İngiltere’nin Hindistan’ı kolonileştirmesi amacıyla kurulan East India Company, Britanya adına (Doğu Hindistan Şirketi) 18. ve 19. yüzyıllarda Asya’da büyük fetihler yapmıştı. Adından da anlaşılacağı üzere bu fetihlerin odak noktası ise Hint topraklarıydı. İngiliz askerler, Hindistan’da yani ülkelerinden 7.500 km. uzakta yerli birimlerle kanlı bir savaş veriyorlardı. Ancak onları düşman askerinden daha çok korkutan başka bir canlıydı. Bütün bir Hindistan’ı fethetme gücüne sahip İngiliz askerinin en büyük rakibi kobralar olmuştu. Hindistan’ın başkentinde kobra nüfusu büyük bir artışa geçmişti ve bu da İngiliz askerlerinin ölümüne sebep oluyordu. Çünkü İngilizler daha önce kobra yılanı ile hiç karşılaşmamışlardı. İngilizler de buna çözüm olarak bölge halkına bir teklifte bulundu ve yılanları öldürüp getiren Hint'lilere para vereceklerini söylediler.
Hint'liler için bu büyük bir fırsattı. Yılanlara alışkın olduklarından ve fakirliğin getirdiği mecburiyetle yılan avına çıktılar. Düzenli olarak yılanları öldürüp, İngilizlere teslim ediyorlardı ve yılan başına da bir sterlin alıyorlardı. O kadar çok yılan öldürmüşlerdi ki, bir süre sonra yılanların neslinin tükenme noktasına geldiğini fark ettiler. Ancak yılan biterse para da bitecekti. Hintliler de bunu bildiklerinden İngiliz güçlerinden gizli olacak şekilde iç bölgelerde yılan çiftlikleri kurdular. İngilizlerden aldıkları parayla daha fazla yılan üretiyor ve yine o yılanları da İngilizlere satıyorlardı. Ancak bu sefer yılanlar düzenli ve daha hızlı şekilde üredikleri için İngilizlerin cebinden eskisinden daha fazla para çıkıyordu. Kârdan çok zarara girdiklerinden dolayı bu girişimlerinden vazgeçtiler. Hintliler de artık çiftliklere ihtiyaç duymadıklarından kurdukları yılan çiftliklerini dağıttılar ve tüm kobralar ait oldukları yere, doğalarına, döndüler. Döndüler dönmesine de kobralar artık eskisinden de kalabalıktı ve can almaya devam ediyorlardı. O günden beri ise kontrol altına alınması beklenen ancak yapılan müdahale sonucunda daha kötü bir hal alan durumlara kobra etkisi adı veriliyor.
HARUN REŞİT VE CADI
Abbasilerin hükümdarı ve 5. Harun Reşit bir şeyi çok merak edermiş. Rivayet edilir ki; Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman generale;
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var. Kadınlar hayatta en çok ne ister bunu bilmek isterim, demiş. General'e demişler ki;
-Kafdağı’nda yaşayan bir cadı var, sorunun cevabı ondadır.. General, cevap verebilmek için, Harun Reşit’ten süre istemiş. İzin alır almaz yola düşüp, günlerce at koşturarak cadıyı bulmuş. Cadı da ne cadı ama; çirkin, saçı başı darmadağın, upuzun, kıvrık, kirli tırnaklarının arasında kurtçuklar dolaşıyor.. General yüzüne bakamıyor ama, cadıya sormuş;
-Kadınlar hayatta en çok ne ister?. Korkunç cadı generale şöyle bir alıcı gözüyle bakarak;
-Evlen benimle, o zaman öğrenirsin, demiş. Evlenmese kelle gidecek, evlense hayatı sönecek. Kelle daha önemli gelmiş, yaşamak başka bir şey. “Peki, evleneceğim” demiş. Cadı, halinden pek memnun. Demiş ki;
-Madem benimle evlenmeye söz verdin var git Harun Reşit’e söyle cevabı;
-*Kadınlar en çok özgür iradeleriyle hareket etmek, yaşamak isterler.*
General atlamış atına, varmış Harun Reşit’in huzuruna ve cevabı söylemiş. Cevaptan, Harun Reşit mutlu olmuş ki generalin hayatını bağışlamış. General cadıya söz vermiş. Evlenecek, kaçarı yok. Gerisin geriye dönmüş, içi kan ağlayarak cadıyla evlenmiş. Öyle düğün, dernek olmamış. Zaten neyine generalin, içi kan ağlıyor. Gece vakti, o dünyalar çirkini yaratık cadı dünyalar güzeli bir kadına dönüşmüş. Cadı demiş ki;
-Benim kaderim böyle. Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısında çirkin. Ne dersin; geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışarıdayken mi güzel olayım? General düşünmüş, taşınmış ve demiş ki;
-Sen bilirsin, kararını kendin ver. İşte o zaman olanlar olmuş ve cadı sonsuza kadar çok güzel bir kadına dönüşmüş. Derler ki, hâlâ mutlu ve mesut yaşıyorlar Kaf Dağı'nın eteklerinde..
Kıssadan hisse:
1- Kadınlar, en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2- Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3- İster güzel olsun ister çirkin, her kadın aslında bir cadıdır.
Hayatınız, seçtiğiniz kadındır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız, şefkatli bir kadına rastlarsanız vicdanınız gelişir.
Hayatınız seçtiğiniz kadındır. Alıcı bir kadına rastlarsanız vazgeçtikleriniz, verici bir kadına rastlarsanız tembelliğiniz artar.
Hayatınız seçtiğiniz kadındır. Dengeli bir kadına rastlarsanız mutlu, dengesiz bir kadına rastlarsanız filozof olursunuz.
Hayat, Babil’in Asma Bahçeleri gibi katmanlar halinde yükselir. Sizi bir kattan diğer kata, yanınızdaki kadın götürür. Bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası manzarası ile hayatıdır. Eğer erkek; akıllı ise kendini kadına teslim ederken, ‘‘Ben bir hamurum, istediğin gibi yoğur’’ diyendir. Sonuçta kadının yoğurmasından ortaya çıkacak olan, ya nefret edilecek ya da gurur duyulacak bir eserdir.
Hayatınız, seçtiğiniz kadındır..Özgür iradesiyle hareket eden kadın; güzeldir, zekidir, yaratıcıdır, mutludur. Harun Reşit öğrendiği cevabı acaba hayatında uygulayıp o da mutlu olmuş mu? Rivayette bunun cevabı yok.