Büyük oğlu Ahmet kendi başına tarla ekmeye karar verince babası der ki;
-Oğlum gel benim tarlamda çalış, alacağın ne ise hesaplar veririm. Güz olur, tarla işleri bitince;
-Baba, bana olan borçlarını öde.
-Ne kadar alacağın varsa hesapla ve defterin bir kenarına yaz. Şimdi de benim alacaklarımı yaz. Yaklaşık olarak sana 20 sene sana üç öğün yemek verdim, bunu 10 sene sayayım. Bunun fiyatı ….. yaz bir kenara. Yine sana 20 sene 2. mevki otel hizmeti verdim. Bunun fiyatını da yaz….
Abdullah Yavuz sedire ayaklarını uzatmış dinlenirken, çocukları yanına gelerek;
-Baba artık sen yoruldun. Maaşını bize ver, biz evi idare edelim.
-Üçünüz bir ayağımı yerinden kıpırdatın, bütün paramı size vereceğim. Bir müddet sonra, çocuklar pişman bir şekilde babalarından özür dilerler.
Uzun yıllar karakucak güreşi de tutan Abdullah Yavuz, Turgut Özal zamanında süper emekli olmuştu. Bu kategoriye girenler astronomik emekli maaşı almışlardı. İlk süper emekli maaşını alınca, İstanbul Topkapı Atatürk Öğrenci Yurdu’na oğlunun yanına gidiyor. Oğluna, bütün arkadaşlarını çağırmasını söylüyor. Aldığı maaşı hepsine dağıtıyor. Öğrenciler de süper harçlık alıyorlar.
Abdullah Yavuz, ile babası Yeşil İmam (1) arasındaki diyalog;
--Oğlum, evimden çık ben oturacağım.
--Ben, babamın evinde oturuyorum, sen de git kendi baban evinde otur.
''Her düşünen insan hakikatı kendine göre ele alır.'' aforizmasına binaen; Abdullah Yavuz extrem fikir ve yorumlarıyla, dünyaya hayallerimizin de ötesinde bir zaviyeden bakardı.
DİPNOTLAR
1-Yeşil İmam'ın İbrahim Hakkı Hz.'leri mescidinde minareden hoparlörsüz yanık sesiyle okuduğu ezan, Hikmet Efendi'nin bahçesinden duyulurdu.