Allah devletimize (devlet babamıza) zeval vermesin İnşallah. Sosyal bir hukuk devleti olarak; sınırlarımızın içerisinde ve dışarısında yaşayan, vatandaşlık bağı ile bu devlete bağlı olan ve vatandaşlık bağı olmasa da, “Kızıl Elma” ülküsüyle Türk-İslâm Milletine aidiyet duygusuna sahip olan herkese kucağını ve otağını açmış, bütün mağdur ve mazlumların fiili ve hayali olarak sığınacağı güvenli sığınak olandevlet baba olma özelliğini sonsuza kadar devam ettirecektir. O zaman her babanın babası olan devlet babamızın da babalar gününü kutluyorum!..
Ayrıca, babalar günü münasebetiyle, evlatlarını baba olma statüsünün, toplumun beklentisi olan babalık rollerini karınca kararınca yerine getirmek için canını dişine takarak gece gündüz çaba sarf eden, çocuklarını vatan, millet, bayrak, ezan duyarlılığıyla yetiştiren; bilim, sanat ve kültür olarak donanımlı hale getirebilen tüm babaların babalar gününü candan kutluyorum.
Sevgili dostlar, insanlığın geldiği noktada belki de bu çağa muhasebe çağı demek gerekecektir. Hani Molla Kasım Yunus Emre’nin yazdığı eseri alarak bir su kenarında oturur ve baştan başlayıp okuyarak hoşuna gitmeyen veya beğenmediği sayfaları yırtarak suya atmaya başlar. Sayfaların birinde; “Derviş Yunus bu sözleri eyribüyrü söyleme, seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir”ifadesini görüp yaptığı işin hata olduğunu anlar ve eylemine son verir. İşte o zamandan bu zamana geçen süreçte toplumsal ve bireysel düzeyde bir muhasebe kültürü oluşmuştur. Esasında muhasebe bir bakıma eğitim programlarının değerlendirme boyutuna, ticari ve iktisadi faaliyetlerde, mal ve hizmet, kâr – zarar, üretim-tüketim ve pazarlama düşünce ve faaliyetlerine odaklaşarakanlam kazanır.
İnsanlığın yüzleştiği virüs salgınıyla birlikte bilim, teknoloji ve finansal kaynakları elinde tutan mekanizma ve küresel güç merkezlerinin bu imkân ve fırsatları kaybet-kazan ilkesi çerçevesinde hoyratça kullanıp, kendileri hep kazanan ve muhataplarını ise hep kaybedenler olarak yapılandırdıkları rekabet ve çatışma modelinde, tüm zamanları kuşatan bir kazanmanın olmadığını ortaya koymuştur. Hakikaten bir çatışma modelinde taraflardan birisinin kaybetmesi, diğerinin kazanması anlamına gelmiyor. Bu hassas yapıyı daha önce “etki ve doğal tepki mekanizmasıyla” açıklamaya çalışmıştım.
Eğer bu virüs insanlığa birileri tarafından bilerek ve isteyerek musallat edildiyse, hatta bunu icat edenlerin elinde aşısı ve ilacı olsa dahi, olası sonuçları dışında hiç hesap edilemeyecek doğal ve tepkisel sonuçlarının olacağı kaçınılmazdır. Üretim, tüketim ve pazarlama muhasebesinin bu bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesi, geliştirilecek iktisat teorilerinin ve kurulacak dengelerin ona göre kurulması gereği ortaya çıkmıştır.
Bu teori ve muhasebe anlayışının temelinde; “kazan-kazan ilkesi, sömürerek öldürüp yok etmeden koruyarak ve yaşatarak birlikte hakça paylaş”ilkeleri olacaktır. Bu ölçekte geliştirilecek muhasebe kuramlarının temelinde ise; ahlâk, vicdan, tutum ve davranış muhasebesi yaklaşımları olacaktır. Virüsün en çok etkilediği toplumlar, ifade etmeye çalıştığım imkân ve fırsatları elinde tutan ve kapitalist sistemin hakim olduğu batı ve refah toplumları olmuştur. Virüs daha büyük etkisini onların refahlarına dokunarak ortaya koymuştur. İşte muhasebesini yanlış tutan batı refah toplumları, gittikçe biçim değiştirerek ortaya çıkacak; siyah-beyaz, göçmen- yerli, zengin-fakir çatışma alanlarına sıkışacak ve etnik aidiyet temelinde çıkış yolları arayacaktır. Örneğin Çin ve Hindistan arasında çıkan sınır çatışmalarının daha yoğun bir şekilde sıcak savaşa dönüşmesi durumunda, mukadder olacak sonun bölünüp parçalanma olacağını şimdiden görmek gerekir.
Aziz dostlar, refah toplumlarını bekleyen handikapların anlaşılması için bir kıssadan hisse çıkarmak istiyorum. Örümcekle hastalık arkadaş olurlar ve örümcek fakir bir ailenin evine yuva kurar. Hastalık ise zengin ve varlıklı bir aileye musallat olur. Hastalık örümceğin durumunu sorar ve örümcek; çok rahat olduğunu, ailenin her gün çalışıp ekmek parası kazanmak durumunda olduğundan kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini ifade eder. Örümcek hastalığın durumunu sorduğunda; hastalık ta rahatının yerinde olduğunu, yakaladığı hasta sayesinde altına çift yatak serildiğini, bakım itinanın yapıldığını belirtir.
Daha sonra deneme amacıyla her iki arkadaş evlerini ve ailelerini değiştirler. Örümcek zengin ve varlıklı ailenin evinin neresine yerleşirse vurup indirirler ve hiç rahat edemez. Hastalık ise fakir ailenin evindeki aile üyelerini yakalar. Ancak çalışmak ve ekmek parası kazanmak zorunda olan aile üyeleri hastalığı dikkatealmadan hareketli yaşamlarını sürdürürler. Belki sürü bağışıklığı boyutuyla düşünülürse, bu insanların böylece bir ölçüde bağışıklık kazanmış olabilecekleri düşünülebilir. Elbette ki ulaşılan bilgi teknolojileri çerçevesinde teşhis ve tedavi hizmetleri göz ardı edilemez ve bu kıssadan hisseden çıkarılması gereken; refah toplumunun refah anlayışı ile ilgilidir.
Hastalık ta hiç rahat edemez. Bedensel ve zihinsel olarak sürekli çalışıp üretmek zorunda olan fakir insanların bünyelerine yerleşen hastalık ta pek rahat edemez. Sürekli onlarla beraber o da hırpalanır ve sonunda yaşam mücadelesini kaybedebilir.
Sevgili dostlar, batı ve refah toplumlarının refahına dokunan virüs, toplumsal yapı ve sömürü temelli ticari ve ekonomik faaliyetleri tartışılır hale getirmiştir. Dünyanın her tarafında fitili ateşlenen toplumsal olaylara bu pencereden bakılmalı ve toplumsal birlik ve beraberlik temelinde; anlaşma, uzlaşma, paylaşma düzeninde bir muhasebenin yapılması, bu manada olası sorunları kaynağında yok edecektir.
Toplumsal duyarlılık proje çalışmaları, tüm çalışanların güven ve itimat duygusu temelinde sosyal sermayenin ve toplumsal düzeyde farkındalığın geliştirilmesi noktasında öncü ve gittikçe uluslararasılaşanve bölgesel düzeyde de öncü bir rol oynayan Atatürk Üniversitesi, taşıyıcı rolünü ideal roller olarak yerine getirmeye devam ediyor. Uzaktan eğitim noktasında ulaştığı potansiyel ile ulusal düzeyde eğitim ve öğretim faaliyetleri genişleyerek devam ediyor.
Yetişmiş vatan, millet, bayrak, devlet ve ezan duyarlılığı yüksek kadrolarıyla beraber sayın rektörümüz, Prof. Dr. Ömer ÇOMAKLI hocamız; koruyan, yaşatan, geliştiren, tahammül eden yönetim anlayışıyla; modern, kadim değerler temelinde milli ve yerli kültürel değerlerimizi özümseyip benimseyen ve geliştirerek bütün insanlığa katkı sağlayacak medeniyet değerlerine dönüştürecek öğrencileri yetiştirmek için donanımlı insan kaynaklarıyla gece gündüz çalışmaktadır. Yolun, izin açık olsun.
Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun.