Ali Osman ENGİN
Köşe Yazarı
Ali Osman ENGİN
 

ANAYASA REFERANDUMU VE TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANININ SÖZLERİ!..

Herkes tarafından çok iyi bilindiği gibi, bir anayasa değişikliği ve gündemi sürekli işgal eden başkanlık sistemi konularında TBMM çatısı altında çalışmalar yapılıyor. Yapılan çalışmaların ve hazırlanan taslakların arka plânında sürdürülen süreçlerin demokrasi anlayış ve geleneğine uymadığını hiç kimse iddia edemez ve hazırlanan taslakların halk iradesini temsil eden TBMM çatısı altında çok belirgin bir çoğunluk tarafından onaylanmış olması da, yine çok doğal ve olması gerektiği gibi muhalefet tarafından eleştirilmesini ve karşı tezlerin demokratik olgunluk ve demokrasi kültürü çerçevesinde geliştirilmesini engellemez. Çünkü muhalefetin yapmış olması gereken eleştiriler, geliştireceği alternatif tezler ve muhalefete oy vermiş olan halk kitlelerinin beklenti ve talepleriyle uyumlu olduğu düşünülmelidir.                 Muhalefetin yapıcı eleştiriler ve yeni alternatiflerin üretilmesini sağlayacak görüş ve düşünceler ortaya koyamaması, meclis çoğunluğuna dayanan iktidar ve aynı görüşleri paylaşarak destek veren siyasi yapıların farkına varamayacakları olumsuzlukların düzeltilmesini ve halkın tamamının beklentilerini karşılayacak çalışmaların yapılmasını doğrudan veya dolaylı olarak engelleyecektir. Ancak temel dayanak her ne yapılırsa yapılsın demokrasi anlayışının ilke ve yasaları çiğnenmemelidir, halk çirkin algı operasyonlarıyla şaşırtılan halk kitlelerinin doğal olarak şaşı bakar hale getirilmemeleri gerekir. Aksi halde yolunu şaşıran halk kitlelerinin düşüncenin boyutları arasındaki tezatları ortadan kaldırmaları, farkındalık düzeylerini yükseltmeleri ve doğruyla yanlışı birbirinden ayırmaları, geleceğe dönük objektif kestirimlerde bulunmaları imkânsız hale gelecek ve kimin nerde yer alacağı, kimlerle beraber olacağı, hangi istikametlere yol tutacağı önceden tahmin bile edilemez. Sonuçta ister iktidar ve ister muhalefet de olsun, geniş halk kitleleri sonuç itibariyle ortaya çıkacak meltem rüzgârları ve yıkıcı fırtınalar önünde sürüklenip gideceklerdir. Halbuki doğru olan, sebeplerinde öncesinde olmak ve kontrol mekanizmalarını kullanarak daha beklendik ve istendik sonuçların doğmasını sağlayacak alternatif sebep ve gerekçeler üretmek lazımdır. Demokrasi kültürünün içselleştirilmiş olması, tutum ve davranışa dönüştürülmesi vazgeçilemez kriterlerdir.                 Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve kamu hizmeti verdiklerini beyan eden kurum ve kuruluşlar kendi taraftarlarının ve hatta karşılarında duran kitlelerin akıllarıyla alay edercesine ve onları kendi başlarına karar veren bir pozisyondaymış gibi akıllarınca tepeden bakan  yönlendirmeler yapamazlar ve yapmamalıdırlar. Bunu yapmaya çalışanlar uzun yıllara dayanan birikimleri kendi egolarının tatmini uğruna bir anda tuzla buz ederler. Bu tür naylon, sentetik ve hibrit zihinli yöneticilerin ortaya koydukları çarpık söylem ve anlayışlarla; esasında daha önce ve normal zamanlarda asla fark edilemeyen en hafif ifadeyle karanlık emeller boyutuyla kimleri ne için ve nereye kadar idare etme çabalarının gün yüzüne çıkmasını sağlamış olurlar. Harakani’ nin dediği gibi; “dil kalbin aynasıdır. Kalpte ne varsa dilde de o olur”.                 İktidar erkini elinde tutan AKP ve bir ölçüde muhalefet olan MHP kendi tabanlarının talep ve beklentilerini de mutlaka dikkate almış olacaklar ki, yeni anayasa ve başkanlık sistemi ile ilgili olarak ortak bir anlayış çerçevesinde uzlaşarak bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışma TBMM’ den beklenen ve olması gereken bir çoğunlukla onay almıştır. Doğal olarak Nisan ayı içerisinde de halk oylamasıyla halkın önüne getirilecek ve verilecek karar herkesi bağlayacaktır. Halkın vereceği kararı yok saymak, halkın iradesi ve aklıyla alay edercesine yönlendirmeler yapılmaya çalışılması; izahı bile yapılamayacak garabetler oluşturuyor. Anlaşılan odur ki, bu tür yöneticiler kendi taraftarları arasında bile birlik ve beraberliği sağlayamamış, hep tepede olduğu için bakışını da tepeden şekillendirmiş, bulunduğu tepelerin kar, boran ve fırtınaları hep göz ardı ederler ve  bulundukları tepelerde debelenmekle işi götüremeyecekleri ortaya çıkınca; panik ortaya çıkar, olumsuz kaygılar artar ve öfke kontrolü zayıflar. İşte bu durumda söylenen sözler çok önemsiz veya o derecede önemli sayılabilir.                 Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi iktidarı oluşturan Ak Parti ile açık bir uzlaşı içerisinde hazırladıkları anayasa taslağı ve başkanlık sistemi çalışmalarının mevcut anayasal sistemin ve demokrasi geleneğine uymadığını iddia edenler temelde kendi beklenti ve arzularını ortaya koyduklarını anlamak çok zor değildir. Bu tür iddiaları ortaya koyanların hali hazırdaki anayasal çerçeveye de uymadıkları açıktır. Çünkü tüm bu yapılanlar mevcut sistem çerçevesinde yapılmaktadır. Elbette ki muhalefet edilebilir, karşı çıkılabilir, alternatifler üretilebilir. Ancak hiçbir tarafın işi kişiselleştirmesi ve çamur atmalara dönüştürmesi doğal karşılanamaz. Son dönemlerde sayın Cumhurbaşkanının söylemleriyle yapılan çalışmalara karşı çıkanların söylemlerini karşılaştırıyorum ve hangisinin ülkem ve milletim açısından şahsıma daha yakın olduğuna bakarak izleyeceğim yolu belirlemeye çalışıyorum. Bağımsız olarak temel değişkenler çerçevesinde kendime bu iradede olarak kendi kararımı verebilecek düzeyde inanıyor ve güveniyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın Türk Milletinin düşmanı hain paralel yapılar ve bölücü terör unsurlarıyla sürdürülen devlet mücadelesindeki cesaret ve kararlılığını kesinlikle destekliyorum. İyi ki varsınız sayın Cumhurbaşkanım. MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ de;  kim ne derse desin bilge liderliği ve öngörüleri kapsamında sayın Cumhurbaşkanına verdiği destek açısından sadece takdir edilmeyi hak ettiğini belirtmek vicdani bir sorumluluktur. Ak Parti ve MHP seçmeni temelde aynı veya benzer anlayışlara sahiptirler. Bu iki kitle arasında gidiş ve gelişler yaşanıyor. Umarım ilerde çok daha sıkı bağlar oluşur, ülkemiz ve milletimiz adına çok anlamlı çalışmalar gerçekleştirilir.                 Terör örgütleri ve Paralel yapılarla ilgili olarak verilen amansız mücadeleyi desteklemeyen, sınır ötesi Fırat Kalkanı harekâtını onaylamayan, küresel sermaye babalarının ülkemiz aleyhine yürüttükleri algı operasyonlarına karşı verilen mücadeleyi desteklemeyen ve kendilerine de milli ve yerli diyebilen anlayışları tanımlayamıyorum. HDP, PKK, PYD, YPG, FETÖ, Batı Emperyalizmi ve daha niceleriyle aynı saflarda yer alanların, kendi milletinden ve devletinden yana tavır koyanlara söyleyecek sözleri olamaz. Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye kendi fukara akıl ve izanlarıyla alternatif üretenlerin, ne hikmetse hiç kendi alternatiflerine değinmemeleri anlaşılır gibi değildir. Kendilerine sayın Bahçeli tarafından vekil olma fırsatı verilmiş olan bazılarının her seçim dönemi geldiğinde bir zahmet teşrif ettikleri seçim bölgelerinde ve her seferinde listelerin başında olma çaba ve gayretleri hiç sapmadan devam etmiyor mu? Bu vekillerin kendi yerlerine kendilerinden çok daha donanımlı ve halk nezdinde derin ve anlamlı yerler edinmiş olan vatan evlatlarını bularak nöbeti onlara teslim etme gibi bir gayretlerini hiç göremedik ve de göremeyeceğiz gibi gözüküyor. Bu şahıslar her nedense, kendi alternatiflerini ortaya çıkarmak yerine sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye alternatifler üretmekle meşguller. Sayın Bahçeli onların alternatiflerini bulduğu zaman da tabii ki kıyametleri koparıyorlar. Esasında verdikleri ayrıştırıcı mücadelenin temelinde bu anlayışlar bulunuyor.                 Hiç kimse işgal ettiği makam ve mevkilerle ebedi kalıcı değildir. Yeri ve zamanı geldiğinde gereken değişim ve dönüşüm talepleri kendi doğası ve gerçekliği kapsamında ortaya çıkar. Bunun gibi olağan durumlarda kendisine yer edinme şansı vermeyenlerin olağanüstü durumlar yaratarak ortaya çıkmaları kendi doğalarının gereği olmalıdır. Ne sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve nede MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ bulundukları makam ve mevkide ebedi kalıcılar değillerdir. Her ikisi de sorumluluklarının gereklerini yerine getiriyorlar. Ne sayın Cumhurbaşkanının ve nede sayın MHP Genel Başkanının temsil ettikleri görev ve sorumluluklardan kaçmaları asla beklenemez. İnşallah bekleyenlerin hevesleri çok yakın bir gelecekte kursaklarında kalacaktır. Sayın Bahçeli hayatını verdiği davası ve partisine sahip çıkmakta ve her bir taraftan estirilen rüzgârlara kaptırmamaktadır. Bu kendilerinin en asli görevlerindendir.                 Üstelik sayın Bahçeli referandumda kendi oylarının evet olacağını söylerken de çok nazik bir ifade kullanmıştır. Buradan kendi hedef kitlesine verdiği değer ve duyduğu saygının ön plânda olduğu açıktır. Milliyetçi – Ülkücü Hareketin neticede bir Türk – İslâm sentezi anlayışı olduğu rahmetli Seyit Ahmet ARVASİ tarafından da çok doğru bir şekilde işlenmiş ve ölümsüz lideri rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ tarafından da net bir şekilde ortaya konulmuştur. Gerisi teferruattan ibarettir. Birlik ve beraberliği bozanların kimlerin tarafına düştükleri ve kimlerle birlik arayışlarında bulundukları çok iyi değerlendirilmelidir. Bu kişilerin illa da MHP’ yi ele geçirme veya bölüp parçalama düşüncelerini kavramakta zorlansam da kendilerince sebepleri olabileceğini düşünüyorum. Bu sebeplerin söylenen ve dillendirilen sebepler olduğunu sanmıyorum. Bence çok daha fazlası olması gerekir. Ülkücü camia 12 Eylül darbesi döneminde tahammül edilemez acılar yaşamıştır. Yaşları küçük olduğu için idam edilemeyen ancak yaşları büyültülerek idam edilenler hafızalardan silinmedi. Tabutluklar ve hücreler halâ hatırlanıyor. Bütün bunlara rağmen bu camia vatana ve millete küsmedi. Yeni alternatifler üretmedi. Her ne olursa olsun eğer mevzu vatansa gerisi teferruattır dedi ve yoluna devam etti. Devam ettiği yolun doğru olduğu da her geçen gün yeniden anlaşıldı. Şimdi sormak istiyorum, sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye ve onun şahsında MHP’ ye duyulan antipati 12 Eylül dönemini yaşatan faktörlere duyulan öfkeden demi fazladır!..                 Yazıktır günahtır kendinize gelin. Bizler sizler için de çok kırıcı ve küstürücü ifadeler kullanamıyoruz. Çünkü aldığımı terbiye ve taşıdığımız sorumluluk anlayışı, birbirimize olan ihtiyacımız buna engel olmaktadır. Gün birlik ve beraberlik günüdür. Eğer bizler de bölünür parçalanır isek, sağlam kalacak hiçbir tarafımız yok demektir. Şimdiye kadar yapılan ayrıştırıcı çalışmalar tam tersine birlik ve beraberlik çabalarına dönüşmelidir. Vakit geç değildir ancak giden bizden gidiyor. Daha uyanık ve duyarlı olunmalıdır. Kim kiminle var olduğunu unutmamalı yediği aşa ve onun çanağına tükürmemelidir.                 Sayın İsmail KONCUK beyefendinin vermiş olduğu talihsiz beyanat camiamızı derinden etkilemiştir. Sayın KONCUK bana göre sadece kendi vereceği oydan ve ortaya koyacağı tercihten sorumludur. Bir üye olarak benim vereceğim oyun ve yapacağım tercihin sorumlusu olamaz. Ona yakışan, sendika üyelerinin ne tür bir tercih yapacaklarının bilincinde olduklarını, mutlaka ülke ve millet lehine tercih yapacak şuura sahip olduklarını belirmek idi. Çıkıp; “tabi ki oyumuz ……” olacak demek ne hadlerinedir ve nede kendi sorumluluklarındadır. Sayın İsmail KONCUK ve başkanlığını yaptığı sendikanın MHP ve onun kurumsal kişiliğine yakın bir çizgide olmadan yaşayamayacağı gerçekliği unutulmamalıdır. Ülkü Ocakları Genel Başkanının açıklaması da bizim düşündüğümüz gibidir. Eğer o sendika yürüdüğü çizgiden sapmış ve kendisine yeni yol haritaları çizmiş ise, hiç vakit geçirmeden  bunu açıklamalı, yada kendileri değiştiklerini beyan edip bulundukları yeri bırakmalıdır. Aksi halde gerçekten vatan ve millet sevdalısı, Türk İslâm anlayışını benimsemiş ve sayın Koncuk’ un hayal bile edemeyeceği düzeyde kendilerini yetiştirmiş şahsiyetlerin o yapı içerisinde daha fazla bulunamayacakları sonucunun gerekleri en kısa zamanda yapılacaktır.                 Sayın Koncuk bu beyanatlarıyla sendika üyelerini zora sokmuştur. Artık kendi özgür iradelerini kullanmak isteyenler bile bunu yapmakta zorlanacaklardır. Dolayısıyla sendika üyelerinin iradelerine ipotek konulmak istenmiştir. Bu ipotekle beraber sayın başkanın beklentisi değil de, onun beklentisi aksine bir durum ortaya çıkacaktır. Şunun şurasında çok fazla bir zaman kalmadı. Sayın Koncuk referandum sonrası ne söyleyecek merak ediyorum. Kimlere sendikal bir görev yapacağı merak konusudur. Anladığım kadarıyla ben ve benim gibilere yapamayacağı ortadadır. Sayın Koncuk otursun o beyanatı verdikten sonra oluşacak kitlesel kopmaları iyi incelesin. Ha şu denilebilir; gidenlerle gelenler de oluyor. Ancak gelenlerin muhtemelen birlikte saf tuttukları çevrelerden olacağını söyleyebiliriz. Gerçek ülkücülerden olmayacağı açıktır.                 Ne diyelim Allah izan ve şuur versin.
Ekleme Tarihi: 04 Şubat 2017 - Cumartesi
Ali Osman ENGİN

ANAYASA REFERANDUMU VE TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANININ SÖZLERİ!..

Herkes tarafından çok iyi bilindiği gibi, bir anayasa değişikliği ve gündemi sürekli işgal eden başkanlık sistemi konularında TBMM çatısı altında çalışmalar yapılıyor. Yapılan çalışmaların ve hazırlanan taslakların arka plânında sürdürülen süreçlerin demokrasi anlayış ve geleneğine uymadığını hiç kimse iddia edemez ve hazırlanan taslakların halk iradesini temsil eden TBMM çatısı altında çok belirgin bir çoğunluk tarafından onaylanmış olması da, yine çok doğal ve olması gerektiği gibi muhalefet tarafından eleştirilmesini ve karşı tezlerin demokratik olgunluk ve demokrasi kültürü çerçevesinde geliştirilmesini engellemez. Çünkü muhalefetin yapmış olması gereken eleştiriler, geliştireceği alternatif tezler ve muhalefete oy vermiş olan halk kitlelerinin beklenti ve talepleriyle uyumlu olduğu düşünülmelidir.

                Muhalefetin yapıcı eleştiriler ve yeni alternatiflerin üretilmesini sağlayacak görüş ve düşünceler ortaya koyamaması, meclis çoğunluğuna dayanan iktidar ve aynı görüşleri paylaşarak destek veren siyasi yapıların farkına varamayacakları olumsuzlukların düzeltilmesini ve halkın tamamının beklentilerini karşılayacak çalışmaların yapılmasını doğrudan veya dolaylı olarak engelleyecektir. Ancak temel dayanak her ne yapılırsa yapılsın demokrasi anlayışının ilke ve yasaları çiğnenmemelidir, halk çirkin algı operasyonlarıyla şaşırtılan halk kitlelerinin doğal olarak şaşı bakar hale getirilmemeleri gerekir. Aksi halde yolunu şaşıran halk kitlelerinin düşüncenin boyutları arasındaki tezatları ortadan kaldırmaları, farkındalık düzeylerini yükseltmeleri ve doğruyla yanlışı birbirinden ayırmaları, geleceğe dönük objektif kestirimlerde bulunmaları imkânsız hale gelecek ve kimin nerde yer alacağı, kimlerle beraber olacağı, hangi istikametlere yol tutacağı önceden tahmin bile edilemez. Sonuçta ister iktidar ve ister muhalefet de olsun, geniş halk kitleleri sonuç itibariyle ortaya çıkacak meltem rüzgârları ve yıkıcı fırtınalar önünde sürüklenip gideceklerdir. Halbuki doğru olan, sebeplerinde öncesinde olmak ve kontrol mekanizmalarını kullanarak daha beklendik ve istendik sonuçların doğmasını sağlayacak alternatif sebep ve gerekçeler üretmek lazımdır. Demokrasi kültürünün içselleştirilmiş olması, tutum ve davranışa dönüştürülmesi vazgeçilemez kriterlerdir.

                Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve kamu hizmeti verdiklerini beyan eden kurum ve kuruluşlar kendi taraftarlarının ve hatta karşılarında duran kitlelerin akıllarıyla alay edercesine ve onları kendi başlarına karar veren bir pozisyondaymış gibi akıllarınca tepeden bakan  yönlendirmeler yapamazlar ve yapmamalıdırlar. Bunu yapmaya çalışanlar uzun yıllara dayanan birikimleri kendi egolarının tatmini uğruna bir anda tuzla buz ederler. Bu tür naylon, sentetik ve hibrit zihinli yöneticilerin ortaya koydukları çarpık söylem ve anlayışlarla; esasında daha önce ve normal zamanlarda asla fark edilemeyen en hafif ifadeyle karanlık emeller boyutuyla kimleri ne için ve nereye kadar idare etme çabalarının gün yüzüne çıkmasını sağlamış olurlar. Harakani’ nin dediği gibi; “dil kalbin aynasıdır. Kalpte ne varsa dilde de o olur”.

                İktidar erkini elinde tutan AKP ve bir ölçüde muhalefet olan MHP kendi tabanlarının talep ve beklentilerini de mutlaka dikkate almış olacaklar ki, yeni anayasa ve başkanlık sistemi ile ilgili olarak ortak bir anlayış çerçevesinde uzlaşarak bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışma TBMM’ den beklenen ve olması gereken bir çoğunlukla onay almıştır. Doğal olarak Nisan ayı içerisinde de halk oylamasıyla halkın önüne getirilecek ve verilecek karar herkesi bağlayacaktır. Halkın vereceği kararı yok saymak, halkın iradesi ve aklıyla alay edercesine yönlendirmeler yapılmaya çalışılması; izahı bile yapılamayacak garabetler oluşturuyor. Anlaşılan odur ki, bu tür yöneticiler kendi taraftarları arasında bile birlik ve beraberliği sağlayamamış, hep tepede olduğu için bakışını da tepeden şekillendirmiş, bulunduğu tepelerin kar, boran ve fırtınaları hep göz ardı ederler ve  bulundukları tepelerde debelenmekle işi götüremeyecekleri ortaya çıkınca; panik ortaya çıkar, olumsuz kaygılar artar ve öfke kontrolü zayıflar. İşte bu durumda söylenen sözler çok önemsiz veya o derecede önemli sayılabilir.

                Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi iktidarı oluşturan Ak Parti ile açık bir uzlaşı içerisinde hazırladıkları anayasa taslağı ve başkanlık sistemi çalışmalarının mevcut anayasal sistemin ve demokrasi geleneğine uymadığını iddia edenler temelde kendi beklenti ve arzularını ortaya koyduklarını anlamak çok zor değildir. Bu tür iddiaları ortaya koyanların hali hazırdaki anayasal çerçeveye de uymadıkları açıktır. Çünkü tüm bu yapılanlar mevcut sistem çerçevesinde yapılmaktadır. Elbette ki muhalefet edilebilir, karşı çıkılabilir, alternatifler üretilebilir. Ancak hiçbir tarafın işi kişiselleştirmesi ve çamur atmalara dönüştürmesi doğal karşılanamaz. Son dönemlerde sayın Cumhurbaşkanının söylemleriyle yapılan çalışmalara karşı çıkanların söylemlerini karşılaştırıyorum ve hangisinin ülkem ve milletim açısından şahsıma daha yakın olduğuna bakarak izleyeceğim yolu belirlemeye çalışıyorum. Bağımsız olarak temel değişkenler çerçevesinde kendime bu iradede olarak kendi kararımı verebilecek düzeyde inanıyor ve güveniyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın Türk Milletinin düşmanı hain paralel yapılar ve bölücü terör unsurlarıyla sürdürülen devlet mücadelesindeki cesaret ve kararlılığını kesinlikle destekliyorum. İyi ki varsınız sayın Cumhurbaşkanım. MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ de;  kim ne derse desin bilge liderliği ve öngörüleri kapsamında sayın Cumhurbaşkanına verdiği destek açısından sadece takdir edilmeyi hak ettiğini belirtmek vicdani bir sorumluluktur. Ak Parti ve MHP seçmeni temelde aynı veya benzer anlayışlara sahiptirler. Bu iki kitle arasında gidiş ve gelişler yaşanıyor. Umarım ilerde çok daha sıkı bağlar oluşur, ülkemiz ve milletimiz adına çok anlamlı çalışmalar gerçekleştirilir.

                Terör örgütleri ve Paralel yapılarla ilgili olarak verilen amansız mücadeleyi desteklemeyen, sınır ötesi Fırat Kalkanı harekâtını onaylamayan, küresel sermaye babalarının ülkemiz aleyhine yürüttükleri algı operasyonlarına karşı verilen mücadeleyi desteklemeyen ve kendilerine de milli ve yerli diyebilen anlayışları tanımlayamıyorum. HDP, PKK, PYD, YPG, FETÖ, Batı Emperyalizmi ve daha niceleriyle aynı saflarda yer alanların, kendi milletinden ve devletinden yana tavır koyanlara söyleyecek sözleri olamaz. Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye kendi fukara akıl ve izanlarıyla alternatif üretenlerin, ne hikmetse hiç kendi alternatiflerine değinmemeleri anlaşılır gibi değildir. Kendilerine sayın Bahçeli tarafından vekil olma fırsatı verilmiş olan bazılarının her seçim dönemi geldiğinde bir zahmet teşrif ettikleri seçim bölgelerinde ve her seferinde listelerin başında olma çaba ve gayretleri hiç sapmadan devam etmiyor mu? Bu vekillerin kendi yerlerine kendilerinden çok daha donanımlı ve halk nezdinde derin ve anlamlı yerler edinmiş olan vatan evlatlarını bularak nöbeti onlara teslim etme gibi bir gayretlerini hiç göremedik ve de göremeyeceğiz gibi gözüküyor. Bu şahıslar her nedense, kendi alternatiflerini ortaya çıkarmak yerine sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye alternatifler üretmekle meşguller. Sayın Bahçeli onların alternatiflerini bulduğu zaman da tabii ki kıyametleri koparıyorlar. Esasında verdikleri ayrıştırıcı mücadelenin temelinde bu anlayışlar bulunuyor.

                Hiç kimse işgal ettiği makam ve mevkilerle ebedi kalıcı değildir. Yeri ve zamanı geldiğinde gereken değişim ve dönüşüm talepleri kendi doğası ve gerçekliği kapsamında ortaya çıkar. Bunun gibi olağan durumlarda kendisine yer edinme şansı vermeyenlerin olağanüstü durumlar yaratarak ortaya çıkmaları kendi doğalarının gereği olmalıdır. Ne sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve nede MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet BAHÇELİ bulundukları makam ve mevkide ebedi kalıcılar değillerdir. Her ikisi de sorumluluklarının gereklerini yerine getiriyorlar. Ne sayın Cumhurbaşkanının ve nede sayın MHP Genel Başkanının temsil ettikleri görev ve sorumluluklardan kaçmaları asla beklenemez. İnşallah bekleyenlerin hevesleri çok yakın bir gelecekte kursaklarında kalacaktır. Sayın Bahçeli hayatını verdiği davası ve partisine sahip çıkmakta ve her bir taraftan estirilen rüzgârlara kaptırmamaktadır. Bu kendilerinin en asli görevlerindendir.

                Üstelik sayın Bahçeli referandumda kendi oylarının evet olacağını söylerken de çok nazik bir ifade kullanmıştır. Buradan kendi hedef kitlesine verdiği değer ve duyduğu saygının ön plânda olduğu açıktır. Milliyetçi – Ülkücü Hareketin neticede bir Türk – İslâm sentezi anlayışı olduğu rahmetli Seyit Ahmet ARVASİ tarafından da çok doğru bir şekilde işlenmiş ve ölümsüz lideri rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ tarafından da net bir şekilde ortaya konulmuştur. Gerisi teferruattan ibarettir. Birlik ve beraberliği bozanların kimlerin tarafına düştükleri ve kimlerle birlik arayışlarında bulundukları çok iyi değerlendirilmelidir. Bu kişilerin illa da MHP’ yi ele geçirme veya bölüp parçalama düşüncelerini kavramakta zorlansam da kendilerince sebepleri olabileceğini düşünüyorum. Bu sebeplerin söylenen ve dillendirilen sebepler olduğunu sanmıyorum. Bence çok daha fazlası olması gerekir. Ülkücü camia 12 Eylül darbesi döneminde tahammül edilemez acılar yaşamıştır. Yaşları küçük olduğu için idam edilemeyen ancak yaşları büyültülerek idam edilenler hafızalardan silinmedi. Tabutluklar ve hücreler halâ hatırlanıyor. Bütün bunlara rağmen bu camia vatana ve millete küsmedi. Yeni alternatifler üretmedi. Her ne olursa olsun eğer mevzu vatansa gerisi teferruattır dedi ve yoluna devam etti. Devam ettiği yolun doğru olduğu da her geçen gün yeniden anlaşıldı. Şimdi sormak istiyorum, sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ ye ve onun şahsında MHP’ ye duyulan antipati 12 Eylül dönemini yaşatan faktörlere duyulan öfkeden demi fazladır!..

                Yazıktır günahtır kendinize gelin. Bizler sizler için de çok kırıcı ve küstürücü ifadeler kullanamıyoruz. Çünkü aldığımı terbiye ve taşıdığımız sorumluluk anlayışı, birbirimize olan ihtiyacımız buna engel olmaktadır. Gün birlik ve beraberlik günüdür. Eğer bizler de bölünür parçalanır isek, sağlam kalacak hiçbir tarafımız yok demektir. Şimdiye kadar yapılan ayrıştırıcı çalışmalar tam tersine birlik ve beraberlik çabalarına dönüşmelidir. Vakit geç değildir ancak giden bizden gidiyor. Daha uyanık ve duyarlı olunmalıdır. Kim kiminle var olduğunu unutmamalı yediği aşa ve onun çanağına tükürmemelidir.

                Sayın İsmail KONCUK beyefendinin vermiş olduğu talihsiz beyanat camiamızı derinden etkilemiştir. Sayın KONCUK bana göre sadece kendi vereceği oydan ve ortaya koyacağı tercihten sorumludur. Bir üye olarak benim vereceğim oyun ve yapacağım tercihin sorumlusu olamaz. Ona yakışan, sendika üyelerinin ne tür bir tercih yapacaklarının bilincinde olduklarını, mutlaka ülke ve millet lehine tercih yapacak şuura sahip olduklarını belirmek idi. Çıkıp; “tabi ki oyumuz ……” olacak demek ne hadlerinedir ve nede kendi sorumluluklarındadır. Sayın İsmail KONCUK ve başkanlığını yaptığı sendikanın MHP ve onun kurumsal kişiliğine yakın bir çizgide olmadan yaşayamayacağı gerçekliği unutulmamalıdır. Ülkü Ocakları Genel Başkanının açıklaması da bizim düşündüğümüz gibidir. Eğer o sendika yürüdüğü çizgiden sapmış ve kendisine yeni yol haritaları çizmiş ise, hiç vakit geçirmeden  bunu açıklamalı, yada kendileri değiştiklerini beyan edip bulundukları yeri bırakmalıdır. Aksi halde gerçekten vatan ve millet sevdalısı, Türk İslâm anlayışını benimsemiş ve sayın Koncuk’ un hayal bile edemeyeceği düzeyde kendilerini yetiştirmiş şahsiyetlerin o yapı içerisinde daha fazla bulunamayacakları sonucunun gerekleri en kısa zamanda yapılacaktır.

                Sayın Koncuk bu beyanatlarıyla sendika üyelerini zora sokmuştur. Artık kendi özgür iradelerini kullanmak isteyenler bile bunu yapmakta zorlanacaklardır. Dolayısıyla sendika üyelerinin iradelerine ipotek konulmak istenmiştir. Bu ipotekle beraber sayın başkanın beklentisi değil de, onun beklentisi aksine bir durum ortaya çıkacaktır. Şunun şurasında çok fazla bir zaman kalmadı. Sayın Koncuk referandum sonrası ne söyleyecek merak ediyorum. Kimlere sendikal bir görev yapacağı merak konusudur. Anladığım kadarıyla ben ve benim gibilere yapamayacağı ortadadır. Sayın Koncuk otursun o beyanatı verdikten sonra oluşacak kitlesel kopmaları iyi incelesin. Ha şu denilebilir; gidenlerle gelenler de oluyor. Ancak gelenlerin muhtemelen birlikte saf tuttukları çevrelerden olacağını söyleyebiliriz. Gerçek ülkücülerden olmayacağı açıktır.

                Ne diyelim Allah izan ve şuur versin.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri