Ali Osman ENGİN
Köşe Yazarı
Ali Osman ENGİN
 

TARAFLARIN KONTROL EDİLEMEYEN BEŞERİ ÖFKE ŞİDDET VE HİDDETLERİ ARASINDA KAYBEDİLEN İNCE AYRINTI OKUMALARI

Aziz dostlar, sevgili kardeşlerim; hiçbir durumda kontrol edilemeyen detaylar arasında kaybolmaması gereken selam, sevgi ve saygılarımı arz ediyorum. Şu üç buçuk günlük dünyada Kâbe’ye denk tutulan insan kalbini kırmayı gerektirecek ağırlıkta somut veya soyut bir sebep olamaz. Evet sevgili dostlar, Harakani Hazretlerinin düşüncesiyle; insan olma onur ve haysiyetini kazanmış olarak yüce yaratıcının hatasız sanat eserleri olan herkesin, o Alperen dervişin sofrasında yeri olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır. Bu muhteşem irşat ustasının felsefe ve davranışları daha sonra dünyaya teşrif eden irfan ve ihlas sahibi hal ehlilerinin beslendiği billurlaşmış kaynaklar olmuştur. Özellikle bu gün itibariyle bütün dünyanın hak ve hakikatler ölçüsünde önünde saygıyla eğildiği bilge hümanist Hazreti Mevlâna; Harakaninin feyzinden nasiplendiğini belirtmiştir. Aralarında yaklaşık bir asırlık bir zaman farkına rağmen zaman zaman örgün düzeyde gerçekleştiği söylenen bu etkileşimin çağımızın modern ve alternatif eğitim ve öğretim teknolojisi olan zaman ve mekân bağımsız uzaktan eğitim modelini hatırlatmaktadır. Şüphesiz burada vurgulamaya çalıştığım modeli fersah fersah aşan ayrıntıların olduğunu da unutmamak gerekir. Bu güzel insanlar, hiçbir zaman hakikat perdelerine yansıyan mutlak gerçeklikler ve hakikatler arasına kendi isimlerine ve egolarına yer vermemişlerdir. Onlar bu mutlak hakikatler arasında kendilerini dünyaya bakan yüzleriyle yok ederek ebedi varlara dönüştürmüşlerdir. Buna yokluğun sonsuzluğunda ilelebet var olmak denilebilir.             “Eşek ölür semeri kalır, kişi ölür eseri kalır” özdeyişinde de belirtildiği gibi; insanı ezelden ebede doğru yaşatan ve gerçek varlarla var eden de şüphesiz eserleridir. İnanç olarak bakıldığında, öbür dünya anlayış ve kavrayışı, bu dünyayla ilgili yaptıklarımızı günah ve sevap algısı çerçevesinde akla getirmektedir. Bir insan düşününüz ki, bu dünyada ne sevap ve nede günah adına hiçbir amel ve yaşantıya sahip değil. Şimdi bu insan için öbür dünya denildiğinde herhangi bir algı gelişmeyeceği bir gerçekliktir. Dolayısıyla görüleceği gibi, evet insanı ezelden ebede yani, hem bu dünya ve hem de öbür dünya ölçeğinde var edenin, bir ölçüde onun eserleri olan yaşantı, tecrübe ve deneyimleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu eserlerin tamamı da akıl, kalp, vicdan, irade ve nefis kârlarıdır. Bu yapılar arasındaki komşuluk ilişkileri gerçekten birisini diğerine iyi veya kötü varis yapar. Veraset ilamını alan hemen işe koşulur. Süreç içerisinde kurulan mahkemelerde her ne kadar adalet mülke temel olsun denilse de, baskın komşular elde etmek istedikleri mülkü adaletin temeline koyabilirler. Kısacası pirinç ve taşlar birbirine karışır ve taşları pirinçlerden ayırmazsanız, ne ağzınızda dişiniz ve nede kaybedeceğiniz bir şeyiniz kalır. Artık azgınlaşan ve kabaran nefis komşusu, diğer komşularını birbirlerinden izole ederek yakar ve çürütür. Onların çürüyen cüsse ve varlıklarında vücut bulan kurtları yemeye başlar. Biri diğerinin lüzumu ve lazımı durumuna gelmiş olur ve bu yapının ömrü ne kadar uzarsa, o kadar kalıcı ve izli olur. Bu yapının bozulması ancak diğer komşuların yeniden dirilmesi ve cana gelmesiyle sağlanabilir. Bunun için gereken reçetelerdeki ilaçlar ve can suları doğru seçilmelidir. Aksi halde komplikasyonlar gelişir ve artık süreç iyiye ve güzele doğru yönetilip yönlendirilemez. Bilindiği gibi, her toplumu meydana getiren temel toplumsal kurumlar vardır. Bunlar toplumdan topluma değişiklik gösterdiği gibi, aynı toplum içerisinde zamandan zamana da değişiklik gösterir. Aile, din, ekonomi, eğitim, siyaset gibi toplumsal kurumlar aynı zamanda birer açık sistem olma özelliklerine de sahiptirler. Kısacası kullandıkları temel girdileri, bu girdilerin birbirlerini etkileyerek sonuçta bir ürünün elde edilmesini sağlayan işlem boyutu olan bilgi işlem boyutu ve bu işlemler esnasında sürekli elde edilmesi gereken geribildirim ve neticede elde edilen bir ürün vardır. Elde edilen gerçek ürünün hedeflenen ideal ürün olması sistemin başarısını, ancak elde edilen gerçek ürünle hedeflenen ideal ürün arasında oluşan fark ise yaşanan sorunlara işaret eder. Sorun, ya bilgi işlem boyutunun yönetilmesiyle ilgili yada girdilerin defolu olmasıyla alâkalıdır. Bu toplumsal kurumların birbirleriyle çok yakın ilişki ve etkileşimleri vardır. Çünkü birisinin ürettiği işlenmiş mamul maddeler, bir alt toplumsal kurum veya sistemin temel girdileri olmaktadır. Eğitim kurumu diğer toplumsal kurumların ihtiyacı olan uzman, kaliteli ve donanımlı insan kaynaklarını yetiştirir. Eğer bu kurumda sorun varsa, diğer toplumsal kurumlarınızın çok sağlıklı olduğu düşünülemez. Son günlerde ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden  siyaset kurumu ve başka birtakım yapı veya değişen toplumun değişen kurumları arasında sürdürülen güç mücadelesi maalesef adeta kaybet-kazan ilkesini hakim kılmaya başlamıştır. Öyle görünüyor ki, bu mücadelenin kaybedenleri olmakla beraber, ülkemiz ve milletimiz temelinde kazananının olmadığı ve olmayacağı kesindir. Şimdiden bunun emareleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çok yakıcı bir ateştir ve ancak suyla söndürülebilir. Ekrandaki egolar ve kontrol edilemeyen öfkeler acilen silinmeli, sadece ortak aklın ürünü hak ve hakikatlere yer verilmelidir. Komşuluk hakları daha muhkemleştirilip, birinin varlığı diğerinin varlık nedeni olduğu bilincine ulaşılmalıdır. Ordu-millet anlayışı bu milletin temel güvenlik anlayışını yansıtır ve asker ocağı “Peygamber Ocağı” olarak ulvileştirilmiştir. Şüphesiz bu kurum da zaman içerisinde öyle veya böyle evrilerek bu yapının dışında temayüller geliştirmiştir. Bu temayüller sonucu çeşitli kazalar da yaşanmıştır. İnşallah yaşanan musibetlerden nasihatler çıkarılmış ve gereken tedbirler alınmıştır. Ancak şurası da unutulmamalıdır ki,  milletimizin ve ülkemizin varlık sigortası çok güçlü bir silahlı kuvvetleridir. Etrafımızda oynanan oyunlar ve gerçekleşen toplumsal çatışmalar bu fikrimizin doğruluğunu teyit ediyor. Her sabah dünyayı ellerinde bir oyuncak gibi düzene koyan ve akabinde o düzeni bozan küresel güçlerin bölgesinde hesapları bozan bir Türk ordusunun olmasından ne kadar rahatsız olacaklarını söylemeye gerek yoktur. Böyle bir ordunun nasıl zayıflatılacağı ve millet nezdinde ki o güvenirliliğinin nasıl sıfırlanacağını düşünelim. Böyle bir orduya dışarıdan fiili bir müdahale yapamayacaklarına göre başka ve çok uzun süreli stratejilerin devreye sokulması gerekir. İlk aşama, ordunun millet ile olan bağlarının zayıflatılmasıdır. Bu geçmiş dönemlerde maalesef ziyadesiyle yapılmıştır. Öyle bir hal olmuştur ki, çocuğunu dualarla, kurbanlarla asker ocağına gönderen insanlar artık göndermemek için türlü türlü çareler aramaya başlamıştır. Ne kadar acıdır ki, dünyada tek çocuğunu vatan ve millet için şehit veren anne, inancı gereği başındaki örtüsünden dolayı değil askeri kurumlar, devlet kurumlarına bile alınmamıştır. Bu cinnet değil de nedir? Ordumuzu bu noktaya getiren otoriteler ve mutlaka olması beklenen iradeler çok detaylı analizlere tabi tutulursa, bunu yaptıranların arkasından bu ordunun yeniden düzene sokulması gereğiyle ilgili diğer taraf üzerine odaklaştıkları görülecektir. Doğal olarak halkımız da gözbebeği olan ordusunun yeniden makul sınırlarına çektirilmesi talep ve beklentilerini canlandıracaktır. Öyle de olmuştur. Bizim ordumuzun halkımızın değer ve normlarıyla, inançlarıyla olan yakınlığı veya uzaklığı  bu oyunları milletimizin dışında kurgulayanların umurunda değildir. Onların tek hedefi; bu ordunun ne adına ve hangi geçerli doğrular çerçevesinde olursa olsun, mutlaka zayıflatılmasıdır. Değerli dostlar nihai olarak bu sürecin kazananlarının da onlar olduğu açık değil midir? Şüphesiz geçmiş dönemlerde milletin ordusunda olmaması gereken anlayış sahipleri olmuştur. İstisnalar hariç, bu ordu mensuplarının doğal olarak vatan ve millet duyarlılıklarının tartışılmayacak kadar yüksek olduğu unutulmamalıdır. Çünkü her ülkenin kolluk kuvvetleri milli olmak zorundadır. Bakın o gün askerlerimizle ilgili yapılanların doğrudan muhataplarının, bu gün aynı durumla yüz yüze oldukları ifade ediliyor. Eğer o gün yapılanlar doğru olsaydı, o günün galiplerinin bu günün mağdurları olmamaları gerekirdi. Yani, o günkü çatışmanın doğrudan tarafları itibariyle kazananı yoktur ve bu gün tersi yaşananlarında aynı şekilde kazananı olmayacaktır. Bu oyunların kazananı oyun kuruculardır ve onlarda bu milletin dışındadır. Yeter artık herkes eteğindeki taşları dökmelidir. Yada o taşları birbirimize değil, bizleri birbirimize düşürenlere doğru atmalıyız. Aklın yolu aydınlıktır ve Paylaşılmayacak şeyler de bellidir. Hata herkes içindir. Unutulmamalıdır ki, hatalar ve yanlışların insanı doğruya yöneltme yaptırımları vardır. Vicdanların sesi halâ duyuluyorken, herkesim öz eleştiri yapmalıdır. Problemlerin sebepleri hissedarlarına adalet ölçülerinde pay edilerek, uzaklıklar yakın edilmelidir. Eğer bu sorun gerçekten ALLAH rızası, ülke ve milletimizin hayrına çözülmezse bunun vebali altından dünya ahret çıkılamayacak kadar ağır olacaktır. Ne yazık ki şu ana kadar, temelinde uzlaşma, paylaşma, fedakârlık ve bazen de doğrular lehine feragat ilkelerinden bahsedilerek temelinde kazan-kazan ilkesinin olduğu anlayışlar üzerinde duran çalışmalara rastlayamadık. Umarım bundan sonra bu uzlaşı ve kardeşliğin fişekleri acilen atılacak ve bu meyalde yazılı ve görsel medyada anlamlı örneklere rastlanacaktır. İnsanlar kolay yetişmiyor. İster siyasi alanda ve isterse diğer alanlarda ortaya çıkan öncüleri yüce yaratan o millete bir lütuf olarak verir. Onlarda ait oldukları milletlerinin ve genelde bütün mazlumların makus talihlerini yenerek aydınlık ufukları aralarlar. ALLAH aşkına birbirimizden korkmayalım. Çünkü bizleri korkutan ana kaynaklar hepimizin aklı ve iradesi dışındadır. Bu ülkede yaşayan herkes kardeştir. Bunu bozan herkim olursa olsun kalleştir. Kimse kimsenin haini değildir. Bu söylemler çok kolay başvurulacak ifadeler değildir. Bakın ALLAH korusun, birisine kâfir denildiği zaman; eğer o kişi bu sıfatı taşıyorsa diyenler açısından sorun olmayabilir. Ancak öyle değilse, bunu diyenin lafının sahibi olması gerekir. Birbirimize bu ve benzeri ifadeleri kullanırken çok ince eleyip sık dokumalıyız. Eğer ben birilerini çok ağır suçlarla itham ediyorsam ve bunu da en sağlam kanıtlarıyla ispatlayamıyorsam, tehlike büyüktür ve sonunda o suçların muhatabı kesinlikle ben olurum. Bu çok risklidir. Bu tür riskleri yaratanlar dönüp onları satın almak zorundadırlar. Ben bu ülkede ne yönetenlerin ve nede yönetilenlerin o suçlamaların muhatapları olabileceğine inanmıyorum. Liderler ve öncüler kolay yetişmez. Birbirimize sahip çıkalım, bir olalım, diri olalım, güçlü olalım. Herkes kendince ve inandığı değerler doğrultusunda bu aziz millete ve güzel ülkemize hizmet etme sevdasındadır. Bizim fıtratımız bunu gerektiriyor. Sevgi ve hoşgörü tüm zehirlerin panzehiridir. Bütün zehirleri yok edecek panzehiri bol yarınlar ümidiyle.
Ekleme Tarihi: 25 Aralık 2014 - Perşembe
Ali Osman ENGİN

TARAFLARIN KONTROL EDİLEMEYEN BEŞERİ ÖFKE ŞİDDET VE HİDDETLERİ ARASINDA KAYBEDİLEN İNCE AYRINTI OKUMALARI

Aziz dostlar, sevgili kardeşlerim; hiçbir durumda kontrol edilemeyen detaylar arasında kaybolmaması gereken selam, sevgi ve saygılarımı arz ediyorum. Şu üç buçuk günlük dünyada Kâbe’ye denk tutulan insan kalbini kırmayı gerektirecek ağırlıkta somut veya soyut bir sebep olamaz. Evet sevgili dostlar, Harakani Hazretlerinin düşüncesiyle; insan olma onur ve haysiyetini kazanmış olarak yüce yaratıcının hatasız sanat eserleri olan herkesin, o Alperen dervişin sofrasında yeri olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır. Bu muhteşem irşat ustasının felsefe ve davranışları daha sonra dünyaya teşrif eden irfan ve ihlas sahibi hal ehlilerinin beslendiği billurlaşmış kaynaklar olmuştur. Özellikle bu gün itibariyle bütün dünyanın hak ve hakikatler ölçüsünde önünde saygıyla eğildiği bilge hümanist Hazreti Mevlâna; Harakaninin feyzinden nasiplendiğini belirtmiştir. Aralarında yaklaşık bir asırlık bir zaman farkına rağmen zaman zaman örgün düzeyde gerçekleştiği söylenen bu etkileşimin çağımızın modern ve alternatif eğitim ve öğretim teknolojisi olan zaman ve mekân bağımsız uzaktan eğitim modelini hatırlatmaktadır. Şüphesiz burada vurgulamaya çalıştığım modeli fersah fersah aşan ayrıntıların olduğunu da unutmamak gerekir. Bu güzel insanlar, hiçbir zaman hakikat perdelerine yansıyan mutlak gerçeklikler ve hakikatler arasına kendi isimlerine ve egolarına yer vermemişlerdir. Onlar bu mutlak hakikatler arasında kendilerini dünyaya bakan yüzleriyle yok ederek ebedi varlara dönüştürmüşlerdir. Buna yokluğun sonsuzluğunda ilelebet var olmak denilebilir.

            “Eşek ölür semeri kalır, kişi ölür eseri kalır” özdeyişinde de belirtildiği gibi; insanı ezelden ebede doğru yaşatan ve gerçek varlarla var eden de şüphesiz eserleridir. İnanç olarak bakıldığında, öbür dünya anlayış ve kavrayışı, bu dünyayla ilgili yaptıklarımızı günah ve sevap algısı çerçevesinde akla getirmektedir. Bir insan düşününüz ki, bu dünyada ne sevap ve nede günah adına hiçbir amel ve yaşantıya sahip değil. Şimdi bu insan için öbür dünya denildiğinde herhangi bir algı gelişmeyeceği bir gerçekliktir. Dolayısıyla görüleceği gibi, evet insanı ezelden ebede yani, hem bu dünya ve hem de öbür dünya ölçeğinde var edenin, bir ölçüde onun eserleri olan yaşantı, tecrübe ve deneyimleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu eserlerin tamamı da akıl, kalp, vicdan, irade ve nefis kârlarıdır. Bu yapılar arasındaki komşuluk ilişkileri gerçekten birisini diğerine iyi veya kötü varis yapar. Veraset ilamını alan hemen işe koşulur. Süreç içerisinde kurulan mahkemelerde her ne kadar adalet mülke temel olsun denilse de, baskın komşular elde etmek istedikleri mülkü adaletin temeline koyabilirler. Kısacası pirinç ve taşlar birbirine karışır ve taşları pirinçlerden ayırmazsanız, ne ağzınızda dişiniz ve nede kaybedeceğiniz bir şeyiniz kalır. Artık azgınlaşan ve kabaran nefis komşusu, diğer komşularını birbirlerinden izole ederek yakar ve çürütür. Onların çürüyen cüsse ve varlıklarında vücut bulan kurtları yemeye başlar. Biri diğerinin lüzumu ve lazımı durumuna gelmiş olur ve bu yapının ömrü ne kadar uzarsa, o kadar kalıcı ve izli olur.

Bu yapının bozulması ancak diğer komşuların yeniden dirilmesi ve cana gelmesiyle sağlanabilir. Bunun için gereken reçetelerdeki ilaçlar ve can suları doğru seçilmelidir. Aksi halde komplikasyonlar gelişir ve artık süreç iyiye ve güzele doğru yönetilip yönlendirilemez.

Bilindiği gibi, her toplumu meydana getiren temel toplumsal kurumlar vardır. Bunlar toplumdan topluma değişiklik gösterdiği gibi, aynı toplum içerisinde zamandan zamana da değişiklik gösterir. Aile, din, ekonomi, eğitim, siyaset gibi toplumsal kurumlar aynı zamanda birer açık sistem olma özelliklerine de sahiptirler. Kısacası kullandıkları temel girdileri, bu girdilerin birbirlerini etkileyerek sonuçta bir ürünün elde edilmesini sağlayan işlem boyutu olan bilgi işlem boyutu ve bu işlemler esnasında sürekli elde edilmesi gereken geribildirim ve neticede elde edilen bir ürün vardır. Elde edilen gerçek ürünün hedeflenen ideal ürün olması sistemin başarısını, ancak elde edilen gerçek ürünle hedeflenen ideal ürün arasında oluşan fark ise yaşanan sorunlara işaret eder. Sorun, ya bilgi işlem boyutunun yönetilmesiyle ilgili yada girdilerin defolu olmasıyla alâkalıdır. Bu toplumsal kurumların birbirleriyle çok yakın ilişki ve etkileşimleri vardır. Çünkü birisinin ürettiği işlenmiş mamul maddeler, bir alt toplumsal kurum veya sistemin temel girdileri olmaktadır. Eğitim kurumu diğer toplumsal kurumların ihtiyacı olan uzman, kaliteli ve donanımlı insan kaynaklarını yetiştirir. Eğer bu kurumda sorun varsa, diğer toplumsal kurumlarınızın çok sağlıklı olduğu düşünülemez.

Son günlerde ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden  siyaset kurumu ve başka birtakım yapı veya değişen toplumun değişen kurumları arasında sürdürülen güç mücadelesi maalesef adeta kaybet-kazan ilkesini hakim kılmaya başlamıştır. Öyle görünüyor ki, bu mücadelenin kaybedenleri olmakla beraber, ülkemiz ve milletimiz temelinde kazananının olmadığı ve olmayacağı kesindir. Şimdiden bunun emareleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çok yakıcı bir ateştir ve ancak suyla söndürülebilir. Ekrandaki egolar ve kontrol edilemeyen öfkeler acilen silinmeli, sadece ortak aklın ürünü hak ve hakikatlere yer verilmelidir. Komşuluk hakları daha muhkemleştirilip, birinin varlığı diğerinin varlık nedeni olduğu bilincine ulaşılmalıdır.

Ordu-millet anlayışı bu milletin temel güvenlik anlayışını yansıtır ve asker ocağı “Peygamber Ocağı” olarak ulvileştirilmiştir. Şüphesiz bu kurum da zaman içerisinde öyle veya böyle evrilerek bu yapının dışında temayüller geliştirmiştir. Bu temayüller sonucu çeşitli kazalar da yaşanmıştır. İnşallah yaşanan musibetlerden nasihatler çıkarılmış ve gereken tedbirler alınmıştır.

Ancak şurası da unutulmamalıdır ki,  milletimizin ve ülkemizin varlık sigortası çok güçlü bir silahlı kuvvetleridir. Etrafımızda oynanan oyunlar ve gerçekleşen toplumsal çatışmalar bu fikrimizin doğruluğunu teyit ediyor. Her sabah dünyayı ellerinde bir oyuncak gibi düzene koyan ve akabinde o düzeni bozan küresel güçlerin bölgesinde hesapları bozan bir Türk ordusunun olmasından ne kadar rahatsız olacaklarını söylemeye gerek yoktur. Böyle bir ordunun nasıl zayıflatılacağı ve millet nezdinde ki o güvenirliliğinin nasıl sıfırlanacağını düşünelim. Böyle bir orduya dışarıdan fiili bir müdahale yapamayacaklarına göre başka ve çok uzun süreli stratejilerin devreye sokulması gerekir. İlk aşama, ordunun millet ile olan bağlarının zayıflatılmasıdır. Bu geçmiş dönemlerde maalesef ziyadesiyle yapılmıştır. Öyle bir hal olmuştur ki, çocuğunu dualarla, kurbanlarla asker ocağına gönderen insanlar artık göndermemek için türlü türlü çareler aramaya başlamıştır. Ne kadar acıdır ki, dünyada tek çocuğunu vatan ve millet için şehit veren anne, inancı gereği başındaki örtüsünden dolayı değil askeri kurumlar, devlet kurumlarına bile alınmamıştır. Bu cinnet değil de nedir? Ordumuzu bu noktaya getiren otoriteler ve mutlaka olması beklenen iradeler çok detaylı analizlere tabi tutulursa, bunu yaptıranların arkasından bu ordunun yeniden düzene sokulması gereğiyle ilgili diğer taraf üzerine odaklaştıkları görülecektir. Doğal olarak halkımız da gözbebeği olan ordusunun yeniden makul sınırlarına çektirilmesi talep ve beklentilerini canlandıracaktır. Öyle de olmuştur.

Bizim ordumuzun halkımızın değer ve normlarıyla, inançlarıyla olan yakınlığı veya uzaklığı  bu oyunları milletimizin dışında kurgulayanların umurunda değildir. Onların tek hedefi; bu ordunun ne adına ve hangi geçerli doğrular çerçevesinde olursa olsun, mutlaka zayıflatılmasıdır. Değerli dostlar nihai olarak bu sürecin kazananlarının da onlar olduğu açık değil midir? Şüphesiz geçmiş dönemlerde milletin ordusunda olmaması gereken anlayış sahipleri olmuştur. İstisnalar hariç, bu ordu mensuplarının doğal olarak vatan ve millet duyarlılıklarının tartışılmayacak kadar yüksek olduğu unutulmamalıdır. Çünkü her ülkenin kolluk kuvvetleri milli olmak zorundadır. Bakın o gün askerlerimizle ilgili yapılanların doğrudan muhataplarının, bu gün aynı durumla yüz yüze oldukları ifade ediliyor. Eğer o gün yapılanlar doğru olsaydı, o günün galiplerinin bu günün mağdurları olmamaları gerekirdi. Yani, o günkü çatışmanın doğrudan tarafları itibariyle kazananı yoktur ve bu gün tersi yaşananlarında aynı şekilde kazananı olmayacaktır. Bu oyunların kazananı oyun kuruculardır ve onlarda bu milletin dışındadır. Yeter artık herkes eteğindeki taşları dökmelidir. Yada o taşları birbirimize değil, bizleri birbirimize düşürenlere doğru atmalıyız. Aklın yolu aydınlıktır ve Paylaşılmayacak şeyler de bellidir. Hata herkes içindir. Unutulmamalıdır ki, hatalar ve yanlışların insanı doğruya yöneltme yaptırımları vardır. Vicdanların sesi halâ duyuluyorken, herkesim öz eleştiri yapmalıdır. Problemlerin sebepleri hissedarlarına adalet ölçülerinde pay edilerek, uzaklıklar yakın edilmelidir. Eğer bu sorun gerçekten ALLAH rızası, ülke ve milletimizin hayrına çözülmezse bunun vebali altından dünya ahret çıkılamayacak kadar ağır olacaktır.

Ne yazık ki şu ana kadar, temelinde uzlaşma, paylaşma, fedakârlık ve bazen de doğrular lehine feragat ilkelerinden bahsedilerek temelinde kazan-kazan ilkesinin olduğu anlayışlar üzerinde duran çalışmalara rastlayamadık. Umarım bundan sonra bu uzlaşı ve kardeşliğin fişekleri acilen atılacak ve bu meyalde yazılı ve görsel medyada anlamlı örneklere rastlanacaktır. İnsanlar kolay yetişmiyor. İster siyasi alanda ve isterse diğer alanlarda ortaya çıkan öncüleri yüce yaratan o millete bir lütuf olarak verir. Onlarda ait oldukları milletlerinin ve genelde bütün mazlumların makus talihlerini yenerek aydınlık ufukları aralarlar. ALLAH aşkına birbirimizden korkmayalım. Çünkü bizleri korkutan ana kaynaklar hepimizin aklı ve iradesi dışındadır. Bu ülkede yaşayan herkes kardeştir. Bunu bozan herkim olursa olsun kalleştir. Kimse kimsenin haini değildir. Bu söylemler çok kolay başvurulacak ifadeler değildir. Bakın ALLAH korusun, birisine kâfir denildiği zaman; eğer o kişi bu sıfatı taşıyorsa diyenler açısından sorun olmayabilir. Ancak öyle değilse, bunu diyenin lafının sahibi olması gerekir. Birbirimize bu ve benzeri ifadeleri kullanırken çok ince eleyip sık dokumalıyız. Eğer ben birilerini çok ağır suçlarla itham ediyorsam ve bunu da en sağlam kanıtlarıyla ispatlayamıyorsam, tehlike büyüktür ve sonunda o suçların muhatabı kesinlikle ben olurum. Bu çok risklidir. Bu tür riskleri yaratanlar dönüp onları satın almak zorundadırlar. Ben bu ülkede ne yönetenlerin ve nede yönetilenlerin o suçlamaların muhatapları olabileceğine inanmıyorum. Liderler ve öncüler kolay yetişmez. Birbirimize sahip çıkalım, bir olalım, diri olalım, güçlü olalım. Herkes kendince ve inandığı değerler doğrultusunda bu aziz millete ve güzel ülkemize hizmet etme sevdasındadır. Bizim fıtratımız bunu gerektiriyor. Sevgi ve hoşgörü tüm zehirlerin panzehiridir.

Bütün zehirleri yok edecek panzehiri bol yarınlar ümidiyle.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri