Kongre Caddesinin en görkemli yapısının önünden geçerken gözlerimize inanamamıştık.
Çevredeki evlerde oturan kadınlar, yıkadıkları yünleri Erzurum Kongresinin yapıldığı binanın bahçesine serdikleri naylonların üzerinde kurutuyordu.
19’uncu yüzyıldan kalma şaheser binada sıvalar dökülmüş, duvarlar yakılan ateşler yüzünden isle kaplanmıştı.
Pencerelerin camlarını top oynayan yaramaz çocuklar kırmış, mahallenin gençleri aşklarını dile getirmek için dış duvarları ‘mesaj panosu’na çevirmişti.
Kafamızı uzatıp içeri bakınca ne gördük peki?
Her tarafın örümcek ağları ile çevrili olduğunu…
Kendini 'milliyetçi ve muhafazakar' olarak nitelendiren Erzurum gibi bir kentte, bundan daha beter 'tarihe saygısızlık' nasıl olurdu?
İşte 2010- 2012 döneminde, 'göz bebeğimiz' olan kongre binasının hali böyleydi.
ERZURUM'UN KIŞI ZORLUDUR BALAM
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal sivil hayata başladığı Erzurum'da, Milli Mücadelenin de temelini atıyor.
'Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz', 'Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir', 'Manda ve himaye kabul olunamaz' kararları 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919'da yapılan Erzurum Kongresindeki kararlılığı özetliyor.
Şair Nazım Hikmet ise 'Kuvayı Milliye' şiirinde Erzurum Kongresinden söz ederken gönülleri fethediyor:
"Erzurum'un kışı zorludur balam,
Tandırında tezek yakar Erzurum,
Buz tutar yiğitlerinin bıyığı
Ve geceleyin karlı ovada
Kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı."
SON DURUMU GÖRMEYE GİTTİK
Yüzüne bakılacak hali kalmayan, hatta ‘utanılacak’ durumda olan kongre binasının son durumunu yansıtan 'Örümcek sardı’ başlıklı haber o dönem medyada geniş yer aldı.
Uzun yıllar Milli Eğitim Bakanlığının kullandığı binaya 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi sahip çıktı.
Daha sonra yıkılmaya yüz tutan tarihi yapı, önemli bir restorasyonla yeniden ayaklandı.
Geçen yıl TBMM eski Başkanı Cemil Çiçek ve dört bakanın katıldığı 95'inci yıl dönümü töreniyle kongre binası yeniden açıldı.
Bizler, kamuoyunun bilgi sahibi olması için kongre binasını restore aşamasında haber yaptık.
Ancak binanın içini gönül rahatlığı ile gezmeye fırsat bulamamıştık.
Bu nedenle 'Erzurum Kongresi'nin 96'ncı yıldönümü öncesi kongre binasının son durumunu görmeye gittik.
SALONUN ATMOSFERİ BÜYÜLÜYOR
Bahçe düzenlemesi, dış görünümü ve ağaçları ile dikkat çeken üç katlı tarihi binanın acaba içi nasıldı?
Taş duvarları ve kolonları ortaya çıktığı için ana giriş daha bir görkemli olmuş.
Giriş bölümünün ardından üst kata çıkan geniş mermer merdivenler, oldukça etkileyici.
Kongre salonu büyüleyici bir atmosfere sahip.
Tarihi avizelerle ışıklandırılan kongre salonunu gezenler, çıkarken sevinç gözyaşlarını tutamıyor.
Eski dönemden tek farkı var.
O da 'tarihi değerler artık sahipsiz değil.'
NADİDE ESERLER ERZURUM’A GETİRİLMELİ
Öncelikle Halk Eğitim ile birlikte yıkıldığı için Galeri Müdürlüğüne ait Ankara'ya gönderilen 76 nadide tablo, en kısa zamanda Erzurum'a getirilerek kongre binasındaki boş salonların birinde sergilenmeli.
Çünkü ‘Kurtuluş savaşı meşalesinin yakıldığı Erzurum Kongre binasına, boş salonlar yakışmıyor.’
Unutmamamız gerekir, Mustafa Kemal Paşanın Mumcu Mahallesinde kaldığı konak ile Erzurum Kongresinin yapıldığı tarihi bina, bizlere yani ‘hepimize emanet.’
-----------------------------------
Dikkat:
Sarı zemin üzerinde olabilir.
KUTU
-------------------
Emekli Binbaşı, biriktirdiği 900 liraya Mustafa Kemal’e niye verdi?
Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuz 1919 günü geldiği Erzurum'da 29 Ağustos 1919 gününe kadar kalır.
Erzurumlunun konukseverliğinden memnun kalan ve Erzurum nüfusuna ‘fahri hemşeri’ olarak yazılan Mustafa Kemal Paşanın artık kongre için Sivas’a gitme zamanı gelmiştir.
Ancak heyetin yol masrafları için 1000 lira gereklidir.
Bu önemli anekdotu, kongrenin katipliğini yapan, Erzurum milletvekillerinden Cevat Dursunoğlu, 'Milli Mücadelede Erzurum' kitabında şöyle anlatır: :
"Sivas Kongresi Eylül ayının dördüncü günü toplanacak. Mustafa Kemal Paşa, hareket hazırlığında. Heyet-i Temsiliye’nin masraflarını karşılama ödevi, Erzurum Müdafaa-i Hukuk’a verilmiş. Müdafaa-i Hukuk’un elinde yalnız 80 lira var. O zamana kadar halktan toplayabildiğimiz 1.500 lirayı öbür vilayetlerden gelenlere harcamıştık. Hiçbirimizde para yoktu. Paşa’ya hiç olmazsa, 1.000 lira kadar bir para temin etmeliydik. Ama nereden? Böyle mühim bir zamanda, cemiyetin parasızlığını kimseye söyleyemezdik. Faal heyet üyelerinden emekli Binbaşı Süleyman Bey hızır gibi imdadımıza yetişti. Süleyman Bey, 'Benim tasarruf edilmiş 900 liram var. Ben 60 yaşını geçmiş bir adamım. Allah’ın rızasından, milletin selametinden başka bir dileğim yok. Ben bu parayı size veririm. Fakat bu parayı verdiğimi, ne Paşa ve ne de başka kimse bilmeyecek. İleride Müdafaa-i Hukuk’un parası olursa, verirsiniz. Olmazsa, helal olsun. Ben devletin verdiği emekli aylığı ile geçinir giderim' dedi. Hepimizin gözleri yaşarmıştı. 100 lira da aramızda toplayarak, 1.000 lira yaptık ve Paşa’ya ulaştırdık. Paşa’nın çok memnun olduğunu sevinerek öğrendik."