KONURALP ASLAN (Kunur)
Doğu blok kuzeye bakan en sondaki 1-C sınıfında, öğleden sonraki ingilizce dersinde duvar dibi arkalarda oturan 215 numaralı Kunur saatine bakınca Serap hanımdan da fırçayı yedi. Yıldız Hanım defterimize yazdırdığı namaz surelerinden her zaman ''sözlü'' yapardı. Kunur sureleri farklı okuyunca sınıftan fırça yerdi. Kunur'un konuşmaları; gidiyürum, geliyurum.. gibi değişik bir jargondu. Çok kere sabahleyin fırında karşılaşırdık (1). Karne günlerinde sınıfta yapılan etkinliklerde, Kunur da Şeyh Şamil'i oynardı. Oyunun sonunda sağa ve sola iki eliyle hamle yapıp BASSEY deyip ortaya hamle yaparken de ŞAMİL derdi
UĞUR TEKGÜL
Numarası 165 olan Uğur'la, ilkokulda ve ortaokul birinci sınıfta beraber okuduk. İlkokuldan mezun olurken, temel derslerden yazılı yapılırdı. Bu yazılıyı geçemeyen diploma alamazdı. Okul bittikten sonra, bir ay okulda kurs ve mütalaa yapılırdı. Bir gün öğlen arası Uğur ile onların kışla yolundaki bahçelerinde çilek fidesi dikili evlerine gittik. Muhsin Beyin un değirmeni evlerinin yanındaydı ve bahçesi ağaçlarla kaplıydı. Uğur'un düğününde; gelini alıp dönerken petrol istasyonunda mola esnasında, babasıyla sohbetimiz olmuştu. Düğün masraflarını karşılamak için çekirdek ektiklerini söylemişti. Uğur ve arkadaşları (Ali Rıza Tekgül, Cemalettin Akgül ...) ramazan günü öğleden sonraları (1976-1980 yılları) Yılmaz'ın çalıştırdığı Banyolar'da orta masada okey oynardılar. Taşlar düşmesin diye masanın dört kenarına ilave tahta çakılmış ve üstü muşambalıydı. Akşama doğru oyunun kritiğini yaparak da eve giderdiler.
VEYSİ KUBİLAY SAYDIN
Erzurum merkezden tasdikname ile gelen Veysi ile lise birinci sınıfta beraber okuduk. Tok sesli ve hiç kimseyle konuşmayan bir yapısı vardı. Sınıfta duvar dibi en arkada, laboratuvarda ise duvar kenarındaki 2. masada otururdu. Siyah paltosunun yakaları her zaman açık olurdu. Bir kaç defa şöyle söyledi;
-Ula Galalılar, sizi gandırillar. Bu kitaplar, Erzurum'da bir üst sınıfta oğutulir!
Masum görünüşlü babasıyla Veysi'yi, Remzi Dumlu'nun Erzurum Lezzet Lokantasında yemek yerken görmüştüm. Laboratuvarda fiziksel bilimlere giriş dersinde yazılı olurken kopya çektiği iddiasıyla Özkan Sağ, Veysi'nin kağıdını aldı. Özkan Bey yazılıları okurken, Veysi'nin bir aldığını söyledi.
-İtiraz ediyorum. (Sınıfta buz gibi hava esti)
-Ama kâğıdında bir şey yoktu.
-Hocam, kâğıdımı almasaydınız onluk yazacaktım.
-Sen de kopya çekiyordun. Uzun bir sessizlikten sonra Özkan Bey yazılıları okumaya devam etti.
VEDAT KAVUT
Okul numarası 50 olan Vedat Kavut ile; orta 2, 3 ve lise birinci sınıfta beraber okuduk. Ortaokulda, orta hizadaki en arka sırada sol tarafta otururdu. Babası, Paşa Emi belediyede personel olarak çalışmaktaydı (2). En yakın arkadaşı, reisin oğlu Mürsel Toraman ile okuldan sonra ve hafta sonları beraber gezerlerdi. Gezerken de yanlarında taşıdıkları ingilizce defterindeki kelimeleri ezberlemeye çalışırlardı. Çok kere de birbirlerine soru sorarlardı. Gezerek ders çalışma rotaları, Doğu Kışla lojmanlarına kadar uzanırdı.
Vedat Kavut, okul merdiveninin altındaki üçgen biçimindeki okul kooperatifini çalıştırırdı. Burada en çok satılan ürün bardak hesabı satılan çekirdeksiz üzümdü. Derste hoca ödev verince, Vedat;
-Hocam bu ev ödevi mi?
-Yok, ahır ödevi...Vedat Kavut'u en heyecanlandıran kelime; cümlenin neresinde olursa olsun ilk harfi büyük harfle yazılan ''fıçı'' kelimesiydi.
CEMAL UZUN
Pasinler Lisesi'nde personel olarak çalışıp emekli oldu. Ben Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nda çalışırken evrak işlerinde bize yardımcı oluyordu. Bir gün fotokopi makinası arızalanmıştı. Lisenin yan tarafında bulunan servis, arızanın tamiri için 100 bin lira talep etti. Bu meblağ bizim için çok büyük bir paraydı. Üçte birini dahi verecek durumumuz yoktu. Öğleden sonra okula geldiğimde makinanın çalıştığını gördüm. Cemal abi, dedi ki;
-Servis elemanları fotokopi makinasını söküp, arızalı olan kutunun değişmesi gerektiğini söylediler. Onlar gittikten sonra, kutuyu açıp bakınca bir kablonun kopmuş olduğunu gördüm. Kutuyu radyo tamircisine götürüp, kopan kabloyu tamir ettirdim..
DİPNOTLAR
1-Kunur, Ali Haydar Özilhan ve TMO lojmanlarında oturanların çoğusu ekmeği aslen Trabzon'lu olan Süleyman ve Hayati Yıldız'ın fırınından ekmek kartı ile alırlardı. Babaları Ali Yıldız çok muhterem bir insandı. Ekmek kartı maaş günü peşin para ile alınırdı. Yarım kibrit kutusu ebadındaki karton kartların üzerinde; ekmek sayıları yazılıydı. Çok kere de fırından beraber gelirken, yolda üç tekerlekli arabasında pamuk şekeri yapıp satan adamla karşılaşırdık. Fırın, şimdiki Aziz Kara'nın dükkanının sağ tarafıydı. Bu fırında tava ve francala türü ekmek de çıkardı. Hayati Yıldız elindeki küçük radyodan devamlı maç dinlerdi. Özellikle ramazanda çok kalabalık olurdu. Beni tanıdıklarından ekmeği öncelikli alırdım. Türk Ticaret Bankası'nın yanındaki fırın da somun ekmek çıkarırdı. İki fırının dışındaki bütün fırınlarda lavaş ekmek yapılırdı..
2-Babası Paşa emi; başkan İhsan Toraman'a çay-kahve götürse de, onun özel kalem müdürü gibiydi. Geleni önce baştan aşağı süzerdi. Gelen giden her şey ondan sorulurdu..
-Sen biraz bekle.. Şimdi sen gir.. Hoop giremezsin, içerde kalantor adamlar var...İhsan Toraman, Paşa Emiyi çok sevdiğinden .... personel olarak işe alır. Fakat ... hiç bir işi beğenmez. Sonunda İhsan Toraman koltuğundan kalkıp, .... koltuğuna oturmasını söyler. ... hatasını anlayıp, Toraman'ın verdiği ilk işte çalışmaya başlar.
***********************************************************
MÜZİK BUKETİ
SANAT MÜZİĞİ: Her gönülde hasreti çekilen biri vardır. (Yaşar Özel)
Sen yıllardır kalbimi bilmeden kanatırsın. (Elif Güreşçi)
TÜRKÜ: Yüce dağ başında yağan kar idim. (Nazlı Öksüz)