Prof. Dr. Toksöz Bayram Karasu, 1932 Hasankale doğumlu. İlkokulu ve ortaokulu Hasankale'de okuduktan sonra; Erzurum Lisesi’ni bitirip, 1953’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne giriyor. Mezuniyetin ardından da lisede parasız yatılı okuduğundan devlete borcunu ödemek için bir süre Adana’da çalışıyor. Zorunlu hizmeti bitince askere gidiyor. Tezkeresini alır almaz Kanada’daki Montreal Üniversitesi’nde çalışmaya başlayıp, akabinde St. Jeanne D’Arc Hastanesi’nde eğitim görünce, 1964’te Amerika’nın ünlü Yale Üniversitesi’nden kabul alıyor. Yale’in ardından New York’a taşınıyor. O günden beri, New York’ta.. Şimdi, Albert Einstein Tıp Okulu’nun Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölüm Başkanlığını yapıyor. Kendisine bağlı 10 hastane var. Muayenehanesi ise, Manhattan’da zenginlerin yaşadığı Upper East Side’de bulunuyor.Hastalarından 45 dakikası 600 dolar mukabili seans ücreti alıyor.
Psikanaliz ve psikanalitik-psikoterapi dallarında dünya çapında bir üne sahip olan Profesör Toksöz B. Karasu’nun, ingilizce orijinali ‘Of God and madness’ (Tanrı ve deliliğe dair) olan kitabından başka ''Mutluluğun ruhu/Alfa Yayınları (1) ve Huzurlu yaşama sanatı /Boyner Yayınları (2)'' adında ABD’de Best seller olan iki kitabı daha bulunuyor. Babası; Cemil Karasu’ya ithaf ettiği, içinde 99 şiiri bulunan ''Ruhumun damarları'' adlı yeni bir kitap çıkarmaya hazırlanıyor (3).
‘Her insan, kendi taklitlerinin toplamıdır’ diyen Toksöz Karasu’nun; ‘Yahudi Efendi’ adıyla çıkan satış rekorları kıran, derin psikolojik tahliller, tarihi anekdotlar ve aforizmalar içeren manik-depresif bir insanın 1905 de İstanbul’da başlayıp 1947 de Kudüs’te biten dram dolu hayatı, ajitatif bir şekilde bütün şeffaflığıyla ortaya seriliyor. Çökmekte olan imparatorluğun, cumhuriyetin filizlendiği ilk yılları, tarihsel arka planda savaşların ülkelerin ve insanların değiştiği bu romanda, doğumundan itibaren huzurun peşinde koşan, birkaç defa intihara teşebbüs eden, önce hristiyan sonra ateist akabinde yahudi ve en sonunda müslüman bir sufinin gönlünde Kudüs’te son bulan bir ruhun arayışlarını başarıyla anlatan sarsıcı bir roman..
Hep bir göçmendir Adam Zakir, hiçbir yere ait değildir. Osmanlı sarayında bir göçmen, gezdiği tüm ülke topraklarında kimliksiz bir yabancı ve en can alıcısı da tüm dinlerdeki inançları deneyen ve Tanrı'yı arayan bir kayıp kişi... Ertuğrul’un; kendisinin yerine padişah olması, Adam Zakir’in içindeki haseti beslerken, bir yandan da nefsini köreltmeye ve dinler arasındaki yolunu bulmaya çalışır. Adam Zakir’in daha sonraki hayatı kuru bir yapraktır. Bir ülkeden diğerine, bir inançtan öbürüne, bir insandan başkasına savrulup durur…
Prof. Dr. Toksöz B. Karasu’nun “Yahudi Efendi” adlı kitabından…
Osmanlı İmparatorluğu'nun son günleri; Vahideddin’in Meveddet Hanım’dan olma oğlu Ertuğrul’dan önce yahudi asıllı cariyelerden birinden bir oğlu olur, adı Adam Zakir (4)… Emmanuel Karasu, Şira Hanımı Selanik’ten getirir. Önce Sultan Reşat’a sunar, o kabul etmeyince Sultan Vahidettin’e sunulur. Osmanlı Sarayı bunu kabullenemediğinden dolayı anne ve çocuğun hayatı Robert Kolej yakınlarındaki lüks bir çiftlik evinde geçer. Burada Arnavut çiftçiler vardır, bir de Hasankale’li şoför Abbas. Mürebbiye bir Fransız katoliği Madam Blanche, müzik öğretmeni Ermeni Soğomonyan, tarih öğretmeni şii bir Arap olan Muhsin Efendi ve ibranice konuşan Haham Nahum (5). Bunların hepsinden haftanın altı günü ders alarak, izole edilmiş bir mekânda çocukluğunu yaşayamadan büyür, Adam Zakir..Evleri hep konuklarla dolup taşıyordu. Emmanuel Carasso, Haham Nahum, Maliye Nazırı Cavid Bey, Sadrazam Talat Bey, gazeteci Vladimir Jabotinsky, Ataşemiliter Deedes, A.B.D. Büyükelçileri Bay Strauss ile Bay Elkus, Mebus Behar Bey, Meclis üyesi iki yahudi, David Ben-Gurion ve İzhak Ben-Zvi gibi hukuk öğrencileri.. Evdeki konuşma ve tartışmalar sabahlara kadar sürüyordu.
İmparatorluk yıkılınca, evi terketmeleri söylenir. Bu arada annesi de ölmüştür. Cenazeyi defnederken kimsenin ağlamayışı ve tabutun hafif oluşu Adam Zakir’i şüphelendirir. Meseleyi kabullenmek zorunda kalır. Ermeni bir kadının işlettiği pansiyonda kalarak, hem tıp fakültesinde derslere girer hem de üniversitenin kütüphanesinden ve yemekhanesinden istifade eder. Tanıştığı Süleymaniye Camisi'nin imamı, okuması için Marifetname'yi verir. Pansiyondaki bir olaydan sonra karakolluk olsa da suçsuz olduğunu ispatlar. Vahdettin’in oğlu olduğu anlaşılınca trene bindirilerek İtalya’ya babasının yanına gönderilir (6).
İtalya’ya babasının evine geldiğinde, babası Sultan Vahideddin o sabah ölmüştür. Sokağın ortasında beklerken Fransa’ya giden yahudi bir ailenin (Lugner) bozuk arabasını tamir edip onlarla beraber Fransa’ya gider. Bu ailenin Fransa’daki kliniğinde çalışır. Kızlarının adı Sara’dır, oğulları ise küçük yaşta ölmüştür. Onun adı da tesadüfen Adam’dır ve Adam Zakir’e çok benzemektedir (7). Adam Zakir bazen bunların evinde bazen de otelde kalmaktadır.
Dr. Lugner profesyonel bir hekimdir, özellikle kürtaj konusunda..Bir gün; hukuk tahsili için Fransa’ya gelmiş olan Hasankale'li Cemil Karasu ve eşi Sabina çocuklarının olamadığını söyleyerek Dr. Lugner’den tıbbi yardım isterler. Mekanik dölleme metoduyla olan bebeklerinin adını Nevim koyarlar (8). Dr. Lugner’in kızı Sara evlenir ve onların da çocukları olmaz. Bu sıralar Fransa’yı, Almanya işgal etmiştir ve yahudiler için sıkıntılı günler başlamıştır. Sara’nın çocuğu olmadığından kocası askere gitmek zorundadır. Çocuklarının olması için, Dr. Lugner aynı metodla kızının da çocuğu olmasını sağlar. Çocuğun adını doğrucu demek olan Amiti koyarlar (9). Almanlar, Sara’yı ve kocasını alıp götürürler. Sahipsiz kalan çocuğu; Adam Zakir, Cemil Karasu ve Sabina’ya teslim eder.
Bir müddet sonra da Cemil Karasu Fransa’yı terkedip Hasankale’ye gider. Adam Zakir de cephe gerisinde hastalara bakarken, bir yolunu bulup İstanbul’a kaçar. Adam Zakir, İtalya’da babasının evinde hizmetçinin verdiği harita ile İstanbul’da sarayın metruk odalarından birinde hazine ararken yakalanır. Akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti için akıl hastanesine gönderilir. Mazhar Osman, Adam Zakir’i hemen tanır. Bir gemi ile Filistin’e gitmesine yardımcı olur. Filistin’de Müslüman bir Sufi’nin /Sophos yanında kalır ve klinik açarak hekimlik yapar. Bu arada Şükran adlı komşu bir kızla gönül ilişkisine girer. Artık oruç tutup namaz kılmaktadır. Bir gece sahurda Sufi’nin şarap içmesi Adam Zakir’i hayal kırıklığına uğratır.
42 yaşında hipofiz beyin tümöründen ölürken, Sufi ile aralarındaki son konuşma;
-Ben öleceğim diye mi ağlıyorsun?
-Hayır, yeryüzündeki tek dostunun ben olduğunu söyledin ya, onun için ağlıyorum. Bir kalenin granit duvarı önünde dikiliyordum. Aşağıda ansızın yüzlerce beyaz güvercin belirip, kanatlarıyla altıgenler ve dikdörtgenler dokudular. Erzurum kilimlerindeki desen ve şekillerin aynısını. Onlara doğru attım kendim (10). Adam Zakir’in, Sufi'den tek isteği vardır. Tuttuğu günlükleri, Hasankale’de yaşayan Cemil Karasu’ya ulaştırması…
Kitap böyle biter…
Adam Zakir’in kendisine tıpatıp benzeyen Şükran’dan bir çocuğu olmuştur ve adı Zakir’dir. 1984 yılında annesi Sabina’nın ölümünden sonra babasına ait notlardan yola çıkan Toksöz Karasu, Filistin’e giderek ‘yarı kardeşim’ dediği Zakir’i bulur. Kardeşi kördür ve beyin tümöründen muzdariptir (11).
Kitabın türkçesi ile ingilizce baskısı arasında biraz farklılıklar vardır. Türkçe baskısından bazı bölümler çıkarılmıştır. Adam Zakir’in annesinin soyu Türkiye’de devam etti. Yayınevi (Everest- çeviren Handan Balkara.) bu bölümü, tehdit aldıkları için çıkarmak zorunda olduklarını, zira bu ailenin şu an Türkiye’nin en etkili ailelerinden biri olduğunu söylemiştir. Kitabın ingilizce baskısının son satırları şöyledir. ‘’In 1996, I was diagnosed with the same type of brain tumor that Adam, Emmanuel Carasso, and Şukran’s son, Zakir, had. I was operated on, and tumor was partially removed’’. Türkçesi: 1996 yılında Emmanuel Karasu, Şükran ve Adam’ın oğlu Zakir’de olduğu gibi bana da ‘’beyin tümörü’’ teşhisi konuldu. Ameliyat oldum, ve tümör kısmen çıkarıldı. Bu mesele hakkında, Toksöz Karasu;
- Adam Zakir’de olduğu gibi bende de beyin tümörü çıktı. O yüzden, çocuğuma geçmemesi için çocuk sahibi olmadım, demiştir.
****‘’Hakikat her zaman tutarsızdır ve hiçbir ahlaki değeri yoktur’’ diyen Toksöz Karasu; bir konferans için doktor olan eşi Sylvıa ile Erzurum’a gelir. Bu vesileyle Hasankale’ye de uğrayarak, halasının kızı EK.'ya misafir olur ve sevdiği su böreği ikram edilir. Daha sonra babası Cemil Karasu’nun mezarını ziyaret eder (12). Toksöz Karasu, yıllar evvel Türkiye’ye dönmek ister. Tek isteği Amerika’da aldığı profesörlük ünvanının kabul edilmesi.Tahmin edileceği gibi bu isteği bakanlık tarafından kabul görmez.
****Bir gün, çok ünlü ve zengin hastalarından birisinin sekreteri T. Karasu'yu arayarak randevu saatini değiştirmek ister. Doktor, ancak saat 7'de olabilir, bunun dışında kesinlikle olamaz diyor. Sekreter şöyle diyor;
-Beyefendi o saatte yemek yiyecek ve bir yere helikopterle gidecek. Sizi bir araçla aldıralım, terapinizi helikopterde yaparsınız. Akabinde helikopter sizi evinize bırakır, der. Toksöz Karasu, bu teklifi kabul etmez. Öğrencilerine de hep, ''hastanızla tekneye, uçağa sakın binmeyin..'' diyormuş. Buna psikiyatride ''Kral Ludwig Sendromu'' deniliyor (13).
****Bir emlak kralı, sanat galerisinde bir tablo beğenir. Eğer tabloyu alırsa, bir aylık kazancı gidecektir. Anksiyete krizine girer ve doktoruna danışır. Doktoru da almasını söyler. Doktor, hocası Toksöz Karasu'yu arayarak durumu anlatır. Toksöz Karasu;
-Sen nasıl böyle tavsiye verirsin.. ''Hiçbir bağımlılık, bağımlı olunan objeyle tatmin edilemez'' diyerek, öğrencisini uzun uzun azarlar.
SON SÖZLER
Toksöz Karasu; aslında Vahdettin’in oğlu olduğu düşünülen Adam Zakir’in biyolojik oğlu olduğunu iddia etmekte ve şöyle demektedir;
-Her roman elbette, yazarın hayatından da bazı gerçekler içerir. Evet romanda anlatılanlar, babamın notlarına göre gerçektir. Ben de araştırdım ve bunların gerçek olduğunu öğrendim.
Babam; kendisinin ortaokul 1. sınıfta iken Toksöz Karasu'nun 3. sınıfta olduğunu ve çok zeki bir öğrenci olduğunu söyledi. Erzurum Lisesi'nde okurken disiplinsiz davranışından dolayı hafta sonu dışarı çıkmama cezası almasına rağmen babasına ''param yoktu onun için gelemedim'' demiştir. Cemil Karasu'nun yazıhanesi, Şemsettin Ertaş'ın evinin alt kısmındaymış ve her zaman kapının önünde pipo içermiş.
Sınıf ve çocukluk arkadaşı, İsmail Gözeler ile evinde konuştum. Hacı Celal Kadıoğlu ise; Başbakan Rüştü Saracoğlu Hasankale'ye geldiğinde, Cemil Karasu ile tartıştılar. Başbakan gittikten sonra, başka birisini karakola alıp biraz sonra bıraktılar.
Hürriyet Haber Ajansı Bölge Müdürü Kadir Sabuncuoğlu konferans için Erzurum'a gelen Toksöz Karasu ile röportaj yapar. Kadir Sabunuoğlu dedi ki, ''Lahana dolmasını çok özlemiş, en kısa zamanda ikram ettik.''
Halasının kızı EK. ile bir gün kabristanda karşılaştık. T. Karasu'nun romanından bahsedince, Karasu'ya müthiş tepki gösterdi. Roman karakterlerinin, hayattaki izdüşümleriyle örtüşmemesi kafamda bir sürü soru işaretleri bırakmıştır..
DİPNOTLAR:
1- Hayatınızın anlamını sadece yaşayarak bulamazsınız, hayat muazzam bir harita gibidir. Bu harita nereye gidebileceğinizi gösterir, ama size nereye gitmeniz gerektiğini söylemez. Yönelmeniz gereken adres sizin içinizden gelmelidir.
2-Mutluluk geçici bir fenomendir. Huzur kalıcı bir hali yansıtır. Huzur; herkes için ulaşılabilir bir hedef, ancak emek ve kararlılık ister. Huzura ulaşmak da kolay değildir, hatta huzura ulaşmak mutluluğa ulaşmaktan daha zordur. Huzur; olgunluğa erişmiş bir yetişkinliktir, ruhlu ve maneviyatçı bir varoluş halidir. Mutluluğa ve huzura giden yolun bir sonu ya da bitiş çizgisi yoktur, yalnızca başlama noktası vardır. Şu anda bulunduğunuz nokta ise başlamak için en iyi yerdir.
3-Şiir kitabı için şöyle diyor;
-Hayatta birçok iş başardım ama babam yaşıyor olsa benimle en çok bu kitap yüzünden gurur duyardı..
4-Şira Kohen-Sheira Cohen-Şahane Hanım. İki defa kürtaj yapılır, üçüncüde Şira Hanım diretir, kürtaj yaptırmaz..
5-Haham Nahum Yüksek İstihkâm ve Topçu Okulu'nda, İsmet İnönü'nün fransızca hocasıdır. Haham Nahum Lozan'da, Türk heyetine hem danışmanlık hem de tercümanlık yapmıştır. Lozan'dan sonra Hamam Nahum, Mısır'a yerleşir. (https://www.turkishnews.com )
6- Hanedan ailesinin, ülke dışına çıkarılması kanununa istinaden..
7- Romanda, reenkarnasyon konusu işlenmektedir.
8-Nevim, Hasankale eşrafından T. .... ile evlenir. Büyük oğlu B. ile İbrahim Hakkı İlkokulu'nda aynı sınıfta okuduk. B. ... ortaokulu Erzurum'da özel kolejde, liseyi ise Robert Kolej'de okuyup akabinde de hukuk okuyup avukat oldu.
9-Her iki mekanik dölleme, enjeksiyon yoluyla Adam Zakir'in katkılarıyla olmuştur.
10-İbrahim Hakkı Hz.lerinin torunlarından Belkıs İbrahimhakkıoğlu’na Türk Edebiyatı Vakfındaki bir konferansta Şakir ve Zakir’in hikayesi sorulduğunda…
‘’ Gerçek olmayan fakat mesaj veren menkıbe şöyledir. İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Şakir ve Zakir diye iki oğlu vardır. Şakir abittir, Zakir ise ayyaştır. Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri meyhaneye gider ve oğlunun borçlarını kapatır. Sonra abit olan oğluyla Hasankale’nin burçlarına çıkar. Şakir orada ‘babacığım beni kırklara karıştır’ der. Hazret orada 39 tane uçan güvercinleri gösterip, ‘atla sen de karış onlara’ der. Fakat abit olan Şakir atlamaz.
Zakir ise Meyhaneye gidince babasının hesabı kapattığını öğrenir ve duygulanır. O da babasının yanına gider. Babası ona da aynı şeyi söyler. O hiç tereddüt etmeden –bütün perişanlığı ve pişmanlığıyla- atlar ve kırklara karışır.’’ (21 kasım 2012 nakleden Aydın Başer)
Menkıbelerde asıl değil fasıl aranmalıdır. Çıkaracağı ses, bazen hicaz bazen de hüzzam olur. Olayın akabinde İbrahim Hakkı Hazretleri; Şakir’e hitaben didaktik ve aforizmatik şu beyiti söyler;
Harabat ehline hor bakma Şakir,
Defineye malik viraneler var.
11- Vahdettin'in sırrı: Bir Yahudi oğul. (İyi bilgi com.)
12-Cemil Karasu’nun mezarı, İbrahim Hakkı Hazretlerinin oğlu Şakir Efendi ve torunlarının türbesinin hemen yanında..
13- 19. yüzyılda yaşayan ve ruhsal problemleri sebebiyle "deli" lakabıyla anılan Bavyera Kralı Ludwig, bir gün doktoruyla birlikte göle açılıyor ve ikisi de boğularak ölüyor. Gölde neler olduğu bilinmiyor.