ÖZBAY SELÇUK
1979-1980 eğitim-öğretim yılında; Erzurum Atatürk Lisesi, daha sonra da Aşkale Lisesi'nde ingilizce öğretmeni olarak göreve başladı. Hariçten ortaokul bitirme imtihanlarında yaşanan tatsız bir olaydan sonra, öğretmenlik mesleğinden istifa edip İstanbul'da Profilo Holding'te üst düzey yönetici olarak çalışmaya başladı. Halen müdürlüğünü Cemal Yungul'un yaptığı, Kadıköy Erzurum'lular Kültür ve Dayanışma Vakfında görev yapmaktadır. Lisede bizden bir üst sınıfta okuyan Özbay Selçuk, o zaman modayı da yakından takip etmekteydi. Lisedeyken sınıflarımız aynı koridorda bulunmaktaydı. Hocaların da teşvikiyle, teneffüslerde 2 veya 3 kişilik guruplar halinde koridorda volta atılıyordu. Bu esnada Özbay, sözleriyle herkesi yönlendiriyordu. Özbay'ın, ''demek oyun..'' lafı uzun yıllar dillerden düşmedi.
Yaşar Çolak'ın ipek gibi parlak olan saçları, Özbay'ın dikkatini çeker. Özbay; ''saçlarını hangi şampuan ile yıkıyorsun'', dediğinde Yaşar Çolak söylemez. Özbay çok ısrar edince; ''Almanya'dan abim gönderdi'', der. Birkaç defa çermikte beraber saçlarını yıkarlar. Bol köpüren şampuan meğerse, bulaşık deterjanı ÇİTİ imiş. Sonuçta, kısa zamanda ikisinin de saçları dökülür. İbrahim Bitlisli'nin kulübünde herkesi tavlada yenen Özbay, yenilmezlik sembolü olarak cama tavla pulu asar. Hadi Altuğ dedi ki;
-Tavlada Özbay'ı yendim ve cama astığı pulu da indirdim. 1985'li yıllarda Ankara'da otobüs terminalinin yakınında elleriyle yüzünü kapatmış birisi üzerime doğru gelince şaşırdım. Aniden yüzünü gösteren Özbay Selçuk ile ayaküstü sohbet ettik. 1975 yılında Erzurum'da Kredi Yurtlar Kurumu'na ait 1. yurtta kaldığım zaman, akşam saat 8 civarında Özbay beni görmeye gelmiş. Ben o esnada uykudaymışım. Benden yaşça büyük birisinin böyle bir jestiyonda bulunması, her aklıma geldiğinde beni hem duygulandırır hem de sevindirir. Bu vesileyle, hissiyatımda Özbay Selçuk'a karşı her zaman gizli bir saygı vardır.
MUSTAFA KARAHAN
İlkokulda ve ortaokul birinci sınıfta beraber okuduk. İlkokuldayken;
''Mustafa Mıstık, arabaya kıstık, üç mum yaktık, seyrine baktık'', tekerlemesi çok hoşuna giderdi. Numarası 108 olan Mustafa Karahan ile ortaokul 1-C sınıfında, orta hizanın ikinci sırasında yan yana otururduk. Karne günleri ve diğer zamanlarda, ''Kırmızı gül demet demet//Sevda değil bir alamet..'' türküsünü söylerdi. Serap hanım ve Yusuf bey ile arası pek iyi değildi. Mustafa Karahan'ın evlerinin olduğu sokak çok neşeliydi. Terzilik yapan babası Mehmet Karahan'ın, koç yetiştirme ve döğüştürme merakı da vardı. Behile hala ramazan gecelerinde en çok Mehmet eminin evinde, komşuların da katılımıyla sahura kadar sohbet ederdi. 1992 yılında Bruce Lee'nin çanak antenle seyredilebilen Star-1 televizyonunda gösterilen filmini seyretmek için Mehmet Karahan'ın kahvesine Zafer Altuğ'la beraber gittik. Film başladıktan biraz sonra yayın gitti. Zafer Altuğ'un korkusundan, Mustafa hemen 5 kat çıkarak çatıdaki anteni düzeltti. Biraz sonra bir daha yayın gitti. Mustafa çatıya çıkıp geldiği halde yayın düzelmedi. Zafer Altuğ, sinirli bir şekilde;
-Ne oldu Mustafa!
-Abi, anteni iple bağlamıştım, rüzgâr koparıp götürmüş.
-Senin kaliten ......
İLKER ÖZKARA
Pasinler Gençlik Kulübünde futbol oynayan İlker, lisede bizden bir alt sınıfta okudu. Ofisin bahçesinde her gün öğleden sonraları top oynayan İlker'in evleri şimdiki Kur'an Kursunun yerindeydi. Erzurum'a giderken, arsalarını Kur'an Kursuna bağışladılar. Erzurum Taşmağazalar girişindeki Bursa Çeyiz Mağazasının sahibi olan İlker, bir gün lisenin bahçesinde teneffüs bitimine doğru sosyetik bir kız öğrenciyle konuşurken idareci Zekeriya Nikbay pencereden görür. Hoca, camı açarak kıza hitaben o harfi ile başlayan tehlikeli bir kelime söyler. Kız ağlayarak eve gidip annesini okula getirir..
YAVUZ BEKTAŞ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olan, 97 numaralı Yavuz'la ortaokulda beraber okuduk. Sesi güzel olduğundan karne günleri türkü söylerdi. Sigara içtiği için bazen tıkanıp öksürürdü (1). Çok kere okula, boğazına tülbent/leçek bağlı olarak gelirdi. O zaman boğazı ağrıyanların boğazına leçek sarılırdı. Babası, Küçük Çermiğin karşısında, Malakan'ın kenarındaki bakkal dükkânını işletirdi. Biz okuduğumuzda ortaokuldan diploma alabilmek için; türkçe, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgiler derslerinden bitirme sınavı vardı. Bir gün dükkânda babasıyla konuşurken, Yavuz araya girip;
-Bitirme imtihanında matematik dersinde pergel ve iletki de lazım dediğinde, babası dedi ki;
-Oğlum sen oku, ben sana betondan pergel alayım.
OSMAN KARAHAN
Bizden bir üst sınıfta okuyan Osman Karahan'ın İbrahim Hakkı İlkokulu'ndaki öğretmeni Osman Kıraç'dı. Üniversitede iyi bir fakülte kazanacağına kesin gözüyle baktığımız Osman, birilerinin yanlış telkiniyle cevap anahtarında ritmik bir kodlama yapar. Sonraları eğitim fakültesi okuyup öğretmen oldu ve Bursa'ya yerleşti. 2000'li yıllarda, Bursa'da ''yılın öğretmeni'' seçildi.
Osman Karahan'ın evlerinin önünden geçen sokak mahallenin oyun alanıydı. Oynanan oyunlar; dıngi, tululluk, aşık, hısız-polis, çelik-çubuk, topaç/dandırik, kızak/ğızzek kaymak gibi.. Osman da gazete parçasına bağladığı makara teliyle uçurtma uçururdu. Çok da iyi tavla oynayan Osman'ın UFO'lara aşırı merakı vardı. Osman'la her zaman ufo'lar ve Erıch Von Daniken'in sansasyonel kitâpları hakkında konuşurduk.
DİPNOTLAR
1- Subaylar SİLAHLI KUVVETLER, kadınlar GELİNCİK, fötr şapkalı erkekler BAHAR, memurlar YENİCE, entelektüeller YAKA, zenginler ÇAMLICA, fukaralar BİRİNCİ -İKİNCİ - ÜÇÜNCÜ, gençler BAFRA, akşamcılar KULÜP, hovardalar YENİ HARMAN, yevmiyeciler ise TÜTÜN içerdi. Yevmiyeci duvara yaslanıp mola verdiği zaman, tütün tabakasını çıkarıp iki parmağı arasına kâğıdı koyup tütünü yerleştirdikten sonra diliyle yapıştırıp 3.5 liralık gümüş rengi ''muhtar çakmağıyla'' yakardı. Hem öksürüp hem de ağızlığına taktığı sigarasını içerdi. Karizma insanlar ise Eczacı Recai Uzunlar gibi pipo içerdi..
****************************************
MÜZİK BUKETİ
ARABESK: Ne çıkar. (Mine Koşan)
FANTEZİ: Bir fırtına tuttu bizi. (Melihat Gülses)
TÜRKÜ: Aşk bağrımda yara açtı. (Fatih Koçak)
HAFİF MÜZİK/ARANJMAN: Eğlen güzelim. (Ajda Pekkan)
YABANCI: Si tu savais combien je t'aime. (Christian Adam)