Çanakkale; Kâinata tam da bam telinden Denizler aşırı vurulmuş, Osmanlı coğrafyasında yaşayan; ALLAH’ ı bir, PEYGAMBER’i bir, KİTAB’ ı bir, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun, DİNİ-İMANI, VATANI, MİLLETİ, BAYRAĞI, VAROLUŞ GAYESİ, DOSTU, DÜŞMANI bir, IRZ, NAMUS, ŞEREF anlayışı bir olan her farklı yapıyı içerisinde barındıran Türk – İslâm mührü olarak; Müslüman-Türk’ e cihanı baş eğdiren ve “Dur yolcu isteme benden makber, sana aguşunu açmış bekliyor PEYGAMBER” dedirten, “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlıydı” övgüsünün hak edildiği, hiçbir zaman, hiçbir koşulda yere düşmeyen ve düşürülemeyecek olan Hakka tutunularak ayağa kalkılan mübarek bir mekândır. Çünkü HAK hep ayaktadır, ancak ona tutunarak ayağa kalkılabilir.
Sevgili dostlar, aziz gönüldaşlarım, İbni Haldun’un deyimiyle; coğrafya kaderdir. O kaderin iyi okunması vazifedir. Orada aziz milletimizin geleceğine ışık tutacak şifreler ve kodlar vardır. Orada yaşanmış her bir yaşantı, tecrübe ve deneyimin oluk oluk akan mübarek şehit kanlarıyla gelecek nesilleri aydınlatmak ve her mevsimde yeşertilmesi için toprağın derinliklerine ekilmiştir. Yeni nesiller Çanakkale’nin ayrı ayrı her bir şehidin parmak izini desen olarak gövdesine saran, rengini asla solmayan ve yok olmayan şehit kanlarından alan, içerisinde Yüceler Yücesi ALLAH’ ın çok özel; uyandıran, düşündüren, yol gösteren, dostu ve düşmanı tanıtan, ALLAH’ a kul olma temelinde özgürleştiren, Şanlı PEYGAMBERİMİZE ümmet kılan çok özel nimet ve ikramları bulunan Çanakkale Çanağından beslenmelidir.
Bedir hadisesinin İslâm’ın varlık ve ALLAH korusun yokluk mücadelesi olduğu, kaybedilmesi durumunda değişmiş olması gerçekliği açıkça anlaşılabilen koşulların ne anlama geldiği iyi analiz edilmelidir. İşte o zaman Bedir hadisesinin İslâm’ın dönüm noktalarından birisi olduğu daha rahatlıkla idraklere düşecektir.
Çanakkale de aynı şekilde Hilalin Haça karşı varlık ve yokluk mücadelesinin yaşandığı bir olayın geçtiği yerdir. Eğer bu kutsal mücadele ALLAH korusun kazanılmamış olsa idi; şu an havasını teneffüs ettiğimiz, suyunu içtiğimiz, ekmeğini yediğimiz, çocuklarımızın güven ve huzur içerisinde koşup oynadıkları, ırzımızı ve namusumuzu koruduğumuz bir devletimizin olmamış olacağı ve hiçbir zaman da olamayacağı kabul edilmelidir. İşte onun için bu Cihadı yapan milletin mensubu şehit ve gaziler Bedrin Aslanları kadar şanlıdır.
Çanakkale sadece o an için bire bir somut olarak yaşanan durumlar açısından değerlendirilemeyecek kadar derin mana ve geleceğe dönük mesajlarıyla da mutlaka fark edilmesi gereken madde ötesi manevi bir yönlendirme ve yöneltme potansiyelini asla ölüler olmayan şehitleriyle taşımaktadır. Onlar açısından sorun yoktur. Sorun bizim onları lâyıkıyla anlama ve yorumlama sorunudur. Şu nokta hiç unutulmamalıdır ki; ancak Çanakkale lâyıkıyla anlaşılıp değerlendirildiği düzeyde geleceğe yeniden damgalar ve mühürler vurulacaktır.
Çanakkale yaşanılmış olay boyutuyla dramatik bir tarih ve Türk İslâm aleminin kıyamete kadar her durumda ufkunu aydınlatan eğitici ve ilahi bir senaryodur. Çanakkale insanlığın varlık alemine yerleştikten sonra yaşadığı hak ve batıl mücadelesinin uygun yöntem ve stratejilerle ölçümlenebilen ve değerlendirilebilen emsalsiz bir tablosudur. Ortaya çıkan her yeni durum ve olay karşısında bu ölçme ve değerlendirmelere dayalı olarak elde edilecek veriler giderek her geçen gün daha da berraklaşarak olası tüm sorunların panzehiri olacak kadar gizem ve sırlara da sahiptir.
Çanakkale bire bir yaşanan somut olaylardan yola çıkılarak ulaşılan ve yüzü hep geleceğe dönük olgu boyutuyla tam bir sosyolojik ve psikolojik konu alanıdır. Şu ana kadar bu konuda yazılan ve çizilenlerde çoğunlukla bu manzaranın olay boyutuyla ilgilenilmiştir. Elbette ki olay boyutuyla da yaşanılmış dramlar, imkânsızlıkların aşılması noktasında verilen mücadeleler, bir milletin kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle verilen iman ve tevhit mücadelesi ve alınması gereken derslerle doludur.
Örneğin daha hayatlarının ilk baharını yaşayan lise ikinci sınıf öğrencilerinin bile vatan, iman ve millet savunması söz konusu olduğunda canlarını cananlarına tercih ederek ölüme güle oynaya gidip şahadet şerbetini içmelerini tarif edecek kavram bulmakta zorlanıyorum.
Kendilerinden bir ön sırada olanların süngü takıp düşmana hücuma geçip hemen oracıkta şehit düştüklerini göre göre, süngü takıp hazır bekleyenlerin hiç tereddüt etmeden meydana fırlamaları, akıl sınırlarını zorlayan bir hak ve hakikatlere teslimiyetin ifadesidir. Onlar mevzu vatan, din, namus ve değerler olunca gerisinin teferruat olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Rahmetli dedem Erzurum’ dan işte o onur mücadelesine katılmak için askeri birliğiyle yaya olarak Çanakkale’ye giderken hiç dönüp geri bakmamıştı. 5-6 ay sonra Çanakkale’ ye vardıktan sonra ileri karakol komutanlığı yapıyordu. Kaderi İlahinin bir tecellisi olarak o kış çok sert olduğundan, ileri karakolların hiç birisine erzak takviyesi yapılamamıştı. İleri karakollarda görev yapan askerlerin hemen hemen hepsi açlık ve soğuktan şehit olmuşlardı.
Bahar geldiğinde paşalar ileri karakolları dolaşırken tek bir dedemin karakolunun hayatta kalmayı başarmış olduğunu görürler. Paşa dedeme yaklaşır ve ona sarılır. Ağlamaya başlarlar. Ancak dedemin sağ kolunda ağır bir düşman şarapneli yarası vardır. Paşa dedemin yarasını öper ve gaziliğini müjdeler. Daha sonra karakolu nasıl hayatta tuttuğunu öğrenmek ister. Rahmetli dedem; mevcut erzakı çok kanaatli kullandığını ve artık onunda bittiğinde son çare olarak askerlerinin kardan ıslanıp yumuşayan potinlerinin kösele olan altlarını kazıtarak yedirdiğini söyler.
Paşa dedeme görevini yaptığını ve artık geri gidip yarasını tedavi ettirmesini söyler. Ancak o muhteşem insan; askerlerine bakarak bunu yapamayacağını ve yarasından dolayı eli tetik çekemese de, diliyle birliğine komuta edebileceğini belirtir. Müthiş bir duygu seli hakimdir ve komutan zorla da olsa dedemi ikna eder ve tedavi için geri gönderir. Ancak Dedem yarasını tedavi ettirir ettirmez ailesine ve çocuklarına değil, birliğine döner ve yola çıktığı onur ve namus mücadelesine devam eder.
Çanakkale insan gücünün matematiksel hesaplarla yetmediği ağırlıktaki top mermisini haznesine yerleştirme de olağanüstü güç sahibinin devrede olduğu bir insanlık destanıdır. İşte tam bu noktada mutlak güç ve irade sahibinin kusursuz iman sahibi yüz binlerce Mehmetciğe tevhidi çiğnetmeme yolunda şahadet şerbetini içirmesinin sırları sadece o muhteşem mücadelenin derinliğini açıklayamayız. O sırları anlamanın yolu yaşananların geleceği aydınlatan olgu boyutlarında aranmalıdır.
Çanakkale de bedenleriyle aşılmaz kaleler tahkim ederek hilâli haça çiğnetmeyen o kahramanlar diyor ki;
“-Biz bu iman mücadelesine giderken bizi yolumuzdan geri çevirecek hiçbir şeyi aklımıza getirmedik. Biliyorduk ki eğer mevzu vatan savunmasıysa, gerisi sadece teferruattır. Biz bu imanla çıktığımız yolun Hak yolu olduğunun bilincindeydik. Bizim de hayallerimiz vardı. O hayaller; kendi ruh, düşünce, duygu ve bedenlerimiz ve engin bir tarih bilinciyle kurguladığımız hayallerdi. Onların hepsinin rüyalarını görmeyi ve gerçekleştirmeyi sizlere bıraktık. Biz sadece dini İslâm’ın ve vatanımızın kurtulması hayalini ruhumuza işleyerek muharebe meydanlarında destanlaştırarak gerçekleştirmeye koyulduk. İnandık ve eminiz ki başardık. Tevhidi çiğnetmedik. Sanmayın ki bizler sadece o günlerde kaldık. Hayır hayır biz sizlerle beraberiz ve gelecekteyiz. Çanakkale’den çıktığımız o kutlu yolda bundan sonrası için sizin yolunuzu aydınlatmaya devam ediyoruz. Çanakkale’de vatan sevgisi gergef gergef sonsuzluğa işlenmiştir. Siz gençler bu tablodan vatan sevgisinin derinliklerini yeniden keşfedebilirsiniz. Dost ve düşman algınızı daha sağlıklı ve objektif kriterlere oturtmak için de Çanakkale bütün zamanları kuşatan muhteşem bir tablodur. Çanakkale millet olarak tarafımızın ve safımızın koordinatlarını da vermektedir. Çanakkale aynı zamanda birlik ve beraberliğin ölümsüz bir göstergesidir. Çanakkale işte bu ruh bütünlüğünün, vatan ve bayrak sevdasının, iman ortaklığının, dünya ve ahiret kardeşliğinin sembolüdür. Siz yeni kuşakların geleceğe dönük öngörü ve stratejilerinizin ana kaynağı ve temel belirleyicisi olacak kodlar burada saklıdır. Onları bulup çıkarmak ve Çanakkale Çanağından beslenerek yolunuzu aydınlatmak sizlere kalmıştır. Alınması gereken dersler alınmadığı zaman bu milleti bekleyen sorunlar daha da derinlik kazanarak ortaya çıkamaya başlayacaktır. Buna hazır olmak zorundasınız. Yüzleşmek zorunda kaldığınız ve kalacağınız vahim olaylar; bedir hadisesini, Çanakkale’yi, balkanları ve Sarıkamış’ı hatırlatmalıdır. Çünkü bu tarihi olayları kronolojik olarak sıraladığınızda, ders alınıp gereği yapılmayan her birisinden sonra diğerini yaşadığınızı göreceksiniz. Eğer bu umursamazlık devam ederse başkalarıyla da yeniden yüzleşeceğinizi sakın unutmayın. Ders alındığı zaman ise, hangi düşmanla ve onun hilesiyle karşılaşırsanız karşılaşın yeni destanlarla bu kutlu yürüyüşe devam edebilirsiniz. Bedirde şanlı Peygamberimiz vardı. Çanakkale’de o iman abideleri vardı. Sarıkamış’ta bütün zamanlarda var olacak olan o bembeyaz karlar üzerine vurularak yeni kuşakların alması gereken derslerin mühürleri kazınmıştı. Çanakkale gün batımından batıya ve batıla dur diyen iman abidelerinin haykırışı ise, Sarıkamış’ta gün doğumundan cenuba ve cünübe; “geri dur! Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, unutma altında binlerce kefensiz yatanı. Sen toprağın üstünde, bizlerde altında olsak da, çekilip giden sen, kalanlarsa bizleriz”. Diyen kutsal mekanın adıdır. Çıkarılmayan dersler karşılaşılacak her yeni durumda sahip olacağınız imkân ve fırsatlardan mahrum olmanız anlamına gelecektir. Aman ha dikkatli olunuz. Birbirinize sahip çıkınız. Aranızdaki güven bunalımlarını mutlaka aşınız”.
ÇANAKKALE DİLE GELDİ
Çanakkale dile gel tazele tez zamanda şu kirlenen hafızaları
Umutla bekledik ya bunca yıl silip temizlemek için arızaları
Anlıyoruz şimdi işin daha da zor unutmuş insanlık farızları
Kader cihetinde görünen ve imanımın en zirvedeki yerisin
Uyuturken şehitleri bağrında kaş çatıyorsun hep sinsi yad ellere
Ana kucağısın ya ayrım yapmıyorsun baktıkça uzak menzillere
Yerin hazır hafızalar doluyor başladın artık girmeye gönüllere
Coştun ya artık kükrüyorsun çünkü ihtimalden şüpheden berisin
.
Hep Bedirden aldık ya hızımızı Çanakkale’de bulduk özümüzü
Kırıldık döküldük ağladık ama daha söylemedik son sözümüzü
İçimize attık söndürmedik yüreğimizde yanan kendi közümüzü
Değişmez ki Bedir’in Çanakkale’nin ve Sarıkamış’ın ruh erisin
Gün gelir iş başa düşerse yeniden yerleri yerinden oynatırız
Zalimleri ve hainleri Hak adına yine cehennemi boylatırız
Acıları paylaşır sevinçte bir oluruz düğün dernek toylatırız
Yaratandan ötürü severiz yaratılmışı bize ALLH’ ın eserisin