ESKİDEN
Eylül ayı geldiğinde havalar serin, hafif rüzgârlı bazen de yağmurlu olurdu. Eskiden şal çorap, fantif ve üzerine lastik giyerdik. Şal çorap ayaklarımızı pişirse de çok sıcak tutardı. Okula giderken, hoş bir kokusu olan saman çetenlerine rastlardık. Pancar küspesi ahırların önüne, kem ile bağlanmış ot veya yonca ise ahırların bacasına veya ''peg'' denilen yerlere konulurdu. Hayvanların su ihtiyacı ise İssi Pungardan karşılanırdı. Hayvanlar buraya getirilir veya omuzluğa takılan iki teneke ile ahıra taşınıp kuruna doldurularak hayvanlara içirilirdi. Kurun dikdörtgenler prizması şeklinde bir taşın içi oyularak yapılan su deposuydu. Suyu serin tutan kurun, evlerde de bulunurdu. Hayvanlar su içtiğinde genelde melodili şekilde ıslık çalınırdı.
Ahırlarda tavuk horoz ve örümcek ağı olmaması için kuş da beslenirdi (1). Hayvanların olduğu yerin üzerinde, asma tavan gibi yerden yaklaşık 2 m. yüksekliğinde 2 m. genişliğinde tahtadan oturulacak yer yapılırdı. Adına seki denilen bu yerde, uzun kış gecelerinde çay içilip sohbet edilirdi. Aydınlanma ise koni şeklinde tenekeden yapılan bir kutu ile olurdu. Ucunda fitil, içinde de gaz yağı vardı. Temizleme işlemi; sorkun denen söğüt dallarından yapılan sakkoyul denilen süpürge ile, taşıma işlemi ise yine ağaçlardan yapılan ağzı elips biçiminde olup daralan ve adına çarpan denilen sepet ile olurdu (2).
Temizlik yapıldıktan sonra, adına fışgi denilen toz halindeki tezek serpilerek zeminin kuru olması sağlanırdı (3). Bazen de hayvanlara, kenelerden ve derisine yapışan pis şeylerden temizlenmesi için kaşağı yapılırdı. Saman dört etrafı 2 m. yüksekliğinde bez ile çevrilmiş şekilde ve adına çeten denilen araba ile taşınırdı. Saman, ağaçtan yapılmış büyükçe kürekle içeri atılır ve içerisi de çiğnenirdi (diplemek). Küspe ise teneke ile taşınırdı. Küspenin olduğu yeri pis bir koku sarardı (4).
Samana; küspe, arpa kırması veya kepek katılırdı. Menüde bazen de kuru ot veya yonca olurdu. Hayvanlarda parazit olduğunda, samana toz kireç katılırdı. Özellikle satış yapılmadan evvel fazla kilo alması için samana tuz katılıp akabinde de su içirilirdi. Koyun ve keçilere ise, üst tarafı geniş dikdörtgenler prizması şeklinde tahtadan yapılmış kurunlarda samana karıştırılmış arpa kırması, kepek veya küspe verilirdi. Belli bir kalınlığa ulaştıktan sonra da hayvan gübresi (kerme) kare biçiminde kesilip ahırın kenarına dizilirdi. Kermenin kalorisi yüksek olduğundan tandırda tezek yakılırdı (5). Tezeği olmayanlar, hayvanların otladığı (şorağ/düz) yerlerden yaban tezeği, ayçekirdeği sapları ve kelleleri toplardılar. Tezeğin külü, lahana tarlası sulanırken suya katılırdı.
Hayvanların yavruları, müsürlük denilen ayrı bir bölmeye alınırdı. Derisi yaş olan yavruyu annenin yalayıp kurutması ve süt vermesi gerekir. Doğumdan sonraki ve adına ağuz denilen yoğurt kıvamındaki süt, çok lezzetli olurdu. Sağılan inek yavrusuna süt kalmaz diye çok kere sütünü vermezse hemen yavrusu getirilip kısa süreliğine emzirilir..
İnekleri olan şahıslar bir araya gelerek, sütlerini birleştirip yağ veya peynir yaparlardı (6). Hayvanlar, bahardan güze kadar otlaması için kalenin dibindeki yerde toplanırdı. Çarık giyen Cuma emi sonra da, Selahattin usta /Nağırci Selo para mukabili nahırcılık yaparlardı. Akşam dönüşü, polis karakolunun oradan her hayvan kendi ahırına giderdi (7). Koyun ve kuzular ise Polis Karakolunun çapraz karşısında toplanırdılar.
DİPNOTLAR:
1-Ahıra bitişik yapılan evler kışın sıcak olurdu. Çevre duvarları taş ve çamurla yapılan evlerin ara duvarları ise bağdadi şeklindeydi. 1,5 m. arayla dikilen kalaslar aralıklı olarak tahtalarla çakılıp arasına da saman karıştırılmış çamur doldurulurdu. Evlerin zemini tahta ile kaplanıp, dış duvarları samanlı çamurla, iç duvarları ise alçıyla sıvanırdı. Duvarlar bahar mevsiminde kireç ile badana yapılır veya sulandırılmış toz boya ile boyanırdı. Odaların birinde duvara monte edilmiş şekilde içine döşek ve yorgan konulan yüklük/gardırop vardı. Odanın köşesine konulan karyolanın iki kenarı yarım metre genişliğinde etaminle örtülürdü. Etaminin üzerinde, kasnakta renkli ipliklerle dokunmuş kilim deseni bulunurdu. Bu ipliklerin renkleri göze hiçte hoş gelmeyen soluk renklerden oluşmaktaydı. Yerden 1 m. yükseklikte bulunan dikdörtgen şeklindeki çift katlı camlardan oluşan pencerenin hemen önünde tahta sedir vardı. Sedirin üstünde içi yün dolu bir şilte ve kenarlarda da ot yastıklar vardı. Pencereler gündüz vakti perdesizdi. Her evin penceresinde Vita ve Tariş zeytinyağı kutularına dikilmiş çiçekler olurdu.
Elektrik olmadığı için arka kısımdaki bütün odaların pencereleri tavan kısmındaydı. 14 numara gaz lambası pencerenin yanında duvara asılı olurdu. Mutfak niyetine kullanılan ve evin arka taraflarında olan yerde buzdolabı niyetin kullanılan tel dolap ve eti satırla parçalayıp kıyma haline getirmek için kütük bulunurdu. Duvara monte edilmiş halde tahtadan 15-20 cm. genişliğinde tabanı gazete ile kaplanan terek/raf vardı. Bütün mahalleli gazeteyi bizden tedarik ederdi. Bakır ve çinkodan imal edilmiş mutfak malzemeleri tereğe özenle yerleştirilirdi. Tepsi, sini ve çinko kovalar/külek en alt tereğe konulurdu. Tavanı kubbemsi biçimde kırlangıç şeklinde dizayn edilen büyükçe bölmede ise bacadan sarkıtılan halata yayık yerleştirilp tereyağı yapılırdı. Durumu iyi olanların evlerinin odalarının tavanı tahta ile kaplı olurdu. Eve elektrik çekileceği zaman elektrik direği ile evin yükseklik farkından dolayı, evin duvarına yaklaşık 3 m. yüksekliğinde demir ''kolon direği'' sabitlenirdi.
Hane halkının girmesinin yasak olduğu misafir odasının kapısının arkasında çeyizlik halılar saklanırdı. Hane halkının hepsi tencereden yemek yese de, porselen tabaklar ''vitrinde'' sergilenirdi. Oturma odasının duvarında, sedirde oturan kilolu bir kadın resmi ve su içen üç geyik resminin olduğu süs halıları bulunurdu.
Gece, evin kapısı çalındığında;
-Kim o?
-Ben'em..
Bazen de;
-Sen kimsen?
Evlerde yapılan yemekler ise; ayran çorbası, hasıta, lahana dolması, çılbıra, ğaşıl, kesme çorbası, kartol közlemesi/haşlaması/oturtması/yahnisi/kızartması, boranisi, gliko, su böreği, erişte, turşu pancarı, bulgur pilavı, şile, mantı/ğıngel, Tatar böreği, dut çullaması, kuş ekmeği/bağa yaprağıyla yapılan lor dolması. Un ile yapılanlar ise; helva, bişi, kaz lokması, hurma tatlısı, şeker ketesi.
2-Yine bu ağaçlardan yapılan ve evde kullanılana da sele denilirdi. Bunların hepsi çok dayanıklı olurdu ve yıllarca kullanılırdı. Bir de sarı renkli ve kulplu olup pikniklerde kullanılan sepet vardı.
3-Söylenir ki, adamın biri basmalığı kürekle kesip tezek haline getirmiş. Daha kurumadan sağanak halinde yağan yağmur, emeği de tezeği de ziyan etmiş. Akşam düğünde oynaması için ısrar etmişlerse de şöyle demiş;
-Yağmur yağdi, tezekler oldi fışgi/// Oynamiya kimin gelır eşgi. (eşgi=aşkı)
4-Şekerpancarı söküldükten sonra, tepesindeki karalahanaya benzeyen yaprakları hayvanlara yedirilirdi. Fırında pişirilen pancar çok lezzetli olurdu. Çok kere de oyuncak araba yapılırdı.
5-Killi, yapışkan balçık çamurdan yapılan bal renginde olan tandırların büyük ve küçük olmak üzere iki çeşidi vardı. Bingöl plakalı kamyonlarla güz vakti Malmeydanına gelirdi. Halatla kalın bir ağaca bağlanan tandır, iki kişinin omuzlarında bahçede yapılan ''tandır damına'' veya evin en sondaki odasına kurulmak üzere taşınırdı. Büyük tandır yaklaşık 1.5 m. yüksekliğinde olduğundan tandırın etrafı toprakla doldurulurdu. Yaklaşık 3x3 m. ebadında olan bu bölmeye ''tandırbaşı'' denilirdi. Yanarken hava alması için, tandırın altında olan 15-20 cm. çapındaki açıklıktan dışarıya küvle denilen sistem yapılırdı.boru döşenirdi. Tandırın dumanı 1x1m. ebadındaki adına kepenk/ ğepenk denilen bacadan çıkardı. Bacanın üzerinde demirden ızgara üstünde de tahta kapak vardı. Tandır yanınca bu kapak makaralı sistem ile kaldırılırdı. Ğepenk dikdörtgenler prizması şeklinde ve 1.5m. yüksekliğinde tahtadan yapılmış şekilde dizayn edilmişti. Yağmurdan korunmak için ğepengin çatısı vardı ve duman yan taraflardan çıkıyordu.
Kül çekilen özel yapılmış küreğe gelberi, ateşe düşen ekmekleri almak için ucu kargaburun şeklindeki demirden yapılmış aparata da egış denilirdi. Akşamdan yoğurulan ve hamur teknesine konulan hamurun içine daha evvelden saklanmış bir tutam mayalı hamur katılıp üzerine bir örtü örtülürdü. Oklavayla/oğlavi açılan hamurlar ''rapataya'' yerleştirilip hızlıca tandıra yapıştırılırdı. Hamurun sonuna doğru büyük simit şeklinde adına ''kopul'' denilen ekmek pişirilirdi. Bazen de kopul hamurunun içine peynir veya kavurma konulurdu.
6-Adına ğab denilen bu yardımlaşmada herkesin çubuğu vardı. Herkesin getirdiği süt standart bir kaba boşaltılarak derinliği ölçülüp çubuğa çentik atılırdı. Süt yayık makinesından geçirilip alınan kremadan, yağ yapılırdı. Yağı alınmış sütten ise civil peynir yapılırdı. Güze doğru; civil peynir, den tuz ve lor ile boşluk kalmayacak şekilde bastırılarak küp veya testilere doldurulup ters çevrilerek serin bir yerde muhafaza altına alınırdı. (Topraktan yapılıp pişirilmiş küplerin boyu bir metreden fazla olurdu. Bu küplere lahana turşusu da vurulurdu. Bu turşu ile ‘’lahana pancarı’’ yemeği yapıldığı gibi uzun kış gecelerinde, yatsılık adı altında tandır ekmeği ile de yenilirdi..) Bir ay zarfında, suyu süzüldükten sonra açıldığında havayla da temas edince yeşilimsi renk –küf- alırdı. Küflü veya kerti peynir artık doğal bir antibiyotiktir..
7-Bazı aileler hayvanlarını kendileri otlatırlardı. Hodağ denilen kişinin çubuğa bağladığı ve omuzuna attığı bohçasında kuru ekmek, küflü peynir ve şeker bulunurdu. Hayvanlar genellikle şorağ denilen sulu yerlerde otlatılırdı. İkindiye doğru ise isli demlikte yapılan çay içilirdi.
Hayvanlara söylenen cümleler: Ho inek ho (Devam et.), Eyle oho eyle (Öküz arabasına söylenir.), Ters ol (Hayvanın yer değiştirmesi için söylenir.)..
*****************************
MÜZİK BUKETİ
SANAT MÜZİĞİ: Sükunda geçer ömrüm. (Belgin Erol)
Güzel gün görmedi avare gönlüm. (Belgin Erol)
FANTEZİ: Rüyalar. (Flora Kerimova)
ARABESK: Akşamlar. (Mine Koşan)
TÜRKÜ: Gönül dağı. (Elnare Abdullayeva)