Aziz dostlar, insan denilen ve varlık olarak özünden önce dünyaya teşrif ettikten sonra kendisine verilen rotayı izleyerek kendisini “insanı kâmil” mertebede “kemalât” sahibi yapacak “insan olma özüne” ulaşma çabası içerisine girer. Bu süreçte elde edilecek başarı, aynı zamanda “varlıkların en varı olarak” farkındalık düzeyimizi de belirler. Toplum olarak farkındalık düzeyimiz oldukça düşüktür. Sahip olduğumuz imkân ve fırsatların farkında değiliz ve hep kendimizi; siyasi, dini ve ideolojik olarak yöneldiklerimizin tanımlamaları üzerinden konumlandırmaya ve rotamızı tayin etmeye çalışıyoruz.Esasında bu durumun en temel sorunu; özgüven eksikliği, bilgisizlik, buna bağlı cehalet, bilgisizlikten kaynaklanan “aşağılık kompleksi” ve bu kompleksten kurtulmak için yegâne çıkar yol olan “bilme şuurunun” zayıflığıdır.
Kişi sahip olduğu imkân ve fırsatlar ölçüsünde Kâinatın yaratıcısı olan mutlak iradenin bahşettiği nimetlerin farkında olmadığı zaman; kendi zayıf ve güçlü yönlerinin de farkında olamaz. Halbuki bu farkındalığa sahip olanlar, zayıf yönlerine daha fazla odaklaşıp geliştirecekler ve güçlü yönlerine odaklaşıp onlardan daha fazla istifade edeceklerdir. Bunun adı, “tekamül”adına gelişme ve ilerlemedir. Biz istesek te istemesek te değişim devam ediyor. Değişmeyen tek gerçek değişimin kendisidir. Önemli olan da bu değişimi gelişmeye dönüştürmektir. Böyle bir derleme yaşam felsefesiyle kendini konumlandırmış olanların, tapınmak istedikleri putları ve tapınakları yavaş yavaş doğalarının gereği yok olmaya başladıkça, dirilerden bulamadıklarını bu sefer ölülerden devşirmeye başlarlar. Kısacası dirileri öldürmeye ve ölüleri diriltmeye koyulurlar. “Ölülerden medet umulmayacağının” çokta iyi bilinmesine rağmen, hep o şahsiyetlerin arkasına ve gölgesine sığınarak kendi gölgelerini yaratacaklarını sanırlar. Halbuki hep başkalarının gölgesinde yaşayanların asla kendi gölgeleri olamaz. İpi “itoğlitin” elinde olanları doğru yolu bulma imkânları yoktur. Ancak kendilerine gösterilecek yola koyulmak durumundadırlar.
Son günlerde sosyal medyada ve özellikle siyasi arenada hayattayken iyi veya kötü kendince bir şeyler yapmış ve vefat etmiş şahsiyetlerin resim ve sözleri üzerinden kendilerini daha ön plana çıkarmaya çalışanları görüyoruz. Aynı şekilde değersizleştirmek istedikleri ve içlerindeki kini kusmak için dirilere yanaşamayanlar, o dirilerin ölüleri üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Örneğin, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun resim ve sözleri üzerinden kendilerini inandırıcı ve güvenilir yapmaya gayret ediyorlar. Türk Milletine doğrudan hakaret ve kinlerini ortaya koyamayanlar, rahmetli Atatürk üzerinden bu amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Değerli dostlar dirilerin ölülerden medet ummaları değil, ölülerin dirilerden beklentilerinin olabileceğini ifade etmemiz gerekir. Aslında bahse konu olan ölülerden medet umanların o insanların hayatta oldukları zaman böyle bir talepleri olmamıştır. Çünkü öyle olsaydı bunun bir maliyetinin olacağı biliniyordu. Ama halk nezdinde bir değeri olan insanlar öldükten sonra,cılız ve hiçbir ederi olmayan bir kişilik sahibi olanların böyle bir poza bürünmenin fazla bir maliyeti yoktur.
Türk Milletinin tarihi geçmişi ile ilgili olarak dönüm noktaları olan olayların hatırlanması, gençlerin tarih şuurunu muhafaza etmek için ve o olayların tarihe mal olmuş kahramanları olan tarihi şahsiyetlerin rol modeller olarak hatırlanmaları için ölüm yıl dönümlerinin anılması ve törenler yapılması ile gölgesi olmayanların gölge arayışları arasında çok önemli farklar vardır. Bugün ölüleri kendi sahte ideallerini ve henüz ifşa edilmemiş kirli emellerini yeniden inşa etmek için, her bir boyutu arasındaki çelişki ve karışıklıkların üzerini kapatarak Türk Milletinin farkına varmasını engellemek isteyen asalak ve hep kan emmeye alışmış böcekler çok kolay bir şekilde saf tutabilmektedirler. Ellerinden gelse o insanları öteki dünyadan getirip, demek istediklerini onlara dedirtmek istiyorlar. Çünkü kendileri yoktur. Dalavereleri oldukça çoktur. Yeni plânları da alaveredir. Bu alaverenin temelinde adalet yoktur. Kurmak istedikleri naylon ve sentetik felsefi sistemin kodları bilmeyi bilenler tarafından deşifre edilmiştir ve mutlaka gelecek uygun zaman ve zeminde hak ettikleri karşılığı katılımcı demokrasi kültüründe mutlaka alacaklardır.
Bekleyip görelim.