Dr. Toksöz Bayram Karasu, 1935, Hasankale doğumlu. Erzurum Lisesi’ni bitirip 1953’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne giriyor. Mezuniyetin ardından da lisede parasız yatılı okuduğundan devlete borcunu ödemek için bir süre Adana’da çalışıyor. Zorunlu hizmeti bitince askere gidiyor. Tezkeresini alır almaz Kanada’daki Montreal Üniversitesi’ne giriyor. St. Jeanne D’Arc Hastanesi’nde eğitim görüyor. 1964’te Amerika’nın ünlü Yale Üniversitesi’nden kabul alıyor. Yale’in ardından New York’a taşınıyor. O günden beri, tam 39 yıldır New York’ta. Bugün Albert Einstein Tıp Okulu’nun psikiyatri ve davranış bilimleri bölüm başkanı. Kendisine bağlı 10 hastane var. Muayenehanesi ise Manhattan’da en zenginlerin yaşadığı Upper East Side’de bulunuyor.
Psikanaliz ve psikanalitik-psikoterapi dallarında dünya çapında bir üne sahip Profesör Toksöz B. Karasu’nun, İngilizce orijinali ‘Of God and madness’ (Tanrı ve deliliğe dair) olan kitabından başka ‘Mutluluğun ruhu’ ve ‘Huzurlu yaşama sanatı’ adında ABD’de Best seller olan iki kitabı daha bulunuyor. Babası Cemil Karasu’ya ithaf ettiği içinde 99 şiiri bulunan Ruhumun Damarları adlı yeni bir kitap çıkarmaya hazırlanıyor. ‘’Hayatta birçok iş başardım ama babam yaşıyor olsa benimle en çok bu kitap yüzünden gurur duyardı’’ diyor.
‘Her insan, kendi taklitlerinin toplamıdır’ diyen Toksöz Karasu’nun ‘Yahudi Efendi’ adıyla çıkan satış rekorları kıran, derin psikolojik tahliller, tarihi anekdotlar ve aforizmalar içeren manik-depresif bir insanın 1905 de İstanbul’da başlayıp 1947 de Kudüs’te biten dram dolu hayatı ajitatif bir şekilde bütün şeffaflığıyla ortaya seriliyor. Çökmekte olan imparatorluğu, cumhuriyetin filizlendiği ilk yılları, tarihsel arka planda savaşların ülkelerin ve insanların değiştiği bu romanda doğumundan itibaren huzurun peşinde koşan, birkaç defa intihara teşebbüs eden, önce hristiyan sonra ateist akabinde yahudi ve en sonunda müslüman bir sufinin gönlünde Kudüs’te son bulan bir ruhun arayışlarını başarıyla anlatan sarsıcı bir roman…
Hep bir göçmendir Adam Zakir, hiçbir yere ait değildir. Osmanlı sarayında bir göçmen, gezdiği tüm ülke topraklarında kimliksiz bir yabancı ve en can alıcısı da tüm dinlerdeki inançları deneyen ve Tanrı’yı arayan bir kayıp kişi. Ertuğrul’un, kendisinin yerine padişah olacak olması Adam Zakir’in içindeki haseti beslerken, bir yandan da nefsini köreltmeye ve dinler arasındaki yolunu bulmaya çalışır. Adam Zakir’in daha sonraki hayatı kuru bir yapraktır. Bir ülkeden diğerine, bir inançtan öbürüne, bir insandan başkasına savrulup durur…
Prof. Dr. Toksöz B. Karasu’nun “Yahudi Efendi” adlı kitabından…
Osmanlı İmparatorluğunun son günleri; Vahideddin’in Meveddet Hanım’dan olma oğlu Ertuğrul’dan önce, Yahudi asıllı cariyelerden birinden (Şira Kohen-Şahane Hanım) bir oğlu olur (İki defa kürtaj yapılır, üçüncü de Şira Hanım diretir…). Adı Adam Zakir… (Emmanuel Karasu; Şira Hanımı Selanik’ten getirir. Önce Sultan Reşat’a sunar, O kabul etmeyince Sultan Vahidettin’e sunulur.) Osmanlı Sarayı bunu kabullenemediğinden dolayı anne ve çocuğun hayatı Robert Kolej yakınlarındaki lüks bir çiftlik evinde geçer. Burada Arnavut çiftçiler vardır, bir de Hasankale’li şoför Abbas. Mürebbiye bir Fransız katoliği (Madam Blanche), müzik öğretmeni Ermeni Soğomonyan, tarih öğretmeni şii bir arap Muhsin Efendi, ibranice konuşan bir haham (Haham Nahum). Bunların hepsinden haftanın altı günü ders alarak, izole edilmiş bir mekanda çocukluğunu yaşayamadan büyür Adam Zakir.
Evleri hep konuklarla dolup taşıyordu: Emmanuel Carasso, Haham Nahum, maliye nazırı Cavid Bey, sadrazam Talat Bey, gazeteci Vladimir Jabotinsky, ataşemiliter Deedes, A.B.D. Büyükelçileri Bay Strauss ile Bay Elkus, mebus Behar Bey, Meclis üyesi iki Yahudi daha, David Ben-Gurion ve İzhak Ben-Zvi gibi hukuk öğrencileri. Evdeki konuşma ve tartışmalar sabahlara kadar sürüyordu, konu belliydi kurulacak İsrail Devleti…(1)
İmparatorluk yıkılınca, evi terketmeleri söylenir. Bu arada annesi de ölmüştür, cenazeyi defnederken kimsenin ağlamayışı ve tabutun hafif oluşu Adam Zakir’i şüphelendirir. Meseleyi kabullenmek zorunda kalır. Ermeni bir kadının işlettiği pansiyonda kalarak, hem tıp fakültesinde derslere girer hem de üniversitenin kütüphanesinden ve yemekhanesinden istifade eder. Tanıştığı Süleymaniye camisinin imamı, okuması için Marifetname’yi verir. Pansiyondaki bir olaydan sonra karakolluk olur. Suçsuz olduğunu ispatlar, Vahdettin’in oğlu olduğu anlaşılınca trene bindirilerek İtalya’ya babasının yanına gönderilir.
İtalya’ya babasının evine geldiğinde babası (sultan Vahideddin) o sabah ölmüştür. Sokağın ortasında beklerken Fransa’ya giden yahudi bir ailenin (Lugner) bozuk arabasını tamir edip onlarla beraber Fransa’ya gider. Bu ailenin Fransa’daki kliniğinde çalışır. Kızlarının adı Sara’ dır, oğulları ise küçük yaşta ölmüştür. O’nun adı da tesadüfen Adam’dır ve Adam Zakir’e çok benzemektedir. Adam Zakir bazen bunların evinde bazen de otelde kalmaktadır. Dr. Lugner profesyonel bir hekimdir özellikle kürtaj konusunda…
Bir gün; hukuk tahsili için Fransa’ya gelmiş olan Hasankaleli Cemil Karasu ve eşi ( Sabina) çocuklarının olamadığını söyleyerek Dr. Lugner’den tıbbi yardım isterler. Mekanik dölleme metoduyla bebekleri olur (Adını doğrucu demek olan Amiti koyarlar). Dr. Lugner’in kızı Sara evlenir ve onların da çocukları olmaz. Bu sıralar Fransa’yı Almanya işgal etmiştir ve yahudiler için sıkıntılı günler başlamıştır. Sara’nın çocuğu olmadığından kocası askere gitmek zorundadır. Çocuklarının olması için Dr. Lugner aynı metodla kızının da çocuğu olmasını sağlar. Kızın adını Nevim koyarlar. Almanlar Sara’yı ve kocasını alıp götürürler. Sahipsiz kalan çocuğu; Adam Zakir, Cemil Karasu ve Sabina’ya teslim eder. Bir müddet sonra da Cemil Karasu Fransa’yı terkedip Hasankale’ye gider. Adam Zakir’de cephe gerisinde hastalara bakarken bir yolunu bulup İstanbul’a kaçar.
İtalya’da babasının evinde hizmetçinin verdiği harita ile İstanbul’da sarayın metruk odalarından birinde hazine ararken yakalanır. Akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti için akıl hastanesine gönderilir. Mazhar Osman Adam Zakir’i hemen tanır. Bir gemi ile Filistin’e gitmesine yardımcı olur. Filistin’de Müslüman bir Sufi’nin yanında kalır ve klinik açarak hekimlik yapar. Bu arada Şükran adlı komşu bir kızla gönül ilişkisine girer. Artık oruç tutup namaz kılmaktadır. Bir gece sahurda sufi’nin şarap içmesi Adam Zakir’i hayal kırıklığına uğratır.
42 yaşında hipofiz beyin tümöründen ölür , sufi ile aralarındaki son konuşma şöyledir..
- Ben öleceğim diye mi ağlıyorsun?
- Hayır, yeryüzündeki tek dostunun ben olduğunu söyledin ya, onun için ağlıyorum.
Bir kalenin granit duvarı önünde dikiliyordum. Aşağıda ansızın yüzlerce beyaz güvercin belirdi, kanatlarıyla altıgenler ve dikdörtgenler dokudular, Erzurum kilimlerindeki desen ve şekillerin aynısını. Onlara doğru attım kendimi…(2)
Adam Zakir’in tek isteği vardır Sufi’den; tuttuğu günlükleri Hasankale’de yaşayan Cemil Karasu’ya ulaştırması…
Kitap böyle biter…
Adam Zakir’in kendisine tıpatıp benzeyen Şükran’dan bir çocuğu olmuştur, adı Zakir’dir . 1984 yılında annesi Sabina’nın ölümünden sonra babasına ait notlardan yola çıkan Toksöz Karasu Filistin’e giderek ‘yarı kardeşim’ dediği Zakir’i bulur. Kördür ve beyin tümöründen muzdariptir. (3)
Kitabın türkçesi ile ingilizce baskısı arasında biraz farklılıklar vardır, türkçe baskısından bazı bölümler çıkarılmış. Adam Zakir’in annesinin soyu Türkiye’de devam etti. Yayınevi (Everest) bu bölümü çıkarmak zorunda olduklarını, zira bu ailenin şu an Türkiye’nin en etkili ailelerinden biri olduğunu söylüyor. (4)
Kitabın ingilizce baskısının son satırları şöyledir. ‘’In 1996, I was diagnosed with the same type of brain tumor that Adam, Emmanuel Carasso, and Şukran’s son, Zakir, had. I was operated on, and tumor was partially removed’’. Türkçesi: 1996 yılında Emmanuel Karasu, Şükran ve Adam’ın oğlu Zakir’de olduğu gibi bana da ‘’beyin tümörü’’ teşhisi konuldu. Ameliyat oldum, ve tümör kısmen çıkarıldı. Bu mesele hakkında, Toksöz Karasu ‘’ Adam Zakir’de olduğu gibi bende de beyin tümörü çıktı. O yüzden çocuk sahibi olmadım, çocuğuma da geçmemesi için’’ demiştir.(5)
‘’Hakikat her zaman tutarsızdır ve hiçbir ahlaki değeri yoktur’’ diyen Toksöz Karasu; İlkokulu ve ortaokulu Hasankale’de, liseyi ise yatılı olarak Erzurum Lise’sinde okudu. İbrahim Hakkı İlkokulu’nun 65 sene evvelki, arşivinde tozlanmış notlarına ulaştığımızda; böyle bir dehanın bu okulda okuyup mezun olmasından dolayı duygulu anlar yaşandı. Bir konferans için Erzurum’a gelen Dr. Karasu bu vesileyle Hasankale’ye de uğrayarak arkadaşlarıyla hasret giderip babası Cemil Karasu’nun mezarını ziyaret eder. (Cemil Karasu’nun mezarını bulduk, İbrahim Hakkı Hz.lerinin oğlu Şakir Efendi ve torunlarının türbesinin hemen yanında.) Konuştuğumuz arkadaşları, aynı zamanda beyin cerrahı olan doktorun çok zeki ve başarılı bir öğrenci olduğunu, babası Cemil Karasu’nun başbakan Şükrü Saracoğlu Hasankale’ye geldiğinde ön plana çıkarak ilçenin sıkıntılarını dile getirdiğini söylediler. Toksöz Karasu yıllar evvel Türkiye’ye dönmek ister, tek isteği Amerika’da aldığı profesörlük ünvanının kabul edilmesi.Tahmin edileceği gibi bu isteği bakanlık tarafından kabul görmez.
Mutluluk geçici bir fenomendir. Huzur kalıcı bir hali yansıtır. Huzur; herkes için ulaşılabilir bir hedef, ancak emek ve kararlılık ister. Huzura ulaşmak da kolay değildir, hatta huzura ulaşmak mutluluğa ulaşmaktan daha zordur. Huzur, olgunluğa erişmiş bir yetişkinliktir, ruhlu ve maneviyatçı bir varoluş halidir. Mutluluğa ve huzura giden yolun bir sonu ya da bitiş çizgisi yoktur, yalnızca başlama noktası vardır. Şu anda bulunduğunuz nokta ise başlamak için en iyi yerdir.(6)
Hayatınızın anlamını sadece yaşayarak bulamazsınız, hayat muazzam bir harita gibidir. Bu harita nereye gidebileceğinizi gösterir, ama size nereye gitmeniz gerektiğini söylemez. Yönelmeniz gereken adres sizin içinizden gelmelidir.(7)
DİPNOTLAR:
1-Bu paragraf, ‘Yahudi Efendi’ kitabından aynen alınmıştır.
2- İbrahim Hakkı Hz.lerinin torunlarından Belkı İbrahimhakkıoğlu’na Türk Edebiyatı Vakfındaki bir konferansta Şakir ve Zakir’in hikayesi sorulduğunda…
‘’ Gerçek olmayan fakat mesaj veren menkıbe şöyledir. İbrahim Hakkı Hazretlerinin Şakir ve Zakir diye iki oğlu vardır. Şakir abittir Zakir ise ayyaştır. Bir gün İbrahim Hakkı Hz.leri meyhaneye gider ve oğlunun borçlarını kapatır. Sonra abit olan oğluyla Hasankale’nin burçlarına çıkar. Şakir orada ‘Babacığım beni kırklara karıştır’ der. Hazret orada 39 tane uçan güvercinleri gösterip, ‘Atla sen de karış onlara’ der. Fakat abit olan Şakir atlamaz. Zakir ise Meyhaneye gidince babasının hesabı kapattığını öğrenir ve duygulanır. O da babasının yanına gider. Babası O’na da aynı şeyi söyler. O hiç tereddüt etmeden –bütün perişanlığı ve pişmanlığıyla- atlar ve kırklara karışır.’’ (21 kasım 2012 nakleden Aydın Başer)
Menkıbelerde asıl değil fasıl aranmalıdır. Çıkaracağı sese bakılmalıdır; bazen hicaz bazen de hüzzam olur. Olayın akabinde İbrahim Hakkı Hz.leri, Şakir’e hitaben didaktik ve aforizmatik şu beyiti söyler.
Harabat ehline hor bakma Şakir,
Defineye malik viraneler var.
3- Aydoğan Vatandaş 11 şubat 2007 Zaman gazetesi pazar eki
4-Aydoğan Vatandaş 11 şubat 2007 Zaman gazetesi Pazar eki.
5-Vahdettin’in sırrı: bir Yahudi oğul (iyibilgi.com)
6- Huzurlu yaşama sanatı Toksöz B. Karasu (Boyner yayınları
7- Mutluluğun Sırrı Toksöz B. Karasu (Alfa Yayınları)
Hemşehrimiz Toksöz Bayram Karasu’nun hayatını araştırırken bizlere kolaylık gösteren herkese teşekkür ederiz…
Suat Özaras - Murat Çankaya