ERZURUM’DA YAŞANILAN DRAMATİK GERÇEKLER VE HALİ HAZIRDA SOSYAL BÜROKRATİK YAŞAMDA KARŞILIĞI OLMAYAN HAMASET DOLU ÖVGÜLER!..
Aziz ve muhterem dostlar, hani derler ya; “insana zengin diye diye maldan ederler, yiğit diye diye candan ederler”. Görebildiğim kadarıyla, Erzurum ve Erzurumluya; “dadaşım, kahramanım, yiğidim, civanmerdim, vatan ve millet sevdalım, hiç almadan hep verenim” diye diye hem maldan ettiler, hem de etine kemiğine can verip ruh kazandıran değerlerini yok ettiler.
Açlık sınırında yaşamaya mahkum edilen toplumlar ve bireyler, elinde avucunda olanları yiyip tükettikten sonra, değerlerini yiyip tüketmeye başlar. Başkaları sevinedursunlar ama biz üzülerek ifade etmek zorundayız ki; işte Erzurum ve Erzurumlu tam da bu noktadadır. Komşuları aç ve sefil yatarken, karınlarını tıka basa dolduranlar çoğalmıştır. O masallarda kalan civanmert dadaşlar namerde muhtaç hale gelmiştir. Hani eskiden demişler ya; “doğunun sınır taşı Erzurum’un dadaşı”, şimdi sınır mınır ortadan kalkınca besili aç köpekler Salı verilmiş ve o sınırı belirleyen taş dadaşlar da yerlerinden koparılarak bir daha doğrulup ayağa kalkmamak için paslı mısmarlar ile başka yerlere çakılmışlardır.
Artık dadaşlık madaşlık kâr etmeyince siyaset hazinelerinden mal devşirmeler başlamış, elinde avucunda olanları da kaybeden garibanlara da, e ne yapalım işte o devşirmecilerin daha çok dillendirdikleri; dadaşlık, cömertlik, yiğitlik ve alamdan hep vermeler kalmıştır. İşin gerçek tarafı; kürselleşme veya küreselleşememenin getirdiği değerler erozyonu çerçevesinde artık bu değerler; ayağı çıplak çocuğa ayakkabı, içerisinde taş kaynatılan su çorbasına tuz, değil namerde merde bile muhtaç olmamak için dik durduran enerji, cüzdan da para, tarlaya tohum, merekte saman olmuyor. Çünkü artık o değerlerin de kodlarıyla oynanmış ve eskilerde kalan tad ve lezzetleri de bozulmuştur.
Vatandaşa hizmet götürerek onların yaşam standartlarının yükselmesini sağlamak için görev verilen bürokrat ve siyasetçiler, vatandaşa hizmetkâr olmak yerine kendilerini firavunlaştırmaktadırlar. Örneğin üniversitemizde idari müdürlük verilen bazı omuzu kalabalık hocalar, makamlarına her geldiklerinde kapıda törenle karşılanmak ve giderken de aynı şekilde uğurlanmak istemektedirler. Bunlar firavunlaşan krallardır. Şüphesiz kral firavun dalkavuksuz olmaz. Öyleyse yeni soytarılara ihtiyaç bulunmaktadır.
Sevgili dostlar, Erzurum’da kral ve oların soytarılarının boruları ötmektedir. Vatandaşın borusu paslanmıştır ve çalmaya da nefesi bile kalmamıştır. Sesi soluğu kesilmiştir. Artık kendisine sorulmadan bir siyasi partiye üye yapılmakta, bunu yapan parti yetkilileri kendilerine yeni rant kapıları aralamaktadırlar. Erzurum’da on binlerce kişi bu duruma muhatap olmuşlardır. Tesadüfen durumun farkına varanlar, ki bunların çoğunluğu 657’ye tabi devlet memurlarıdır, durumu düzeltebilmek için kırk dereden su getirmek zorunda bırakılmışlardır. En sonunda da, yasal işlemlerle üyeliğiniz Yargıtay sitesinde bahse konu siyasi partiden “istifa etmiştir” şeklinde düzeltilmiştir. Bence bu ifadeyle parti üyesi olmak arasında fazla bir far kalmamıştır.
Sevgili dostlar işte bunlar Erzurum’ da somut olarak bire bir yaşanan dramlardır. O hamaset laflarının hiçbirisini buralarda göremiyorum. Hani “dadaş çelik bir yaydı, onu germeye gelmezdi. Sonra birden kıvrılır dağlara da baş eğmezdi!..” Demek ki çok gerdiler orta yerde yay may kalmadı, kırıldı!..
Aziz dostlar gerçeklere dönmek zorundayız. Mevcut durumu çok iyi analiz ederek, elimizde olanlarla geleceği yeniden tanzim edebiliriz. Birilerinin hamaset laflarıyla değil.
Sevgi ve saygı ile.