Muhterem okuyucular, her zaman olduğu gibi hepinizi en içte duygularımla selamlıyorum. Sağlık, mutluluk ve stresten uzak günler diliyorum. Bildiğiniz ve yaşadığınız gibi yine ortalık toz duman ve göz gözü görmüyor. 29 yıldır yatırılıp kaldırıldığımız terör belası dolayısıyla artık gecelerin karanlığında bir adım ötesini dahi görmemeye alıştırıldık. Bağırdık boğulan ve hıçkırığa dönüşen sesimizle, isyan ettik önümüzü göstermeyen gecelerin karanlığına!.. Yoksa.. Yoksa sizde mi kiralandınız!.. Neden… Neden aralandınız!.. Öyle ya anladım yol veriyorsunuz talana, çalana, bölene, satana; yıkarak, yakarak beşiğinde uyuyan çocuğu, namazında asıl varda varını yok eden ak sakallı dedeleri ve Kara Fatmalaşan nineleri vahşete denk kurşun yağmuruna tutanlara!.. İşlenen cinayet ve katliamların karşılığı, bir gece ansızın gidebilirim miydi?.. Demek ki öyleymiş. Ancak gitmek sadece varılacak nihai varış noktasına yönelmeyi ifade eder. Peki gidilen yer ve nihai hedef neresidir?.. Bu gidişlerin dönüşü var mıdır?.. Olası ihtimaller nelerdir? Elbette ki bu ve benzeri kaygıların toplum nezdinde giderilmesi gerekir.
Güneşe denk dolunay ışığında bir adım öteyi göremeyen gözlerin, ülkenin ve milletin geleceğini kapalı gözlerle görebilme fırsat ve şansına sahip olması çok zor olmalıdır. Bu zoru başarabilecek irade ve erk sahipleri; verilen taviz ve geçmişin yaralarının üzerini kapatmanın birey ve toplum hayatına sağlayacağı kısa ve uzun vadeli karşılıklarını açıklamalıdırlar. Geceler kendi karanlıklarında gidenlere ciğerlerini ve bağırlarını delerek verdikleri yol karşılığında ülkenin ve milletin geleceğini mi kurtarmak istemişlerdir?.. Ancak sürecin hiçbir yerinde hunharca katledilen; silahsız ve savunmasız çoluk çocuk, genç-ihtiyar ve kadın-erkek kurbanların dini, ahlâki ve hukuki karşılıklarına tekabül edecek bir uygulama veya söyleme henüz rastlanılmamıştır. Çünkü millet adına sürecin asıl tarafı onlar olmalıdır. Devreye sokulan akil adamlar da eğer varlığı kabul ediliyorsa sürecin taraflarından birisini temsil kabiliyetine sahip olmaları gerekir. Belki de toplumun onlara olan tepkileri bu yüzdendir. Dolayısıyla bu insanların ikna ve inandırma kabiliyetleri olamıyor.
Türk Milleti terör örgütüyle bir masaya oturtulan bir taraf değildir ve olamaz. Türk Milletinin ve devletinin oturacağı masanın diğer tarafında bu kiralanmış taşeron çalışanların efendileri olan küresel güçler olmalıdır. Konuşulacak mevzuda; dünya ölçeğindeki küresel meselelerdir. Eli ayağı temiz olmayanların ortalığı temizlemeleri beklenemez. Önce kendileri temizlenmeli ve daha sonra eğer samimiyet varsa ortalığı yani kendi yıkıntılarını temizleme çabası içerisinde olmalıdırlar. İşin en zor tarafı da, hem temiz ve hem de temizleyici olmaktır. İstesek de istemesek de bölgemizde en etkin küresel güç ve aktör ABD’dir. ABD ile olan ilişkilerini en ince ayrıntısına kadar mükemmel yöneten İsrail, 7 milyonluk nüfusuyla neredeyse bölgenin oyun kurucu ve en etkili gücü haline gelmiştir. İsrail bunu yaparken, ABD’nin siyasi ve ekonomik karar mekanizmalarını etkileyecek düşünce kuruluşlarını devreye sokmaktadır. İsrail’in 10 katı büyüklüğe, ekonomik faaliyetlere ve askeri potansiyele sahip bir Türkiye’nin benzer stratejilerle Amerikan düşüncesini etkileyebilecek düşünce kuruluşlarına sahip olması zorunlu ihtiyaçlardan birisi olmalıdır. Bunu çok daha iyi yapabilecek sosyal, kültürel ve tarihi gerçeklerimiz var. Bu gerçeklerin Amerika ve diğer küresel aktörler tarafından yok sayılması mümkün değildir. Önemli olan bu zenginliklerin çok iyi tasarlanıp plânlanarak muhataplarına sunulmasıdır. Örneğin kendi başkanlık döneminde Henry Kissenger, “-Orta doğuyu eskiden olduğu şekliyle Türklere geri vermek gerekir” şeklinde bir açıklama yapmıştı. İşte bu noktada politika ve stratejiler geliştirilmiş olsa idi belki o gücü doğru istikametlere yönlendirmiş olabilirdik. Etkili ve geniş kapsamlı düşünce kuruluşlarına sahip olmadığımız için ne kendi siyasi otoritelerimizi ve nede küresel güç merkezlerinin karar mekanizmalarını etkileyemiyoruz. Dolayısıyla, üç beş çapulcudan oluşan terör ve suç çetesinin oturtulduğu masanın diğer tarafında sanki muhatapları Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milletiymiş gibi bir algı yanılgısı içerisinde hareket etmekteyiz.
Bu sürecin doğru belirlenecek tarafları; terör mağdurları, güvenlik kuvvetleri, gaziler, şehit aileleri ve süreci yöneten olarak da siyasi hükümet temsilcileridir. Mağdur olanlarla bu mağduriyetleri yaşatan, adı ne olursa olsun, suçlular arasında yaşanan olumsuzlukların ilerde bir kan davasına dönüşmemesi için bir şeyler yapılacaksa, öncelikli olarak haksızlık ve zulüm yapanların kusurlarını itiraf etmeleri, af dilemeleri, ALLAH’ ın ipine sarılarak toplumsal birlik ve beraberlik potasında eriyip cihanşümul hak erenleri olarak yeniden dirilmeleri gerekir. En azından bu niyetin beyanı esası güdülmelidir.
Türk Milleti ve Devleti 3-5 isyancı çete mensubunun muhatabı değildir ve asla olamaz. Türk Milletinin bağrı pişmanlık duyup bunu itiraf edenlere merhamet edebilecek kadar geniştir. Hiç kimsenin bundan şüphe etmemesi gerekir. Şüphesi olanların kısa bir tarihi yolculuk yapması ve kendilerinin var oldukları her coğrafyanın asli müdavimlerinin Türk Milleti olduğunu görmeleri yeterli olacaktır. Çünkü Türk Milleti vatanlaştırdığı coğrafyaları paylaştığı etnik farklılığı olan toplulukları kuşatıcı Osmanlı kimliğiyle her zaman eşit paydaşlar olarak görmüş ve vatan ve Millet aleyhine faaliyetler içerisine girilmediği sürece asla farklı muamele edilmemiştir.
Eğer Türk Milleti etnik ırkçılık yapmış olsa idi, bu gün sorun yaşanan etnik yapıların hiçbirisinin yaşama şansı olamazdı. Bu yüzden bu yüce Millete ihanet edenlerin hiçbirisi âbad olamamışlar ve tabiri caiz ise yerlerde sürünmeye devam etmektedirler. Çare bu yüce Milletle bir ve beraber olmaktır. Ayrılıkta felaket vardır. Ayrılıktan yana olanlar çocuklarına miras olarak bırakacakları felaket tapularının hesabını veremeyeceklerdir. Artık bu birlik ve beraberliğin gücüyle dünyaya yeni bir düzen getirerek kimsesizlerin kimsesi olma hayalleri kurmaya başlanmalıdır. Arada bire bir yaşanan somut durumlar olarak suça bulaşanlar cezalarını çekmeli ve devlet kuşatıcı şefkatiyle kendisine dönük suçlar dolayısıyla aman ve af dileyenleri de, sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi kan davası gütmeden affetmeli ve yaraları kanamaya devam etse de içine sindirmelidir. Eğer gerçek amaç birlik ve beraberlik içerisinde hakka tutunarak yeniden dirilip ayağa kalkmak ve hakikat yolunda hizmet verilerek varılması gereken nihai hedeflere ulaşmak olacaksa, artık gerisi fasa fiso olarak kalacaktır.
Terör örgütü 29 yıldır yaptıklarından dolayı özür dilemelidir. Halkın kafasını meşgul eden soru işaretlerini giderecek tutum ve davranışlar göstermelidir. Bütün bunların aksini çağrıştıran söylemlerden kaçınmalıdır. Bunun gösterilmesi gereken en anlamlı yer, Nevruz’da Diyarbakır sokaklarına asılması gereken Türk bayrakları olacaktı. Bu fırsat kaçırılmıştır. Ancak bu olumsuz algıyı kıracak yeni bir kardeşlik mitingi tertip edilerek hatalar düzeltilebilir. Türk Milleti ve halkı sürecin doğrudan tarafları ile beraber bunu beklemektedir. Hatta böyle bir mitinge toplumun her kesiminden insanlar davet edilmelidir. Bu mitinglerin ana teması tek millet, tek bayrak, tek devlet, ortak gelecek, tek resmi dil şeklinde işlenmelidir. Ancak işte o zaman geçmişin olumsuzlukları üzerine odaklanılmadan geleceğe yol verilebilir. Böyle bir geçiş süreciyle durulma sağlandıktan sonra, kalıcı ortaklıklar çerçevesinde ülkeyle beraber bölgesel kalkınmaya da start verilebilir. Bu özlenen ve beklenen güzelliklerin bağlı olduğu temel kaynak; samimiyet, iyi niyet ve dayanışma ruhudur. İşte bu sermayenin tesis edilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması doğru olacaktır.
Daha sonra ise milli mutabakat çerçevesinde yeni, olmazsa olmazlarına asla dokunulmadan tüm kesimlerin ortak kabulü doğrultusunda hazırlanacak milli bir anayasa hazırlanmalıdır. Bu anayasa bireysel özgürlük ve hakları güvence altına alan, devleti sosyal devlet olmaya yönlendiren, geliri tabana hak ve adalet ölçüleriyle yayan ilkeleri geliştiren, haksız ve insan hak ve hukukuna aykırı kazanç kapılarını kapatan, hiçbir sanayi ve üretim faaliyeti gerçekleştireni özel yasalarla vatandaşa karşı koruma altına alarak üretilen mal ve hizmetleri fahiş fiyatlara arza sundurmayan, rekabeti teşvik eden, insan odaklı çalışmaları teşvik eden, bilgiye değer verilmesini sağlayan, ayrıştırmayan ve birleştiren, vergide hak ve adaleti sağlayarak tabana yayan ve gelişmiş teknolojik imkân ve fırsatlardan bütün halkımızın yararlanmasını kolaylaştıracak çok yüksek ve dünya standartlarının çok üzerinde olan vergilerin makul seviyelere çekildiği bir yapıya sahip olmalıdır. Haksız kazanç elde eden kamu ve özel kuruluşların bu faaliyetlerine, yani resmi tefeciliğe, fırsat verilmemelidir.
Sevgili dostları Bu çerçevede yeni bir anayasa hazırlanması için yapılan çalışmalar kapsamında sevgili Teyo Pehlivan’ın görüşlerine başvuralım. Bakalım bizlerin aklımıza gelmeyen ve söyleyemediğimiz gerçeklikler nasıl şekil bularak muhataplarının algısına düşecek.
Değerli kardeşim Mehmet Ali ENGİN kendi kaleminden hayali bir Teyo Pehlivan mülakatı yaparak önemli noktalara şiirsel bir vurgu yapmışlardır. Yeni Anayasa çalışmaları dört parti ve görevli millet vekiller tarafından yürütülmektedir. Ancak Anayasa çalışmaları bir türlü istenilen sonuca kavuşamıyordu. Bu durumdan rahatsız olan anayasa komisyon başkanı ne yapsak ta bir an önce bitirsek diyordu. Düşündü düşündü ve bir daha düşündü ve çığlık ata ata buldum buldum diye bağırmaya başladı. Başkana yanındakiler sorar; “-başkanım neyi buldunuz?” Başkan soranlara cevap bile vermeden “-çabuk bana Teyo Pehlivanı bulun” der. Görevliler zorda olsa Teyo Pehlivana ulaşırlar. Telefonun bir ucunda anayasa komisyon başkanı ve diğer ucunda da Teyo Pehlivan:
Anayasa Komisyon Başkanı: “- Teyo Emi merhaba, nasılsın?”
Teyo Pehlivan: “-Sağol başkanım örmen duacıyam.
A.K.B.: “- Pehlivan şu yeni anayasaya bir el at!”
T.P.: “- Tövbe haşa estağfurullah! Başkanım o nasıl söz, ben kimsenin anasına manasına, yasasına masasına el atamam!.. Ben haram konusunda anamdan gız doğdum gız gidecem! Benim uşgurum epey möggemdir. Daha öyle şeylere açmadım. Biraz zor açarım desem de gardaş öyle zalım durumlar oluyor ki, işte o anda da kendime fazla güvenemirem!.. Çünkü ALLAH gorusun ortada ne uşgur galir nede muşgur!”
A.K.B.: “-Yahu Pehlivan ALLAH seni güldürsün. Korkma öyle olsa ben seni arar mıyım. Bilirsin kimin başı derde düşse en son aklımıza sen geliyorsun. Çünkü sen imkânsızı mümkün kılan felsefenin öncüsüsün. Öyle öbür türlü Naim Hocanın dediği gibi ellem gullem işlerine seni sokar mıyız!.. Malum bu iş tecrübe, deneyim ve etiket ister! Hem buralarda o işlerin çok tecrübeli ustaları var. Haklısın sende bunlar yok. Anlarsın ya!.. Sen hele ver tüyolarını, düzeltelim şu ayarı bozulanların ayarlarını. Baksana ayarı düşenler ve kokmuş leşlerin başına üşüşenler dışarıdan ayar çekmeye çalışıyorlar. Biz kendi işimizi kendimiz yapalım ve herkese doğru dürüst çalım atalım. Sonrada gidip sıcak yataklarımızda rahatça yatalım.”
T.P.: “- Başkanım mevzuyu şimdi anladım. Sabahtan ben bizim Hasankale’nin sorun çözüm üretim merkezi olan Hacı Rüştü Kahvesinin hayal pazarında tanınmış ilim, bilim ve feraset sahibi filim adamlarıyla istişare edeceğim. Baksana anasından azan babasından tezen anayasa hazırlamaya başlamış! Bak başkanım anayasa hazırlamak için baba yasalara sahip olmak gerekir. Babasının yasası olmayanlar anayasayı ne yapacak? Babasız ana olur mu gardaş!?.. Ona başga bir şey derler. O anayasanın baba yasaları da değişmesi dahi teklif edilemeyecek ilkelerdir. Onlar sıradan yasaları bile ana yapan yapılardır. O halde anayasadan baba yasaları çıkarmak sanki anayasayı dul bırakmaya benziyor. Demek ki baba yasalar olmadan anayasaların bir hükmü olmayacak. Bunu herkes öyle bile ve anlaya!.. Başkanım ben hazırlıklarımı yapıp sonucu da bir şiirle size ulaştıracağım.”
ANAYASA
Eskiyen Kanunların muhatabı idi hep eski insanlar
Onlar için yeterliydi her zaman veremezdi hiç zarar
İçimiz rahattı ya uygun davranmakta var idi karar
O bize olmuş idi aşina bizde ona uygun ve tanıdık
Bilgisayar televizyon ve telefon nede büyük icatlar
Elbette ki bunları kullanabilen çağ üstüne çağ atlar
Elde avuçta bol bol olanlar bozulur daralır bayatlar
Anladım ya artık toplum olarak bizde buna hazırdık
Sayın başkanım müjde bak çözdüm artık ben bu işi
Kanun önünde eşit sayılmalıdır farklı olan her kişi
Her dik yokuşun olacaktır artık rahatlatan bir inişi
Bu yasanın başına ana değil sanki babamı yazsaydık
Anayasanın ana şefkatine bağırıp çağıranlar çok olur
Merhametten maraz doğar ya acırsan acıyanın az olur
Dışa atsan dosta düşmana söz içe atsan yanar köz olur
Şimdi değişiyor külahlar belli öncesinde daha zordaydık
Tamam anayasa hakkı ve hukuku alabildiğince korunsun
Ötesi mötesi yok Türk Milletine uzanan eller kırılıp kopsun
Yetimin mazlumun hakkı gasp edenlerden lime lime sorulsun
Eskidi ya artık değiştirelim derken anlaşılan doğru yoldaydık
Anayasada Türk Milleti sözü yerli yerinde çakılı kalacak
Dosta güven ve neşe düşmanlara da korku keder salacak
Sevmeyenler ölmeden derin uykuya ve korkuya dalacak
Uyurken yok sansalar da biz gördükleri garaguralardaydık
Tamam herkes bulabilsin kendisini bir sözle de olsa anayasada
Kökeni farklı etnik temelli ve başga başga gavimlerden olsa da
Birileri ben olayım başkaları olmasın diye saçını başını yolsa da
Önemli değil onlar dünlere takılıp dursa da bizler yarınlardaydık
Velhasılı dostluk barış kardeşlik ve birliğin soylu gücü ile bezensin
Herkes birbirine taa ezelden ebede kadar irkilmesin hep güvensin
Düşmanlar enine değil olabilse tepeden tırnağına boyuna yarılsın
Düğün dernek kurulsun gidenler gitsin biz ezelden buralardaydık
Her şey gönlünüzce olsun ve neşeniz, huzurunuz bol olsun.
Doç. Dr. Ali Osman ENGİN