha hayatlarının baharında olan lise ikinci sınıf öğrencilerinin bile vatan, iman ve millet savunması söz konusu olduğunda, canlarını cananlarına tercih ederek ölüme güle oynaya gidip şehadet şerbetini içmelerini tarif edecek kavram bulmakta zorlanıyorum. Kendilerinden bir ön sırada olanların süngü takıp hücuma geçer geçmez hemen oracıkta şehit düşerken, onların arkasında bekleyenlerin hiç gözlerini kırpmadan düşmana hücuma geçmeleri akıl sınırlarını zorlayan bir hak ve hakikat’ a teslimiyetin ifadesidir. Onlar eğer mevzu vatan, din, namus ve değerler olunca gerisinin teferruat olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Rahmetli dedem Erzurum’da askeri birliği ile yaya olarak Çanakkale’ye intikal etmişler ve çok büyük mücadeleler vermişlerdir. Dedem askeri birliği ile ileri karakol görevindedir. O yıl Çanakkale’de çok şiddetli bir kış olur ve tüm ileri karakollardaki askerler erzak yokluğundan ve soğuktan şehit olmuşlar ve sadece benim dedemin karakolu hayatta kalmıştır. Bahar olunca ileri karakollar denetlenirken, Denetleme komutanı Paşa, dedemin sağ kolunu şarapnel ağır bir şekilde yaralamış olduğunu görür ve dedeme artık cephe gerisine gitmesini, görevini yaptığını belirtir. Dedem bunu kabul etmez ve elinin tetik çekemese de dilinin askerlerine komuta edeceğini söyler. Paşa dedeme sarılır ve ağlarlar. Daha sonra Paşa dedemin askerleri nasıl hayatta tuttuğunu sorar. Dedem var olan erzağı çok kanaatli kullandığını ve en sonunda oda bittiğinde, askerlerin karda ıslanan potinlerinin altını kazıtarak yedirdiğini belirtmiştir. Dedem yarasını tedavi ettirdikten sonra tekrar birliğine katılmıştır. Bu olaya tarihçi Prof. Dr. Mim Kemal ÖKE Türkiye gazetesindeki köşesinde yer vermiştir. Çanakkale, insan gücünün matematiksel hesaplarla yetmediği ağırlıkta (275 okka) top mermisini namluya yerleştirme de olağanüstü güç ve mutlak irade sahibinin devrede olduğu bir insanlık destanıdır. İşte o mutlak irade ve hakimiyet sahibinin kusursuz iman sahibi yüzbinlerce Mehmetçiğe Tevhidi çiğnetmeme yolunda şehadet şerbetini içirmesinin sırları, sadece o muhteşem sahneyi olay boyutuyla açıklamak yetmez. O sırları anlayabilmenin yolu, olay boyutuyla yaşananların geleceğe damgasını vurarak aydınlatacak olan olgu boyutlarıyla değerlendirmek olacaktır.
Çanakkale’de bedenleriyle aşılmaz kaleler tahkim ederek Hilali Haça çiğnetmeyen o serden geçti kahramanlar diyor ki; “Biz bu iman mücadelesine giderken, bizi yolumuzdan geri çevirecek hiçbir şeyi aklımıza getirmedik. Biliyorduk ki eğer mevzu vatan savunmasıysa, gerisi teferruattır. Biz bu imanla çıktığımız yolun Hak yolu olduğunun bilincindeydik. Bizim de hayallerimiz vardı. O hayaller; kendi ruh, düşünce, duygu ve bedenlerimizin engin bir tarih şuur ve bilinciyle kurguladığımız hayallerdi. Onların hepsinin rüyalarını görmeyi ve o motivasyonla gerçekleştirmeyi sizlere bıraktık. Biz sadece Dini İslâm’ın ve vatanımızın kurtulması hayalini ruhumuza işleyerek muharebe meydanlarında destanlaştırarak gerçekleştirmeye koyulduk. İnandık ve eminiz ki başardık. Tevhidi çiğnetmedik. Sanmayın ki bizler sadece o günlerde kaldık. Hayır hayır biz yine sizlerle beraberiz ve gelecekteyiz. Çanakkale’den çıktığımız o kutlu yolda, bundan sonrası için sizin yolunuzu aydınlatmaya devam edeceğiz. Çanakkale’de vatan sevgisi gergef gergef sonsuzluğa işlenmiştir. Siz gençler bu muhteşem tablodan vatan sevgisinin derinliklerini yeniden keşfedebilirsiniz. Dost ve düşman algınızı daha sağlıklı objektif kriterlere dayandırmak için de Çanakkale bütün zamanları kuşatan olağanüstü bir tablodur.”
Çanakkale millet olarak tarafımızın ve safımızın koordinatlarını da vermektedir. Aynı zamanda birlik ve beraberliğin ölümsüz bir göstergesidir. Çanakkale işte bu ruh bütünlüğünün, vatan ve bayrak sevdasının, iman ortaklığının, dünya ve ahiret kardeşliğinin sembolüdür. Her milletin yeniden doğduğu yeni nesillerin geleceğe dönük öngörü ve stratejilerinin ana damarı ve temel belirleyicisi olan kodlar burada saklıdır. Onları bulup çıkarmak ve yolumuzu aydınlatmak bizlere düşmektedir. Alınması gereken dersler alınmadığı ve Çanakkale okunamadığı zaman, bu büyük milleti bekleyen sorunlar çok daha derinleşecek ve belki de Allah korusun hayallerimizi de boğacaktır. Çanakkale’yi, Balkanları, Sarıkamış’ı, milli mücadele ve tüm tarihimizi unutmamak zorundayız. Çanakkale ne kadar gün batımından Batıya ve batıla dur diyen iman abidelerinin haykırışı ise, Sarıkamış’ta gün doğumundan Doğu’ya, cenuba ve cünübe; “geri dur!.. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!.. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Bizler toprağın altında ve sizler toprağın üstünde olsanız da, çekilip giden siz ve ebedi kalanlar ise bizleriz” diyen sedaların arşa eriştiği yerlerdir.
ÇANAKKALE DİLE GEL!..
Çanakkale dile gel tazele şu kirlenen hafızaları
Umutla bekledik bunca yıl silmen için arızaları
Kader cihetinde imanımın en zirvedeki yerisin
Şimdi işin daha zor unutmuş insanlık farızaları
Uyuturken bağrında şehitlerini dalıyorsun hayale
Ana kucağısın ayrım yapmıyorsun bakıp meyillere
Seller gibi kükre ve htir cihana hak ve adaleti
Yerin hazır doluyor hafızalar girmelisin gönüllere
Bedirden aldık hızımızı Çanakkale’de bulduk özümüzü
Kırıldık döküldük ama daha söylemedik son sözümüzü
Değişmez ki Bedrin, Çanakkale’nin Sarıkamış’ın Ruhu
İçimize attık söndürmedik ki yürekte yanan közümüzü
Gün gelir iş başa düşerse yine yeri yerinden oynatırız
Zalimlere ve hainlere en şiddetli cehennemi boylatırız
Yaratandan ötürü severiz yaratılmışı ayrı gayrımız yok
Acıyı paylaşır sevinçte bir olur düğün dernek toylarız