Sarıkmış dile gel vakit tam aydınlat ufukları
Gönüllerde dala gel avaz ver çöz uyuşukları
Sen zemheri ayazlarında kavrulup yanarken
Akla gel hayale gel yırt şu beyaz karanlıkları
Komutanım dalda durma bırak gelsin kıyamet
Bu ne müthiş teslimiyet donarken de kıyam et
Uyanıkken uyusam da hep rüyamda uyaniram
Es bre deli rüzgâr artık örtme dimağları âyan et
Dondurmaz ve yandırmaz tatlıdır şahadetin şerbeti
Tükenmeyen bir güçtür canlı tutar göstermeye ibreti
Bizimle dondu ya kurduğumuz hayaller ve hedefler
Şimdi buzlar çözülüyor bitirmek için uzayan hasreti
Asla ölmedik karda buzda fırtınalarda diri diri donduk ya
Kim kaybetti kim kazandı onlar gitti biz burada kaldık ya
Aç yorgun ve açıkta katlanırken biz o yakıcı donmalara
O gün uyusak ta amansız ayazlarda gönüllerde uyandık ya
Gönüllerde buz tutarken meğer sadece bedenleri uyutmuşuz
Heykel olup heybetleşen bedenlerle ayrık otlarını kurutmuşuz
Biz donarken canlanıp ses vermek için o muhteşem baharlarda
Ne mümkün hissetmek acıyla kederi onları çoktan unutmuşuz
Anladım ya geçmişle geleceği birleştirdik meğer ne de uzunmuşuz
Giyer miyiz kar fırtına ve kızıl kıyameti biz geleceğe soyunmuşuz
Bedbahtlık etmedik biz haktan geldi emir deyip boyun eğdik amma
Uyuyarak değil el tetikte ayakta ya abdestte ya namazda donmuşuz
Dayandık bizler her hasrete çoluk çocuk demedik onlar size emanet
Yazmaz bizim kitabımızda sözle de olsa teslim edilen emanete ihanet
Ayrılmadı hep devam etti emanetin emini doğru dürüst giden yoluna
Orada saklıymış meğer uzayıp sonsuzluğa yol tutan kerametli kehanet
Sarıkamış her ne kadar bir efsane olarak ve tarihsel bir bakış açısıyla zihinlerde yerini almış olsa da; meseleyi daha derin boyutlarda ele almak gerekmektedir. Sarıkamış toprağın vatanlaştığı bir kutsal mekândır. Bu yerin Sarıkamış olması günümüz toplumsal sorunları açısından ayrıca bir değer ifade etmektedir.
Her yıl kar beyazı kıyafetini mutlaka giyinen gizemli Sarıkamış ormanları ve bölgenin en yücesi ve heybetlisi olan Allahuekber dağları günümüzü ve geleceğimizi aydınlatmak için adeta bir misyon üstlenen bu tarihi vaka’ya en uygun zemini oluşturmuştur. Evet Sarıkamış’ta bir boyutuyla belki bir dram yaşanmış, ancak bu dram büyük Türk İslâm Milletinin geleceğine vurulmuş bir mühür olma özelliğini de taşımaktadır. Çünkü Sarıkamış’ta şehit olan vatan evlatları adeta o heybetli ve gizemli topraklara, ruhunu donduranlara inat bir ruh kazandırmıştır. Bazı mekanik zihinlerin hararetle etkisizleştirmeye çalıştıkları gibi maddi hatalar üzerine odaklaşıp, gelecek kuşakların portatif hafıza kartlarıyla silinmeye çalışılan hafızalarının geri getirilmesini ve başka bir ifadeyle algı yönetimini engelleme çabaları iyi anlaşılmalıdır.
Bence Sarıkamış, her gün yeniden tezgâhlanıp milletimize yaşatılan acı olay ve olguların panzehiri olacaktır. Gittikçe daha iyi anlaşılan ve geleceğe saldığı karçiçeği kökleriyle algılarda boy verip, sanal zihinsel yapıları yerinden sökmeye başlayan bu ve benzeri tarihsel panzehirler üzerinde, çok daha yoğun çalışmalar yapılmalıdır.
Musibetler nasihatlerle doludur. Kâinatın sahibinin irade ve kararı dışında olmayan ve O’nun onay verdiği bire bir yaşanan her somut durumdan hareketle gerçekleşen algısal olguların, kader cihetinde hedeflenmiş nihai varış noktalarının olacağı anlaşılmalıdır. Öyleyse gerçekten belirtmek istediğim gibi, Sarıkamış yırtılan kâğıtlara değil, insanlığın sahip olduğu teknolojilerle yok edilemeyen ve yırtılmayan, ana sütü gibi bembeyaz karlara vurulmuş Türk İslâm mührüdür. Sarıkamış ölümsüzlüğü devam eden bir tiyatrodur ve orada geleceğin karanlıklarını bertaraf edebilecek dayanıklılık ve tutarlılıkta, bizler açısından doğaçlama ancak asıl onay makamı tarafından muhteşemce tasarlanmış bir oyun sahnelenmiştir. Çünkü oyunun tüm kahramanları hayattadır ve ya biz onların arasındayız, yada onlar bizim aramızdadır. O bembeyaz karlar bugünde aynı düzen ve ihtişamla bizlerde buradayız diyen heybetli Sarıkamış Ormanı ve Allahuekber dağlarını güvence altına almakta, şehitlerin bedenleri donsa da donmayan ve hep uyanık olacak ruhlarıyla buluşmakta, dolayısıyla o dersler veren tiyatro yaşamaya devam etmektedir.
Sarıkamış diyor ki; “bizim ruhlarımızı diri tutup bedenimizi donduran bu beyaz karların, sizin ruhlarınızı da dondurmaya niyetli çok daha siyahları altındasınız!.. Bizim yolumuzu kapatarak bu sahneyi koruyan şu ormanın görünebilen ağaçları var ya, işte onların görünmeyenleri ve gözlerinizi batıp kör etmek için sabırsızlıkla dalını budağını sivrilten ve sürekli zehir saçanlarının arasındasınız!... O ağaçların kökleri yok ve sürekli yer ve şekil değiştirme kabiliyetleri var!.. Eğer siz donarsanız bir daha uyanamazsınız. Aman ha dikkatli olun!.. Ruhunuzu dondurmayın!.. Etrafınızı kuşatan simsiyah gara ağaçların gılevili keskin ve sivri budakları insan gıbalında aranızda dolaşmakta ve batıp kör edecek gözler aramaktadırlar.
Bunu yaparken o malum ağaçların dalı budağı olduklarını saklayarak güya şuculuk ve buculuk adına çalıştıklarını söyleseler de, onların taşnakçılıklarını yutmayın. Yutarsanız boğazınıza takılır ve boğulursunuz!.. Bizler burada kar, fırtına, ayaz ve buzlarda vakit saati geldiğinde uyandırmak için uyuttuğumuz bedenlerimizi birbirimize yaslarken; Erzurumlu, Karslı, Sarıkamışlı, Diyarbakırlı, Vanlı, Hakkarili, Hasankaleli, Köprüköylü, Edirneli, Sinoplu, Adanalı diye ayırmadık. Vatanlaştırdığımız toprakların tapusunun hepimiz ortaklarıyız. O halde hiç birinin diğerinden fazlası olmaksızın torunlarımızın hepsi varislerimizdir.
Sadece topraklarımızda gözü olan malum çevreler bu toprakların sadece kendilerine ait olduğunu iddia ederek diğerlerine kapıyı göstermektedirler. Eğer içinizde bu ve benzeri iddialar peşinde olanlar varsa, bilin ki onların aidiyetleri onlaradır. Aldanmayın!.. Bizler bu topraklara ruhumuzu giydirirken hiç ad ve nam peşinde değildik, onun için yaratana kul, büyük milletimize ruhları azat köleler olmak için başımızla toprağa kadar eğildik!.. O gün gelecek mutlaka, bütün varların sahibi dondurduğumuz bedenleri yeniden ruhlarımıza giydirecek ve bizi o derin uykudan uyandıracaktır!..”.
“Bu vatan toprağında sıradağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda kendini tarihe verenlerindir”
Bu ruh artık aramıza inmiş ve milletin geleceğini aydınlatmaya başlamıştır. İşte bu ruhun enerji vererek dirileştirdiği yetenekli sanatçılarımız; o canlı ve devam eden tiyatrodan etkilenerek bazen sesli ve bazen de sessiz tiyatrolar sahnelemektedirler. Bazen de aynı malzemelerle vatan ve millet aşkına yakan kar ayazı soğuklarda sadece bedenlerini donduran o yiğitleri heykelleştirerek, şehit bedenlerinde o ruhun can bulmasını sağlamaktadırlar.
Çok değerli sanat adamı ve hasbelkader hocası olma şerefine sahip olduğum üniversitemiz öğretim elemanı sayın Uğur ÖZEN tarafından hazırlanan kardan Sarıkamış’ta donarak şehit olan ve bu toprakları bizlere vatan yapan kahramanların sembolize edildiği heykel, tek kelimeyle muhteşemdi. Başından beri çalışmaları izleyenler ve açılışta orada bulunanlar, yıllar önce gerçekleşen o olayı iliklerine kadar hissetmiş ve yaşamışlardır. Bu şanslı izleyicilerden birisi de benim. Sevgili Uğur; yaptığın o muhteşem heykelle gönüllerde donan Sarıkamış şehitlerini uyandırdın. Artık onlar bir daha uyumayacaklar ve uyandırmaya devam edecekler. Eline, koluna ve yüreğine sağlık. Seni gönülden tebrik ediyor ve çalışmalarının devamını diliyorum. Ayrıca insanı düşünce okyanuslarına daldıran bu harika çalışmanın ortaya çıkmasında emeği olan Üniversite üst yönetimi, Garnizon Komutanı ve Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim KAYA ve yine Eğitim Fakültesi PDR Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÖZMEN’ e de canı gönülden teşekkür etmek istiyorum.
Doç. Dr. Ali Osman ENGİN
Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi