Güzel Hasankalemizin her bir sayfası; hangi etnik kökenden olursa olsun, hangi inanç ve değerler sistemini benimserse benimsesin; ayrıştırmayan ve yaşatan, ötekileştirmeyen ve devamlı uygun yaşam alanları açma tutum ve davranışlarıyla dolu Türk-İslâm tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Edinilen bu yerin her zaman ödenen bedelleri olmuş ve yine her zaman bu ağır bedelleri ödeyenlerle kendilerini analarının ve bacılarının etekleri arasına saklayarak devamlı içlerinde tuttukları vatan ve millet düşmanlıklarını kendilerince uygun saydıkları pozisyonlarda dışarıya vurmuşlardır. Aziz dostlar ne yazık ki musibetlerden ders çıkarılmadığı zaman tarih sadece tekerrürden ibarettir. Maalesef bu derslerin çıkarılmadığı ve hep tekerrür halinde olan tarihi süreçlerle yüzleşiyoruz.
Bilindiği gibi milletlerde olması gereken tarih bilinci ve tarihsel bakış, gelecekle ilgili objektif öngörülerin temel anahtarıdır. İşte bu bilinci ve bakışı kaybeden toplumların bugün içerisinde bulunduğumuz dönemlerde geçirdikleri soysal, psikolojik ve kültürel travmalar ortadadır. Afganistan, Irak, Suriye ve daha yüzlercesi bu duruma örnekler oluşturuyor. Bir milleti kolayca tarih sahnesinden çıkarıp yok etmenin en kolay ve masrafsız yolu, o milleti tarihi figür ve kahramanlarından ayırmaktır. Eğer bunu başaramazsanız, milletin hafızasında yer edinmiş olan kahramanları kendi tarafınızda gösterebilirsiniz. Bu nasıl yapılacaktır? Elbette ki o kahramanların millet nezdinde anlam kazandıkları değerlerine saldırılarak. Üzülerek ifade etmek gerekirse, son dönemlerde bu tür gayret ve çabaların odaklaştığı tarihi şahsiyet Mustafa Kemal ATATÜRK olmaktadır. Bu iftira ve karalama kampanyalarını yürütenler kesinlikle iyi niyetli değillerdir ve en azından beklide ilerde ortaya konulacağı gibi farklı aidiyetlerden kaynaklanmaktadır. Burada Atatürk’e hakkın Rahmetine kavuşmuş olduğu için her hangi bir zarar verilmesi söz konusu bile değildir. Öyleyse bunların amaçları başka yer ve durumlarda aranmalıdır. Hiç kimse eline aldığı imanometrelerle başkalarının imanlarını ve dinlerini ölçmeye kalkışamazlar ve kalkışmasınlar. Çünkü ALLAH korusun sonunda kendi imansızlıklarıyla yüzleşme ihtimalleri yüksektir ve yaptıklarının bu millete ve onun milli ve manevi değerlerine ihanet olduğunu eğer bilmiyorlarsa çok acı deneyimlerle fark ederler.
Atatürk, Çanakkale, Dumlupınar, Ortadoğu, Balkanlar ve dolayısıyla milli mücadelenin isimsiz kahramanlarıyla beraber, büyük bir dahi ve askeri kahramanıdır. Elbette ki insandır ve hatalarının ve sevaplarının toplamı olan bir değere sahiptir. Değerlendirilmesi gereken boyutu askeri ve siyasal boyutudur. Bu manada yapılacak tüm değerlendirmeler de ancak o dönemlerin koşulları çerçevesinde sağlıklı olabilir. Atatürk’ü şunlar bunlar seviyor ve benimsiyorlarsa biz sevmeyelim ve önemsemeyelim yaklaşımı çok cahilce ve kasıtlıdır. O zaman ALLAH inancı olup ALLAH’ı seven ancak Hazreti Muhammed’i, O’ nun kulu ve elçisi olduğunu kabul etmeyen Hıristiyan ve Yahudiler den dolayı bizde haşa öylemi düşünelim. Aslında bu zavallılar düşük ölçekli beyin kapasitesine sahip olan pejmurdelerin akıllarını karıştırmaktan öteye gidemezler ve sonuçta kendi kötü niyet ve yaptıklarının karşılıklarıyla er geç yüzleşirler. Onların lehte veya aleyhte olmalarının cari hiçbir gerekçesi olmadığı gibi, ilerde kendilerini kurtarmak için yapacakları yeni ortamlara bukalemun misali uyum savunmaların da hiçbir geçerliliği ve anlamı olmayacaktır.
Atatürk’ün dininin ve imanının tartışılması o zavallıların bu yüce millete duydukları gizli kin ve nefretlerinin ifadesidir. Çünkü kimin daha çok imana sahip, daha fazla inançlı olduğunu ALLAH’ tan başkası bilemez. Eğer bu bilinseydi, Yemenli bir Yahudi olan İbni Sebe, yeni bir mezhep anlayışını ortaya koyan imam haline gelmezdi!.. Bu zavallılar kendilerine herhalde Tanrı rolü biçmişler ve öbür dünyada gerçekleşecek yargılamalara, sahip olduklarını düşündükleri icazetlerle bu dünyada ve şimdiden başlamışlardır. Haşa sanki cenabı ALLAH’ ın bu dünyada iş gören temsilcileri gibi davranıyorlar. Kolay gelsin. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar kolay gelmeyeceğini göreceklerdir. Belki kapıyı bacayı, oralarını, buralarını Atatürk ile ilgili simge, figür ve olumlu yaşantılardan temizleyebilir, hafızaları doburlaştırarak dumura uğratabilirler. Bunu da çok büyük bir başarı olarak lanse edebilirler. Bunların bizlerin açısından hiçbir değeri yoktur. Yeri geldiğinde her zaman yaptıkları gibi, o tarihi şahsiyetlerin arkasına sığınarak palazlanırlar ve elleri ayakları yer tuttuktan sonra da, o değerleri yok ederek daha da var olacaklarını sanırlar. Amma çabaları beyhudedir. Yeri geldiğinde gereken cevapları kendi iç dünyalarından bile misliyle alacaklardır.
İşin garip tarafı; rahmetli Kâzım Karabekir Paşayı göklere çıkaran bu zavallıların, Kâzım Karabekir Paşa bir ordu komutanı General olmasına ve Atatürk’ün de yetkisiz bir Yüzbaşı olmasına rağmen, Atatürk’ün karşısında esas duruşa geçerek onun emrinde olduğunu söylemesinin manasını anlamak istememeleridir. Çünkü onları derdi Atatürk’ün iyi, kötü veya iyi bir Müslüman olması veya olmaması değil, onun manevi şahsiyeti üzerinden büyük milletimize yaptıkları nefret ifadesi olan kirli kursak boşalımlarıdır. Eğer bu zavallılar, dün cemaatin kuyruğuna takılarak rol kesiyorken, bu gün iş tersine dönünce o camiayı vatana ihanet ve casuslukla suçlayabiliyorlarsa eh artık fazla söze gerek de kalmamıştır.
Sevgili dostlar, Herhalde bu ve benzeri kirli kursak kusumlarının sonucu olarak; malum yerlerde ve yine hepimiz tarafından bilinen malum kişiler tarafından hatta bir askeri garnizon’un bahçesinde Atatürk’ e ve hemen yanındaki Türk Bayrağına saldırılar yapılmıştır. Her halde bu saldırıyı yapanların gerekçesi; o büstün basit bir beton yığını olarak görüldüğünden ve o şehit kanlarıyla şekillenmiş olan al bayrağımızı da bir kumaş parçası olarak güneşi engelliyor şeklinde değerlendirilmesiyle ilişkili olmasa gerek. Bu saldırının ana teması, Büyük Müslüman Türk Milleti ve onun 5000 yıllık tarihi çerçevesinde zalimleri tir tir titreten ve kim ve ne olursa olsun, mazlumların dirilten can suları olarak yetişmiş olmalarıyla alâkalıdır. Peki onlar hadi göremedikleri hesaplarını görmeye çalışıyorlar. Ya ben de bu büyük Milletin mensubuyum, bakın Müslümanlar gibi giyiniyorum, onlar gibi yaşıyorum diyen kriptolara ve Sabatayistlere ne demeli!..
Bu tapınak şövalyeleri elbette ki bu gün yaptıkları gibi, fırsat bulduklarında koyunlarındaki haçlarını çıkaracaklardır. Atatürk’ü gerekçelerinin bizi ilgilendirmediği tarzda solcular, başka dinden olanlar, Aleviler ve hatta bizim sevmediğimiz kişiler de itibar edip sevdikleri için bizim bunun tersini yapmamız gerekir gibi bir mantık geliştiren zavallılar, bugün milletimizin ezeli ve bedi düşmanlığına soyunmuş olan Ermeni terör örgütleriyle koyun koyuna olan Zerdüşt ve ateistlerle kucak kucağa ve hatta koyun koyuna oldukların fark edemiyorlar. Eğer bilmeden bu davranışları sergiliyorlarsa, işin farkına varıp uyanabildiklerinde iş işten geçmiş ve tabiri caiz ise, uçları çok fena sivriltilmiş olan bacalar boğazlarına ve başka yerlerine kakılmış olacaktır. Olsun onlar için sorun değil, onlar yan but olarak ta yaşamaya devam edebilirler.
Atatürk’ten rahatsızlık duyanların formatları bellidir. Bunları daha fazla açıklamaya gerek duymuyorum. Ancak yeri ve zamanı geldiğinde ve de gerek duyulduğuna milletin tanıması için elbette ki muhatapları tarafından açıklanacaklardır. Aslında bu zevatla tartışmaya bile gerek yoktur. Atatürk’ün İslâm’ a verdiği hizmetleri şüphesiz ki Yüce ALLAH yargılayacak ve karşılığını da verecektir. Hiç kimse bu dünyada o süreçlerin vazifeli memurları da değildir. Sırf Atatürk’e olan düşmanlıktan dolayı onun Elmalılı Hamdi Yazıra kaleme aldırdığı tefsire bile karşı ve olumsuz sözler söyleyebilecek kadar cahilleşenlerin, kendilerini içtihat yapabilecek müçtehitler olarak piyasaya sürmeye çalışmaları, kendi pozisyonlarının ne olabileceği ile ilgili fikir veriyor. Evet Atatürk o dönemlerde var olan ve mutlaka alan uzmanlarının yapacakları objektif değerlendirmelerle anlaşılacak olan tekke ve zaviyeleri kapatmıştır. Elbette ki farklı bir tartışma alanıdır. Sonuçları üzerinde araştırmalar yapılabilir ve yanlışları ve doğrularıyla değerlendirilebilir. Ahlâkı ve imanı tam olan insanlar; Atatürkün bunu İslâm inancını yok etmek veya bugünkülerin yaptığı gibi alternatif bir din yaratmak için yaptığını söyleyemez. Eğer öyle olsaydı o dinin adını da o dönemde rahatlıkla koyabilirdi ve hatta daha da rahat ederdi. Atatürk’ün bunu sanıyorum, Müslüm Gündüzleri, Ali Kalkancıları, Fadime bilmem neleri ve onların İslâm’a verdikleri zararı yok etmek için yapmıştır.
Belki ona mal edilmeye çalışılsa da, Atatürk Saidi Nursi’ yi de ortadan yok etmek gibi doğrudan bir faaliyet içerisine girmemiştir. Birileri bir şeyler söylüyor ancak ortada geçerli belgelerin olup olmadığını ben şahsen bilmiyorum. Halbuki Abdulhamit Han Saidi Nursiyi akli dengesi yok diye aldığı fetva ile akıl hastanesine göndermiştir. Bu gün birtakım cemaatlerin, zamanımız hakikat zamanıdır ve tarikatlara gerek yoktur yaklaşımlarını neden irdelemiyorsunuz? Bunların kaç tanesi ve hangileri milletimizin ve ülkemizin maruz bırakıldığı hain saldırıları açıkça ve lafı eveleyip gevelemeden kınayabiliyorlar? Bu terör örgütlerinin psikolojik, sosyal ve dini açılardan yerlerinin neresi olduğunu neden halkımızı aydınlatmak maksadıyla gür sesle ve Müslüman Milletimizin yanında yer alarak açıklayamıyorlar? Bu konuda açıkça tavır alan ve milletimizi aydınlatan samimi dindarlarımızı ve cemaatlerimizi canı gönülden tenzih ediyorum. Bir insanı sevmeyebilirsiniz, onun felsefesini benimsemeyebilirsiniz, onun inandığı düşünceleri doğrultusunda milleti için yaptıkları sizi rahatsız etmiş olabilir, Ülkenin her tarafından yaklaşan ateş çemberine karşı, lise ve orta okul öğrencilerinin bile savaşmaya gittikleri bir dönemde, geride kalan yaşlı ve eli silah tutmayan kadın ve kızlarımıza katil Ermeni örgütlerinin tecavüz edip katliam yapmalarına Kuvayı Milliye ruhuyla engel olmuş olması birilerini rahatsız etmiş olabilir. Bunları anlarız. Ancak, halkın evlatları inandığımız yüce değerlerimiz ve vatan savunması uğruna şahadet şerbetiyle toprağa düşerken, ağzını açamayan ve herhalde müsait ortam hazırlanıyor diye zevkte 4-5 köşe olanların, kendilerini çok akıllı zannetmemelerini tavsiye ederim. Bu millet birçok kez rüştünü ispatlamıştır ve yanlış hesap yapanların hesapları Bağdat’tan, Halep’ten ve Şam’dan dönmüştür. Kürt, Türk, Alevi, Sünni ve tüm diğerleri kardeştir. Bunu bozmaya çalışanlar kim üzerinden bunu yapmaya çalışırlarsa çalışsınlar kalleştirler. Bu er geç anlaşılacak ve bu kardeşliğin demirden yumruğu hainlerin kafasında patlayacaktır.
Atatürk, başka bölgelerde ve cephelerde vatan ve Türk-İslâm milleti uğruna ordu komutanlığı yaparken, aldığı bir duyum çerçevesinde; Suudların Kâbenin etrafını yıkarak yeni yeni yerleşim alanları inşa etme düşüncelerini eyleme dönüştürmeden; “Ayağınızı denk alın, böyle bir şeye cüret ederseniz, ordularımı toplar güneye iner ve sizi hedef alırım” tarzında bir mesaj göndererek o zavallıları böyle bir davranıştan men etmiştir. Bu tarihi bir vakadır. Onlara göre Rahmetli Atatürk bütün bunları kendisine daha sonra dinsiz diyeceklerin oraya gidip hacı olmaları ve spor amaçlı yapmıştır. Atatürk milli mücadelede tekerrür eden tarih kapsamında haçlı orduları ve güruhlarıyla savaşmıştır. Ama ona iftira ve hakareti kıble haline getirenlerin, karşı taraf haline getirip mücadele ettikleri ise, sadece İslâm inancını benimseyenler olduğu çok şaşırtıcıdır. Bre cüce beyinliler; Atatürk sonuçta bir Osmanlı Türk subayıdır ve o kültürle yetişmiştir. Sultan Vahdettin’in de emir subayıdır. En son ayrılma gününe kadar da hiç yanından ayırmak istememiştir. Sizler kendinizce elbette ki temelinde siyasi mülahaza ve rant hesaplarından dolayı gidip İman tazelediğiniz Çanakkale, onun ve onu kahraman olarak bağırlarına basanların atalarının ve dedelerinin eseridir. Aslında eğer Atatürk onları rahatsız ediyorsa, bilinsin ki Çanakkale de rahatsız ediyordur. Türkiye Cumhuriyeti devleti de rahatsız ediyordur. Şu an itibariyle Türk Devleti olarak yürütülen terör mücadelesi de rahatsız ediyordur. Çünkü bunların gerçek tarafları halâ çok net değildir.
Milli Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un dediği gibi: “Bedrin Arslanları ancak bu kadar şanlı idi” ifadesi de herhalde bu zavallıların bağrına bir hançer gibi işlemektedir ve bilmezler ki; Bedir’de İslâm alemi varlık ve yokluk mücadelesi vermiş ve Hilâli haça çiğnetmemiştir. Bedir’ de verilen mücadele İslâm tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Ya o an itibariyle ALLAH korusun yok olunacak, yada çok şükür ebediyen var olunacaktır. İşte Çanakkale’ de bunun nakaratıdır. Çanakkale’ dede aynı mücadele ve aynı hedefler gerçekleştirilmiştir. Çünkü düşmanların hedefi Hilâldir, Türk-İslâm alemidir. Peki böyle bir mücadelenin verilmesinde ve başarılmasında zerre kadar rolü olanların adeta hedef tahtasına dönüştürülmesi neyin nesidir?.. Kimin gayesi olabilir?.. Herhalde Müslüman Türk Milletinin değil!.. Merhum Kâzım Karabekir Paşa’nın muhterem kızları ve saygıdeğer hocamız hayattadır ve akademik çalışmalarına devam etmektedir. Devamlı da alanı olan bu konularda konferanslar vermektedir. Bu zavallıların dediklerinin hiçbirisini de doğrular yönde beyanatları yoktur. Bu insanların ahde vefaları yoktur, ALLAH inançları da sorunludur. Çünkü hedef tahtasına koydukları ve bu dünyadan göçüp gidenlerin inançlarını sorgulamak, muhakeme ederek çeşitli yargılara varmak, bu yargılardan hareketle de dünyevi rantlar peşinde koşmak gibi davranmaktan anlaşılıyor ki bunlar haşa dilim söylemeye varmıyor amma Tanrılığa soyunmuşlardır.
Bu tescilli şebekelere Mustafa kemal Atatürk’ün kendisini kanıtlamak gibi bir zorunluluğu yoktur. Herkes gibi oda hesabını ALLAH’a vermiştir ve verecektir. Aslında bu kişilerin Atatürk’ü sevmeleri problemli olabilirdi. Onların mevcut durumları ise tabiatlarının gereği olduğundan doğal olandır. Esasında bu iyi niyet özürlülerinin sadece hayal ettiklerini gerçekleştirmelerine fırsat verilmeden kendi kirli kan irin dolu kursaklarına hapsedilmeleri yeterli olacaktır. Bu zavallılar; Mustafa kemal Atatürk’e yönelttikleri çirkin ve iftira beyanlarının milyonda birini kan emici terör örgütü ve yandaşlarına yöneltemediklerini görüyoruz. Çünkü bunların aidiyetleri aynı merkezlere doğru yol almaktadır. Onların yanında ve etrafında ancak onlar gibidirler ve rahatlıkla onların ağzı ve dilleriyle konuşurlar.
Elbette ki, göçüp gitmişleri simgeleyen ve hatırlatan birtakım övgülerin onlara sağladığı bir yarar veya rantı yoktur ve olamazda. Ancak asıl olan; halkımız ve gençlerimiz nezdinde ortak rol modeller oluşturmaktır. Çünkü bu modellerin millet hayatında önemli bir yeri vardır. Atatürk’ü günahıyla ve sevabıyla sevenler, kesinlikle ona tapınmak gibi bir kaygı taşımazlar. Fakat onu sevmeyen ve karalama yapanların, düşünce, resim ve sembollere hatta kendi rol modellerine tapınmamak gibi bir kaygı ve endişelerinin olduğu anlaşılıyor. Her şey zıddıyla kaim ise, o zaman bu kişilerin eşya ve objelerin belki sembolik değerlerine tapınmak gibi bir temayül ve zaaflarının olabileceği söylenebilir. Biz biliyoruz ki organize bir millet olarak toplumları bir arada tutan ortak değerler vardır. Tarih ve tarihi şahsiyetler bunlardan birisidir. Din, etnik köken, dil, amaç, belki coğrafya ve kültür diğerlerindendir. Bu değerlerden bazıları yeni toplumsal yapılanmalarda önemini kaybetmiş olabilir. Bir milleti yok etmenin en kolay yollarından birisi de, işte bu ortak değerlerin aşındırılmasıdır. İşte bu şarlatanların ne kadar dinle, imanla ve şalvar üstü sakalla gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, asıl hedefleri de; açık düşmanların hepsini boyuna yarıp çatlatan ve içimizde bizler gibi gözükmeye ve bizler gibi yaşamaya çalışan ancak zaman zaman da bir yerlerinden fortma verip portlayan ihanete denk nefret sahiplerinin uykularını kaçıran Müslüman Türk Milletinin birlik ve beraberliğidir. Bu birlik ve beraberliğin ihya edilmesinde etnik köken ve mezhepsel bir farklılık aranmaz ve de aranmamalıdır. Ana temel İslâm kardeşliğidir. Ama onlar kendilerine başka suni ve sanal kardeşlikler yaratma peşindedirler. Bunun en açık örneği de sanki camilerimize karşı oluşturdukları arka bahçelerindeki birtakım alternatif yerlerde ibadetlerini ifa etmeye çalışmalarıdır. Camilerimiz öksüz bırakılmak istenmektedir. Öyle ya Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı İslâm ibadethaneleri olan Camilerimizde onlara göre belki de Atatürk icadıdır!.. Hatta geçmiş dönemlerde Atatürk bu camilerin birisinde Cuma Hutbesi de vermiştir.
Eğer bu edep ve erkân yoksunları bu ülkeye ve millete sayılamayacak kadar hizmetleri olan, ne olursa olsun Hilâli Haça çiğnetmeyen bir Osmanlı Türk subayı olan Mustafa kemal Atatürk’e dil uzatıp ağza alınmayacak iftiralar ediyorlarsa, bir zamanlar toz kondurmadıkları ve aynı paralelde paralelce yürüyüp methiyeler dizenlerin dönüp yoldaşlarını ajanlık ve ihanetle suçlamışlarsa, eh artık dediğimiz gibi fazla söze de gerek yoktur. Atatürk ile ilgili olarak bu mübarek beldenin manevi mimarları olan; Muhammet Lütfi Efendi, Alvarlı Efe hazretleri, Vehbi Efendi, Hacı Salih Efendi, İbrahim Hakkı hazretleri, Abdulgafur Efendi ve daha nicelerinin her nedense bu zavallıların iddialarını doğrulayan herhangi bir olumsuz beyanları olmamıştır. Demek ki bu hilkat garibelerinin o muhteşem şahsiyetlerden daha üstün özellikleri varmışta biz bilmiyormuşuz!..
Ne diyelim, gün ola harman ola!…..