Suat ÖZARAS
Köşe Yazarı
Suat ÖZARAS
 

KETHUDA MAHALLESİ 6 (son bölüm)

Bizim evin bitişiğinde dayı dediğimiz Kâzım Özaslan'ın evi (1), bu evin doğu tarafında ise, Ramiz Bayoğlu'nun evi vardı. (Çocukları; Behice, Fazilet, Saliha, İhsan ve Kemal Kadıoğlu ile evlenen Hatice..) Bu ev daha sonraları Sansor'lu Paşabey Uzunlar'a satıldı. (Çocukları, Recai, Arif, Aysel, Neriman, Nisa..) Bu evin yanında, Fazıl Efendi’nin evi vardı. (Çocukları; Mükrüme, Fadime, Münevver ve A. Yaşar Bayoğlu..) Şefika ananın her hastalık için doğal ilacı vardı. Her kim hastalansa evinde bulunan doğal ilacı verir, yoksa yapılışını tarif ederdi. Öğleden sonraları bahçelerinde, duvara yaslanmış şekilde semaver çayı içerken kapılarının önünden geçtiğimizde hep tebessüm ederlerdi. Köşede Abdullah Yavuz'un babası olan, Yeşil İmam’ın (2), yanında da Saime Orhan'ın evi vardı. Bu eve bitişik evde ise kocası marangoz olan, Fahriye ablanın, yanında da Hacı Salih amcanın evi vardı. (Fahriye abla, Hamiyet Kotan'ın teyzesiydi. Marangoz dükkânı ise şimdiki Sıddık'ın kahvehanesinin yeriydi. Fahriye ablanın kızı Nazan, İsrafil Toraman'la evlendi.)    Sırasıyla; Necati, (3) Şâkir (4) ,Niyazi, İbrahim,(5) ve Zâkir efendinin evleri vardı. Karayolunun kenarında Yemen Efe ve eşi Miyadın'lı nenenin evi, dip tarafta ise Osman ve Özbay Selçuk'un oturduğu ev vardı. Murat Soydan'a benzeyen Osman Selçuk, belediyede elektrik tahakkukuna bakıyordu. Tam ortada Çakır ailesi otururdu. Elektrikçi İhsan Çakır (Çocukları, İsmail, Nevzat ve Arif Mutlu.) ,marangoz Lütfü Çakır (Oğlu, Aziz.), Albay Ahmet Çakır ve esnaf Mehmet Nuri Çakır..(Çocukları; Selçuk, Süleyman, Fatih, Mete ve Cengiz.) Çakır ailesi, kendi halinde sessiz, kibar ve sakin bir aileydi. Tam köşede, çeşmenin arkasında; öğretmen Burhan İşçan'ın evi vardı. (Kardeşleri; İlhami, Ayhan, Mehmet.) Burhan hocanın çalışkanlığı dillere destandı. Tek başına 2-3 kişiden daha fazla çalışırdı. Annesi, Makbule ablanın tandırda pişirdiği ekmeğin kokusu mahalleyi sarardı. Makbule abla, mahalledeki bütün çocukların süt annesiydi (6)   Çeşmeyi geçince, Yusuf Mertoğlu (Çocukları, Halit, Eyüp..) ve terzi Bekir Bağdaçiçek'in evi vardı. (Asim, Nesim, Mensuri, Gülser, Leyla ve Bünyamin Bağdaçiçek.) (7). Ayrıca Bekir Bağdaçiçek'in abisi, Zâkir Bağdaçiçek'in oğlu ile Hulusi Baki Bağdaçiçek'in evi yanyanaydı. (Çocukları Zeki, Yalçın, Perihan ve Bahir..) Terzi Bekir Bağdaçiçek'in evini satın alan Mehmet Akbaba buraya 3 katlı apartman yaptı. (Çocukları; Ömer, Selim, Kerim, Mehmet Şerif, Reşat, Salih ve Hadi Akbaba.) Sokağın kenarında, Binali'nin (8) babası, Cambaz Garip Oluğ'un ve Gündoğdu Ali Atalay'ın evi vardı. (Çocukları; Filiz, Güzin, Kutbettin ve Fahrünnisa.) Ali beyin bütün çocukları öğretmendi. Bu evin yanında da lokantacı Canip Onat'ın evi vardı. (Çocukları; Nurten Refik ve Cahit. Nurten abla, Mustafa Mertoğlu ile evlendi.) Canip Onat daha sonra İssi Pungarın karşısında bodrum katı ahır olan 2 katlı ve terası olan bina yaptı. ********************************* Saime ablanın evinden, çarşıya kadar olan sokak çocukların oyun sahasıydı. Akşam ezanı olunca; yerler mühürlendi denilerek, bütün çocuklar evlerine çekilirdi. Hemen hemen her evde tavuk beslenirdi. Sofra bezi çırpıldığında ‘’gel cu cu..’’ denilerek hayvanlar çağrılırdı. Acil yoğurt lazım olduğunda evdeki en küçük çocuğa küçük bir tas verilerek, ‘’git mayalık iste..’’ denilirdi. Çocuk daha büyük bir tas yoğurtla geri dönerdi. Evlerin çoğusu çatısız olduğundan, yağmur yağınca damlardı. Bunun için de evin bacası silindir şeklindeki loğ taşı ile den tuz serpilip bastırılırdı. Her sonbaharda  bacalara killi toprak çekilirdi. Değişik zamanlarda at arabacı Yaşar emi Hekebat köyünden getirdiği kili, tenekesi 3.5 liradan Saime ablanın kapısının önünde satardı.    Çoğu evin büyükbaş hayvanı vardı. Bu hayvanlar, ücret mukabili sabahleyin kalenin uç kısmında toplanıp otlatmaya götürülür, akşam getirilirdi. Bu işi önce çarık giyen Cuma emi, sonra da Nahırcı Selo denilen şahıslar yapardı. Koyun kuzu için de aynı şey yapılırdı. Bizim de tavuk kaz ve bir tane ineğimiz vardı. Ortakçımızın ektiği tarladan gelen buğdayı Muhsin Bey’in değirmeninde öğüterek tandırda ekmek yapardık. Mahalleye arada bir saat 9-10 sıralarında, ''Çay bardakları, su bardakları, çamaşır mandalları, şeker tasları..'' diye bağıran çerçi gelirdi. Yorulduğundan dolayı bir yere çökerdi. Evin birisi çay ve dürüm yollardı. Hem karnını doyurur hem de satış yapardı. Yürüdüğünde; -Tenekeynen, bakırınan, misinen…’’ diyerek reklamasyon yapardı.    Daha sonra hayvanının heybesinde; kızılcık, elma, armut ve diğer meyveler olan Tortum’lu amca gelirdi. Bu satışın özelliği ‘’kabı kabına’’ olmasıydı. Bir tas un verirseniz bir tas meyve alırdınız.. Bazen de şalvarlı Adana veya Gaziantep’li bohçacı kadın gelirdi. Bunların en az bir dişi altındı. Bu kumaşlar çok kaliteliydi ve kaçak Suriye mallarıydı. Sonbahar mevsiminde ahırlara; saman, küspe, kuru ot ve yonca taşınırdı. Ayrıca kullanılmayan evler, tüccarlar tarafından patates ambarı olarak kullanılırdı. Şimdiki beyaz çuvallar olmadığından patatesler kamyonlara sepet/çarpan ile taşınırdı.   Güz aylarında mahalle halkı tarafından; erişte, nişasta, den, bulgur, tatar böreği ve kesme çorbasının hamurunun kurutulmuşu, turşu, çivil peyniri küflü peynir haline getirme işlemi gibi şeyler imece usulü ile yapılırdı. Nişasta yapılınca mahalleyi alışık olmadığımız bir koku sarardı. Bahçelerdeki çayda veya Kanlıtarla mevkiinde yün yıkanırdı. Hafta sonları; Deliçermik, Asboğa, Mezbahanın Bahçesi, Hikmet Efendinin bahçesi, Hasandede Dağı gibi piknik yerlerine çoğu kez beraber gidilirdi. Hafta içi ise bahçelere gidilirdi. Yaramazlık yapan çocuklar Saime abla ile korkutulurdu.   Sosyetik takılan; Gözeler, Arıcı'lar, Bayoğlu'lar Saime abla refakatinde salı ve cuma günleri sinemaya gidiş ve dönüşleri tam bir karnaval havasında olurdu. Bu ekip ramazanda, bayramda, seyranda her zaman havasını atardı ve girdiği ortama renk katardı. Bunların geçtiği sokaklarda şimdi hüzün ve yalnızlık var. Komşularımız (X) ve (Y) arada bir kavga ederlerdi. Her kavga başladığında kadınlar ağlardı ve biz de polis karakoluna giderdik. Bir keresinde masada oturan polis bana dedi ki; -Bıktım bunların kavgasından, ne halleri varsa görsünler, gelmiyorum! Bir gün de yolun kenarında kavga anında, Doğu Expres'i geldi. Kars'lı yolcular başladılar, ''vur, vur'' diyerek tezahürata. Doğu derbisi biraz duraklasa da aynı hızla devam etti. A. Yaşar Bayoğlu'nun katkılarıyla.   DİPNOTLAR: 1-Petrol Ofisi ve Sınger dikiş makinaları/radyo/buzdolabı yetkili bayisi olan Kâzım Özaslan'ın dükkânı, Nazir Değerli'nin lokantasının karşısındaydı. Defterikebir de tutabilen Kâzım Özaslan aynı zamanda Pasinler Esnaf Kefalet Odası Yönetim Kurulundaydı. Kâzım Özaslan ile babaanne dediğimiz eşi Erzurum'a gittiklerinde beni de götürürlerdi. Kâzım dayının arkadaşı Ahmet Özbay/Karasakız, 56 model Chevrolet taksisiyle önce evden bizi alır daha sonra da durakta bekleyen yolcularını alırdı. Sabahları Kâzım dayı çarşıya gittikten sonra babaanne kahvaltıyı bizim evde yapardı. Her akşam da bize gelirdi. Babaanne hekât anlat dediğimizde önce biraz nazlanır sonra da; ''Bir varmış bir yokmuş..'' diyerek başlardı anlatmaya. Gecenin bir vakti Kâzım dayı gelip cama vurduğunda, Babaanne çocuklar gibi sevinip; -Ahan Caniko geldi dediğinde, kapılarına kadar yolcu ederdik . Duble paçalı yelekli klasik takım elbise giyen Kâzım Özaslan, Hürriyet gazetesi okurdu. Odasının duvarında Ülkü sonra da Hürriyet gazetesinin takvimi ve termometre vardı. Evin girişinde antika alaturka duvar saati, küçük bahçelerinde ise leylak ağaçları vardı. Cebinden çıkardığı bıçağıyla ikiye kestiği Bahar sigarasını, küçük siyah ağızlığıyla içen Kâzım Özaslan entelektüel bir şahsiyetti. 2-Yeşil İmam’ın minareye çıkıp okuduğu ezan, her taraftan duyulurdu. Ezanı dinleyince bir hüzün kaplardı insanı. (Torunları; Ahmet (Degenek) , Mehpare (Mapo), Kâzım, Erhan, Ertan ve oğlu Abdullah.) 3-Tam karşıda; U şeklindeki alanda sırasıyla, Fazıl, Ramiz, Zâkir, İbrahim, Niyazi, Şâkir  ve Necati Bayoğlu'nun evleri vardı. Necati Bayoğlu, Erzurum Taşmağazalar'a sonra da Kadıköy'e yerleşti. Kızı Neriman 13 mart İlkokukulu'nda öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik yaptığı yıllarda, amcası Şâkir Bayoğlu'nun evinde kaldı. Necati Bayoğlu'nun oğlu Ahmet/Klas Ahmet, Türkiye aerobik dans şampiyonu oldu. Diğer oğlu Sefa benden1-2 yaş küçüktü. 1975 senesinde bir akşam vakti Kadıköy’deki evlerinin önünde konuşmuştuk. Bu evde, önce Başkâtip Talat Kesmen (Oğlu Cumhur..)sonra da Edip Temuçin oturdu. Edip Temuçin önce, Erzurum Hasankale arasında taksi ve minibüs çalıştırdı daha sonra da Dadaş Turizm’de kaptanlık yaptı. Eşi; Yaşar Efendi’nin kızı, Nebahat abla profesyonel bir kadın terzisiydi. Çocukları Sema, Adnan, Ahmet ve Serap. Adnan bizim kuşaktan olup 5-6 sene yaz mevsiminde Erteksan’larla çadırlarda kaldı.   4- Yüzü Nejdet'e benzeyen Şâkir Bayoğlu mahalleye gelişinde çocuklara cebinden bayram şekeri dağıtıp, hafif sağa sola salınarak tebessüm ederdi. Bayoğlu'ların hepsinin evlerine taş merdivenle çıkılırdı. Bir gün öğleden sonra; Adalet abla bizi davet etmişti. Kapıdan girişte salonda dikdörtgen bir masada, annem ve ben yanyana, karşıda ise Adalet abla oturuyordu. Zemin; beyaz ortasında kırmızı çiçek gibi desenli beton karolarla kaplıydı. Masada gümüş;  çatal, bıçak kaşık ve şeker atmak için maşa vardı. Çay tabağımdaki şeker hafif lekeliydi, ve söyleyemiyordum. Çayını iç dediklerinde, keşke şekeri görseler diyordum. En sonunda görüp değiştirdiler.. 5-Artistlere benzeyen ve her zaman lacivert pantolon giyen İbrahim Bayoğlu, her sene mağazaya mal almaya İstanbul'a gidip Doğu Expresinin yataklı vagonuyla dönerdi. Tren Hasankale'ye girdiğinde, dirseklerini pencereye dayayıp poz veren İbrahim Bayoğlu, kendisini karşılamaya gelenlerle konvoy halinde evine giderdi. Sağ üst dişlerinden biri altın kaplama olan İbrahim Bayoğlu ramazan gecelerinde fakir ailelerin evlerinin önüne çuval ile erzak koyup kapıyı çalarak hızlıca uzaklaşırdı. Ulu camideki her kandilde, ilahi ekibindeki koroda yerini alırdı. Mağazası, Zâkir Bayoğlu'nun karşısındaydı. Sol burnunun altında et dikeni olan annesi Refia teyze annemin arkadaşı gibiydi. Evlerinin önünde eğik duran tahtadan bir baraka vardı. Yıllara ve rüzgârlara bayağı direndi..Alvar'lı Efe Hazretleri her cuma akşamı faytonla bu eve gelip ailenin büyüğü Sıtkı Bayoğlu ile sohbet ederdi. 6-Burhan İşçan'ın amcazadesi Yaşar İşçan uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığında üst düzey görevlerde bulundu. Bir ramazan günü Hasankale'ye geldiğinde, mahallenin kadınlarına verdiği vaazda; -Bu ramazan günü, gıybet etmeyelim. Hem oruç tutmak hem de gıybet etmek müslümana yakışmaz.. Kadının biri; -Hocam, iftardan sonra yapsak olur mu?, der. 7- Bir gün Terzi Bekir Bağdaçiçek, çok iyi hekât anlatan Hediye ablayla İzmit'ten trenle gelmektedir. Bunu öğrenen postahanede memur olan Profesör lakaplı Yasin Şimşek, davul ve zurna ekibiyle istasyona karşılamaya gider. Trenden, evlerine kadar müzik ekibi eşlik eder. 8-Sağ elinde tuttuğu enekesiyle daireler çizip sonra fırlatan, Binali Oluğ, ... PTT'sinde çalıştığında, her hafta tahsil ettiği paraları Erzurum'a götürüp teslim etmesi gerekmektedir. Yolda paraların çalınacağını hissettiğinden, paraları desteler halinde vücuduna yapıştırıp çantaya da gazete parçalarını doldurur. Silahla yaralansa da, hızlıca parayı yerine ulaştırır. Binali'ye isteği sorulduğunda, PTT. havaalanı şubesinde çalışmak istediğini söyler.. ***************************** MÜZİK BUKETİ SANAT MÜZİĞİ: Kırık kalbimi incitme, çünkü kalbim yareli. (Çiğdem Gürdal) ARABESK: Küstürmeyin beni. (Müşerref Akay) TÜRKÜ: Yazımı kışa çevirdin. (Çiğdem Gürdal) FANTEZİ : Perişan divaneyim. (Yüksel Özkasap) HAFİF MÜZİK/ARANJMAN: Kara tren. (Fikret Kızılok)
Ekleme Tarihi: 06 Ocak 2025 - Pazartesi
Suat ÖZARAS

KETHUDA MAHALLESİ 6 (son bölüm)

Bizim evin bitişiğinde dayı dediğimiz Kâzım Özaslan'ın evi (1), bu evin doğu tarafında ise, Ramiz Bayoğlu'nun evi vardı. (Çocukları; Behice, Fazilet, Saliha, İhsan ve Kemal Kadıoğlu ile evlenen Hatice..) Bu ev daha sonraları Sansor'lu Paşabey Uzunlar'a satıldı. (Çocukları, Recai, Arif, Aysel, Neriman, Nisa..) Bu evin yanında, Fazıl Efendi’nin evi vardı. (Çocukları; Mükrüme, Fadime, Münevver ve A. Yaşar Bayoğlu..) Şefika ananın her hastalık için doğal ilacı vardı. Her kim hastalansa evinde bulunan doğal ilacı verir, yoksa yapılışını tarif ederdi. Öğleden sonraları bahçelerinde, duvara yaslanmış şekilde semaver çayı içerken kapılarının önünden geçtiğimizde hep tebessüm ederlerdi. Köşede Abdullah Yavuz'un babası olan, Yeşil İmam’ın (2), yanında da Saime Orhan'ın evi vardı. Bu eve bitişik evde ise kocası marangoz olan, Fahriye ablanın, yanında da Hacı Salih amcanın evi vardı. (Fahriye abla, Hamiyet Kotan'ın teyzesiydi. Marangoz dükkânı ise şimdiki Sıddık'ın kahvehanesinin yeriydi. Fahriye ablanın kızı Nazan, İsrafil Toraman'la evlendi.) 

 

Sırasıyla; Necati, (3) Şâkir (4) ,Niyazi, İbrahim,(5) ve Zâkir efendinin evleri vardı. Karayolunun kenarında Yemen Efe ve eşi Miyadın'lı nenenin evi, dip tarafta ise Osman ve Özbay Selçuk'un oturduğu ev vardı. Murat Soydan'a benzeyen Osman Selçuk, belediyede elektrik tahakkukuna bakıyordu. Tam ortada Çakır ailesi otururdu. Elektrikçi İhsan Çakır (Çocukları, İsmail, Nevzat ve Arif Mutlu.) ,marangoz Lütfü Çakır (Oğlu, Aziz.), Albay Ahmet Çakır ve esnaf Mehmet Nuri Çakır..(Çocukları; Selçuk, Süleyman, Fatih, Mete ve Cengiz.) Çakır ailesi, kendi halinde sessiz, kibar ve sakin bir aileydi. Tam köşede, çeşmenin arkasında; öğretmen Burhan İşçan'ın evi vardı. (Kardeşleri; İlhami, Ayhan, Mehmet.) Burhan hocanın çalışkanlığı dillere destandı. Tek başına 2-3 kişiden daha fazla çalışırdı. Annesi, Makbule ablanın tandırda pişirdiği ekmeğin kokusu mahalleyi sarardı. Makbule abla, mahalledeki bütün çocukların süt annesiydi (6)

 

Çeşmeyi geçince, Yusuf Mertoğlu (Çocukları, Halit, Eyüp..) ve terzi Bekir Bağdaçiçek'in evi vardı. (Asim, Nesim, Mensuri, Gülser, Leyla ve Bünyamin Bağdaçiçek.) (7). Ayrıca Bekir Bağdaçiçek'in abisi, Zâkir Bağdaçiçek'in oğlu ile Hulusi Baki Bağdaçiçek'in evi yanyanaydı. (Çocukları Zeki, Yalçın, Perihan ve Bahir..) Terzi Bekir Bağdaçiçek'in evini satın alan Mehmet Akbaba buraya 3 katlı apartman yaptı. (Çocukları; Ömer, Selim, Kerim, Mehmet Şerif, Reşat, Salih ve Hadi Akbaba.) Sokağın kenarında, Binali'nin (8) babası, Cambaz Garip Oluğ'un ve Gündoğdu Ali Atalay'ın evi vardı. (Çocukları; Filiz, Güzin, Kutbettin ve Fahrünnisa.) Ali beyin bütün çocukları öğretmendi. Bu evin yanında da lokantacı Canip Onat'ın evi vardı. (Çocukları; Nurten Refik ve Cahit. Nurten abla, Mustafa Mertoğlu ile evlendi.) Canip Onat daha sonra İssi Pungarın karşısında bodrum katı ahır olan 2 katlı ve terası olan bina yaptı.


*********************************
Saime ablanın evinden, çarşıya kadar olan sokak çocukların oyun sahasıydı. Akşam ezanı olunca; yerler mühürlendi denilerek, bütün çocuklar evlerine çekilirdi. Hemen hemen her evde tavuk beslenirdi. Sofra bezi çırpıldığında ‘’gel cu cu..’’ denilerek hayvanlar çağrılırdı. Acil yoğurt lazım olduğunda evdeki en küçük çocuğa küçük bir tas verilerek, ‘’git mayalık iste..’’ denilirdi. Çocuk daha büyük bir tas yoğurtla geri dönerdi. Evlerin çoğusu çatısız olduğundan, yağmur yağınca damlardı. Bunun için de evin bacası silindir şeklindeki loğ taşı ile den tuz serpilip bastırılırdı. Her sonbaharda  bacalara killi toprak çekilirdi. Değişik zamanlarda at arabacı Yaşar emi Hekebat köyünden getirdiği kili, tenekesi 3.5 liradan Saime ablanın kapısının önünde satardı. 

 

Çoğu evin büyükbaş hayvanı vardı. Bu hayvanlar, ücret mukabili sabahleyin kalenin uç kısmında toplanıp otlatmaya götürülür, akşam getirilirdi. Bu işi önce çarık giyen Cuma emi, sonra da Nahırcı Selo denilen şahıslar yapardı. Koyun kuzu için de aynı şey yapılırdı. Bizim de tavuk kaz ve bir tane ineğimiz vardı. Ortakçımızın ektiği tarladan gelen buğdayı Muhsin Bey’in değirmeninde öğüterek tandırda ekmek yapardık. Mahalleye arada bir saat 9-10 sıralarında, ''Çay bardakları, su bardakları, çamaşır mandalları, şeker tasları..'' diye bağıran çerçi gelirdi. Yorulduğundan dolayı bir yere çökerdi. Evin birisi çay ve dürüm yollardı. Hem karnını doyurur hem de satış yapardı. Yürüdüğünde;
-Tenekeynen, bakırınan, misinen…’’ diyerek reklamasyon yapardı. 

 

Daha sonra hayvanının heybesinde; kızılcık, elma, armut ve diğer meyveler olan Tortum’lu amca gelirdi. Bu satışın özelliği ‘’kabı kabına’’ olmasıydı. Bir tas un verirseniz bir tas meyve alırdınız.. Bazen de şalvarlı Adana veya Gaziantep’li bohçacı kadın gelirdi. Bunların en az bir dişi altındı. Bu kumaşlar çok kaliteliydi ve kaçak Suriye mallarıydı. Sonbahar mevsiminde ahırlara; saman, küspe, kuru ot ve yonca taşınırdı. Ayrıca kullanılmayan evler, tüccarlar tarafından patates ambarı olarak kullanılırdı. Şimdiki beyaz çuvallar olmadığından patatesler kamyonlara sepet/çarpan ile taşınırdı.


 
Güz aylarında mahalle halkı tarafından; erişte, nişasta, den, bulgur, tatar böreği ve kesme çorbasının hamurunun kurutulmuşu, turşu, çivil peyniri küflü peynir haline getirme işlemi gibi şeyler imece usulü ile yapılırdı. Nişasta yapılınca mahalleyi alışık olmadığımız bir koku sarardı. Bahçelerdeki çayda veya Kanlıtarla mevkiinde yün yıkanırdı. Hafta sonları; Deliçermik, Asboğa, Mezbahanın Bahçesi, Hikmet Efendinin bahçesi, Hasandede Dağı gibi piknik yerlerine çoğu kez beraber gidilirdi. Hafta içi ise bahçelere gidilirdi. Yaramazlık yapan çocuklar Saime abla ile korkutulurdu.

 

Sosyetik takılan; Gözeler, Arıcı'lar, Bayoğlu'lar Saime abla refakatinde salı ve cuma günleri sinemaya gidiş ve dönüşleri tam bir karnaval havasında olurdu. Bu ekip ramazanda, bayramda, seyranda her zaman havasını atardı ve girdiği ortama renk katardı. Bunların geçtiği sokaklarda şimdi hüzün ve yalnızlık var.
Komşularımız (X) ve (Y) arada bir kavga ederlerdi. Her kavga başladığında kadınlar ağlardı ve biz de polis karakoluna giderdik. Bir keresinde masada oturan polis bana dedi ki;


-Bıktım bunların kavgasından, ne halleri varsa görsünler, gelmiyorum! Bir gün de yolun kenarında kavga anında, Doğu Expres'i geldi. Kars'lı yolcular başladılar, ''vur, vur'' diyerek tezahürata. Doğu derbisi biraz duraklasa da aynı hızla devam etti.
A. Yaşar Bayoğlu'nun katkılarıyla.

 

DİPNOTLAR:

1-Petrol Ofisi ve Sınger dikiş makinaları/radyo/buzdolabı yetkili bayisi olan Kâzım Özaslan'ın dükkânı, Nazir Değerli'nin lokantasının karşısındaydı. Defterikebir de tutabilen Kâzım Özaslan aynı zamanda Pasinler Esnaf Kefalet Odası Yönetim Kurulundaydı. Kâzım Özaslan ile babaanne dediğimiz eşi Erzurum'a gittiklerinde beni de götürürlerdi. Kâzım dayının arkadaşı Ahmet Özbay/Karasakız, 56 model Chevrolet taksisiyle önce evden bizi alır daha sonra da durakta bekleyen yolcularını alırdı. Sabahları Kâzım dayı çarşıya gittikten sonra babaanne kahvaltıyı bizim evde yapardı. Her akşam da bize gelirdi. Babaanne hekât anlat dediğimizde önce biraz nazlanır sonra da; ''Bir varmış bir yokmuş..'' diyerek başlardı anlatmaya. Gecenin bir vakti Kâzım dayı gelip cama vurduğunda, Babaanne çocuklar gibi sevinip;
-Ahan Caniko geldi dediğinde, kapılarına kadar yolcu ederdik
.
Duble paçalı yelekli klasik takım elbise giyen Kâzım Özaslan, Hürriyet gazetesi okurdu. Odasının duvarında Ülkü sonra da Hürriyet gazetesinin takvimi ve termometre vardı. Evin girişinde antika alaturka duvar saati, küçük bahçelerinde ise leylak ağaçları vardı. Cebinden çıkardığı bıçağıyla ikiye kestiği Bahar sigarasını, küçük siyah ağızlığıyla içen Kâzım Özaslan entelektüel bir şahsiyetti.

2-Yeşil İmam’ın minareye çıkıp okuduğu ezan, her taraftan duyulurdu. Ezanı dinleyince bir hüzün kaplardı insanı. (Torunları; Ahmet (Degenek) , Mehpare (Mapo), Kâzım, Erhan, Ertan ve oğlu Abdullah.)

3-Tam karşıda; U şeklindeki alanda sırasıyla, Fazıl, Ramiz, Zâkir, İbrahim, Niyazi, Şâkir  ve Necati Bayoğlu'nun evleri vardı. Necati Bayoğlu, Erzurum Taşmağazalar'a sonra da Kadıköy'e yerleşti. Kızı Neriman 13 mart İlkokukulu'nda öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik yaptığı yıllarda, amcası Şâkir Bayoğlu'nun evinde kaldı. Necati Bayoğlu'nun oğlu Ahmet/Klas Ahmet, Türkiye aerobik dans şampiyonu oldu. Diğer oğlu Sefa benden1-2 yaş küçüktü. 1975 senesinde bir akşam vakti Kadıköy’deki evlerinin önünde konuşmuştuk. Bu evde, önce Başkâtip Talat Kesmen (Oğlu Cumhur..)sonra da Edip Temuçin oturdu. Edip Temuçin önce, Erzurum Hasankale arasında taksi ve minibüs çalıştırdı daha sonra da Dadaş Turizm’de kaptanlık yaptı. Eşi; Yaşar Efendi’nin kızı, Nebahat abla profesyonel bir kadın terzisiydi. Çocukları Sema, Adnan, Ahmet ve Serap. Adnan bizim kuşaktan olup 5-6 sene yaz mevsiminde Erteksan’larla çadırlarda kaldı.
 
4- Yüzü Nejdet'e benzeyen Şâkir Bayoğlu mahalleye gelişinde çocuklara cebinden bayram şekeri dağıtıp, hafif sağa sola salınarak tebessüm ederdi. Bayoğlu'ların hepsinin evlerine taş merdivenle çıkılırdı. Bir gün öğleden sonra; Adalet abla bizi davet etmişti. Kapıdan girişte salonda dikdörtgen bir masada, annem ve ben yanyana, karşıda ise Adalet abla oturuyordu. Zemin; beyaz ortasında kırmızı çiçek gibi desenli beton karolarla kaplıydı. Masada gümüş;  çatal, bıçak kaşık ve şeker atmak için maşa vardı. Çay tabağımdaki şeker hafif lekeliydi, ve söyleyemiyordum. Çayını iç dediklerinde, keşke şekeri görseler diyordum. En sonunda görüp değiştirdiler..

5-Artistlere benzeyen ve her zaman lacivert pantolon giyen İbrahim Bayoğlu, her sene mağazaya mal almaya İstanbul'a gidip Doğu Expresinin yataklı vagonuyla dönerdi. Tren Hasankale'ye girdiğinde, dirseklerini pencereye dayayıp poz veren İbrahim Bayoğlu, kendisini karşılamaya gelenlerle konvoy halinde evine giderdi. Sağ üst dişlerinden biri altın kaplama olan İbrahim Bayoğlu ramazan gecelerinde fakir ailelerin evlerinin önüne çuval ile erzak koyup kapıyı çalarak hızlıca uzaklaşırdı. Ulu camideki her kandilde, ilahi ekibindeki koroda yerini alırdı. Mağazası, Zâkir Bayoğlu'nun karşısındaydı. Sol burnunun altında et dikeni olan annesi Refia teyze annemin arkadaşı gibiydi. Evlerinin önünde eğik duran tahtadan bir baraka vardı. Yıllara ve rüzgârlara bayağı direndi..Alvar'lı Efe Hazretleri her cuma akşamı faytonla bu eve gelip ailenin büyüğü Sıtkı Bayoğlu ile sohbet ederdi.

6-Burhan İşçan'ın amcazadesi Yaşar İşçan uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığında üst düzey görevlerde bulundu. Bir ramazan günü Hasankale'ye geldiğinde, mahallenin kadınlarına verdiği vaazda;
-Bu ramazan günü, gıybet etmeyelim. Hem oruç tutmak hem de gıybet etmek müslümana yakışmaz.. Kadının biri;
-Hocam, iftardan sonra yapsak olur mu?, der.

7- Bir gün Terzi Bekir Bağdaçiçek, çok iyi hekât anlatan Hediye ablayla İzmit'ten trenle gelmektedir. Bunu öğrenen postahanede memur olan Profesör lakaplı Yasin Şimşek, davul ve zurna ekibiyle istasyona karşılamaya gider. Trenden, evlerine kadar müzik ekibi eşlik eder.

8-Sağ elinde tuttuğu enekesiyle daireler çizip sonra fırlatan, Binali Oluğ, ... PTT'sinde çalıştığında, her hafta tahsil ettiği paraları Erzurum'a götürüp teslim etmesi gerekmektedir. Yolda paraların çalınacağını hissettiğinden, paraları desteler halinde vücuduna yapıştırıp çantaya da gazete parçalarını doldurur. Silahla yaralansa da, hızlıca parayı yerine ulaştırır. Binali'ye isteği sorulduğunda, PTT. havaalanı şubesinde çalışmak istediğini söyler..

*****************************
MÜZİK BUKETİ
SANAT MÜZİĞİ: Kırık kalbimi incitme, çünkü kalbim yareli. (Çiğdem Gürdal)
ARABESK: Küstürmeyin beni. (Müşerref Akay)
TÜRKÜ: Yazımı kışa çevirdin. (Çiğdem Gürdal)
FANTEZİ : Perişan divaneyim. (Yüksel Özkasap)
HAFİF MÜZİK/ARANJMAN: Kara tren. (Fikret Kızılok)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetepasinler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler acotr.org deneme bonusu veren siteler 2023 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2024 bonus veren siteler Yeni Bonus Veren Siteler