Ekonomi de son durum pek iyi değil açıkçası.
Faiz yükseliyor.
Döviz yükseliyor.
Enflasyon artıyor.
Bütçe açığı büyüyor.
Bütün ekonomik parametreler olumsuz yönde artıyor.
Tüm bunlara ilaveten.
Cari açık nedeniyle döviz ihtiyacı had safhada.
Bakın hep yazıyorum.
Uyarıyorum.
Türkiye, resmi rakamlara bakacak olursak.
% 5-6 civarında büyüyor.
Doğru.
Ama;
Üreterek değil, tüketerek büyüyor.
Sıkıntı burada.
Yani;
Bu büyümeyle döviz kazanmıyoruz.
Döviz harcıyoruz.
Yıllardır tüketim ekonomisiyle büyüyoruz.
Bu ekonomik yapı, bu şekliyle daha fazla dayanamaz.
Hormonlu büyüme ile fazla gidemeyiz.
Yürümez.
Üstelik, dış ilişkilerimizde ki bozulma nedeniyle dışarıdan yabancı sermaye de eskisi gibi gelmiyor.
İthalat almış başını gidiyor.
İhracat rekorlar kırarken, ithalat ta ondan geri kalmıyor.
Rekor üstüne rekor kırıyor.
Makas, bize mal satanların lehine sürekli açılıyor.
Bir örnek vermek isterim.
Türkiye;
Kilo başı ortalama olarak 1.5 dolara ihracat yapıyor.
Ama;
İthalatı kilo başı 3-4 dolar aralığında.
Türkiye Dünya'da ilk 10 ekonomi arasına girmek istiyorsa.
İhraç ettiği malın kilo başı fiyatını mutlak surette 4 dolar civarına çıkarmak zorunda.
Bunun yolu.
Yukarıda da belirttiğim gibi.
Tüketim ekonomisinden, ihracata dayalı üretim ekonomisine geçmektir...
Bir diğer değinmek istediğim konu döviz ve faiz.
Dolar önü alınamayacak şekilde yükseliyor.
Bana ne demeyin sakın.
Bunun faturası önümüzde ki günlerde hepimizin önüne gelecek ve geliyor da.
Özellikle;
Hasta, yolcu ve araç garantili.
Otoyol.
Köprü.
Havaalanı.
ve;
Şehir hastaneleri gibi.
Yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen büyük proje ve ihaleler dolar üzerinden yapıldığı için.
Fatura daha da kabarık gelecek.
Hal böyleyken, faizlerin düşmesini istemek.
Buna zorlamak intihar etmekten farksızdır.
Çünkü;
Türkiye yılda 200 milyar dolar para bulmak zorunda...
Son Söz;
Bu şartlar altında erken bir seçim kaçınılmaz gibi görünüyor...