Mitolojik olarak Tanrılar Midas’ı cezalandırır ve kulaklarını Pinokyo’nun burnu gibi uzatarak eşek kulağına benzetirler. Midas bu durumunu halktan saklamak için saçını uzatarak kapatır. Ancak berbere gittiğinde berber durumu fark eder. Midas berbere bu durumu kimseye söylememesini ister. Fakat berber bu sırrı koruyamaz ve dışarı atar. Bu söz havada helezonik olarak yayılır ve herkes duyar. Midas’ın cezalandırılması sonucu eşek kulağına benzeyen kulaklarını halk benimser ve satın alır. Bu durumun bir insanüstü özellik olduğuna inanır (inandırılır). Cezanın ödüle döndüğünü gören Tanrılar Midas’ı eski haline döndürmek isterler ancak Midas halinden oldukça memnun olduğu için durumunun değiştirilmemesini ister.
Daha önce yapmış olduğum toplumsal bir analizde, oldukça acemice tasarlanan ve sosyolojik olarak (toplum-bilim temelli) anlamlandıramadığım bir yaklaşım tarzıyla, sadece kendi gelecek günlerini gün etmek için anı bin bir türlü hile ve hurdayla, yalan ve dolanla kurtarmaya çalışan kalem, kelam ve denize düşürülenlerin yönelmek zorunda kaldığı engerek yılanı silahşörlerin kurtarmak istediklerini batıracaklarını ve batırmak istediklerini de kurtaracaklarını ifade etmiştim. Yalan ve dolancının mumunun yatsıya kadar yanacağını, bu yanmanın da ya bir kışlık ve ya da bir kuşluk olacağını ima etmiştim. Devlet dediğimiz soyut kavramın kuvvetler ayrılığı temelinde; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasına dördüncü bir temel erk olmaya aday olan ve her türlü münafıklık, sahtekârlık, ön-arka ve yan kesicilik, yalan, dolan ve bu bağlamda etkileşim ve iletişim teknolojilerini kullanabilen medya girmiştir. Medya derken uzun bir süredir yazmadan kâtip, okumadan hakim ve aynı zamanda savcı olan, yargılarken savunmaya söz hakkı vermeden karar veren, insanların yüzüne baka baka yalan söyleyen, hiç kimsenin hiçbir zaman anlayamayacağını sanacak kadar da zekâ özürlü olarak binlerce yıllık devlet geleneği olan bu yüce milleti yani her türlü deseniyle motifiylebüyük Türk Milletini çok ama çok yakında tanıyacak olan,o sözde gazeteci ama özde şans oyunlarındaki numaratörlerden daha hızlı dönen numaracı ve an itibariyle farşımalamat olan insan müsveddelerinden bahsediyorum. Yalana doğru diyen, hak etmeden çalarak ve gasp ederek büyüyen, tüyü bitmemiş yetim hakkını hiç doymadan yiyen, adaletin temeline mülkü koyan, gariban, fakir ve fukarayı anadan üryan edip soyan, toplumsal yapının ve devletin temeline dinamit koyan birtakım haramzadelerden bahsediyorum.
Çünkü hangi cenahta olursa olsun; ister sağcı, ister solcu, ister hiç olamayacağı gibi ve kesinlikle görüntü icabı dinli veya temelde olduğu gibi cibilliyetsiz ve dinsiz olsun, gök kubbenin altında hiçbir şeyin kaybolmadığı gibi ifşa olan bu zevatın tek çaresi;Allah’ın adaleti ölçüsünde kendilerinden hesap soracak olan bu yüce devleti Allah korusun bölmek, paramparça etmek, kolunu kanadını kırmak ve bilcümle çökertmek olacaktır. Bunu yapabilmek için önkoşul; önlerindeki aman vermeyen zor yolları temizlemek için daha çiçeği burnunda ezelden ebede boy ve soy verecek olan civanmert fidanları budamak olacaktır. Onlar büyük bir hırs ve şeytani heveslerle budadıkça geleceğin mirasçısı, devlet ve millet için serden geçtileri, daha güçlü ve şuurlu boy verip soy vereceklerdir. Korkunun ecele faydası yoktur. Mutlaka ama mutlaka kaderin adaleti tecelli edecektir. Yine de çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü temelde çok oynak ve ultra kripto yapılar sürekli alan ve renk değiştirerek başkalaşmaya devam ediyorlar. Her başkalaştıkça ve daha farklı bir renge büründükçe hangi dönemde ve kimin elinde olursa olsun hep iktidar ve güç erkine yakın dururlar. Onları hedeflerine ulaştıracak olan tapındıkları Tanrıları oralarda yerlerini almışlardır. Dolayısıyla yaptıkları her şeyin doğru ve yanlış kriterlerin değerlendiremediği, tanrısal kaynaklı olduğunu hep yeni formatlarla yayarlar. Arka plândan bu aziz ve kadim milletin yüzüne baka baka gözlerini oyarlar, gürültü ve şamatayla kulaklarını delerek artık gerçekleri göremez ve hakikatleri duyamaz hale getirirler. Hatta baksalar da göremez, görseler de sezemezler. Sürekli amayla, fakat la durumu geçiştirip, bu sürecin bir parçası olma pozisyonuna yönlendirilirler.
Sevgili en sevgili dostlar, bire bir somut olarak yaşadığım bir olaya vegenellenebilecek olan olgu boyutuyla içerisinde an itibariyle bulunduğumuz durumlara örnek oluşturacağı için değinmek istiyorum. Daha önce özel bir şirket, bir banka da kambiyo elemanı, yarım dönem MEB’de İngilizce öğretmeni, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünde yaklaşık 10 yıl eğitim ve öğretim elemanı, Atatürk Üniversitesinde yabancı dil okutmanı olarak görev yaptım. Bu arada Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalında bulunan lisans fark derslerinin tamamını verip tamamladım ve aynı alanda o dönemki Sosyal Bilimler Enstitüsü (şuan Eğitim Bilimleri Enstitüsü) Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalında Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi aldım. Kısacası eğitimci ve dilciyim. Ancak o dönemin şartlarında ve kripto yapıların çok etkili olmaya başladığı zamanlarda doçentlik şartlarını eser olarak sağlamama rağmen maalesef kadro alamadım ve Kars Kafkas Üniversitesi Dede Korkut Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalına Yardımcı Doçent olarak gittim. Halbuki Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışırken uzun süreli ve rütbeli pozisyonunda yurt dışına göreve gitmeyi kabul etmedim ve Erzurum’a memleketime hizmet etmeyi düşünerek geri dönmüştüm. Bu sinsi, kirli ve istihbari yapılarla olan devlet ve millet adına mücadelem o dönemlerde başlamıştı. İşte bu yüzden ailem ve çocuklarımla beraber hedeftim, hedefim ve muhtemelen de hedef olmaya devam edeceğim. Aldığımız devlet terbiyesi, tarih bilinci ve şuuruna dayalı olarak devletimize olan güvenimiz tamdır. Vatan, Bayrak, Ezan, Millet Devlet sevdamız ebedidir. Korkuyu ve korkmayı çoktan unuttuk. Hainlerin ve satılmışların yüreği olmaz. Ellerine kendileri dışındakilere kuyu kazmak için tutuşturulan kürekler er geç kendilerini kendi veylil kuyuları olan çukurlarınagömerek üzerlerini bol yılanlı ve çıyanlı topraklarla dolduracaktır.
Can suları olan can dostlarım; Kars’ta görev yaparken evim ve çocuklarım Erzurum’da ve ailece sıkıntılar yaşıyorduk. Erzurum’a dönmek istiyordum ancak dönemiyordum. Dede Korkut Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünün bu günkü ileri düzeye gelmesine öncülük ettim. Bosna Hersek Sarayevo Üniversitesi Eğitim Fakültesinin kuruluşunda önemli katkılar sağladım. Kars’ta Avrupa Birliği Projesi yürüttüm. Üç yüzün üzerinde yayınlanmış kitap, bildiri, makale ve devlet üstün hizmet ödüllerim var. İşte bu pozisyonda Erzurum Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalında ilan edilen bir Yardımcı Doçentlik kadrosuna müracaat ettim. Başka müracaat eden de yoktu ancak duydum ki Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümüne doktora için gönderdiğimiz ve bitirip döndüğünde kendisine Yardımcı Doçent kadrosu verdiğimiz asistanımızı müracaat ettirmişler. Bu arkadaşımız daha yeni doktorasını bitirdiği için muhtemelen bir iki yayını varken ben de doçentlik eserden geçmiştim. Uzun hikaye sonuçta onu aldılar. Bölüm başkanı olarak benden muvafakat istendiğinde ihtiyaçtan dolayı muvafakat vermedim. O arkadaşta cesaret edip gidemedi. İdari mahkemeye başvurdum. Çünkü devletime ve hukuka güveniyordum. Davayı elbette ki her türlü zorluğa rağmen ben kazandım. Dosyayı bir üst mahkemeye göndererek bozdurdular. Yeniden dava edildi ve yine ben kazandım. Dosyayı bozan o hakimler veya görevlilerin hepsi FETÖ/PYD örgütüyle olan irtibat ve iltisaktan dolayı ihraç edildiler. Mahkeme kararını uygulamak için o dönemki rektör yardımcısının imzasıyla gelen yazıda; ben o an itibariyle doçent olup kadromu almış olmama rağmen yardımcı doçent kadrosuna isteniyordum. Belki de üniversite tarihinde ilk defa bölüm başkanı olarak kendi kendime olumsuz muvafakat verdim ve gitmedim. Yine adını anmak istemiyorum, o dönemki dekan beyi aradım ve neye dayanarak asistanımın alındığını sordum ve bana 15 Temmuz öncesi çok büyük bir özgüven ve iradeyle tercih ve insiyatifi öyle kullandıklarını belirtti. Ben de ona Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ayakta olduğunu ve bu insiyatifi başka ve doğru istikamette kullananların da çıkacağını belirtmiştim. Bana devletin de artık kendileri olduğunu ima etti. Bu malum konularda kendisinin de çeşitli sıkıntılar yaşadığını sonradan öğrendim. Bu bilgiyi inanın dostlar kesinlikle herhangi bir reklam amacıyla değil, sadece vatan ve millet sevdalısı, gece gündüz çalışıp üreten kardeşlerimizin daha dikkatli ve birlik ve beraberlik ruhu içerisinde her ne pahasına olur ise olsun sahip çıkmaları için örnek vermek istedim. Bu gün hiçbir zamanda olmadığı kadar birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır. Allah korusun bu gemi batarsa ne kurtaranı ve nede kurtulanı olmayacak. Çünkü Allah’ın izni ve ruhsatıyla bu gemiyi kurtaracak güç ve devlet deneyimine fazlasıyla sahibiz. İnanıyorum ki bu bakış açısıyla sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ömer ÇOMAKLI bey Atatürk Üniversitesine ve sevdamız olan Erzurum’a dönmemize imkân ve fırsat verdiler. Kendilerine tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Geleneksel ve matematiksel olarak bütün kendisini meydana getiren parçaların toplamından ibarettir. Bu durum çoğunluğun mutlak doğruya en yakın gerçeklik olduğu üzerinde ittifak ettiği; 2+2=4 gerçekliği gibi bir şeydir. Bu gün öyle olsa da, Gestalt ekolü psikologlarının ön gördüğü gibi, bütün kendisini meydana getiren parçaların toplamından farklıdır. Dolayısıyla sonucunyarın farklı olmayacağına garanti verilemez ve durumsal sonuç mutlaka değişir. Çünkü varlığın özü değişimdir ve müspet bilimler adına dünün, bu günün ve yarının değişmez mutlak doğrusunun bilgisine insanlık henüz ulaşmış değildir. İşte bu bakış açısıyla; devlet soyut erki bütünü kuvvetler ayrılığı ölçeğinde kendisini temel olarak meydana getiren sadece yasama, yürütme ve yargı erklerinin toplamından oluşmadığı, artık Gestaltcıların iddia ettikleri gibi bu erkler bir araya gelirken tüm değişkenleriyle aralara giren medyayla nitel ve nicel olarak değişmektedir. Bu değişimin yönünü belirleyen savunulan gerçekler ve arkasına sığınılan yalanların inandırıcılıkları olacaktır.
Allah Milletimizi ve Devletimizi ezelden ebede korusun ve yüceltsin.
Selam, sevgi ve saygılarımla.