Okulların tatil oluşuyla, Erzurum’dan gelenler tarafından, futbol stadyumundan şimdiki devre-mülkün olduğu yere kadar çadır kurulurdu. Ayrıca banliyö treni ve minibüslerle sabah gelip akşam dönenler de olurdu. Çadırda kalanlar genellikle zengin ve sosyalitesi yüksek olan Erzurum eşrafıydı. Sabah erkenden Rahim Ustanın fırınından lavaş ekmek almaya giderken, Hacı Rüştü Kahvesinin önünde bulunan büyük sedirlerde tanımadığım yaşlı insanları görürdüm. Bunlar çadırlarda kalanlar olmalıydı..
Gençlik Kulübü tarafından, burada sahne kurulup tiyatro ve müzik etkinlikleri düzenlenirdi. Çadır sahipleri sünnet düğünlerini de klarnet ve zilli tef eşliğinde burada yaparlardı. Bahçelerde tatil günleri, fırınlarda pişirilen büyük tepsiler içerisinde koyun etli tavalar yenilirdi. İhsan Toraman'ın yaptığı göletteki kayıklar, çadırda kalanların çok ilgisini çekerdi. İkisi fiber-glas olan 12 kayığa binmek için uzunca kuyruk oluşturulurdu (1). Çadırlarda kalanlar ikindi vaktinden sonra ve geceleri Sevda Çeşmesinin olduğu yerde uçurtma uçurulurdu (2). Gövdesine pil ve küçük ampül yerleştirilip uçurulan uçurtmalar gece vakti her taraftan görülürdü.
Çayın kuzey tarafı, trenin su aldığı cenderenin karşısı ise bizim mahallenin piknik alanıydı. Adana'dan gelenler tarafından burada lunapark kurulunca artık piknik yapılmazdı (3). Cuma güreşleri de burada yapılırdı. Öğleden sonra bütün mahalleli sarı renkte sepetleriyle/çepik piknik yerine gelirdi. Hemen salıncak kurulur ve semaverler yakılırdı. Kızlar semaveri, ''tütün bacaya, kızlar kocaya..'' nakaratıyla yakarlardı. Kızların oyunları ise pabuç çırtma ve beş taş oyunuydu (4). Semaver çayının yanında; ev helvası, yumurta, hurma tatlısı, kaz lokması, göğermiş peynir ve tandır ekmeği yenirdi. Çok kere Saime abla ve Behile hala da gelirdi.
Bu bölgenin biraz batısında, çermik yolundan çaya kadar kanal vardı. Kanalın batı tarafında ise diğer mahallelerden gelenler piknik yapardı. Bunların çocukları ise bağırarak top oynardılar. Bu bölgenin tamamı, paket taşla yapılı çermik yolundan bir m. kadar aşağıdaydı. Bahçeler ile yol arasındaki kanaldan devamlı su akardı. Bahçelerin sonuna doğru briket harmanı ve yolun kenarında da, Soğuk Çermiğin hizasında ''göz suyu'' çıkardı. Çermikte kızaran gözler bu suyla yıkandığında ferahlardı. Meydan köprüsünden çermiklere kadar olan bu yol bir belediye işçisi tarafından süpürülürdü.
Malakan üzerindeki tahta köprüyü geçip bahçelere gelince hemen solda yüzü batıya dönük şekilde çadır vardı. Çadırın sağında atış poligonu sol tarafında ise halkacı vardı. yerden 1 m. yükseklikte demir bir bariyer bulunmaktaydı. Yaklaşık 3 m. ilerde eğik bir masa üzerinde; Yeni Harman, Kulüp ve Çamlıca sigaraları duvarda ise ikaz levhaları vardı. Üçü bir liradan satılan kasnakları, makyajlı kızlar güzel cümleli sözlerle satmaya çalışırlardı. Kasnak bir sigarayı içine almış, ikinci sigaranın da üzerinde ise sigara verilmezdi. Eğer atış isabetli ise, ''helal Adana'lı Celal..'' karavana ise, ''olmadı bir daha..'' denilirdi. Kazanılan sigaralar verilip yerine kasnak alınırdı. Müşteriye göre sol tarafta bulunan kişi, kasnakları elindeki uzun çubukla toplardı. Elindeki kasnakları, yere sabitlenmiş 1 m. boyundaki demir çubuğa takardı.
Sağ tarafta ise tüfekle atış poligonu vardı. Çay bardağı tabanı büyüklüğündeki hedefe isabet ettirildiğinde ray üzerinde bulunan uçak düşüp altta bulunan baruta isabet edip patlama sesi duyuluyordu. Karavana atışlar çok olunca standın sahibi biraz daha uzaktan ateş edip havasını atıyordu (5) . En sağda bulunan kulübede ise aşırı makyajlı falcı kız vardı. Fala baktıracak şahıs üç tarafı kapalı kabine girince kız perde ile açık olan tarafı kapatıp programına başlıyordu. En çok vukuat her şeyi bilen fakat başına gelecekleri bilmeyen falcı kızın kabininde oluyordu.
Bu çadırın güney-doğusunda döner salıncak vardı. Salıncağın çaya taraf olan kısmında hayvanat bahçesi çadırı vardı. Hayvanat bahçesinde; ayı (adı Berduş.), maymun, pelikan, aslan, yılan ve daha bir çok hayvan vardı. Adam bunlara komut verir ve dediğini yaptırırdı. Çadırın içi anfi şeklindeydi ve sandalyeliydi. Her program arası plak çalardı. Müzik ilçenin her tarafından duyulurdu. Mine Koşan, Yıldız Tezcan, Yüksel Özkasap, Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin, Yıldıray Çınar'ın türküleri çalınırdı. En çok dikkatimi çeken ise kör bir adamın numarasıydı. Elinde kibrit kutusu ebatlarında bir deste kağıt vardı. Karşısındaki bir rakam söylerdi. Bütün kağıtları yavaşça sayardı. Sonunda şöyle derdi; ''19 veya 21 deseydiniz hediye kazanacaktınız. Ama siz 20 dediğiniz için kaybettiniz.'' Bir evvelki ve bir sonraki kağıdı gösterirdi. Kağıtta hediye yazılıydı. Çantasında hediyeler vardı ve her oyun bir liraydı. Kördü veya kör numarası yapıyordu. Kazananı hiç görmedim.
Masa üzerinde kırmızıya boyanmış büyükçe bir daire vardı. Bundan daha küçük 4 veya 5 daire ile yaklaşık 30 cm. yükseklikten atılarak kırmızı renkli dairenin üstünün kapatılması istenmekteydi. Bu numarayı da hiç kimse yapamıyordu. Sahibi daha yüksekten atarak hızlıca yapabiliyordu.
Halkacının batısında bulunan cırcırın sahibi çok pratik birisiydi. Dörde bölünüp; İstanbul, İzmir Samsun ve Adana yazılı olan cırcırın kapağına müşteriler para koyardı. En küçük rakam 2 en büyük ise 64 idi. 64'ün olduğu aralık çok dar yapılmıştı. Mesela cırcır İstanbul'da durduğunda, T şeklindeki sapı uzun aparatla diğer 3 bölümdeki paraları hızlıca köşeye çekiyordu. Kazananları da hızlı bir şekilde ödüyordu. Bahisler başlıyor diyerek cırcırı hızlıca çeviriyordu. Para yatırmalar devem ederse, hile olmasın diye cırcırı çevirmeye devam ediyordu.
Tam cenderenin hizasında cambaz gösterisi vardı. Yerden yaklaşık 5 metre yükseklikte halat üzerinde akrobat kadın, elinde çubuk olmadan yürüyüp akabinde de bisiklet sürüyordu. En sonunda gözleri bağlı bir şekilde ayaklarında su dolu tenekelerle elinde çubukla karşıya yürümüştü. Bir kişi devamı olarak ''çalkala Boncuk'' diye tempo tutardı. Zemin yeşillik olduğu için, herkes oturarak seyrediyordu. Programın sonunda bir kişi şapkayı ters çevirip para toplardı.
Şimdiki düğün salonunun orada çaya yakın kısımda ikinci döner salıncak vardı. Döner salıncak bazı seneler burada kurulurdu. Etrafı, bariyerlerle kapatılmıştı ve kapısı vardı. Kapıdaki kişiye parasını veren merdivenle platforma çıkıyor ve salıncağa biniyordu. Görevli emniyet zincirinin takılıp takılmadığını tek tek kontrol ediyordu. Salıncağın dönüş hızı arttıkça heyecan da başlıyordu. Bu işte profesyonel olan Saime Abla önündeki kişinin salıncağına tekme vururdu. Salıncak hem yörüngesinde dönüp hem de yalpalıyordu. Adam korkusundan panik yapınca mecburen salıncak durdurulurdu. Saime Abla bunu hep yapardı.
Salıncağın biraz ilerisinde hayvanat bahçesi çadırı vardı. Koskoca bezden bir reklamasyon panosunda, ''Deniz kızı Eftalya burada'' yazısı vardı. Başka bir çadırda, etrafı su olan dönen bir platform vardı. Maket ördekler atlı karınca gibi dönüyordu. Halkayı boynuna takan hediye alıyordu. Bir gün Saime abla halkaları isabet ettirip 4-5 tane oyuncak kazanınca, sahibi Saime ablaya halka satmadı. Başka bir yerde raylı sistem üzerinde metalik bir tank vardı. Bunu itekleyip karşıdaki hedefe vurunca barut patlıyordu. Bunu hiç kimse yapamıyordu, sadece sahibi yapabiliyordu. Bunun yanında ağaca sabitlenmiş dikdörtgen şeklinde kutu ve içinde çakılı çiviler vardı. Üstte bulunan yerden metalik para atıldığında içerdeki paraları hareketlendirip aşağıdaki delikten düşen paraları alıyordu. Para kazananı görmedim.
Malakan üzerindeki tahta köprüyü geçince sağda bulunan çadırda sihirbazın karşısındaki adamın karnına kılıç saplama numarası yapılıyordu. Hatta, şöyle diyordu; ‘’Kim istiyorsa, kılıcı o saplasın.’' Evimize de yakın olduğu için her sabah burayı gezerdim. Adana'lı zannettiğim bu aileler çadırlarının arka tarafında kahvaltı yaparlardı. Kadınların hepsi kırmızı renk ağırlıklı şalvar giyerdi. Çadırların hepsi birbirleriyle iletişim halindeydi. Öğlene doğru hareketlilik başlardı. İkindiden sonra ise çok kalabalık olurdu. Çadırlarda kalan zenginler, sabah gidip, ikindi vakti dönüşlerinde lunaparka gelirlerdi. Bazen de 25-40 yaş arası kabadayı zannettiğim 5-6 kişilik gurupları görürdüm.
DİPNOTLAR
1-Kayıkları ve çay bahçesinin ilk müstecirleri; Özdemir Şahiner ve Hasan Çakıcı/Kuzu Hasan'dı. Çay ocağı ise, şimdiki danışma binasının 20 m. kadar kuzeyinde idi. Çay ocağının güney tarafındaki penceresinin önünde betondan bir eklenti vardı. Garson çayları buradan alır, boş bardakları buraya koyardı.
2- Veli Baba çay bahçesinden yaklaşık 50-60m doğuda yolun sağ tarafında bir kaynak suyu daha vardı. Üçüncü bir kaynak ise, stadın doğu duvarını orta kısmının yaklaşık 50 m. doğusundaydı. Sevda Çeşmesinin güney kısmında stada kadar uzanan bir bahçe daha vardı. Burada bazen günübirlik gelen aileler olurdu. Sümbül gibi 20-30 cm. uzunluğundaki bitkinin boru gibi yapraklarından tatlı süt gibi bir sıvıyı içerdik. Şimdiki hemşire lojmanlarının olduğu yerde büyükçe bir romantik göl ve söğüt ağaçları vardı. Buraya, belediyenin dikmek için getirdiği köklü kavak fidanları konulurdu.
3- Diğer piknik yerleri:
a)Hasandede: Sabah namazından sonra at arabalarıyla gidilirdi. Kayanın tepe kısmından inilen mağarada çok soğuk kaynak suyu vardı. Büyükçe bir tencere gibi olan yerden su alındığında su hiç eksilmezdi. Su kaynağının akıp giden bir ayağı da yoktu. Tam köşede gizli bir geçit vardı. Buraya girenlerin bir daha geri dönmediği söylenirdi. Mağaranın batı tarafında Hasandede'nin kabri ve yanında da bodur ve çok dalı olan bir ağaç vardı. Çocuğu olmayan kadınlar ağacın dallarına beşik niyetine bez bağlardılar.
b)Deliçermik: Köprüköy'ün kuzeyinde bulunan çamur ve çermiğiyle ünlü piknik yeri.
c)Asboğa: Erzurum'a giderken sağda asfaltın kenarında büklerin de olduğu bahçe. Kanatlı yaban hayvanlarının mekânıydı. Duvarlarla çevrili suyu da ılık olan bir de çermik bulunmaktadır.
d)Mezbahanın bahçesi: İki derenin arasındaki kavak ağaçlarıyla kaplı çardaklı bahçe.
e)Hikmet Efendi'nin bahçesi: Mezbahanın güneyindeki söğüt ağaçlı bahçe.
e)Kanlıtarla: Paşabey Mahallesinin doğusunda çayın kenarındaki bahçe. Hem piknik yapılır hem de yün ve çamaşır yıkanırdı.
f)Gıdigin bahçesi: Şimdiki Atatürk anıtının bulunduğu yerin doğusu.
g)Taşbaşı: İmam Hatip Lisesinin alt tarafında bostanların da olduğu bahçe.
g) Gözeler: İlçenin doğu çıkışında asfaltın sağ tarafında, Cemal ve Sıtkı Gözeler'e ait bahçe. Erzurum'dan bile gelenler olurdu.
Bir aile hafta sonu Deliçermik veya Hasandede'ye gideceği zaman 3-4 gün önceden ''okuyucu'' denilen bir kadın tarafından diğer mahalllerdeki tanıdıklara toplu halde gidilmesi için duyurulurdu. Okuyucu'ya, haber verdiği evler harçlık verirdi.
4-Beş taş oyununu kazanan, karşısındakinin yüzüne totemist ritüeller yaparak;
-Yağladım, üzledim, tepirledim düzledim gibi anlamsız sözler söyleyip rakibini kızdırıyordu.
5-Bu çadırın aynısı, Aras-Edaş'ın yerinde vardı. Bu çadırı akşam Çermik Şenliklerine giderken görmüştüm.