Çok değerli dostlar ve sevgili kardeşlerim, tam böyle etrafımızda olup bitenlere odaklaşarak yeniden şekillendirilmeye çalışılan yeni dünya düzeni ile ilgili diyeceklerimizin olduğunu vurgulamaya çalışırken, geçmişte söylenen yalanların günümüzde artık sahiplerini geşmer ettiği gibi açığa çıkmasıyla anlaşıldığı üzere; 12 Eylül öncesinin beyinleri çürütülerek ipotek altına alınmış örümcek kafalıları, yeniden sahnelenmek istenen modası çoktan geçmiş oyunlara figüranlık yapmaya çalışıyorlar. Her nedense çok demokratik ve katılımcı söylemlerle ortaya çıkıp, güya bir ağacın ve kaldırım taşlarının haklarını bile korumak için ortalığı, ortalarına takılan fişlerle enerji alıp velveleye verenler, kendi hükümranlık alanları saydıkları devletin ve milletin üniversitelerinde, kendilerine ALLAH korusun benzemeyenleri yanlarında görmeye bile tahammüllerinin olmadığı anlaşılıyor. Kılık ve kıyafetleri en azından kendi inanç ve değerlerine uygun olduğunu dillendirenlerin kafalarının içindekini herkes gibi bizde bilemeyiz. Ancak eğer birisi kendisini giyim ve kuşamı üzerinden tanımlıyorsa ona da diyecek bir şeyimiz olamaz. Öyle anlaşılıyor ki, onlara dayanamayan içi boş kafalılar ortaya koydukları insana özgü olmayan tepkileriyle o baş örtüsü denilen ve kullananı için oldukça anlamlı kıyafeti boşluklarını doldurmak için kafalarının içine kadar takmışlardır. Halbuki onu kullananlar sadece kafalarının dışına takmışlardır. Sanıyorum biyolojik ve fizyolojik amaç; dışarıdan gelebilecek rahatsız edici etkileri önlemek olsa gerek. Diğerleri bu örtüyü kafalarının içerisine takarak beyinlerine giydirdikleri için her tarafta gözleri ona takılmakta ve onunla yatıp onunla kalkmaktadırlar. Bu edepsiz ve düstursuz yatış ve kalkışlardan anası – babası belli olmayan çarpık fikir veletleri doğurulmaya devam ettiği anlaşılıyor.
Başkalarına demokrasi dersi vermeye çalışan bu zavallıların; kendilerine ait olmadıkları, post modern anlayışın doğurduğu gösteri toplumlarına yakışan gösterişçiler oldukları söylenebilir. Asıl gerçeklerden sahte kurgularla doğurulmuş olan sahte gerçekliklere yönelerek sahteleşen birtakım Ortanın Doğuluları; inandıkları felsefenin kendilerini paranın insanları sahteleştirdiği gibi sahteleştirdiğinin farkında değillerdir. Çünkü Franklin’ in dediği gibi; “nasıl ki insanlar paranın sahtesini yaparsa, para da insanın sahtesini üretir” düşüncesi post modern anlayışa ışık tutmaktadır. Ortadoğu Üniversitesinin geçmişten gelen bir imajı vardır. O zamanlar bu Üniversitenin çok önemli bir bilim merkezi olduğu düşünsel imajının bugün gerçekleşen eylemler cihetinde çok sanal ve temelsiz olduğu anlaşılıyor. Bilimde durağanlık olmadığı gibi, bilimsel yöntemler kullanılarak üretilmeyen ideolojilere endekslenme de olamaz. Görüldüğü gibi Orta Doğu Üniversitesinde öğrenci nezdinde bilim, kendisini karartan karanlık ideolojilere takılmış ve yedeğe düşmüştür. Herhalde artık orada bilimin, ideolojilerin arka bahçelerin yedeklenmiş istepmeleri olduğu söylenebilir.
Bu imaj biraz önce vurgulamaya çalıştığım gibi, o dönemlerin “imaj-maker” ları tarafından kendisine verilen gösteriş imajı üzerine oturtulmuştur. Bu yapı, olası gerçekliklerden suni tohumlamalar yoluyla ve kiralık anne rahimlerinden doğurtulmuş sahte gerçekliklerden oluşmuştur. Bu imajlarla ortalıkta, sokaklarda ve meydanlarda her türlü kılık ve kıyafetlerle ve hatta anadan üryan dolaşanlar, sadece inandıkları gibi veya kendi oluşturdukları modern ve post-modern kıyafetleriyle hayatlarını sürdüren üniversite öğrencilerine asla tahammül edememektedirler. Çünkü kendilerini modern sayarak adeta kedinin kendi kuyruğunu kovalaması gibi, asıllarından haberleri bile olmadıkları sahte imajlarını kovalamaya devam ediyorlar. Kendi açtıkları sahte imaj stantları karşısında, asıl gerçekliklerin; bütün insanlığın çoğunluğunun kabul ettiği ve doğruya daha yakın değerlerden oluşan gerçek imajlarını görünce; felekleri şaşmakta ve sahte gösteriş argümanlarıyla, ana ve sürekli kendi doğallığı içerisinde kendisini yenileyen temel gerçekliklere mantık ve zihin standartları devre dışı bırakılarak saldırmaktan başka çareleri kalmamaktadır.
Bu asılları kaybolmuş ve sürekli gölgeler oyununu oynayan, hangi somut objelerin gölgeleri olduklarını kendileri de bilmeyen, kafalarındaki Ortadoğu’nun yıllanmış karanlık dehlizlerinde birbirleriyle her türlü hemhal olan, sadece bedenlerine fizyolojik olarak haz veren etkileşimlerle yaşamlarını şekillendiren, böylece de sadece kendi kendilerine aidiyet duygusunu geliştiren ve gerçekte tam olarak sosyalleşemeyen gençler, Batı emperyalizmine de karşı olduklarını ve öylece kaldıklarını sanmaktadırlar. Halbuki doğunun ortası merkezli ve menşeli gençlere sunulan ideoloji gölgelerinin asılları batı menşelidir ve ülkemizdeki sol anlayışın bir türlü kendisini kabul ettirememesinin temelinde de bu açmaz bulunmaktadır. Bu anlayış işte bu yüzden kendisini yenileyememiş ve halkın giderek adım adım gerisine düşürülmüştür. Bu görüş sol ideolojinin kendi okur ve yazarları tarafından da özeklikle Ortadoğu Üniversitesi ekseninde tartışılmaktadır. Protesto edilen ve neredeyse fiziki şiddet kullanılmaya çalışılan başörtülü üniversite öğrencileri ise, bir ölçüde kendilerini modernleştirmiş ve yenileyebilmişlerdir. Çünkü kendilerini işte o geliştirdikleri ve kendilerince modernleştirdikleri kılık kıyafet değerleriyle ile ifade etmektedirler. Yaşananlar, genç üniversiteli kızlarımıza ancak patolojik problemleri olanların, yaptıklarından haberleri olmadığı imajıyla yapabilecekleri densizliklerdir. Vurgulamaya çalıştığım gibi, ülkemizde sol ideolojinin, bir yerde dinsizlik ve inançsızlık anlamına geldiği gibi bir imaj da aynı şekilde doğurtulmuş bir gerçekliktir.
Ancak halâ görüldüğü gibi, benzer zırvalıklar yapılabilmektedir. Eğer burada bir provokasyon ve toplumsal düzenle alâkalı bir yıkıcı çatışma ortamı hazırlanması düşüncesi yoksa, yapılanlar sadece tımarhane kaçkınlarının yapabileceği bir davranıştır. Ben diğer öğrencilerimizin bu oyuna gelmeyeceklerini ve kendilerini fizikî bir çatışmaya taraf etmeyeceklerine inanıyorum. Hatta onların kendilerine et ve kan kokusu almışçasına saldıranlarla beklide bu şekilde daha da yakınlaşarak, onların açmaz ve psikolojik temelli sorunlarını da en azından ikna yöntemleriyle terapi edeceklerdir. Onlar zulmetse de yine ilahi adalet ve o cihette kader adalet edecektir. İşte o zaman onlara da kendilerine çeki düzen verme fırsatları yaratılmış olacaktır. Üniversite yönetiminin de elbette ki varsa hatası kesinlikle araştırılarak yeni sorunlara kapı aralanmadan gereken tedbirlerin alınması sağlanmak zorundadır. Belki de bu olay, çok daha farklı yöntemlerle ele alınmalıdır. Çünkü tepki gösterenler, karşılarına aldıkları grubu ancak bu kadar halk nezdinde kabul edilip benimsenir hale getirebilirler. Hiçbir maddi harcama ve reklâm faaliyeti bunu başaramaz. Öyleyse bu tepkilerin biraz da bu bakış açısıyla incelenmesi gerekir. Sanki oluşturulmak istenen etkinin önceden hazırlanmış karşı tarafları gibiler. Eğer hedeflenmiş bir beklenti varsa, olduğu gibi en önce bunların ortada olması gerekir. Aziz dostlar ne bileyim aklıma her şey geliyor. Hatta bazılarını şimdilik dillendiremiyorum. Yaşanan olayda kurbanları koruyacak ve zorbaların zorbalıklarını bertaraf edecek özel güvenlik görevlileri pek gözükmemiştir. Sanki daha geniş ölçekli öğrenci olaylarını düşünürsek, derin bir güvenlik zaafiyetinin yaşanacağı açıktır. Burada tahammülsüz öğrenciler üzerinde psikolojik ve sosyolojik araştırmalar yapılmalı ve onları kendileri gibi yaşayıp davranmayanlara karşı gösterdikleri tahammülsüzlüğün geçmişe dönük sebepleri belirlenmelidir. Bence o öğrencilere ve onların ailelerine yapılabilecek en önemli yardım bu olacaktır. Çünkü o öğrenilmiş çaresizlikler içerisinde boğulan bu öğrencilerin kendi aileleriyle de toplumsal değerler boyutuyla kabul ve ret alanları açısından çok önemli sorunlar yaşadıkları söylenebilir. Yaptıkları yansıtma davranışları bunu işaret etmektedir. Bilindiği gibi insanlar, kendilerini sınırlandırdıkları genel ve özel duyuşsal değer ve normlara uyum ölçülerinde mutlu olmayı başarırlar. Sınırların yok olması, mutsuzluğa giden kapıları aralamaktadır. İşte bu bakış açısıyla ve her ne kadar bunların zorba olduklarını söylesek de, aslında bunlar sonuç itibariyle çaresiz kurbanlardır. Bu felsefeyle sınırsızlıkları temelinde ömür boyu mutsuz ve huzursuz olacaklardır. Kendi ailelerinden ve çevrelerinden dışlanan bu zevat, dışlayıcı rolüne soyunmuşlardır. Ne diyelim İnşallah üstlerini başlarını giyerler de kafalarının içi gibi bir yerlerini de üşütmezler ve kafalarının içine taktıkları gibi vücutlarının üşüyecek diğer yerlerine de aynı örtüleri sarıp sarmalamak zorunda kalmazlar.
Diğer yandan, üniversitelerimizde bir güvenlik sorununun yaşanma ihtimalinin olabileceği gerçekliği göz ardı edilmemelidir. Özel yetiştirilecek donanımlı emniyet mensubu ve mümkünse eğitim seviyeleri yüksek emniyet mensuplarından oluşan ekiplerin mutlaka herkes gibi üniversitelerde bulunmaları yadırganacak bir durum yaratmayacaktır ve aksine bir güven ortamının tahsisine katkı sağlayacaktır. Çünkü yaşanma ihtimali olan toplumsal olaylar, önlemsel modellerle ortaya çıkmadan önlenmelidir. Herhangi bir olayın ortaya çıktıktan sonra önlenmeye çalışılması, çok önemli eğitim ve öğretim kayıplarına neden olmaktadır. Üniversitelerde istihdam edilen özel güvenlik görevlilerinin bu durumlarda yetersiz ve hatta yanlı olabilecekleri göz ardı edilmeden, güvenlik güçlerinin de bence üniversitelere girerek önlemsel kitlesel yöntemlerle birlik ve beraberliği bozan kalkışmalar önlenmelidi r. Belki de bu tutum ve davranışlar, birilerinin yoklamaları da olabilir. Herkes ve her kesim uyanık ve duyarlı olmak durumundadır.
Şu anda 2020 Olimpiyat oyunlarının İstanbul mu, Tokyomu ev sahibi olacağı ile ilgili final çekişmesi yaşanıyor. Ancak eğer bir olumsuzluk olur ise, bunun nedenlerinden birisinin de yine şu an devam eden Ortadoğu Üniversiteli oldukları söylenen gençlerin adeta o komiteye mesaj niteliğinde olacak gösterileri ne yazık ki devam ediyor. Sanıyorum bu gösteriler ilerde yaşanacak olası bir olumsuzluk durumunda, bu bakış açısıyla da değerlendirilecek ve halkımızın bu merkezleri çok daha iyi tanımasını sağlayacaktır.
Selam ve Sevgilerimle