Türk Dünyasının en büyük yazarlarından biri olan ve eserleri çeşitli dillere çevrilip milyonlarca kişi tarafından okunduğu halde Nobel alamayan bir Kırgız Türk’ü olan Cengiz Aytmatov’un yazdığı ‘’Gün olur asra bedel’’ adlı romanında yer verdiği bir Kırgız efsanesinde ‘mankurt’ ve ‘mankurtlaştırmak’ kelimesi geçmektedir. Bunun hikayesi şöyledir.
‘’Juan-Juan’’ olarak bilinen ve Kırgızistan Türk'lerinin baş düşmanı olan acımasız bir topluluk varmış. Bu insanlar, çevrelerindeki büyük küçük topluluklara fırsat bulduklarında saldırırlar, onların yerleşim yerlerini yakıp yıkarlarmış. İnsanları öldürdükten sonra çevrede ne varsa yağmalarlar, bazı kişileri de esir ederlermiş. Esir ettikleri kişileri kendi bölgelerine götürüp inceleyip, güçlü olanları mankurtlaştırmak için ayırıp güçsüzleri ise satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırlarmış, çünkü onlar belki bir gün götürüldükleri yerden kaçıp vatanlarına dönebileceklerdir. Fakat ötekiler, mankurtlaştırılarak ölene kadar köle olarak yaşayacaklardır.
Mankurtlaştırılacak kişinin önce kafa derisi yüzülür sonra tek kıl kalmayacak şekilde bütün saçları yolunur. Kişinin kafası tamamen temizlendikten sonra, kesilen bir devenin boyun tarafından alınan deri parçası sıcak sıcak bu kişinin kafasına geçirilir. Deri yüzülürken kan içinde kalan kafa, hemen deriye yapışırmış. Kafatası deve derisiyle tamamen kaplandıktan sonra; hem daha çabuk kurusun hem de çığlıkları duyulmasın diye esir, bir çöle götürülür.. Kafasını yere sürüp deriyi çıkarmaması için, boyun kısmına kütüğe benzer bir şey geçirilir, el ve ayakları bağlanır yere eğilemeyecek biçimde bir ağaçla sabitlenirmiş. Esirin yakınları, onu kurtarmak için bazen yola koyulurmuş; fakat kaçırılan kişinin ‘mankurt’ olacağını/olduğunu duyunca artık onu aramazlarmış. Çünkü mankurtlaştırılan birisinin artık ana babasına bile hayrının olmayacağını biliyorlarmış. Fakat yine de esirin kaçırılma ihtimaline karşı, yanlarına gözcü dikilirmiş. Esir, günlerce kızgın güneşin altında beklediği için, kafasındaki deri kurumaya başlar. Kurudukça büzülür, büzüldükçe de kafatasını aynen mengene ile sıkar gibi gerermiş. Ayrıca kökünden kazınan saçlar yeniden çıkmaya başlayınca, kafada kuruyan deriye çarpıp geri döner ve böylece kıllar üste doğru çıkamayınca alta doğru inerek, beyine saplanırmış. Hem kafatasının gerilmesi hem de kılların beyine saplanması esire anlatılması çok güç bir acı yaşatırmış. Eğer esir çok güçlü ve dayanıklı değilse acıya dayanamayarak ölürmüş. Hatta mankurtlaştırılmak için çöle bırakılan beş esirden en az biri ölmezse, bunları kaçıranlar kendilerini şanslı görüyorlarmış.
Esir eğer yaşamayı başarabilirse hem çektiği acılar hem de kılların beyine batması sebebiyle şuurunu kaybedermiş. Juan-Juan’lar onu çölden alıp getirir, boynundaki kalıbı çıkarır ve ona yemek verirlermiş. Anasını babasını doğduğu yeri adını vs. unutan esir; artık kendisini karnını doyurmaya çalışan bir varlık olarak görmeye başlarmış. Esirin sahibi olarak gördüğü kişi , ona sıkça yemek verip kendine bağlarmış. O dönemde mankurtlar, normal kölelerden daha değerliymiş. Bir mankurt, güçlü ve dayanıklı on esire bedelmiş. Hatta bir olay sonucunda bir mankurt öldürülürse bunun bedeli hür bir kişinin bedelinin üç katıymış. Çünkü çöllerdeki sıcaklara, o çölde deve gütmek için günlerce sıcağa dayanabilmeye ancak bir mankurt dayanabilirmiş. Açlıktan ölmemesi için yiyeceğini ve suyunu, donmaması için birkaç parça giysi verince bütün işleri çekinmeden yaparlarmış.
Nayman Ana adında bir kadının, çocuğunu mankurt olmaktan kurtarması için yaptığı mücadelenin anlatıldığı bir efsane vardır. Efsaneye göre Nayman Ana’nın oğlu, Juan-Juan’lar tarafından kaçırılmıştır. Anası, mankurt olmaktan kurtarabilmek için oğlunun peşine düşer. Oğlunu, Juan-Juan’ların develerini gütmekle görevlendirdikleri bir yerde bulmuş ve gizlice yanına sokularak onun karşısına çıkmıştır. Anası oğluna her ne kadar kendi adını, babasının adını söylemişse de sözünü dinletememiş. Anası bunu bildiği halde oğluna her fırsatta;
-Senin baban Dönenbay’dır, sen Dönenebay’ın oğlusun, demiştir. Bundan şüphelenen Juan-Juan’lar köleye, karşısına çıkacak her kim olursa olsun oklayıp öldürmesini emretmişlerdir. Bir gün yine annesi oğlunun karşısına çıkıp senin baban Dönenbay demek isteyince, köle hiç tereddüt etmeden okunu çekip anasını öldürmüştür. Efsaneye göre Nayman Ana’nın ruhu bir kuş olup havalanmış ve oğlunun başının üstünde dönmeye başlamıştır. Havada dönerken bile oğluna ‘’Senin baban Dönenbay,senin atan Dönenbay…’’ diye seslenip durmuştur. Hatta bu olaydan ötürü, o kuşun adına ‘Dönenbay kuşu’ demişlerdir.