Ali Osman ENGİN
Köşe Yazarı
Ali Osman ENGİN
 

SELAHADDİN EYYUBİYİ ARAYAN MESCİDİ AKSA VAKFI MÜDÜRÜNÜN FERYADINA KULAK KESİLEBİLDİK Mİ?!..

11 ayın sultanı Ramazan Ayının sadece bu yıl itibariyle sonuna geldik. Rabbim tüm İslâm aleminin dua ve ibadetlerini dergâhı izzetinde noksanlarıyla kabul buyursun İnşallah. Bu ayın feyiz ve bereketiyle bereketlenen dünya hayatımızda gelecek Ramazanları da yaşayarak hakkıyla ihya etmeyi, yoksulun, acın ve açığın farkına varmayı, İslâm Alemi olarak anlaşmayı, uzlaşmayı ve paylaşmayı Yüce Allah nasip etsin İnşallah. Bu mübarek ayın feyiz ve bereketini yaşayan herkesin Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. Daha nice bayramlara çoluk çocuğunuzla, ailenizle, eşinizle dostunuzla, huzur ve güvenle ulaşırsınız İnşallah. O zaman dil, gönül, kalp, akıl birleşir ve dil Alvarlı Efe Hazretlerinin gazelini terennüm etmeye başlar:  “Can bula cananını, Bayrâm o bayrâm ola. Kul bula sultanını, Bayrâm o bayrâm ola. Hüznü keder def’ ola, Dilde hicap ref’ola, Cümle günah af ola, Bayrâm o bayrâm ola. Mevlâ bizi afv ede, Gör ne güzel’ıyd ola, Cürm ü hatâlar gide, Bayrâm o Bayrâm ola. Feyz-i mehabbet-i Hakk, Nur-i hidayet siyak, Cennet-i a’lâ durak, Bayrâm o bayrâm ola. Hakk’ı seven merd-i şîr, Kalbi olur müstenîr, Allah olur destigîr, Bayrâm o bayrâm ola. El tuta kitabını, Dil tuta hitabını, Can tuta şitâbını, Bayrâm o Bayrâm ola. Mevlayıcândan seven, Rızâ-yı Hakk’a eren, Lütf-i Hudaya güven, Bayrâm o Bayrâm ola. Hakk’ı seven dil ü can, Aşkı eder heyecân, Feth olur bâb-ı cinân, Bayrâm o Bayrâm ola. Ganîler ede kerem, Ref’oladerd-i verem, Sahî ola muhterem, Bayrâm o Bayrâm ola. Nur-i hidayet dola, Dilde hidayet bula, Nâsırın Allah ola, Bayrâm o Bayrâm ola. Tevhid ede zevk ile, Hakk’ı seve şevk ile, Tasdîk inerse dile, Bayrâm o Bayrâm ola. Dilindeki Rahman ola, Dertlerine dermân ola, Âzâdefermân ola, Bayrâm o Bayrâm ola. LÜTFİ’yelutf u kerem, Dâhil-i bâb-ı harem, Daima Allah direm, Bayrâm o Bayrâm ola.”   Değerli dostlar, bayramları bayram yapan işte bu gazeldeki duyguyu nakşeden ruhtur. Mutlak akıl, irade ve otoritenin, “OL” demesiyle var olan cümle varlıkların derinliklerindeki tesadüf ve rastlantılara yer olmayan mükemmel ilke ve yasaları, kendi evrenlerini temsil etme potansiyelleri ölçüsünde fark edebilen akıl işte o ruhun aklıdır. O ruhu kaybedenin bu aklı da kaybedeceği unutulmamalıdır. Ne yazık ki, günümüzün cari olan insan modeli; asıl cevher olan o ruhu kaybederek Allah’a kulluğu reddeden ancak makam, koltuk, mevki gibi sentetik ve GDO’lu tanrılar yaratarak tek Allah’a kul olarak diğer sentetik tapınaklara kulluğu reddedemeyip gerçek özgürlüğünü kaybeden, aklını, kalbini, gönlünü ve iradesini ipotek altına veren köle ruhlu ve sadece adı insan olan eklektik bir modeldir. Belki anın güçlüsü, geçmişin ve geleceğin zavallıları olan, hep tapındıklarının gölgesinde kalan bu gölgesizler; it misali öküz arabasının gölgesinde yatarlar ancak kirlenmiş doğaları gereği dışarıya kendi gölgeleriymiş gibi caka satarlar. Onların olmayan gölgelerine sığınmaya niyet edenlerin güneşi de kaybetmeleri mukadderdir. Çünkü işleri güçleri adam satmak olan, en yakındaymış gibi gözükmek için yalan, iftira, dek ve dubara üretenlerin düşmanın ne olduğunu, ne zaman, nerede ve ne yapacağını  bilmedikleri için gerçek dostun değerinin ne olduğunu da bilmeleri imkânsızdır. Bunların ebedi saltanatları olamaz ve hükümleri ya bir kışlık, ya da bir kuşluk olacaktır.   İşin garip tarafı, çok partili demokratik sisteme geçildikten sonra, yanlış ve kirli siyaset anlayışının sağlıklı toplumsal yapıyı bozan en etkili değişken olduğu söylenebilir. Bireysel olarak demokrasi kültürünü geliştirip içselleştirememiş insanlardan oluşan toplumlarda siyasetin dengesini çıkar hesapları, rant kavgaları, yalan ve iftiralar sağlamaktadır. Bu mantıkla en başından günümüze kadar iktidarı ele geçirenler:“Ben ne dersem doğrudur. Eğer yanlış dersem o daha doğrudur.” Mantığını hakim kılmışlar, şimdi çok acı ve net olarak anlıyoruz ki, günümüzün zalim küresel odak ve güçleri gece gündüz çalışırken, tarihsel bilinç ve şuurla geçmişten somut dersler çıkararak geleceği daha istendik ve beklendik yaparken, kendi halkı için adalet ölçüsünü ve liyakati hakim kılan sosyal hukuk devleti olmaya enerji harcayıp bilim ve teknoloji üretirken; İslâm dünyası ve adını da kendileri koydukları 3. dünya ülkeleri (güya gelişmekte olan ancak ne hikmetse hiçbir zaman gelişemeyen) bol bol uyumuş ve dolayısıyla da uyutulmuşlardır. Milletimizi ya uzaklaştıkları/uzaklaştırıldıkları din çatısı altında, ya da etnik yapıları harekete geçirerek yapılandırdıkları terör örgütleri vasıtasıyla oyunlarını kurgulamışlardır. Birtakım cemaat ve tarikatları ileri karakollar olarak kullanmışlardır. Ne yazık ki hala aynı tutum ve davranışlar hızla devam edebiliyor.   Tüm bu olanlar karşısında halkını bu derin ölüm uykularından uyandıramayan, yeni iş ve istihdam alanları yaratıp işsizlik sorununu çözemeyen, halkın refah düzeyini yükseltme kaygısı olmayan, ancak toplumsal birlik ve beraberlik bağlarını rahatça çözen, tarihi ve milli kadim değerleri aşındırarak toplumsal ve bireysel duyarlılığı kökünden koparan, toplumsal ayrışmayı, kutuplaşmayı ve ahlâkî dejenerasyonu adeta tetikleyen politikalarla iktidarlarını korumaya çalışan yönetimler en öncelikli olarak sorumludurlar. Geçmişe dönük olarak bu manada zerre kadar sorumluluğu olanların mutlaka halka ifşa edilmesi ve sembolikte olsa bir bedel ödettirilmelidir. Ülkesine ve milletine sevdalı olmasını, cephelerde savaşarak ortaya koyan, savaş sonrası ülkemizin sanayileşmesi için gece gündüz Cenabı Allah’ın verdiği o muazzam aklı kullanarak o dönemlerde Devrim arabasını eksiksiz imal eden, Amerika’nın terör örgütlerinden ele geçirdiği tabancaları Türk kolluk kuvvetlerine askeri yardım olarak yaparken, Nuri Dilligil 9 mm çapında çok muhteşem bir tabanca yapmıştır. Ancak bu civanmert serden geçti devleti tarafından korunamamış ve maalesef şehit edilmiştir. İşte bütün bu olaylardan başlanmalı ve kimin kim adına, neden oynanan oyunlarda rol aldığı, günümüzdeki kripto uzantılarıyla beraber milletimize açıklanmalıdır.   Değerli dostlar, bu sorgulama mutlaka yapılmalıdır ve ak yüz ve kara yüz ortaya çıkarılmalıdır. Ancak ondan sonra geleceğin siyaset kurumu gerçek şeklini alacak ve en öncelikli olarak halkının refah ve mutluluğunu merkeze alıp, dost – düşman algısını ona göre biçimlendirecektir. Bu noktada şeffaflık ölçüleri dikkate alınarak her durumda ve her zamanda hesap verebilirlik ön plânda olmalıdır. Hiçbir GDO’ lu tapınak kulu yaptığının yanına kâr kalamayacağını, öteki dünyadaki hesapla beraber bu dünyada da mutlaka bir hesabın kesileceğini bilmelidir. Güya din eğitimi almış, belli makam ve mevkilere gelmiş kelli ve felli insanların, Allah’ın adı olarak Hakkı adeta göz ardı edip, Alinin yerine Veli’yi, Ayşe’nin yerine Fatma’yı öne çıkaranların Yüce Allah’a bunu nasıl izah edeceklerini merak ediyorum. Üstelik zamanla onların kendi hesaplarına göre şer dedikleri hayır ve hayır dedikleri de şer olarak ortaya çıkmaktadır. Aziz kardeşlerim, bu gün Filistin’de yaşanan vahşet ve acımasız saldırıların mazlumu ve mağduru olanların sorumlusunun yine kendi geçmişlerindeki yönetici ve siyasetçilerinin olduğunu görüyoruz. Yahudiler hiç yoktan devlete giden yolu adeta iğneyle kazarken, Filistinli yöneticiler kendi halklarını uyutmuşlardır. Uzun yıllar süren ölüm uykusundan uyanmaya çalışan Filistinli kardeşlerimiz ne yazık ki çok ağır bedeller ödemektedirler. Bedelin ağırlığı yapılan hatanın da büyüklüğünü gösterebilir. Sadece Filistinli kardeşlerimiz için değil, tüm İslâm dünyası için de aynı şeyler söylenebilir. İsrail terör devleti Filistinlilere vurduğu her darbeyle aslında tüm İslâm dünyasını dövmektedir. Ramazanda Mescidi Aksa da teravih namazı ibadetini yapmak isteyenlere asimetrik güç kullanan İsrail, dünyanın her tarafındaki Müslümanların adeta gözünün kurdunu kırmaktadır. Bunu bilerek ve isteyerek yapmaktadır. Onun için haçlı ittifakı kendilerine sınırsız destek veriyor.   Dolayısıyla özellikle Türk-İslâm dünyası olarak çok zor sınavlardan geçiyoruz. Sınav merkezi de sırat köprüsüne kuruludur!.. Köprünün altı Cehennem ateşlerinin yandığı yerdir. Sınavla beraber ya bu köprüyü geçeceğiz, ya da tepe takla ateşin korunun yuvalandığı Veylil Kuyularını boylayacağız. Sırat köprüsünden geçmek için köprü üzerinde millet olarak el ele tutmak zorundayız. Birimizin düşmesi hepimizin düşmesi anlamına gelecektir. Ne akla hizmetse, sırat köprüsü üzerinde Arap-İsrail eleleliğine şahit oluyoruz. Kimin kimi düşüreceğini ve kimin kimi geçireceğini çok yakında göreceğiz. Örneğin, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la el ele tutuşan Mısır muhtemelen on bin kilometre kare önemli alan kaybeden bir İslâm ülkesi olarak köprüden düşmüştür. Çıkmak için Türkiye ile beraber olmanın değerini anlamaya başlamıştır. Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Etrafımız kuşatılmış, 1960’lı yıllarda kolluk kuvvetleri özellikle kırsal yörelerde ve köylerde bilerek veya bilmeyerek yaşayan insanların elinde can ve mal güvenliği için bulundurduğu her türlü silah ve bıçakları toplayarak, sanki terör örgütüne daha rahat hareket imkânı sağladıkları gibi, bu günde ülkemizi dış saldırılara karşı korumasız bırakmak için savunma sistemlerini devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Eğer 1960’lı yıllarda halkın elindeki silahları toplanmasaydı, hatta Amerika’ da olduğu gibi herkesin rahatlıkla silah sahibi olmalarının yolu açık olsa idi, emin olunuz ki terör örgütü mensupları kolayca köyleri ve mezraları basamayacak ve o yaşanan katliamları yapamayacaklardı. 3-4 hain terörist eğer bilseler ki bir otobüsteki yolcuların çoğunun belinde silahı var, her halde ellerini kollarını sallayarak otobüsü durdurup al aşağı ettikleri insanları katletmeye cesaret edemezler. Adeta taşlar bağlı ve köpekler salıverilmiş gibidir. İsrail terör devleti ve Filistinliler arasında benzer asimetrik durum söz konusudur. Arap dünyası Filistin’den çok İsrail ile el ele ve kol koladır. Arap dünyasındaki çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da sesi soluğu çıkmıyor. Bu durumun hangi haklı gerekçelere bağlandığı araştırılmalı ve yapılan yanlış davranış ve tutumlardan vazgeçilmelidir. Filistin İsrail ile yürüttüğü asimetrik mücadele yöntemlerini yeniden gözden geçirmelidir. Türk-İslâm ve Arap dünyasıyla çok daha iyi ilişkiler geliştirmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Filistin’e amasız ve fakatsız taraf olmasının ve Filistin’ li kardeşlerimizin haklarını savunmasının karşılığı olarak birtakım bedeller ödemektedir. Elbette ki o kardeşlerimizin yanındayız. Ekmeğimizi Suriyelilerle bölüştüğümüz gibi bölüşürüz. Ancak birtakım dünya meselelerinde Filistin’i de biz, en azından sözel olsa bile yanımızda görmek isteriz. Meselâ Ermeni meselesinde olduğu gibi!..   Bedir’de, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, 15 Temmuz’da bu sınavı şüphesiz ki Allah’ın yardımıyla verdik. 15 Temmuz şehidimiz Ömer Halis DEMİR adına şairin; “30 kurşun yedim, bedelini ödedim” dediği gibi, belki çok ağır bedeller ödenerek bu tarihi dönüm noktaları yüz akıyla geçilmiştir. Geçenlerden Allah razı olsun. Ancak ezelden ebede beka meselemiz olarak emanet korunamamıştır ve İslâm dünyası kendi içerisinde kanlı ve bıçaklı hale getirilmiştir. Bu noktada sorulması gereken soru;  onlar bunu yapmaya azmi cezmi kast ederken, kolu  ve kanadı en acımasızca kırılmaya devam eden İslâm Dünyası ne yapıyordu? Sorusudur. Bu soru en ince ayrıntısına kadar cayır cayır canları yaksa da cevaplanmadığı sürece, karşımıza dikilen badireleri atlamamız kolay olmayacaktır.Adeta din gibi algılanan mezhep çatışmalarıyla enerjimizi ve zamanımızı kazası olmayacak şekilde hoyratça harcıyoruz. Nicelik olarak milyarlarca Müslüman ve onların ait oldukları devletler, Siyonist ve haçlı küresel merkezlerce etkisizleştirilmiş ve tabiri caiz ise bir dilim ekmek için kendilerine muhtaç duruma düşürülmüşlerdir.  
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2021 - Salı
Ali Osman ENGİN

SELAHADDİN EYYUBİYİ ARAYAN MESCİDİ AKSA VAKFI MÜDÜRÜNÜN FERYADINA KULAK KESİLEBİLDİK Mİ?!..

11 ayın sultanı Ramazan Ayının sadece bu yıl itibariyle sonuna geldik. Rabbim tüm İslâm aleminin dua ve ibadetlerini dergâhı izzetinde noksanlarıyla kabul buyursun İnşallah. Bu ayın feyiz ve bereketiyle bereketlenen dünya hayatımızda gelecek Ramazanları da yaşayarak hakkıyla ihya etmeyi, yoksulun, acın ve açığın farkına varmayı, İslâm Alemi olarak anlaşmayı, uzlaşmayı ve paylaşmayı Yüce Allah nasip etsin İnşallah. Bu mübarek ayın feyiz ve bereketini yaşayan herkesin Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. Daha nice bayramlara çoluk çocuğunuzla, ailenizle, eşinizle dostunuzla, huzur ve güvenle ulaşırsınız İnşallah. O zaman dil, gönül, kalp, akıl birleşir ve dil Alvarlı Efe Hazretlerinin gazelini terennüm etmeye başlar:  “Can bula cananını, Bayrâm o bayrâm ola. Kul bula sultanını, Bayrâm o bayrâm ola. Hüznü keder def’ ola, Dilde hicap ref’ola, Cümle günah af ola, Bayrâm o bayrâm ola. Mevlâ bizi afv ede, Gör ne güzel’ıyd ola, Cürm ü hatâlar gide, Bayrâm o Bayrâm ola. Feyz-i mehabbet-i Hakk, Nur-i hidayet siyak, Cennet-i a’lâ durak, Bayrâm o bayrâm ola. Hakk’ı seven merd-i şîr, Kalbi olur müstenîr, Allah olur destigîr, Bayrâm o bayrâm ola. El tuta kitabını, Dil tuta hitabını, Can tuta şitâbını, Bayrâm o Bayrâm ola. Mevlayıcândan seven, Rızâ-yı Hakk’a eren, Lütf-i Hudaya güven, Bayrâm o Bayrâm ola. Hakk’ı seven dil ü can, Aşkı eder heyecân, Feth olur bâb-ı cinân, Bayrâm o Bayrâm ola. Ganîler ede kerem, Ref’oladerd-i verem, Sahî ola muhterem, Bayrâm o Bayrâm ola. Nur-i hidayet dola, Dilde hidayet bula, Nâsırın Allah ola, Bayrâm o Bayrâm ola. Tevhid ede zevk ile, Hakk’ı seve şevk ile, Tasdîk inerse dile, Bayrâm o Bayrâm ola. Dilindeki Rahman ola, Dertlerine dermân ola, Âzâdefermân ola, Bayrâm o Bayrâm ola. LÜTFİ’yelutf u kerem, Dâhil-i bâb-ı harem, Daima Allah direm, Bayrâm o Bayrâm ola.”

 

Değerli dostlar, bayramları bayram yapan işte bu gazeldeki duyguyu nakşeden ruhtur. Mutlak akıl, irade ve otoritenin, “OL” demesiyle var olan cümle varlıkların derinliklerindeki tesadüf ve rastlantılara yer olmayan mükemmel ilke ve yasaları, kendi evrenlerini temsil etme potansiyelleri ölçüsünde fark edebilen akıl işte o ruhun aklıdır. O ruhu kaybedenin bu aklı da kaybedeceği unutulmamalıdır. Ne yazık ki, günümüzün cari olan insan modeli; asıl cevher olan o ruhu kaybederek Allah’a kulluğu reddeden ancak makam, koltuk, mevki gibi sentetik ve GDO’lu tanrılar yaratarak tek Allah’a kul olarak diğer sentetik tapınaklara kulluğu reddedemeyip gerçek özgürlüğünü kaybeden, aklını, kalbini, gönlünü ve iradesini ipotek altına veren köle ruhlu ve sadece adı insan olan eklektik bir modeldir. Belki anın güçlüsü, geçmişin ve geleceğin zavallıları olan, hep tapındıklarının gölgesinde kalan bu gölgesizler; it misali öküz arabasının gölgesinde yatarlar ancak kirlenmiş doğaları gereği dışarıya kendi gölgeleriymiş gibi caka satarlar. Onların olmayan gölgelerine sığınmaya niyet edenlerin güneşi de kaybetmeleri mukadderdir. Çünkü işleri güçleri adam satmak olan, en yakındaymış gibi gözükmek için yalan, iftira, dek ve dubara üretenlerin düşmanın ne olduğunu, ne zaman, nerede ve ne yapacağını  bilmedikleri için gerçek dostun değerinin ne olduğunu da bilmeleri imkânsızdır. Bunların ebedi saltanatları olamaz ve hükümleri ya bir kışlık, ya da bir kuşluk olacaktır.

 

İşin garip tarafı, çok partili demokratik sisteme geçildikten sonra, yanlış ve kirli siyaset anlayışının sağlıklı toplumsal yapıyı bozan en etkili değişken olduğu söylenebilir. Bireysel olarak demokrasi kültürünü geliştirip içselleştirememiş insanlardan oluşan toplumlarda siyasetin dengesini çıkar hesapları, rant kavgaları, yalan ve iftiralar sağlamaktadır. Bu mantıkla en başından günümüze kadar iktidarı ele geçirenler:“Ben ne dersem doğrudur. Eğer yanlış dersem o daha doğrudur.” Mantığını hakim kılmışlar, şimdi çok acı ve net olarak anlıyoruz ki, günümüzün zalim küresel odak ve güçleri gece gündüz çalışırken, tarihsel bilinç ve şuurla geçmişten somut dersler çıkararak geleceği daha istendik ve beklendik yaparken, kendi halkı için adalet ölçüsünü ve liyakati hakim kılan sosyal hukuk devleti olmaya enerji harcayıp bilim ve teknoloji üretirken; İslâm dünyası ve adını da kendileri koydukları 3. dünya ülkeleri (güya gelişmekte olan ancak ne hikmetse hiçbir zaman gelişemeyen) bol bol uyumuş ve dolayısıyla da uyutulmuşlardır. Milletimizi ya uzaklaştıkları/uzaklaştırıldıkları din çatısı altında, ya da etnik yapıları harekete geçirerek yapılandırdıkları terör örgütleri vasıtasıyla oyunlarını kurgulamışlardır. Birtakım cemaat ve tarikatları ileri karakollar olarak kullanmışlardır. Ne yazık ki hala aynı tutum ve davranışlar hızla devam edebiliyor.

 

Tüm bu olanlar karşısında halkını bu derin ölüm uykularından uyandıramayan, yeni iş ve istihdam alanları yaratıp işsizlik sorununu çözemeyen, halkın refah düzeyini yükseltme kaygısı olmayan, ancak toplumsal birlik ve beraberlik bağlarını rahatça çözen, tarihi ve milli kadim değerleri aşındırarak toplumsal ve bireysel duyarlılığı kökünden koparan, toplumsal ayrışmayı, kutuplaşmayı ve ahlâkî dejenerasyonu adeta tetikleyen politikalarla iktidarlarını korumaya çalışan yönetimler en öncelikli olarak sorumludurlar. Geçmişe dönük olarak bu manada zerre kadar sorumluluğu olanların mutlaka halka ifşa edilmesi ve sembolikte olsa bir bedel ödettirilmelidir. Ülkesine ve milletine sevdalı olmasını, cephelerde savaşarak ortaya koyan, savaş sonrası ülkemizin sanayileşmesi için gece gündüz Cenabı Allah’ın verdiği o muazzam aklı kullanarak o dönemlerde Devrim arabasını eksiksiz imal eden, Amerika’nın terör örgütlerinden ele geçirdiği tabancaları Türk kolluk kuvvetlerine askeri yardım olarak yaparken, Nuri Dilligil 9 mm çapında çok muhteşem bir tabanca yapmıştır. Ancak bu civanmert serden geçti devleti tarafından korunamamış ve maalesef şehit edilmiştir. İşte bütün bu olaylardan başlanmalı ve kimin kim adına, neden oynanan oyunlarda rol aldığı, günümüzdeki kripto uzantılarıyla beraber milletimize açıklanmalıdır.

 

Değerli dostlar, bu sorgulama mutlaka yapılmalıdır ve ak yüz ve kara yüz ortaya çıkarılmalıdır. Ancak ondan sonra geleceğin siyaset kurumu gerçek şeklini alacak ve en öncelikli olarak halkının refah ve mutluluğunu merkeze alıp, dost – düşman algısını ona göre biçimlendirecektir. Bu noktada şeffaflık ölçüleri dikkate alınarak her durumda ve her zamanda hesap verebilirlik ön plânda olmalıdır. Hiçbir GDO’ lu tapınak kulu yaptığının yanına kâr kalamayacağını, öteki dünyadaki hesapla beraber bu dünyada da mutlaka bir hesabın kesileceğini bilmelidir. Güya din eğitimi almış, belli makam ve mevkilere gelmiş kelli ve felli insanların, Allah’ın adı olarak Hakkı adeta göz ardı edip, Alinin yerine Veli’yi, Ayşe’nin yerine Fatma’yı öne çıkaranların Yüce Allah’a bunu nasıl izah edeceklerini merak ediyorum. Üstelik zamanla onların kendi hesaplarına göre şer dedikleri hayır ve hayır dedikleri de şer olarak ortaya çıkmaktadır. Aziz kardeşlerim, bu gün Filistin’de yaşanan vahşet ve acımasız saldırıların mazlumu ve mağduru olanların sorumlusunun yine kendi geçmişlerindeki yönetici ve siyasetçilerinin olduğunu görüyoruz. Yahudiler hiç yoktan devlete giden yolu adeta iğneyle kazarken, Filistinli yöneticiler kendi halklarını uyutmuşlardır. Uzun yıllar süren ölüm uykusundan uyanmaya çalışan Filistinli kardeşlerimiz ne yazık ki çok ağır bedeller ödemektedirler. Bedelin ağırlığı yapılan hatanın da büyüklüğünü gösterebilir. Sadece Filistinli kardeşlerimiz için değil, tüm İslâm dünyası için de aynı şeyler söylenebilir. İsrail terör devleti Filistinlilere vurduğu her darbeyle aslında tüm İslâm dünyasını dövmektedir. Ramazanda Mescidi Aksa da teravih namazı ibadetini yapmak isteyenlere asimetrik güç kullanan İsrail, dünyanın her tarafındaki Müslümanların adeta gözünün kurdunu kırmaktadır. Bunu bilerek ve isteyerek yapmaktadır. Onun için haçlı ittifakı kendilerine sınırsız destek veriyor.

 

Dolayısıyla özellikle Türk-İslâm dünyası olarak çok zor sınavlardan geçiyoruz. Sınav merkezi de sırat köprüsüne kuruludur!.. Köprünün altı Cehennem ateşlerinin yandığı yerdir. Sınavla beraber ya bu köprüyü geçeceğiz, ya da tepe takla ateşin korunun yuvalandığı Veylil Kuyularını boylayacağız. Sırat köprüsünden geçmek için köprü üzerinde millet olarak el ele tutmak zorundayız. Birimizin düşmesi hepimizin düşmesi anlamına gelecektir. Ne akla hizmetse, sırat köprüsü üzerinde Arap-İsrail eleleliğine şahit oluyoruz. Kimin kimi düşüreceğini ve kimin kimi geçireceğini çok yakında göreceğiz. Örneğin, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la el ele tutuşan Mısır muhtemelen on bin kilometre kare önemli alan kaybeden bir İslâm ülkesi olarak köprüden düşmüştür. Çıkmak için Türkiye ile beraber olmanın değerini anlamaya başlamıştır. Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Etrafımız kuşatılmış, 1960’lı yıllarda kolluk kuvvetleri özellikle kırsal yörelerde ve köylerde bilerek veya bilmeyerek yaşayan insanların elinde can ve mal güvenliği için bulundurduğu her türlü silah ve bıçakları toplayarak, sanki terör örgütüne daha rahat hareket imkânı sağladıkları gibi, bu günde ülkemizi dış saldırılara karşı korumasız bırakmak için savunma sistemlerini devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Eğer 1960’lı yıllarda halkın elindeki silahları toplanmasaydı, hatta Amerika’ da olduğu gibi herkesin rahatlıkla silah sahibi olmalarının yolu açık olsa idi, emin olunuz ki terör örgütü mensupları kolayca köyleri ve mezraları basamayacak ve o yaşanan katliamları yapamayacaklardı. 3-4 hain terörist eğer bilseler ki bir otobüsteki yolcuların çoğunun belinde silahı var, her halde ellerini kollarını sallayarak otobüsü durdurup al aşağı ettikleri insanları katletmeye cesaret edemezler. Adeta taşlar bağlı ve köpekler salıverilmiş gibidir. İsrail terör devleti ve Filistinliler arasında benzer asimetrik durum söz konusudur. Arap dünyası Filistin’den çok İsrail ile el ele ve kol koladır. Arap dünyasındaki çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da sesi soluğu çıkmıyor. Bu durumun hangi haklı gerekçelere bağlandığı araştırılmalı ve yapılan yanlış davranış ve tutumlardan vazgeçilmelidir. Filistin İsrail ile yürüttüğü asimetrik mücadele yöntemlerini yeniden gözden geçirmelidir. Türk-İslâm ve Arap dünyasıyla çok daha iyi ilişkiler geliştirmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Filistin’e amasız ve fakatsız taraf olmasının ve Filistin’ li kardeşlerimizin haklarını savunmasının karşılığı olarak birtakım bedeller ödemektedir. Elbette ki o kardeşlerimizin yanındayız. Ekmeğimizi Suriyelilerle bölüştüğümüz gibi bölüşürüz. Ancak birtakım dünya meselelerinde Filistin’i de biz, en azından sözel olsa bile yanımızda görmek isteriz. Meselâ Ermeni meselesinde olduğu gibi!..

 

Bedir’de, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, 15 Temmuz’da bu sınavı şüphesiz ki Allah’ın yardımıyla verdik. 15 Temmuz şehidimiz Ömer Halis DEMİR adına şairin; “30 kurşun yedim, bedelini ödedim” dediği gibi, belki çok ağır bedeller ödenerek bu tarihi dönüm noktaları yüz akıyla geçilmiştir. Geçenlerden Allah razı olsun. Ancak ezelden ebede beka meselemiz olarak emanet korunamamıştır ve İslâm dünyası kendi içerisinde kanlı ve bıçaklı hale getirilmiştir. Bu noktada sorulması gereken soru;  onlar bunu yapmaya azmi cezmi kast ederken, kolu  ve kanadı en acımasızca kırılmaya devam eden İslâm Dünyası ne yapıyordu? Sorusudur. Bu soru en ince ayrıntısına kadar cayır cayır canları yaksa da cevaplanmadığı sürece, karşımıza dikilen badireleri atlamamız kolay olmayacaktır.Adeta din gibi algılanan mezhep çatışmalarıyla enerjimizi ve zamanımızı kazası olmayacak şekilde hoyratça harcıyoruz. Nicelik olarak milyarlarca Müslüman ve onların ait oldukları devletler, Siyonist ve haçlı küresel merkezlerce etkisizleştirilmiş ve tabiri caiz ise bir dilim ekmek için kendilerine muhtaç duruma düşürülmüşlerdir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri