Sevgili dostlar, tekrar hepinizi yüreğimin derinlerinden meccanen köpüren en içten duygularımla selamlıyorum. Bilinmesini arzu ettiğim olgu; güzel Hasan Kale’mizin bir Cennet ve güzele özlem sevdasının adı olmasıdır. Hiç şüphe yok ki bu muhteşem özelliği ile dimağlarda yer eden temelleri sağlam mübarek belde, İbrahim HAKKI Hazretlerinin üslubu ile tanımlanan hoş havasını soluyup ekmeğini yiyen ve suyunu içen her canda aidiyet duygusunu geliştirecek ve bir an önce vefa borcunu ödeme istek ve çabasını uyandıracaktır. Hatırlanacağı üzere, eğitim ve öğretim etkinliklerinde de artık tek faktörlü sistematik yapıların fazla uzun soluklu başarıları getiremediği ve daha ziyade multi disipliner yaklaşımların ön plânda olduğu yaşantı, deneyim ve tecrübesi doğruya daha yakın değerleri oluşturmaktadır. Bu çoklu disipliner yaklaşımı içerisinde sürece etki eden tüm etkili değişkenler mutlaka hesaba katılmak zorundadır. Kısacası beklenen bir sonuca tesir edebilecek olan her unsur mutlaka kendi ağırlığı ölçüsünde dikkate alınmalıdır. Bunların her birisi önemsiz gibi gözükse de ihmal edilemeyecek düzeyde etki alanlarına sahip olduğu bilinmelidir.
Geleceğe dönük, sonuçları beklenen ve özlenen olan plânlar yapılırken, VDM şeklinde kısaltılan vazife ve durum muhakemesi yapılır. Elde olanların bir sonraki aşamaya geçişte yeterli olup olmadığına bakılarak işe başlanır. Eğitim Biliminde buna giriş davranışları veya hazır olma düzeyi denilir. Çünkü burada olan değerler sonraki safhaların edinilmiş ön koşul öğrenme değerleridir ve plânlanan sürecin olmazsa olmazlarıdır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin okul öğrenme başarıları açısından öğrenim gördükleri eğitim kurumuna geliştirecekleri aidiyet duygusu temel giriş davranışlarındandır. İşte o zaman ait olduğu okulunun başarısını artırmak için elinden geleni yapma arzusunu taşıyacaktır. Bu da birey açısından başarının yükselmesi demektir.
Aynı bakış açısıyla güzel Hasan Kalemiz için geliştireceğimiz aidiyet duygusu da ahde vefa borcumuzu öderken lâzım olan giriş davranışlarını oluşturur. Bu önüne geçilmez bir Cennet ve güzele sevda halini alır. İşte onun için Hasan Kale isminin Cennet ve güzele sevda anlamına geldiğini ifade ettim. Son yıllarda güzel Hasan Kalemizin yaşadığı göç olgusu da aynı şekilde bu duygunun geliştirilmesiyle tölere edilebilir düzeylere çekilebilir. Bunun yolu da insanımızda yeniden güçlendirilecek o aidiyet duygusunun geliştirilmesi ve güçlendirilmesidir. Bu duygunun beslendiği kaynakların başında insanların temel biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması gelmektedir. Geldiğimiz bu günkü durumda aidiyet duygusunun geliştirilerek güçlendirilemediği açıkça ortadadır. Öyleyse insanlarımızın öncelikle hayatta kalarak iyi veya kötü yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken temel fizyolojik ihtiyaçları asgari düzeyde bile karşılanamamış ve günümüzde dillendirilen yoksulluk sınırına dayanılmıştır.
Güzel Hasan Kale’mizin çok zengin ve verimli bir ova üzerinde yer alması, yine çok önemli termal kaynaklara sahip olması, turizm potansiyeli, uzun süren kış koşulları açısından en azında dokuma sanayinin geliştirilmesi, hayvancılık alanında doğru ve yandaş gözetmeyen yatırımlara fırsat verilmesi gibi çalışmalar ya hiç olmamış, yanda tamamen günü kurtarma hesaplarıyla daha batal hale getirilerek birilerine haksız kazanç kapıları haline getirilmiştir. Yeni bilgi teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılamamış ve özellikle bölgesel ürün çeşitliliği sağlanamamıştır. Bu yüzden o verimli topraklar çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Artık değil dışarıya ihraç edilmesi, iç piyasayı bile besleyemez hale düşmüştür. Üreticinin ürünü elinde kalarak çürümekte ve maalesef yıllar boyu yaşanılan kader hep yeniden yaşanmaya devam etmiştir. Patates kalite olarak bu ovada zirve yaparken, üretici artık adını bile anmak istememektedir. Adana’da pamuk borsası kurulup, pamuk üreticilerinin emeklerinin karşılığını alacak fiyat belirlemeleri yapılırken, bu temel gıda maddesi için hiçbir yerel yöneticinin aklına böyle bir şey gelmemiştir veya çok doğal olarak getirilememiştir!.. Bunun yerine sanki Hasan Kale’de yer sıkıntısı varmış ve hiç kendi köylerinde ve ilçe merkezinde hayvan besiciliği yapılmıyormuş gibi, dışarıdan gelenlere aynı işin yapılması için yeni fırsatlar verilmiştir. Halbuki dışarıdan yeni gelen sermayedarlara güzel ilçemizde kendi insanımızın elinden yaptığı işi almak yerine, başka ve daha modern ve özellikle tarım ve hayvancılık sanayisine dönük yatırımlar yapmalarına fırsat verilmelidir. Öncelikli olarak kendi insanlarınızın gelir düzeylerinin artırılmasının çarelerine bakılmalı ve zemini dışarıdan gelecek şekillere öyle hazırlanmalıdır. Meselâ termal olayı için de aynı yapıcı eleştiriler ortaya konulabilirdi. Görebildiğim kadarıyla bu işin de ilerde zemin ve şekil sıkıntısının yaşanabileceğini sanıyorum. Modern ve batı standartlarında ki termal sağlık yatırımları analiz edildiği zaman; ülkemizin batısındaki termal tesislerde sadece umumi bir havuz ve devrelerin içerisinde de klasik küvetler yerine, bir odaları tamamen jakuzi ve insan boyunda iki üç kişinin hizmet alacağı düzeyde Türk Hamamlı havuzlardan oluştuğu görülecektir. Sanki burada da aynı şekilde, sadece geleneksel yöntem devam etmiştir. Batı standartlarında bir yenilik var denilebilir mi bilemiyorum.. Ancak bu yatırımı yapanı da yine de kutlamak isterim. En azından bizleri bu mevzuda kafa yormaya sevk etmiştir. Demek istediklerimi merak edenler Afyon Gazlı Göle gidebilir ve durumu kolayca anlarlar. Bölgemizin kış koşulları dolayısıyla umumi havuzların korunma ve steril halde tutulma zorlukları da hesaba katıldığında, sağlık ve hijyen açısından da genel riskleri olabilecektir.
Sevgili dostlar üzerimize kırılıp kalan “Kör” lakabının kaynağında da herkese açık çermiklerin olduğu unutulmamalıdır. Kesinlikle güzel ilçemizde taş üstüne taş koyanların takdir edilmesi insanlık gereğidir. En azından bu tesislerin işletmeciliği çağdaş işletmecilik anlayışıyla yürütülebilirse, elbette ki istihdam edeceği çalışanlar açısından katma değeri olacaktır. Ancak her gelişmiş toplumda olduğu gibi bizim insanımız da en modern ve en verimli gelir kaynaklarına sahip olmayı hak etmektedir. İşte o zaman insanımızın gelir düzeyi artacaktır. Yoksa çok kısa süreli ve seçilmiş elitlere rant sağlayan rantiyelere dönüşerek, kendini yenileyecek düzeyde rekabet oluşturamayacağı için yok olur ve aynı Tianmar da ki kıyılarda yaşayan Müslümanlara o bölgede yaşayan çok kaliteli balıkların yenilmesi haramdır algısının yerleştirilmesiyle batılıların yok parasına alıp midelerine indirmelerine benzer. Sevgili dostlar benim maksadım şahıslar üzerinden bir algı oluşturmak değildir. Maalesef bu durum geri kalmış toplumların ortak kaderidir. Okurlarım kesinlikle bu ifadelere muhatap aramasınlar. Aynı yatırımcıların batı bölgelerimizde de yatırımları mutlaka vardır. Her halde onları da bir gidip gezmek yerinde olacaktır.
Aziz dostlar şimdi gelin bu konuda geriye doğru yaklaşık bir elli yılı düşünelim. O elli yılın başına gidelim ve o zamanla bu zaman arasında bir sorgulama yapalım. O dönemlerde olmayıp şu içerisinde yaşadığımız bilgi çağında neler var? O gün olup ta bu gün olmayanlar nelerdir? Aziz kardeşlerim, o gün komşusu aç iken tok yatılmıyordu. İnfak ve paylaşma kültürü çok canlıydı ve insanlar arasında yüz yüze etkileşime dayalı ve çıkar güdülmeyen sıcak ve temelde ALLAH’ ın rızasının güdüldüğü ilişkiler vardı. Her Cuma Hutbesinde duyduğumuz; “ALLAH akraba ve yakınlara yardımı emreder” ifadesinin hayata geçirildiğini ortaya seren tutum ve davranışlar vardı. Dolayısıyla sıkı bir akrabalık bağı vardı ve mutlaka yaşatılırdı. Acılar paylaşılarak azaltılır, sevinçlere ortak olunarak tabana yayılırdı. Bu insanların gözlerini aşırı hırs ve ihtiraslar bürümemişti. Ellerinde olanlarla mutlu olmaya çalışıyorlardı. Küçükler büyüklere karşı saygılı ve büyüklerde küçüklere şefkat, sevgi ve merhametle yaklaşırlardı. Sevgili dostlar, işte o zamanlar havanın, suyun, çiçeğin, otun ve her şeyin tadı ve kokusu da bir başka idi. Bunları daha fazla uzatarak sizleri de kendimi de üzmek istemiyorum. Ama şu kadarını da söylememiz gerekiyor; ne yazık ki günümüzde yüzleştiğimiz çoğu temel sorunun kaynağında işte az önce saymaya çalıştığım gerçek insanlık değerlerindeki aşınmaların olduğunu belirtmek zorundayız. Köylerimizdeki bu dayanışma kültürü ve ruhu; gençlerin eğitimsiz bırakılması, milli tarih bilincinden uzak yetiştirilmeleri , yaygın kitle iletişim teknolojilerinden zerk edilen zararlı yayınlara karşı korumasız bırakılması ve birde dışarıdan belki bilinçli olarak gelen farklı aidiyet ve kaynaklardan beslenmiş seyyar çoban-moban türü çalışanlardan yapılan rast gele hizmet alımları nedeniyle bozulmuştur. Çünkü bazı köylerimizde, halk arasında bu kişi ve ailelerden kaynaklı can kayıplarının da yaşandığı kavga ve ciddi çatışmalar yaşanmıştır. Sonuçta o doku bozulmuş, araziler ve köyler terk edilmek zorunda kalınmıştır. Boşalan yerlerin nasıl doldurulduğu da herkes tarafından çok iyi bilinmektedir. Hasan Kale merkez olarak kendisine bağlı köylerin her türlü temel ihtiyaç ve sosyal, kültürel, psikolojik, eğitim ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı ana merkez olmak durumundadır. Çevresinde oynanan oyunları ve toplumsal çözülmeyi durduracak her türlü eğitici ve kültürel tedbirin alınması gereken bir can suyu merkezi olmak durumundadır. Herhalde içinizden, “kel derman bulsa başına sürer” diye geçiriyorsunuz. Evet kel derman bulmalıydı ve kendi başına sürmekle beraber, kendisini var eden bağlılarının da yaralarına merhem olmalıydı.
Sevgili dostlar, gelişmiş batı toplumlarında yerel yönetimler, özellikle köylerin modernleşmesi, kasaba ve şehirlere dönüşmelerinde taşıyıcı rol oynarlar. Şimdi tarafsız ve aşikâr gerçekliklere dayalı olarak gelelim Cennet Mekân olması gereken Hasan Kalemizin durumuna. O zamandan bu zamana kadar gelip geçmiş yerel yöneticilerin gündemleri ve öncelikleri arasında bu ihtiyaçların çoğusu olmamıştır. Sadece bir önceki günü ve içerisinde yaşadıkları anı hesaba katarak bu günleri bizlere ve sizlere hazırlamışlardır. Şüphesiz kendi donanım ve birikimleri ölçüsünde hizmet yapmak istemiş olabilirler. Onlar kendi niyet ve isteklerinin ya karşılıklarını almışlardır, ya da alacaklardır. Hasan Kale’de nelerin yapılıp nelerin yapılmadığını, önceki dönemlerle değil, gelişmiş medeni toplumlarındaki belediyecilik anlayış ve uygulamalarıyla kıyaslamanız gerekir. Ancak o zaman sağlıklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Olaya particilik anlayışıyla değerlendirmeyiniz. Mevcutları; geçen süreç içerisinde yapıp ortaya getirdikleriyle, Hasan Kaleyi modernleşme ve şehirleşme adına nereden nereye taşıdıklarına, Hasan Kale ve Hasan Kalelinin temel eğitim ve ekonomik ihtiyaçlarını insan ve üretim odaklı hangi yatırımlarla desteklenip desteklenmediğini, Hasan Kalenin temel üretim kaynaklarıyla ilgili birim alanda daha fazla verim elde edilmesi için hangi ürüne dönük çalışmaların yapıldığını, toplumsal birlik ve beraberliğin yeniden inşası için hangi sosyal çalışmaların yapıldığını, Hasan Kale’nin milli gelirden alması gereken, kredi, hibe, teşvik v.s. gibi kalkınma girdilerin ne kadar tabana yayıldığını ve halkın geneline katma değer sağlayıp sağlamadığını irdeleyerek sorgulamanız gerekir. Eğer bu soruların tatmin edici cevaplarını alabiliyorsanız ,hizmette devamlılık gereği, elbette ki mevcut yapıyı korumak için daha fazla çaba sarf etmeniz vicdani bir sorumluluk olacaktır. Ortaya çıkan yeni adayları da hali hazırda var olanlara ilave olarak, saydığım gerekçelerle ilgili neleri nasıl yapacakları konularında kendilerini ortaya koymaları için aynı şekilde detaylı olarak sorgulamak ve eleştirmek en iyi yöntem olacaktır. Öncekileri oyunuzun namusu adına sorguladığınız gibi, yeni bu işe niyetli olanları da vereceğiniz oyunuzun namusu adına çekinmeden sorgulayarak karar mekanizmalarınızı oluşturunuz. Hiç kimsenin, hiçbir ideolojinin ve arka plânlarında gizli gündemleri olan çıkar temelli odakların manipülasyonlarına gelmeyin. Özgür iradenizle ve durum değerlendirmeleriyle vereceğiniz ve her türlü sorumluluğunu üstlenebileceğiniz oyunuza mutlaka sahip çıkınız.
Sevgili dostlar; bakın bir yerel seçime yaklaşıyorsunuz. Yerel yöneticilerin, tarihi arka plânı dolu olan Hasan Kale’nin o muhteşem kültürel, tarihi ve sosyal değerlerini yeni kuşaklara benimsetip katkı sağlatarak ülkemize ve dünyamıza yön verecek insanlık değerlerine dönüştürülmesi noktasında ihmal edilemeyecek düzeyde önemli görevleri vardır.
Saygıdeğer okurlar ve can kardeşlerim, bendenizin acizane gayem de işte bu sürece katkı adına bir mum yakmaktır. Sanıyorum Teyo’muzun hayallerinin ötesinde saklı bir gerçeklik olan, vızıltısını duyup, iğnelemesinden korktuğumuz ancak uyandıran sağlık aşısı olan ve balını özlemle yediğimiz arı balı mumlar hazır ve elimizde kibrit de var. Geriye yakmak kalıyor. İnşallah bunu da birlikte yapacağız. Hepimizin söyleyeceği bir sözü ve yapabileceği bir şeyler mutlaka olacaktır.
Evet dostlar, lafı fazlamı uzattım dersiniz? Hakkınızı helâk ediniz. İsterseniz biraz da Teyo Pehlivanla gündeme bakalım.
A.O.E. -Emi Selâmun Aleyküm, ne var ne yok nasılsın?
T.P. -Ve Aleyküm Selam bu ne güzel kelâm, gerisi hekât oğul vesselam.
A.O.E. -Emi Halın vaktın nicedir? Umarım yoklukta var, darlıkta çoksundur.
T.P. -Hoca sen beni telebe mi zannedirsen’ da ele zor sorular sorirsan. Ben varlıkta yokluğu, darlıkta ferahı, ızdırapta salâhı, çoklukta azlığı azar azar yaşadım ama çoğar çoğar anlattım. Millet sandı ki ben onları aldattım. Sen bülirsen hoca sözlerimde hılaf yok. Anlarsan alınacak dersler çok. İşte o yüzden bana burada o konuda hesap da yok Bak hoca, başıza güzel insanları getirin. Talana, yalana, dolana karışmamış, olduğu gibi görünen, olmadığı gibi görünmeye çalışırken göründüğü gibi sahteleşmeye başlayanlardan uzak durunuz. Yoksa geşmer olmaya devan edersız.
A.O.E. -Emi ne demek emrin olur. Yahu emi ha bu siyasetten ve geçmişten günümüze inandığımız gibi yaşayıp yaşattıklarımız dışında türli tevır kulluk ve ibadet niyet ve biçimlerinden vallaha ben bir şey anlamadım. Senın bilgin çoktur. Hele bir şeyler deyip biraz Tüyo VerseNE!?
Teyo’ dan Yalan Dolan Siyasete ve İnanç Zeminin de Saptırmalara Tepki
Yalanmış siyaset meğer bal dudakla her dediğin
Yeni yeni anladım çirkefmiş senin tek bildiğin
Sana başka cambaz lafım yada özlü sözüm yok
Gösteriyor peşine taktığını diz çöktürüp eğdirdiğin
İşsize iş aşsıza aş dosta vefa cana cefa sende yok
Umurumda değil olsa da hoş buna karnım tok
Bu pervazsız senden gariban benim son isteğim
Yak gönlüme saldığın kap kara sevdanı alev alev yak
Bu Millete ne çok acılar tattırdın ağular yutturdun
Sonunda onları gönül verdikleri cana kahrettirdin
Hele dön de bir bak arşa yol oldu ödettiğin bedeller
Hep kelek attırdın felekle bir cana zulüm ettirdin
Yalan talan ve çalanların başı var ama sonu yok
Çaresizim çünkü sende dek dubara hile hurda çok
İş işten çoktan geçti zor artık geriye de dönemem
Ben kaybettim sen kazandın yak ellerine kına yak
Seni öfkemle beni de hayalimle sıkı sıkı bağlasam
Oturup başucumuzda kayıp ölü yıllarıma ağlasam
Sel olup boğsun bizi gözlerimden akan kanlı yaş
Kanayan yüreğimi ağıt yakıp yağ döküp dağlasam
Şimdi var sırada taze porsiyon başka başka oyunlar
Bu tuzakta halk kurt peşine takılan kesilecek koyunlar
Önünü görmeden sallam seyit sürüklenen bu Milleti
İşte onlar parçalayıp aç ve açık yarı yolda koyanlar
Bu milleti aldatarak başsız kıçsız ve yolsuz izsiz koyan kim?
Sanki hiçbir kökü yok gövdesi var ama soysuz sayan kim?
Yarattığı sanal yoklukta uğraşıp didinip dahası yırtınarak
Geçmişin öcüyle dere tepe geçerken düz ovada şaşan kim?
İnanmayın sahtedir yok İslâm’ da ocusu bucusu şucusu
Niye bunların peşinden gideyim olmak varken İslâmcısı
Yalana bak onların dedikleri doğru bizimkiler yanlışmış
Perdeler aralansa da görse millet kimmiş bu asrın yalancısı
ALLAHIM ne büyüksün şükür ki dinini bizim için koruyorsun
Âmenna! Sinsi sinsi bozanların hesabını yavaşça soruyorsun
Gafiller anlayamazlar çünkü o sıfatla gitmeleri kaderdir
Hamdolsun aç ve açık olsak da hem doyurup hem sarıyorsun
A.O.E. -Emi ağzına sağlık. Ellerın dert vücudun Cehennem görmesın
T.P. -Sağol hoca sağol. Gine de ufak bir sıkıntım var neyse sonra anlatırım. Galadan gelen biri var gidim ona sahap olim. Hadi eyvallah.
A.O.E. -Güle güle emi. Vallaha güle güle!..
Selam ve saygı ile.
Doç. Dr. Ali Osman ENGİN