Hasankaleli olmaktan gurur duyan ve bu gururu da “aşkında hoş, derdinde hoş” diyerek Hasankale’de yaşayıp dertleriyle dertlenmeyi ve neşesiyle neşelenmeyi kronik bir sevda haline getiren ve az çok ikamet etme zemini hazırlayan Çok muhterem Hasankaleliler, aziz kardeşlerim; bu yazımda güzel Hasankalemizin dünü, bugünü ve yarınını birlikte değerlendirip kıyaslayarak sosyolojik ve ahlâkî bir analiz yapmak istiyorum. Hasankale, adıyla anılan meydan muharebesiyle, havasıyla, suyuyla, yetiştirdiği tarihi şahsiyetleriyle tarihe mal olmuş şirin bir yerleşim birimidir. Kısacası tarihi kökleri derindir. Bu konudaki daha detaylı analiz ve değerlendirmeyi yine Hasankalemizin yetiştirdiği tarihçilere bırakıyorum.
İşte bu zengin tarihsel arka plândan beslenerek yetişmiş; Nefi’si, İbrahim Hakkı Hazretleri, Alvarlı Efe hazretleri ve onun muhterem yakınları, Hasan Dedesi, Ali Babası, Çöğenderli Hacı Salih Efendisi, Selahattin Demircioğlu Paşası, Gara Hamza Emmisi, Aşık Yaşar Reyhanisi, Teyo Pehlivanı, büyük Osmanı, deli Yusufu, hayatta olduğu dönemde yaşayan son Meddah olan Behçet Mahiri ve daha adını hatırlayamadığım yüzlerce civanmerdi olan Hasankale, o şahsiyetlerle kendini değerli kılan bir değerler ve kültür merkezi olmuştur. Özellikle geçmiş te Hasankale denildiği zaman öncelikli olarak akla gelen bu şahsiyetler ve onların oluşturmuş oldukları insanlık felsefesidir. İnanın sevgili dostlar, o deliler var ya, onların bir kısmı bugün aslına ve İlayıKelimetullah davasına uygun tutum ve davranış içerisinde olmayankripto yapılanmalar, 15 Temmuzda devlete ve büyük Türk Milletine ihanet bayrağını açan paralel ve paralelin paraleli cemaat ve adları başka başkayapılarıyla aklanıp paklanmaya çalışanlardan çok daha veli ve erdemli idiler!.. Onlar, toplum içerisinde her kim olursa olsun haksızlık, yolsuzluk ve ahlâksızlık yapanlara mutlaka diyecek sözleri, dumanı dışa vuran közleri, asla Hak ve adaletten sapmayan özleri vardı. Onların iç savaş kışkırtıclığı yaparak kaos yaratmak isteyen hainlerle irtibatları ve iltisakları yoktu. Hatta onlarla irtibatı olanlarla da iltisakları yoktu. Rahmetli Deli Osman’ın tek başına yaşadığı evinin bahçesine kazdığı mezarda üzerini otlarla örterek yatıp kalktığını bilenler, onların kimlerle ve hangi divan ve dergâhlarla iltisaklarının olduğunu anlayacaklardır. Esasında temeli İslâm Şeriatını yaşamak olan Tasavvuf anlayışını yansıtan ve gayesi belli olan saflaşmış, berraklaşmış, billurlaşmış, gerçek Tarikat anlayışını bu sentetik ve naylon yapıların dışında tutmak gerekir.
Gerçekleri görmeyen gözleriyle onlara sıradan deli nazarıyla bakan ve verilen mesajları duymayan kulaklarıyla ahkâm kesen zavallıların içlerini aşikâr olan dışlarıyla görebilen ve insan olma fıtratıyla duyan kulaklara sahip bu dünyadan, maldan mülkten ve serden geçtileri anlayabilmek için saygıdeğer hocamız, Prof. Dr. Üstün DÖKMEN Beyin; “Karşı Köyün Delileri” eserini okumalarını tavsiye ediyorum.
İşte Hasankalenin geçmişinde bu muhteşem şahsiyetlerin emeği ve damgası bulunur. Bu insanların her birisi ön koşul öğrenmeleri yerinde olan eğitimciler olmuşlardır. Hayatları boyunca rol model olmaya çalışmışlar ve insanları değerler temelinde eğitmişlerdir. Bu eğitimciler yani öğretmenler, ancak tutunarak ayağa kalkmamızı sağlayacak kadim değerlerimizi başat değerler olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla onlar, aydınlatmak için yanmaya talip olan civanmertlerdi. Onların; Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, adalet, namus, şeref ve haysiyet sevdası temelli yanmaları asla tükenmek ve yok olmak anlamına gelmiyordu. Onlar bu sevdayla yandıkça, daha da cevherleşiyor, berraklaşıyor ve billurlaşıyorlardı. Bu netleşme ve saflaşmanın doğurduğu enerji muhataplarının,sosyoloji biliminin kurucularından olan, İbni Haldun’un deyimiyle mümtaz şahsiyetler olmalarının önünü açıyordu.
Toplumsal birlik ve beraberlik, toplumsal uzlaşma insanların birbirlerine saygı ve sevgi duymasını sağlayan bu serden, gururdan ve kibirden geçtiler, şüphesiz halk tarafından da sevilen ve itibar edilen şahsiyetlerdi. Sade ve şatafatsız hayatları boyunca insanları asla birbirlerinden ayırt etmeksizin Yüce Yaratana ve O’nun verdiği nimetlere karşı farkındalık düzeylerini artırmak, görev ve sorumluluklarının bilincinde olmalarını sağlamaktı. Davalarında samimi oldukları için niyetlerle beraber fiili olarak başarılı olmuşlardır. Dolayısıyla komşusu aç iken tok yatılmıyordu ve mutlaka ekmek paylaşılabiliyordu. Çünkü değerler yaşıyor ve yaşatılıyordu. Ahlâkî çürümenin emareleri yoktu. Her türlü sorunu çözebilen ve çatışma yönetimi kültürüne sahip gerçek manevi dinamikler vardı ve bunlar toplumsal ve bireysel sorunların kaynağı olan şahıslara ulaştıklarında mutlaka iyiliğe doğru yönlendirir, günah ve hatalarının bedelini ödemelerini sağlar, musibetleri nasihate dönüştürmelerine yardımcı olurlardı.
O dönemde ne tefecilik, ne faizcilik, ne hırsızlık, ne dolandırıcılık, ne de namertlik yoktu. Büyüğe saygı ve küçüğe sevgi vardı. Kimse kimsenin malına ve namus saydığı değerlerine tecavüze yeltenemezdi. Hasankalenin mümtaz tarihi şahsiyetleri de hep o dönemlerde yetişmiş ve günümüzde benzer karakter abidelerinin ortaya çıkmasına da ışık tutmuşlardır.Hasankale geçmişinde kendi isimleriyle müsemma olan markalaşmış insanlara sahipti. O insanlar işte o markalaşan değerleriyle tanınır ve anılırlardı. Sadece insanları mı?Hayır hayır, o dönemlerde Hasankalenin suyu ve havası da çok daha temizdi. Toprak daha bakir ve daha verimliydi. Henüz yediğimiz gıdaların fıtratıyla oynanmamış ve fetrete düşülmemişti. Hasankalenin geçmişinde devlete paralel yapılar oluşturup 15 Temmuzdaki vatanı bölüp parçalamaya kalkışan ihanet yolcusu cemaatler de yoktu. Camilerden oluşan Allah’ın evi ve dergâhı vardı. Camileri öksüz bırakan, üretilen ve yaratılan sahte ve naylon gerçekliklerle insanları uyuşturup fıtratını bozan, Türk adından, Türk tarihinden ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ten rahatsızlık duyan kripto yapılar da yoktu. Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş büyük Türk İslâm Milletinden duydukları rahatsızlığı Atatürk düşmanlığıyla dışa vurdukları muhatapları tarafından çok iyi bilinmektedir.
Hasankalenin yakın geçmişinde ve bu gününde tarihi geçmişle bağdaşmayan, tarih bilinci ve şuuruyla değerlendirildiği zaman çok kaygılandırıcı değişiklikler ve tüm değerler boyutuyla bir ahlâkî çürüme ve dezenformasyondan bahsetmemiz gerekir. Bu bozulma ve çürümenin bana göre en temel gerekçelerinden birisi; yeni bir din anlayışıyla ortaya çıkıp bu aziz milletin ahlâk ve değerler boyutuyla fabrika ayarlarını bozan merdiven altıkripto paralel cemaat ve cemiyet yapılarının, Hasankalemizin saymaya çalıştığım gerçek manevi dinamiklerini adeta unutturarak sadece kendi tarikat, cemaat ve dergâh liderlerini sürekli gündemde tutmalarıdır. Onlarla doku uyuşmazlığı olan Hasankaleliler için onlar olsa olsa sadece birer manevi dinamit olmuşlar ve inanç dünyalarını sabote etmişlerdir. Devlet erkini kullanarak yaptıkları sahtekârlıklar, soru çalmalar gibi hırsızlıklar ve adaletsizliklere suni gerekçeler oluşturup yaşanan değerler altüst edilmiştir. Artık insanlar yaptıkları zulüm ve haksızlıklara doğru gerekçeler bulmaya, kendi suiistimal, hata, yolsuzluk, hırsızlık ve haksızlıklarının kendilerinin dışında kalanların doğrularından daha değerli olduğu gibi sapık bir anlayış geliştirmişlerdir. Bu gün kripto Fetullahçı terör örgütü mensuplarının yargılanmalarında; bir çok sınavla ilgili soruları neden çaldıkları sorulduğunda; bundan dolayı Cennete gideceklerini ve sorular çalınarak hakları ellerinden alınanların da Cennete gideceklerinden söz etmişlerdir!..
Bahse konu tarikat ve cemaatler, aralarında ve hatta kendi içlerinde birtakım fırkalara bölünmüş, kendilerini zakir ilan edenler birbirlerini dinsizlik ve zındıklıkla suçlar olmuşlardır. Görüldüğü üzere bu habis yapılar toplumu kamplara ayırmış, milletin arasına tefrika sokmuşlardır. Bunu yaparken de temel argümanları; Atatürk üzerinden Türk ve Türk Tarihi düşmanlığı olmuştur. Böyle bir düşmanlığın onları üzse de büyük Türk Milletine ve onun kurumsal değerlerine olan ihtiyacı daha da belirgin hale getirmiş ve insanımızın kendi öz değerlerine dönmesini sağlamıştır. Bunlar bu aziz milletin ezeli ve ebedi düşmanlarının niyet ve söylemleridir. Amerika Irak’ı işgal ettiğinde en öncelikli yaptırdıklarından birisi de Saddam Hüseyin’ i kendi yurttaşlarına katlettirmek ve büstünü yıktırmak olmuştur. Hasankalede de benzer bir vaka gerçekleşmiş ve az buçuk palazlaşıp güç elde ettiklerini sanan kriptolar, Atatürk’ün büstünü yıktırmış ve o alanı beton hozana döndürmüşlerdir.
Ne gariptir ki, Saddam Hüseyin’in büstünü yıkan Iraklı, şu anda büyük bir pişmanlık içerisinde olduğunu, Irak’a vad edilen demokrasinin gelmediğini, milyonlarca kişinin arından ve namusundan olduğunu, katliamlara uğradıklarını itiraf etmiştir. Atatürk’ün büstüne tahammülleri olmayan bu kriptolar, o dönemki belediye başkanının boy boy cilalı ve boyalı resimlerini her taşın ve başın üstüne asılmasına ve kadın erkek çoluk çocuklarının sürekli seyretmelerine tepki koymamışlardır. Herkesin birbirini çok iyi tanıdığı küçük bir ilçede, bir belediye başkanının kendi portrelerini hemen hemen her köşe başına, dağa, taşa bir sürü para harcayarak asmasının ve seyrettirmesinin çok gerekli bir davranış olduğunu düşünmüyorum. Eğer asılması gereken bir resim varsa o da sayınCumhurbaşkanımızın, tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizin ve devlet büyüklerimizin resimleri olmalıdır. Diğer yandan asılması gerekenler gerçekleşen kalkınma hamleleri ve yatırımlarla ilgili bilgilendirici afişlerdir. Sayın Belediye Başkanımız Ahmet Dölekli Bey’i bu konuda tutarlı davranışlarından dolayı tebrik etmek istiyorum. Ancak sayın Başkanımızı bir yönüyle de eleştirmek istiyorum.
Sayın Başkanım,ben Ali Osman ENGİN ve İhsan Sabri BALKAYA Atatürk Üniversitesinde Eğitim Bilimleri ve Cumhuriyet Tarihi alanlarında görev yapan Prof. Dr. Öğretim üyeleriyiz. Hatta seçim dönemi gelip sizi ziyaret ettik ve hayırlı olsun dedik. Bizim gibi en alt kademeden en üst kademeye kadar aynı şekilde görev yapan öğretim üyeleri ve elemanları var. Ben bu durumun Hasankalemiz için değer üretebilecek bir potansiyel olabileceğini düşünüyorum. Sevgili ve çok değerli kardeşimiz ve herkesin kalbine dokunan hekimimiz Prof. Dr. Serdar SEVİMLİ’ nin isminin bir caddeye verilmiş olmasından dolayı da gerçekten mutlu olduk. Böyle anlamlı bir başlangıçtan sonra Prof. Dr. Serdar SEVİMLİ gibi Hasankalemize her hangi bir değer üretebilme potansiyeli olan diğer tüm Hasankalelilerin yılın belli dönemlerinde gelip Hasankale de en azından bir tatil geçirmelerinin sağlanması olabilir diye düşünüyorum. İşte bu maksatla Hasankale de bir daire satın aldım ve arada sırada geliyor ve Hasankaleyi teneffüs ediyorum ve Erzurum’a dönüyorum. Ancak daha kalabalık olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli Başkanım, Hasankalemizin yetiştirdiği en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm değerler sizinle daha yakın olmak, konuşmak ve Hasankalenin sorunlarını paylaşıp hiçbir karşılık beklemeksizin fikirsel düzeyde katkı sağlamak isterler. Pasinler Savaşı ve Tarihi ile ilgili programa çağrılmayı beklerdik. Hatta daha önceden hazırlıklar yaparak orada bu konuyu çok boyutlu işleyebilir ve insanımızı bilinçlendirebilirdik. Meselâ Kars’ta Ebul Hasan Harakani ile ilgili iki tane uluslararası sempozyum yaptık. Neden İbrahim Hakkı Hazretleri, Nefi, Alvarlı Efe Hazretleri ile ilgili ve belediye desteğiyle kendi adımıza yapmayalım.
Anlaşılan odur ki güzel Hasankalemizle ilgili an itibariyle konuşulması gereken çok şeyimiz var. Bütün mesele samimi, çıkar odaklı olmayan, Hasankaleyi ve bu şirin beldede yaşamayı kader edinen insanımızı geliştirip kalkındıracak istihdam ve yatırımları devreye sokmaktır. Yerel ve ulusal ölçekte yapılabilecek çok şey vardır.
Hasankalemizin geleceğinin daha istendik ve beklendik olabilmesi, bu günü iyi değerlendirip tarihten de dersler çıkararak insanımızı merkeze alan ARGE çalışmalarıyla bütünleşik projelerin hayata geçirilmesine bağlıdır. Bu iş hiç te zor değildir. Sadece var olan potansiyellerin devreye sokulması dahi yeterli olacaktır. Sayın Başkanım sizden bunları umuyor ve inanarak bekliyoruz.
Sevgi ve selamlarımızla.