Her zaman olduğu gibi, yüzleştirilmeye devam ettiğimiz, yeni olay ve olgulara gebe olan ve
sıcaklığı her boyutundan çıkan dumanlardan da anlaşılan olaylar arasında, en önemli
olanlarından birisi de, Rahmetli Sabancı suikastının faillerinden birisi olan İsmail AKKOL’
un yakalanmasıdır. Her gün yeni şehit haberleriyle sarsıldığımız terör olaylarını başımıza bela
edenler, ulaşamadıkları ve kıyamete kadar da ulaşamayacakları anlaşılan hedeflerinin
anlaşılmasıyla deşifre olmuşlardır. Devletimiz de tüm imkân ve fırsatlarını kullanarak bu
belayı ve bu belayı başımıza açan Türk-İslâm düşmanlarını kendilerine yakışan lağımlara
süpürmeye devam ediyor. Dolayısıyla o konuda diyecek başka bir şey yok. Ancak anlaşılan
odur ki, onlarda boş durmuyorlar. Yaratmaya çalıştıkları yeni algılarla bizleri hep meşgul
etmek ve geleceğe ait okumalarla yeni yön tayinlerimizi sabote ediyorlar. Bütün bunları
yaparken de, esas gerçekliklerden hazır kıta bekleyen birilerine doğurttukları sanal
gerçekliklerle zihinleri karıştırıyorlar.
Şu ana kadar görsel medya organları kullanılarak öyle veya böyle istedikleri mesajlar örtülü
veya açık bir şekilde veriliyordu. Ancak son yıllarda gözlendiği gibi bunun yerine yeni ve
kontra terör olayları kullanılmaktadır. Ortama sürülen her yeni olayla geçmiş hatırlatılıyor ve
gelecekte neler yapılacağı ile ilgili mesajlar veriliyor. Kısacası her olayın arkasından piyasaya
sürülecek başka bir olaya gebe olduğu, gebeliğin sona erip doğumun gerçekleşmesi için
doğum sancılarına fırsat vermeden sezeryanla doğum gerçekleştirildiği için, toplumsal ve
bireysel boyutta durumun farkına varılması da engellenmektedir. Hatta durum öyle bir hal
almıştır ki, geçmişin olayları bile yeniden hafızalara geri getirilerek, muhatapları arasında
gerilimi ateşlemek ve bir başka açıdan da içlerindeki öfke ve intikam duygularını bilinçli
olarak açığa vurmak zorunda kalıyorlar.
Bundan yıllar önce Özdemir SABANCI ve kendisiyle beraber iki kişi daha gerçekleştirilen bir
suikast sonucu katledilmişlerdi. Bu suikastın failleri olan; İsmail AKKOL, Fahriye ERDAL
ve Mustafa DUYAR yakalanmış ve tutuklanmışlardı. Ancak nasıl olduğu mutlaka açığa
çıkarılması gereken bir şekilde hapishaneden kaçmışlar veya kaçırılmışlar, daha sonra
birilerine ait olduğu vurgulanan bir adaya götürülerek oradan yurt dışına çıkarılmışlardır.
Daha sonra muhtemelen kendisine verilen sözler tutulmadığı için herhalde pişmanlık duyan
Mustafa ERDAL sınırlarımıza yakın bir yerde güvenlik güçlerimiz tarafından alınarak adalete
teslim edilmiştir. Mustafa DUYAR’ ın olup biten her şeyi, kendilerine verilen vaatleri ve bu
vaatleri verenleri deşifre etmeye hazırlandığı anlaşılmış idi. Eğer birilerinin uykusunu
kaçıracak bir şekilde itiraflar gelebilmiş olsa idi, sanıyorum birilerinin rahatı epey kaçmış
olacaktı. Bu suikastın azmettiricileri arasında dudak uçuklatacak birilerinin olduğunu büyük
devletimizin ilgili birimleri mutlaka biliyordur.
O zamanlarda sanıyorum Milliyet gazetesinde çalışan, Can DÜNDAR devletten onay alarak
Mustafa DUYAR ile bir röportaj yapmaya hazırlanıyordu. Ancak o ara kendi ifadeleriyle de
sabit olduğu gibi, Nuriş kardeşler diye bir ekip tarafından Mustafa DUYAR birilerine göre
hiçbir şey anlatamadan infaz edildi ve öldürüldü!.. Bu infaz olayında bazı askerlerin de
isimleri geçmiştir. Buraya kadar gerçekleşen olaylar sadece sonuçları itibariyle
dillendirilmiştir. Ancak çok daha derinlere ulaşan sebepler alemine hiç dokunulmamıştır.
Diğer katiller ise ellerin ve kollarını salaya sallaya yurt dışında dolaşmaya devam ettiler.
Ne hikmetse ünlü sanayicimiz, Mustafa KOÇ’ un vefatı ertesinde bu konu yeniden köpürtüldü
ve Sabancı suikastının faillerinin başında gelen İsmail AKKOL, uzun bir zamandır kaldığı
Yunanistan’ dan Türkiye’ye yanında DHKPC terör örgütünün elebaşlarından olan ve aranan,
Fadik ADIYMAN ile beraber yakalandılar. Üzerlerinde adeta bir cephaneyi andıran silah ve
teçhizat bulunan bu şahısların, Mustafa KOÇ un vefatıyla beraber neden Sabancı suikastını
akılara getirmek istedikleri noktası benim için oldukça manidardır ve buradan verilmek
istenen mesajın iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. 12 Eylül öncesinde sağ-sol diye
tanımlanan kardeş kavgalarında da, daha öncesinden düşman taraflar yaratılmış ve çatışma
ortamları oluşturulmuştur. Ö dönemlerde durum öyle bir hal almıştır ki, aynı sileh
kullanılarak her iki taraftan çok kıymetli gençler katledilmiştir. Kaybeden ülkemiz ve
milletimiz olmuştur. Kazanan ise bu oyunları tezgâhlayanlar olmuştur. Ben aklıma gelenlerin
hepsini söylemiyorum ancak, İsmail AKKOL’un yakalanmasının arkasında kalan karanlık
noktalar aydınlatılmalı ve bu olayla kimlere hangi mesajların verilmek istendiği üzerinde
durulmalıdır. Sanki burada sabancı suikastı üzerinden normal ölüm vakalarına bir gönderme
yapılmak istenmektedir. Bana göre ülkemizin çok başarılı hizmetler yapan ve dünya
ölçeğinde üretim yaparak uluslar arası pazarlarda rekabet edebilen sanayicilerimizin her ne tür
olursa olsun, başlarına gelenler ve yaşanan ölümler boyutuyla incelenmesi, eğer varsa bir
çapanoğlu, ilerde aynı durumlarla karşılaşılmaması için derinlemesine araştırılması yerinde
olacaktır. Bu sanayicilerimizin yaptıkları üretim faaliyetlerinin taşıdığı stratejik değerler de
önemli faktörler olabilir.
Gelelim yaşanan terör olaylarına;
Özellikle Güneydoğu bölgemizde devam eden terör kalkışmasının bir an önce bitirilerek bu
ihanete katılanların ve onlara çanak tutanların bertaraf edilmesi gerekir. Bu işin cılkı çıkmaya
başlamıştır. Katil ve hainlerin kendilerini sakladıkları mekânlar bellidir. Yerin ne kadar
altında olurlarsa olsunlar, o yerler mutlaka bu paralı uşakların başlarına yıkılmalıdır. Her
geçen saat bu millete çok ağır bedeller ödetmektedir. Rus uçakları Bayır Bucak ve Suriye’ nin
zalim yönetimine karşı başkaldıran muhalifleri çoluk çocuk demeden katletmeye devam
ederken bunu kimseye sormuyor ve kimsede insan hakları sorgulaması yapmıyor. Eğer
mesele ülke bütünlüğü ve vatan ise, gerisi teferruattır. teferruatlara takılarak vatan elden
gidecekse, buna zaaf derler. Allah korusun, bu ülkenin bir karış toprağı koparılırsa, geriye
kalan kısmı çoktan elinizden çıkmış olacaktır. Terör mahalinde bulunan sade halk oralardan
çıkarılmalı ve geriye kalan her şey yerle bir edilmelidir. Çünkü geriye kalanlar yerel ve yerli
unsurlar değildir. Bunların çoğu kiralık taşeronlardır. Kürt halkının sahibi bu büyük devlet ve
onun sahibi olan herkestir. Kürt kardeşlerimizin de artık teröre karşı yeri ve göğü inletecek
olan tavırlarını ortaya koymalarının vakti gelmiştir. Artık devlet ve millet yanlarındadır.
Korkuya mahal yoktur. Terör örgütü ve onun yandaşları kıstırıldıkları mezarlarında kendi
yerlerini belirlemeye çalışmaktadırlar. Tek bir çareleri vardır. Çok geç olmadan devletin
kolluk kuvvetlerine samimi olarak teslim olmak ve Türk adaletinin kendileri ile ilgili olarak
vereceği karara saygılı olmaktır. Unutmasınlar ki Türk adaleti koruyucu, kollayıcı ve
affedicidir. Önemli olan da buna lâyık olmaktır. Musibetler nasihatlerle doludur.
Musibetlerden çıkarılacak nasihatlerle yeniden kucaklaşmanın gerçekleşmesi önünde hiçbir
engel duramaz. Yıllardır yaşanan kan ve göz yaşlarının sonu gelmelidir ve artık herkes
enerjisini ülke ve millet için harcamalıdır. Kendilerini uzun bir zamandır çeşitli stratejilerle
kamufle edebilen paralel yapıların hassas bölgelerde terör örgütü mensuplarıyla yakın
diyalogları ve alış verişleri takip edilmeli ve bunların da devlet açısından yerlerinin
teröristlerin olduğu yerler olmalıdır. En az terör örgütü mensupları kadar tehlikeli olan bu
hainlerin, terör örgütü mensuplarıyla yaptıkları görüşmelerde onlara yakınlıklarını ifade etme
adına, “bende şuyum…, bende buyum…….” Şeklinde yakınlaşmalarla beraber, onları
kendileri açısından tehlikeli gördükleri insanlara kışkırtmaya çalışıyorlar. Bundan da bir güç
devşirdiklerini düşünüyorlar ve bunu da çalıştıkları kurumlarda çetecilik faaliyetlerine
dönüştürüyorlar. Bu satılık taşeronları kendileriyle beraber aynı birimlerde çalışanların çok
net olarak tanıdığını biliyoruz. Bu konuda karşı tedbirlere acilen yer verilmelidir. Aksi halde
bu hainlerle mücadele edilmesi çok daha zor olacaktır. Bu insan müsveddelerinin tek derdi,
insanlar arasına nifak tohumları ekerek kendilerini kamufle etmektir. Çünkü açık bir şekilde
tanınır ve bilinir olmaları kendileri için bir zaaf ve tehlikedir. Er veya geç yaptıklarının
bedelini ödeyeceklerdir. En büyük plân bozucu Allah’tır. Hiçbir plân Allah’ın plânına rağmen
var olamaz.