Adaleti ve doğruluğuyla meşhur olan Nuşirevan, 49 sene Sasani Devleti'nin başında bulunmuştur (1). Peygamber Efendimiz, Nuşirevan'ın müslüman olmadan ölmesine çok üzülmüştü. Saltanatının ilk yıllarında gaddar insafsız ve zevk-ü sefasına düşkün bir hükümdardı. Nuşirevan; bir gün çok da zeki olan bir veziri ile beraber ava çıkmış. Avlandıktan bir süre sonra, adamlarından ayrılıp veziri ile beraber bir köşede istirahat ederken iki baykuş gelip ötmeye başladılar. Vezirine;
-Keşke şu kuşların dilinden anlasaydık, dedi. Zeki vezir fırsatı kaçırmadan, dedi ki;
- Hünkârım ben kuş dilinden anlarım. Eğer tensip buyurursanız konuştuklarını zat-ı alilerinize anlatayım.. Nuşirevan, peki anlat bakayım dedi. Bunun üzerine vezir;
-Bu kuşlardan biri, diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü ise senin oğluna kızımı veririm fakat başlık parası olarak bir harabe isterim diyor. Oğlan tarafı diyor ki başımızda Nuşirevan gibi bir hükümdar varken sana bir değil on harabe veririm, yeter ki sen kızını oğluma ver.
Vezir böyle söyleyince, Nuşirevan'ın gözündeki gaflet perdesi açıldı. O andan itibaren halini ve ahvalini değiştirdi. Ölünceye dek halkını adaletle yönetti. Nice zaman sonra ölüm geldi çattı. Evlatları etrafında çaresizce bekliyorlardı. Tabipler bir türlü iyileştiremediler. Evlatlarına;
-Benim hastalığıma ancak harabede yaşayan baykuş eti iyi gelir. Eğer baykuş eti yersem şifa bulurum, dedi. Evlatları baykuş aramaya çıksa da, bir vakit sonra eli boş dönüp dediler ki;
- Baba, ne bir baykuş ne de bir harabe bulabildik.. Nuşirevan bunu duyunca sevindi, demek ki hiç harabe kalmamış. Nuşirevan öldüğünde tabutu tüm memleketi dolaştırılarak kimin hakkı varsa alsın diye tellal bağırtılmış olmasına rağmen hiç kimse alacağım var dememiştir.
DİPNOTLAR:
1-Amr İbn-i As Mısır valiliği yaparken, şehrin merkezine çok büyük bir cami yaptırır. Fakat caminin köşelerinden biri bir yahudinin arazisine taşar. Yahudiye, ne kadar para teklif edilirse edilsin arazisini satmaz. Bunun üzerine Amr İbn-i As, arazinin değerinin iki katı kadar para verir ve ''arazinin hakkı budur'' diyerek yahudinin rızası hilafına araziye el koyar. Yahudi, Hz. Ömer'e şikayet etmek üzere Mekke'ye gider. Halife'yi bir ağacın gölgesinde uyurken bulur. Halife olduğuna bir türlü inanamaz. Halife olduğuna ikna olduktan sonra derdini anlatır. Hz. Ömer de bir kemik üzerine;
-''Nuşirevan bizden daha mı adildi?'' diye yazarak, kemik parçasını valiye vermesini söyler. Yahudi, şaşkın bir şekilde Mısır'a gelerek yazıyı valiye verir. Aniden valinin rengi atar ve yahudiye, arazisinin verildiğini söyler. Yahudi bu işten hiçbir şey anlamaz, yazının hikmetini sorar. Amr İbn-i As, yahudiye başlarından geçen şu olayı anlatır.
İslamiyetten önce Hz. Ömer ve Amr İbn-i As, İran'a develerini satmaya giderler. Gece bir handa kalmaya karar verirler. Hancı;
-Paranızı ve devenizi ücret karşılığı bana emanet edin yoksa çalınabilir, der. Onlar da buna yanaşmayıp, develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. Sabah uyandıklarında develerinin ve altınlarının çalındığını anlarlar. Hancıya sorduklarında, hancı;
-Ben sizi uyarmıştım, der. O mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. O da;
-Hancıya emanet etseydiniz, der. Bunun üzerine Nuşirevan'ın yanına giderler. Nuşirevan onları dinledikten sonra şöyle der;
-Develeriniz ve altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz? diye sorar. Hz. Ömer;
-Biz sizi uyumuyor biliyorduk onun için rahat uyuduk, der. Nuşirevan, misafiri olmalarını söyleyerek bir hafta müddet ister.
Bir hafta sonra develeri ve altınları bulunmuştur. Nuşirevan şöyle der;
-İki gün sonra, biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. O zaman daha adil olduğumu göreceksiniz, der. Amr İbn-i As, iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. Şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. Hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. Hz. Ömer ise kendi çıktığı kapıda Nuşirevan'ın oğlunun asılı olduğunu görür. Hırsızlarla işbirliği yaptığını öğrenince, Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır.
Nuşirevan, bir avı kebap yapacakmış fakat tuz yokmuş. Bir parça tuz getirmesi için uşaklardan birini köye göndermiş. Uşağa şöyle demiş;
-Tuzu para ile al, ta ki o köyden tuz almak tarafımızdan bir adet olup köy harap olmasın, diye tembih etmiş. Yanındakiler :''Bir parça tuzdan ne fenalık çıkar'' demişler.
Nuşirevan demiş ki;
- Zulmün esası cihanda önce az imiş. Sonra her gelen bir parça artırmakla bu günkü dereceyi bulmuştur..