Murat ÇANKAYA
Köşe Yazarı
Murat ÇANKAYA
 

SOĞUK CENNETİN KAHRAMANLARI

Dadaş  Rüştü Paşa   12 mart 1918’de İstanbulkapı’dan Erzurum’a giren Türk birliklerinin başında bulunan, Erzurum semalarında Türk bayrağını dalgalandıran Dadaş Rüştü Paşa; 1872 yılında Erzurum’da doğdu. Rüştü Efendi; haksızlıklar karşısında başı eğilmemiş dik duruşlu bir Erzurum evladıydı. 1893’de Harp Okulu’nu topçu subayı olarak bitirdi. Erzurum’da 1906’da meydana gelen halk hareketinde zabit gurubunun arasında yer almış ve Kur’an-ı Kerim üzerine ‘ölünceye kadar neme lazım,neme gerek’ dememeye yemin etmişti.   Balkan savaşına katılan Dadaş Rüştü, 1918’de Kazım Karabekir Paşa’nın Erzurum’u geri almak için başlattığı harekatta en önde savaşan birliklerin başındaydı. Bu birlikler Erzurum’a girip şehri Ermenilerden temizledikten sonra; sadece kalenin çevresindeki mezarlara Ermenilerin katlettiği Erzurum’luların defin işlemi iki gün sürmüştür.   Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum çevresindeki faaliyetlerine destek olan Rüştü Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması ile İngilizlere verilmesi istenen silahları İngilizlere teslim etmemiş, Kongre günlerinde Hasankale birliklerinin başında bulunan (Deli) Halit Paşa, Kazım Yurdalan ile beraber şöyle bir karar almışlardır: ‘’Erzurum ve çevresinde bölgenin Türklük ve Müslümanlık unsuruna karşı olumsuz gelişmeler olduğu takdirde, zaman kaybetmeksizin duruma müdahale edilecek, geçici bir halk hükümeti kurulacak, seferberlik ilan edilerek bölgede oluşturulmak istenen suni Ermenistan oluşumuna karşı mücadele verilecek’’.   Kurtuluş savaşı’nda 3. Kafkas Tümen Komutanlığı görevinde bulunarak Kars ve Ardahan’ın geri alınmasında önemli görevler üstlenen Rüştü Paşa 1921 yılında generalliğe yükselerek 9. Kafkas Tümen Komutanı oldu.  Akabinde 9. Kolordu Komutanı oldu ve Erzurum Milletvekili seçildi. Mustafa Kemal Atatürk; askerlerin ya ordudaki görevlerini ya da parlamenter hayatı tercih etmeleri gerektiğini açıklayınca siyasete atılarak Halk Fırkası meclis grubunda yer aldı.   Rüştü Paşa’nın ismi Mustafa Kemal Paşa’ya yapılmak istenen İzmir suikastına karışması dolayısıyla, 1926 yılında idama mahkum edildi. Sehpası İzmir Hükumet Konağı önünde kurulmuştu. İdama götürülürken ağlayacak kadar dolmuştu. Son sözleri şöyleydi: ‘’ Korkumdan değil bu ağlayış… Harp meydanlarında bin defa ölüme göğüs gerdim, gözlerimi bile kırpmadım, ölümün böylesi kahrediyor insanı… Ne olur beni kurşuna dizin!  Bu son arzumu olsun yerine getirin. Beni boşu boşuna itham ediyorlar. Suikast teşebbüsünü duyunca kaç defa (Yapmayın, hem kendinizi hem muhalefeti mahvedeceksiniz) dedim. Bilirmiydim  dinlenmeyeceğimi?’’ (2)   Deli Halit Paşa (Karsıalan)   1883 yılında İstanbul’da doğdu Harbiye’yi bitirip Yemen’e gitti. Bundan sonraki bütün hayatı cephelerde geçti. Cephelerde gözü karalığı korkusuzluğu heyecanı ve ataklığı ile ünvanı ‘deli’ye çıkmıştı. Mondros’tan sonra Kazım Karabekir Paşa ile 15. Kolordu Komutanlığı’na gelerek İslam Tümeni’nden kalan kuvvetlerle bir savunma çekirdeği oluşumunu sağladı.   Erzurum’un kurtarılışı sırasında bugünkü Büyük Kiremitlik Tabyası’nın  güneyindeki Haydari Boğazı’ndan Erzurum’u kurtarmak üzere ilerleyen Dersim birliklerinin başında Halit Paşa vardı. Birlikler Harputkapı’dan  Erzurum’a ilerlerken Ermeniler Kiremitlik Tepe’ye Ruslar’ın kurduğu top bataryalarıyla hem tepenin kuzeyinden ilerleyen Dadaş Rüştü Paşa birliklerini, hem de güneyden ilerleyen Deli Halit Paşa birliklerini top ateşi altına almışlardı.   Deli Halit Paşa ; Narman, Oltu, Ardahan, Posof ve Artvin’inde düşman işgalinden kurtuluşunu sağlayarak Kars Kalesi’ne Türk bayrağı çekmiştir. Milli  mücadele dönemi başında Erzurum Kongresi’nde bazı delegelerin Mustafa Kemal’e karşı çıkmalarını, aldığı yıldırma tedbirleriyle o önlemişti. Sakarya Savaşı’nda 12. Gruba komuta etti. Büyük taarruzda Kocaeli grubu komutanlığı yaptı, mezalimi ile ünlü Yunan 11. Tümenini, komutanı General Kladas’ı birliği ile beraber esir aldı. İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Ardahan milletvekili olarak katıldı. Bu dönemde paşalar meselesi yüzünden Meclis’te sert tartışmalar yaptı. Malul gazilerle ilgili bir önergeye imza toplamak için Ali Çetinkaya ile tartışırken Meclis koridorunda vuruldu ve birkaç gün sonra öldü. Mecliste vurularak öldürülen bir milletvekili olarak tarihe geçti. Ölüm sebebi bir sır olarak kaldı.(3)    Kazım Karabekir Paşa   İstanbul’da doğdu. Sırasıyla Askeri Rüştiye, Askeri İdadi’yi, Harbiye Mektebi’ni ve Erkan-ı Harbiye mektebini bitirerek yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. 1916’da Kutü’l-Amare’yi kuşatan 18. Kolordu komutanlığına getirildi. Burayı aldıktan sonra Irak’ta İngilizler’le çarpıştı.   1918’de Erzincan, Erzurum ve Kars’ı Ermeni ve Rus’lardan geri alan birliklerin başında O vardı. Doğu’da kazandığı zafer ve başarılardan sonra ele geçirdiği 120 vagon silah ve cephaneyi batı cephesine göndererek Büyük Zafer’in kazanılmasında önemli bir katkıda bulundu. Savaştan sonra askerlikten ayrılarak 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın başkanlığına seçildi. 1925’te Şeyh Said ayaklanması sebebiyle parti kapatıldı. Kazım Karabekir , Mustafa Kemal Paşa’ya yapılan İzmir suikasti ile ilgili görülerek bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti. Siyasi hayatına 12 yıllık aradan sonra 1939’da İstanbul milletvekili olarak devam etti. 1946’da TBMM başkanlığına seçildi ve bu görevde iken 26 ocak 1948’de vefat etti.  Kazım Karabekir, savaştan sonra geride kalan sahipsiz şehit çocuklara meslek kazandırmak amacıyla Erzurum’daki Firdevsi kışlasındaki iş ocağına nakledildi. Bu ocakta otomobil tamiri ve şoförlük eğitimi verilmekteydi. Daha sonra kuyumculuk mektebi, ilkokul, anaokulu ve gece yatılı okulu açıldı. Mayıs 1920’de bu çocukların sayısı 1650’yi bulmuştu. Paşa; Erzurum halkının da katıldığı bir programda, kurduğu bu teşkilata ‘’Çocuklar Ordusu Teşkilatı’’ adını verdiğini söyledi. Paşa, örgütlediği bu eğitim-öğretim faaliyeti ile bölgedeki yetim, öksüz çocuklara sahip çıktı. Yalnızca yetim Müslüman çocuklara değil yetim Ermeni çocuklarına da aynı muameleyi yapmıştı. Trabzon’da bir okulu yetim kalmış olan Ermeni çocukları için tahsis etmişti. Bunları ölümden sefaletten kurtararak onların meslek sahibi olmalarını sağladı. Kendisine yetimler babası dendi. (4)   Nene Hatun   1857 yılında Pasinler’in Çeperli köyünde doğdu. 1877 yılında Rus ve Ermeni birlikleri Aziziye Tabyalarını ele geçirdi. Bu baskından yaralı olarak kurtulan bir asker Erzurum’a haberi yetiştirdi. Ulu Cami’de sabah ezanı yerine, bütün Erzurum’un Aziziye Tabyalarına koşması söylendi (5). Olaydan bir gün evvel Nene Hatun’un ağabeyi Hasan cepheden yaralı olarak eve geldi, işgal günü de vefat etti. Nene Hatun’un kocası cephedeydi, iki çocuğunu uyutup Aziziye Tabyasına doğru koşmaya başladı. 2000’e yakın düşman askeri öldürülmüş bir kısmı da kaçmıştır. Bu destanın en önemli özelliklerinden biri düşmanın silahlı olmasına karşılık, Erzurum halkının kazma, satır vs. ile çarpışmaları ikincisi ise Anadolu insanını kuvay-i milliye ruhudur. Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyarete gelen NATO komutanına ‘’Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım, bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım’’ diyerek Amerikalı generali kendisine hayran bıraktırmıştır. Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmiş ve 1955 tarihinde vefat etmiştir. Nene Hatun ve ailesi savaştan sonra Çeperli’ye dönmeyip Erzurum’a yerleştiler. İlerleyen yıllarda yakınlarını kaybeden Nene Hatun hayatını çocuklarıyla devam ettirdi. Çanakkale Savaşında oğlu Yusuf’u şehit verdi. 1916 yılında Rus işgaline uğrayan Erzurum’da, 1917 yılında başlayan ve 1918 yılı şubat-mart aylarına kadar devam eden, Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Müslüman soykırımının da şahidi oldu. Cumhuriyetle birlikte Nene Hatun, artık bir daha savaş yüzü görmedi, ancak bu kez de fukaralığın pençesinde bir hayata mahkum oldu.(6)   Kara Fatma   Erzurum’da doğdu, gençliği cephelerde geçti. Balkan savaşlarında, Kafkas cephesinde çarpıştı, Sarıkamış’ta eşi Derviş Bey şehit oldu. Milli Mücadele döneminde 150 kişilik bir çetenin başında işgalcilere karşı amansız bir mücadele vermiştir. Bursa, İzmit, İznik, Alaşehir, Sivrihisar’da düşmanla göğüs göğüse çarpışmış ve üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiştir. Afyon’daki çarpışmalarda Yunan’lılara esir düşerek 19 gün işkence görmüş ve bir fırsatını bularak kaçmıştır. Cepheden cepheye 13 yaşındaki kızıyla birlikte koşan Kara Fatma, bir şarapnel parçasının eline isabet etmesiyle iki parmağını kaybeder. Milli Mücadele sonunda üsteğmenlik maaşını Kızılay’a bağışlayan Kara Fatma ‘’istiklal madalyam bana yeter’’ diyecek kadar da gönlü zengin bir kadındı. Kara Fatma’nın bundan sonraki hayatı tam bir felaket içinde geçer. Açlık ve sefalet içinde Galata’da ki bir Rus Manastırında kalır. Odasında serili iki çuval ve üzerinde yattığı tahtalar olan Kara Fatma, ‘’Açlığımı belli etmemek için geceleri odama kapanır ağlarım’’ diyor. ‘’Ne olursa olsun halimi belli etmemeye çalışıyorum. Soranlara eşyalarımızın başka bir yerde olduğunu, torunlarımı da sağlam yetişsinler diye tahta üzerinde yatırıyorum’’ diyor. 55 yaşındaki Kara Fatma kızı ve torunlarına bakabilmek için, ‘’Ne iş olursa yaparım ama bu yaşta bana kimse iş vermiyor, ben de kızım ve torunlarım aç kalmasınlar diye belli etmeden akşamları yardım toplamaya çıkıyorum’’ diyor. (7) O’nun bu hali 1954 yılında fark edildi, torunları yatılı okula yerleştirildi ve kendisine de aylık bağlandı. Hayatı boyunca rahat yüzü görmemiş açlık ve sefaleti iliklerine kadar yaşamış olan Kara Fatma 2 Temmuz 1955 tarihinde Darülaceze’de hayata gözlerini yumdu. Kasımpaşa Kulaksız mahallesindeki kimsesizler mezarlığına defnedilen Kara Fatma’nın kabri yapılan yol nedeniyle ortadan kaybolmuş vaziyette…(8)   Nafiz Bey Nafiz (Kotan) Bey 1887 Erzurum doğumlu olup, Hacı Ahmet Bey’in oğludur. Babasının vefatı üzerine İstanbul’a yerleşmiştir. Kurtuluş savaşı sırasında 4 tayyare alarak Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasında büyük katkısı olmuştur. Nafiz Bey; İstanbul’daki bütün varlığını paraya çevirip Ankara’ya gelerek devlete bağışlamıştır. Kurtuluş Savaşından sonra kurduğu inşaat şirketiyle Ankara’da birçok bina yapmış, işlerinin bozulması üzerine 1939 yılında tekrar Erzurum’a gelmiştir. 17 haziran 1948 tarihinde burada vefat etmiştir. Bingür Solmaz(9) ve Necati Bölükbaşı; Nafiz Kotan’ın devlete armağan ettiği Fiat 2R uçağının -birebir örneğini- yaptırıp Erzurum havaalanına monte ettirdiler. Ulaştırma Bakanı ve Devlet Hava Meydanları genel Müdürünün katılımı ile açılışı yapıldı. (10)   DİPNOTLAR: 1-Muzaffer Taşyürek’in ‘Soğuk cennetin Çocukları’ romanının ismine izafeten.. 2-Muzaffer Taşyürek 3- Muzaffer Taşyürek (dadaş dergisi) 4-Makbule Sarıkaya (Bir çocuk kasabası Sarıkamış) 5- Ulu Cami etrafında teşekkül etmiş ola bir efsaneye göre: Sultan Murad’ın müritlerinden biri her gün büyük bir ermişin Ulu Cami’de sabah namazı kıldırdığını, bu zatın aynı zamanda vaktin kutbu olduğunu öğrenir. O’nu görmek için Erzurum’a gitmek istediğini Sultan Murad’a söyler. Padişah da onu Erzurum’a Habip Baba’nın (Extra dipnot 1*) yanına gönderir. Habip Baba O’nu Ulu Cami’ye yollarken tembih eder: ‘’Çok dikkatli ol; O’nu görür görmez git elini öp, hayır duasını al’’ der. Mürit erkenden kalkar, sabah namazı için Ulu Cami’ye gider. Bir de bakar ki gökyüzünde ne kadar kuş varsa yere inerek camide toplanmaktalar. İçlerinden en büyüğü öne çıkar ve toplanan kuşlara namaz kıldırmaya başlar. Mürit heyecanla kuşlara iyice yaklaşınca Sultan Murat’ın cemaate namaz kıldırmakta olduğunu görür. Mürit’in orada dili tutulur, dona kalır. Namaz bitince Sultan Murat da cemaati de ortadan kaybolurlar. Mürit de döner İstanbul’a gider. (Profesör Dr. Bilge Seyidoğlu, Şehr-i Mübarek Erzurum) 6- M. Talat Uzunyaylalı (Efsane kadın Nene Hatun) 7- Yedigün dergisi, Mekki Said’in röportajı (9 ağustos 1933) 8- Bilinmeyen Tarih (Murat Kutlu) 9- Tıp Profesörü, Sarıkamış doğumlu.(Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm başkanı) 10- Şemsettin Gürtekin EXTRA DİPNOT: 1-Derler ki; Habip Baba, gemiyle Hac’ca gitmek için kervanla İstanbul’a gelmiş. Fakat ne yazık ki gemiye yetişememiş, hamamda yıkanıp öyle Erzurum’a döneyim demiş. Hamamda, Sultan Murat’ın (4. Murat) vezirleri yıkanıyorlarmış. Hamamcı, Habip Baba’yı içeri almak istememiş, Habip Baba’nın ısrarları sonucunda bir köşede sessiz sedasız yıkanmasına izin vermiş. Biraz sonra da padişah tebdil-i kıyafet hamama gelmiş. Hamamcı O’nu da almak istemeyince, ‘’şu ihtiyarın yanında sessizce yıkanayım demiş’’. Birbirini tanımayan iki kişi bir köşede sessizce yıkanırken, Habip Baba Padişah’ın sırtını keselemiş. Padişah da mecburen Habip Baba’yı keselerken şöyle demiş: ‘’ Görüyormusun baba padişaha vezir olmak varmış, biz böyle korkudan gizlice yıkanırken şu adamların keyfine bak..’’ Habip Baba da Padişah’a hitaben şöyle demiş: ‘’Öyle bir Sultan’a vezir olacaksın ki senin sırtını koskoca bir cihan padişahı keseleyecek’’ Öyle ya her aşığın bir ahı vardır; gâhi Arzu, gâhi Kamber…
Ekleme Tarihi: 27 Haziran 2013 - Perşembe
Murat ÇANKAYA

SOĞUK CENNETİN KAHRAMANLARI

Dadaş  Rüştü Paşa

 

12 mart 1918’de İstanbulkapı’dan Erzurum’a giren Türk birliklerinin başında bulunan, Erzurum semalarında Türk bayrağını dalgalandıran Dadaş Rüştü Paşa; 1872 yılında Erzurum’da doğdu. Rüştü Efendi; haksızlıklar karşısında başı eğilmemiş dik duruşlu bir Erzurum evladıydı. 1893’de Harp Okulu’nu topçu subayı olarak bitirdi. Erzurum’da 1906’da meydana gelen halk hareketinde zabit gurubunun arasında yer almış ve Kur’an-ı Kerim üzerine ‘ölünceye kadar neme lazım,neme gerek’ dememeye yemin etmişti.

 

Balkan savaşına katılan Dadaş Rüştü, 1918’de Kazım Karabekir Paşa’nın Erzurum’u geri almak için başlattığı harekatta en önde savaşan birliklerin başındaydı. Bu birlikler Erzurum’a girip şehri Ermenilerden temizledikten sonra; sadece kalenin çevresindeki mezarlara Ermenilerin katlettiği Erzurum’luların defin işlemi iki gün sürmüştür.

 

Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum çevresindeki faaliyetlerine destek olan Rüştü Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması ile İngilizlere verilmesi istenen silahları İngilizlere teslim etmemiş, Kongre günlerinde Hasankale birliklerinin başında bulunan (Deli) Halit Paşa, Kazım Yurdalan ile beraber şöyle bir karar almışlardır: ‘’Erzurum ve çevresinde bölgenin Türklük ve Müslümanlık unsuruna karşı olumsuz gelişmeler olduğu takdirde, zaman kaybetmeksizin duruma müdahale edilecek, geçici bir halk hükümeti kurulacak, seferberlik ilan edilerek bölgede oluşturulmak istenen suni Ermenistan oluşumuna karşı mücadele verilecek’’.

 

Kurtuluş savaşı’nda 3. Kafkas Tümen Komutanlığı görevinde bulunarak Kars ve Ardahan’ın geri alınmasında önemli görevler üstlenen Rüştü Paşa 1921 yılında generalliğe yükselerek 9. Kafkas Tümen Komutanı oldu.  Akabinde 9. Kolordu Komutanı oldu ve Erzurum Milletvekili seçildi. Mustafa Kemal Atatürk; askerlerin ya ordudaki görevlerini ya da parlamenter hayatı tercih etmeleri gerektiğini açıklayınca siyasete atılarak Halk Fırkası meclis grubunda yer aldı.

 

Rüştü Paşa’nın ismi Mustafa Kemal Paşa’ya yapılmak istenen İzmir suikastına karışması dolayısıyla, 1926 yılında idama mahkum edildi. Sehpası İzmir Hükumet Konağı önünde kurulmuştu. İdama götürülürken ağlayacak kadar dolmuştu. Son sözleri şöyleydi: ‘’ Korkumdan değil bu ağlayış… Harp meydanlarında bin defa ölüme göğüs gerdim, gözlerimi bile kırpmadım, ölümün böylesi kahrediyor insanı… Ne olur beni kurşuna dizin!  Bu son arzumu olsun yerine getirin. Beni boşu boşuna itham ediyorlar. Suikast teşebbüsünü duyunca kaç defa (Yapmayın, hem kendinizi hem muhalefeti mahvedeceksiniz) dedim. Bilirmiydim  dinlenmeyeceğimi?’’ (2)

 

Deli Halit Paşa (Karsıalan)

 

1883 yılında İstanbul’da doğdu Harbiye’yi bitirip Yemen’e gitti. Bundan sonraki bütün hayatı cephelerde geçti. Cephelerde gözü karalığı korkusuzluğu heyecanı ve ataklığı ile ünvanı ‘deli’ye çıkmıştı. Mondros’tan sonra Kazım Karabekir Paşa ile 15. Kolordu Komutanlığı’na gelerek İslam Tümeni’nden kalan kuvvetlerle bir savunma çekirdeği oluşumunu sağladı.

 

Erzurum’un kurtarılışı sırasında bugünkü Büyük Kiremitlik Tabyası’nın  güneyindeki Haydari Boğazı’ndan Erzurum’u kurtarmak üzere ilerleyen Dersim birliklerinin başında Halit Paşa vardı. Birlikler Harputkapı’dan  Erzurum’a ilerlerken Ermeniler Kiremitlik Tepe’ye Ruslar’ın kurduğu top bataryalarıyla hem tepenin kuzeyinden ilerleyen Dadaş Rüştü Paşa birliklerini, hem de güneyden ilerleyen Deli Halit Paşa birliklerini top ateşi altına almışlardı.

 

Deli Halit Paşa ; Narman, Oltu, Ardahan, Posof ve Artvin’inde düşman işgalinden kurtuluşunu sağlayarak Kars Kalesi’ne Türk bayrağı çekmiştir. Milli  mücadele dönemi başında Erzurum Kongresi’nde bazı delegelerin Mustafa Kemal’e karşı çıkmalarını, aldığı yıldırma tedbirleriyle o önlemişti. Sakarya Savaşı’nda 12. Gruba komuta etti. Büyük taarruzda Kocaeli grubu komutanlığı yaptı, mezalimi ile ünlü Yunan 11. Tümenini, komutanı General Kladas’ı birliği ile beraber esir aldı.

İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Ardahan milletvekili olarak katıldı. Bu dönemde paşalar meselesi yüzünden Meclis’te sert tartışmalar yaptı. Malul gazilerle ilgili bir önergeye imza toplamak için Ali Çetinkaya ile tartışırken Meclis koridorunda vuruldu ve birkaç gün sonra öldü. Mecliste vurularak öldürülen bir milletvekili olarak tarihe geçti. Ölüm sebebi bir sır olarak kaldı.(3) 

 

Kazım Karabekir Paşa

 

İstanbul’da doğdu. Sırasıyla Askeri Rüştiye, Askeri İdadi’yi, Harbiye Mektebi’ni ve Erkan-ı Harbiye mektebini bitirerek yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. 1916’da Kutü’l-Amare’yi kuşatan 18. Kolordu komutanlığına getirildi. Burayı aldıktan sonra Irak’ta İngilizler’le çarpıştı.

 

1918’de Erzincan, Erzurum ve Kars’ı Ermeni ve Rus’lardan geri alan birliklerin başında O vardı. Doğu’da kazandığı zafer ve başarılardan sonra ele geçirdiği 120 vagon silah ve cephaneyi batı cephesine göndererek Büyük Zafer’in kazanılmasında önemli bir katkıda bulundu. Savaştan sonra askerlikten ayrılarak 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın başkanlığına seçildi. 1925’te Şeyh Said ayaklanması sebebiyle parti kapatıldı. Kazım Karabekir , Mustafa Kemal Paşa’ya yapılan İzmir suikasti ile ilgili görülerek bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti. Siyasi hayatına 12 yıllık aradan sonra 1939’da İstanbul milletvekili olarak devam etti. 1946’da TBMM başkanlığına seçildi ve bu görevde iken 26 ocak 1948’de vefat etti. 

Kazım Karabekir, savaştan sonra geride kalan sahipsiz şehit çocuklara meslek kazandırmak amacıyla Erzurum’daki Firdevsi kışlasındaki iş ocağına nakledildi. Bu ocakta otomobil tamiri ve şoförlük eğitimi verilmekteydi. Daha sonra kuyumculuk mektebi, ilkokul, anaokulu ve gece yatılı okulu açıldı. Mayıs 1920’de bu çocukların sayısı 1650’yi bulmuştu. Paşa; Erzurum halkının da katıldığı bir programda, kurduğu bu teşkilata ‘’Çocuklar Ordusu Teşkilatı’’ adını verdiğini söyledi.

Paşa, örgütlediği bu eğitim-öğretim faaliyeti ile bölgedeki yetim, öksüz çocuklara sahip çıktı. Yalnızca yetim Müslüman çocuklara değil yetim Ermeni çocuklarına da aynı muameleyi yapmıştı. Trabzon’da bir okulu yetim kalmış olan Ermeni çocukları için tahsis etmişti. Bunları ölümden sefaletten kurtararak onların meslek sahibi olmalarını sağladı. Kendisine yetimler babası dendi. (4)

 

Nene Hatun

 

1857 yılında Pasinler’in Çeperli köyünde doğdu. 1877 yılında Rus ve Ermeni birlikleri Aziziye Tabyalarını ele geçirdi. Bu baskından yaralı olarak kurtulan bir asker Erzurum’a haberi yetiştirdi. Ulu Cami’de sabah ezanı yerine, bütün Erzurum’un Aziziye Tabyalarına koşması söylendi (5). Olaydan bir gün evvel Nene Hatun’un ağabeyi Hasan cepheden yaralı olarak eve geldi, işgal günü de vefat etti. Nene Hatun’un kocası cephedeydi, iki çocuğunu uyutup Aziziye Tabyasına doğru koşmaya başladı. 2000’e yakın düşman askeri öldürülmüş bir kısmı da kaçmıştır. Bu destanın en önemli özelliklerinden biri düşmanın silahlı olmasına karşılık, Erzurum halkının kazma, satır vs. ile çarpışmaları ikincisi ise Anadolu insanını kuvay-i milliye ruhudur.

Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyarete gelen NATO komutanına ‘’Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım, bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım’’ diyerek Amerikalı generali kendisine hayran bıraktırmıştır. Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmiş ve 1955 tarihinde vefat etmiştir.

Nene Hatun ve ailesi savaştan sonra Çeperli’ye dönmeyip Erzurum’a yerleştiler. İlerleyen yıllarda yakınlarını kaybeden Nene Hatun hayatını çocuklarıyla devam ettirdi. Çanakkale Savaşında oğlu Yusuf’u şehit verdi. 1916 yılında Rus işgaline uğrayan Erzurum’da, 1917 yılında başlayan ve 1918 yılı şubat-mart aylarına kadar devam eden, Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Müslüman soykırımının da şahidi oldu. Cumhuriyetle birlikte Nene Hatun, artık bir daha savaş yüzü görmedi, ancak bu kez de fukaralığın pençesinde bir hayata mahkum oldu.(6)

 

Kara Fatma

 

Erzurum’da doğdu, gençliği cephelerde geçti. Balkan savaşlarında, Kafkas cephesinde çarpıştı, Sarıkamış’ta eşi Derviş Bey şehit oldu. Milli Mücadele döneminde 150 kişilik bir çetenin başında işgalcilere karşı amansız bir mücadele vermiştir. Bursa, İzmit, İznik, Alaşehir, Sivrihisar’da düşmanla göğüs göğüse çarpışmış ve üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiştir. Afyon’daki çarpışmalarda Yunan’lılara esir düşerek 19 gün işkence görmüş ve bir fırsatını bularak kaçmıştır.

Cepheden cepheye 13 yaşındaki kızıyla birlikte koşan Kara Fatma, bir şarapnel parçasının eline isabet etmesiyle iki parmağını kaybeder. Milli Mücadele sonunda üsteğmenlik maaşını Kızılay’a bağışlayan Kara Fatma ‘’istiklal madalyam bana yeter’’ diyecek kadar da gönlü zengin bir kadındı. Kara Fatma’nın bundan sonraki hayatı tam bir felaket içinde geçer. Açlık ve sefalet içinde Galata’da ki bir Rus Manastırında kalır. Odasında serili iki çuval ve üzerinde yattığı tahtalar olan Kara Fatma, ‘’Açlığımı belli etmemek için geceleri odama kapanır ağlarım’’ diyor. ‘’Ne olursa olsun halimi belli etmemeye çalışıyorum. Soranlara eşyalarımızın başka bir yerde olduğunu, torunlarımı da sağlam yetişsinler diye tahta üzerinde yatırıyorum’’ diyor. 55 yaşındaki Kara Fatma kızı ve torunlarına bakabilmek için, ‘’Ne iş olursa yaparım ama bu yaşta bana kimse iş vermiyor, ben de kızım ve torunlarım aç kalmasınlar diye belli etmeden akşamları yardım toplamaya çıkıyorum’’ diyor. (7)

O’nun bu hali 1954 yılında fark edildi, torunları yatılı okula yerleştirildi ve kendisine de aylık bağlandı. Hayatı boyunca rahat yüzü görmemiş açlık ve sefaleti iliklerine kadar yaşamış olan Kara Fatma 2 Temmuz 1955 tarihinde Darülaceze’de hayata gözlerini yumdu. Kasımpaşa Kulaksız mahallesindeki kimsesizler mezarlığına defnedilen Kara Fatma’nın kabri yapılan yol nedeniyle ortadan kaybolmuş vaziyette…(8)

 

Nafiz Bey

Nafiz (Kotan) Bey 1887 Erzurum doğumlu olup, Hacı Ahmet Bey’in oğludur. Babasının vefatı üzerine İstanbul’a yerleşmiştir. Kurtuluş savaşı sırasında 4 tayyare alarak Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasında büyük katkısı olmuştur. Nafiz Bey; İstanbul’daki bütün varlığını paraya çevirip Ankara’ya gelerek devlete bağışlamıştır. Kurtuluş Savaşından sonra kurduğu inşaat şirketiyle Ankara’da birçok bina yapmış, işlerinin bozulması üzerine 1939 yılında tekrar Erzurum’a gelmiştir. 17 haziran 1948 tarihinde burada vefat etmiştir. Bingür Solmaz(9) ve Necati Bölükbaşı; Nafiz Kotan’ın devlete armağan ettiği Fiat 2R uçağının -birebir örneğini- yaptırıp Erzurum havaalanına monte ettirdiler. Ulaştırma Bakanı ve Devlet Hava Meydanları genel Müdürünün katılımı ile açılışı yapıldı. (10)

 

DİPNOTLAR:

1-Muzaffer Taşyürek’in ‘Soğuk cennetin Çocukları’ romanının ismine izafeten..

2-Muzaffer Taşyürek

3- Muzaffer Taşyürek (dadaş dergisi)

4-Makbule Sarıkaya (Bir çocuk kasabası Sarıkamış)

5- Ulu Cami etrafında teşekkül etmiş ola bir efsaneye göre: Sultan Murad’ın müritlerinden biri her gün büyük bir ermişin Ulu Cami’de sabah namazı kıldırdığını, bu zatın aynı zamanda vaktin kutbu olduğunu öğrenir. O’nu görmek için Erzurum’a gitmek istediğini Sultan Murad’a söyler. Padişah da onu Erzurum’a Habip Baba’nın (Extra dipnot 1*) yanına gönderir. Habip Baba O’nu Ulu Cami’ye yollarken tembih eder: ‘’Çok dikkatli ol; O’nu görür görmez git elini öp, hayır duasını al’’ der. Mürit erkenden kalkar, sabah namazı için Ulu Cami’ye gider. Bir de bakar ki gökyüzünde ne kadar kuş varsa yere inerek camide toplanmaktalar. İçlerinden en büyüğü öne çıkar ve toplanan kuşlara namaz kıldırmaya başlar. Mürit heyecanla kuşlara iyice yaklaşınca Sultan Murat’ın cemaate namaz kıldırmakta olduğunu görür. Mürit’in orada dili tutulur, dona kalır. Namaz bitince Sultan Murat da cemaati de ortadan kaybolurlar. Mürit de döner İstanbul’a gider. (Profesör Dr. Bilge Seyidoğlu, Şehr-i Mübarek Erzurum)

6- M. Talat Uzunyaylalı (Efsane kadın Nene Hatun)

7- Yedigün dergisi, Mekki Said’in röportajı (9 ağustos 1933)

8- Bilinmeyen Tarih (Murat Kutlu)

9- Tıp Profesörü, Sarıkamış doğumlu.(Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm başkanı)

10- Şemsettin Gürtekin

EXTRA DİPNOT:

1-Derler ki; Habip Baba, gemiyle Hac’ca gitmek için kervanla İstanbul’a gelmiş. Fakat ne yazık ki gemiye yetişememiş, hamamda yıkanıp öyle Erzurum’a döneyim demiş. Hamamda, Sultan Murat’ın (4. Murat) vezirleri yıkanıyorlarmış. Hamamcı, Habip Baba’yı içeri almak istememiş, Habip Baba’nın ısrarları sonucunda bir köşede sessiz sedasız yıkanmasına izin vermiş. Biraz sonra da padişah tebdil-i kıyafet hamama gelmiş. Hamamcı O’nu da almak istemeyince, ‘’şu ihtiyarın yanında sessizce yıkanayım demiş’’.

Birbirini tanımayan iki kişi bir köşede sessizce yıkanırken, Habip Baba Padişah’ın sırtını keselemiş. Padişah da mecburen Habip Baba’yı keselerken şöyle demiş: ‘’ Görüyormusun baba padişaha vezir olmak varmış, biz böyle korkudan gizlice yıkanırken şu adamların keyfine bak..’’ Habip Baba da Padişah’a hitaben şöyle demiş: ‘’Öyle bir Sultan’a vezir olacaksın ki senin sırtını koskoca bir cihan padişahı keseleyecek’’

Öyle ya her aşığın bir ahı vardır; gâhi Arzu, gâhi Kamber…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler güzel sözler deneme bonusu veren siteler