1910 yılında Rüştiye Mektebi olarak eğitime açılan okul, 1938 yılında Büyük Mütefekkir'in ismini alıyor. El yazılı bir belgeden öğrendiğimize göre; 1929 yılında okulda; Ahmet Bey öğretmen, İbrahim Bey de müdür olarak görev yapıyor. 60'lı yıllarda ise Adil Sofuoğlu İlköğretim Müdürü olunca, Kemal Kadıoğlu müdür oluyor. Öğretmenler ise; Behice Selçuk, Refsan Demircioğlu, Ganime Hanım, Sevim Özkan, Filiz Atalay, Osman Kıraç, Cihat Özaras, Cahit Kişi, Muzaffer Beyaztaş, Kenan Çınar, Hüseyin Özbek, Cezair Demir, Saim Bey, İbrahim Yerdelen, Muhsin Aksakallı, Hamit Yavuz, Rezak Beyaztaş, Ömer Sefil, Hikmet Ucun, Tahsin Karataş, Nevzat Çınar, İbrahim Coşkun, Betül Yağanoğlu, Sema ve Meral Kırım, Mesut Samuk, Şerif Ağsu ve askerliğini öğretmen olarak yapan İstanbul'dan gelen ecnebi öğretmenler.
1965-1966 eğitim-öğretim yılında okula başladığımı hayalen hatırlıyorum. Okulda ikili eğitim yapılıyordu. Kış mevsiminde silindir şeklindeki sobaları, Şahmettin Sigan ve Canip emi yakıyordu. Arada bir sınıfa girip isli Cizre kömürünü karıştırdıktan sonra sobayı doldurup gidiyorlardı. İki müstahdem, batıya bakan koridorda bulunan sınıfta süt pişirip dağıtımını da yapıyorlardı. Sütün yanında tereyağlı pide ve balık yağı da veriliyordu. Müze olarak kullanılan bu sınıf biraz karanlıktı. Sütler, Amerika'dan gelen silindir şeklinde 5 kiloluk gümüş rengindeki kutularda bulunan süt tozundan yapılıyordu. Kutuların üzerinde Türk ve Amerikan bayrakları ve ortasında da toka yapmış iki el bulunmaktaydı. Kutunun üzerinde, süt tozunun Amerikan halkının ve devletinin yardımı olduğu değişik dillerde yazılıydı. Bazı con-con çocuklar sütün içine evden getirdikleri kakaoyu katıyorlardı.
Bütün okul her ay sinemaya giderdi. Sinema 50, okulla gidilince 25 kuruştu. Sinemaya gidileceği bir gün evvelden söylenirdi. Maddi durumu iyi olmayanlar okula gelmeyip, yolda aniden konvoya dahil olurlardı. Genellikle, Kartal Tibet'in oynadığı Karaoğlan ve tarihi filmlere gidilirdi.Okulun müsamere ve mezuniyet törenleri sinemada yapılırdı. Okul girişi çarşı tarafından, teneffüse çıkış ise yan kapıdan olurdu. Kapının tam kenarında yan yana 5 tane çeşme vardı. Çeşme suları eğik düzlem şeklinde, beton bir zeminde akıp giderdi. Çeşme muslukları, semaver musluğundan biraz büyükçe olup sarı renkteydi. Sınıflarda kapının arkasında tahtadan yapılmış ve krem rengine boyanmış çöp kutuları vardı. Aşağıya daralacak şekilde kare prizma şeklindeydi. Öğretmenler odası, koridorun solundaydı ve 3 basamak merdivenle çıkılıyordu. Odanın koridora bakan tarafı tamamen cam çerçeve ile kaplıydı. Cam çerçevenin hemen altında ilan ve yazıların asılacağı bir pano vardı. Her sınıf kapısının üstünde, resimli eğik duran çerçeveler vardı. Bunların aynısı berber dükkanlarında da vardı.
Milli bayramlar tam bir şölen havasında geçerdi. Bayramdan önce okul bahçesinde yürüyüş yapılırdı. Bayram, şimdiki Belediye binasının önünde yapılırdı. Her bayram sonu, İbrahim Hakkı ve Nef'i İlkokulu öğrencileri bayramı kendi okullarının kazandığını söylerdiler. Bayramdan öncesi Kemal Gültekin, fotoğraf çekmek için okul bahçesine uğradığında önce benim fotoğrafımı çekerdi. Diğer öğrenciler tarafından okul flaması veya borazan elime tutuşturulurdu. Bayramdan sonra da fotoğraf çekilmek için, okulun karşısında bulunan dükkanına uğrardım.
-Kemal abi!
-Bodrumdayım, fotoğraf banyosu yapıyorum..
Her bayram ilçe halkı, Erzurumkapı camisine kadar olan yerde dükkanların bacasında ve önünde toplanırdı. Okulların, esnaf temsilcilerinin ve atların geçişi muhteşem olurdu. Bütün at arabacıların kendilerinin hazırladığı, düşman zulmünü ve muhacirliği sembolize eden ajitatif figürler herkesi hüzne boğardı. En sonunda da 220. Piyade Alayı'nın ihtişamlı geçişi hüznü ve gözyaşlarını alkışa çevirirdi. Gece, piyade alayına mensup bir bölük asker Doğu Kışla'dan başlayarak ilçe merkezini ellerindeki meşalelerle dolaşırlardı. Bütün çocuklar da peşlerine takılırdı.
Bazen de, Sağlık Ocağı aşı yapmak için okula gelirdi. Aşıdan sonra, ertesi gün tatil olurdu. Aşı yapılan enjektör çok büyüktü. 5-6 öğrenci aşı olduktan sonra enjektör, ispirto ocağında metalik bir kabın içerisinde kaynatılırdı. Sağlık taraması yapmak için, Barbara Cartland'ın romanlarını okuyan profesyonel avcı olan entelektüel doktor Şadi bey gelirdi (1). Din Bilgisi dersinde, Muhsin Aksakallı namaz kılmayı öğretmişti. Müzik dersinde ise Behice Selçuk tahtaya yazarak şarkı ezberletirdi.
-Uzun ip elimizde// Baltalar belimizde // Biz gideriz ormana, hey ormana..
-Herkes uykuya dalınca, uyanır gecenin sesleri...
-Bir kuzu aldım ben bu yaz//Hah hah hah hah ha ha//Tüyleri de maskara...
Bir gün öğleden sonra, kışla yolunda bulunan Mindivanlı'nın değirmenine giderek değirmenin çalışma sistemini öğrenmiştik. Öğretmen sınıfa girmeden iki kız öğrenci, öğretmen masa örtüsünü uzunca bir zaman bahçede halı gibi çırpma işlemini yaparlardı. Öğretmen; çocuğunu okula getirmişse, öğrenciler bu çocukla aşırı bir şekilde ilgilenirdiler.
Okula başlarken yapılacak ilk iş, defter ve kitapları ciltlemekti. Maddi durumu iyi olmayanlar gazete ile diğerleri de renkli ve 50 kuruşa satılan cilt ile kaplama işini yaparlardı (2). Mavi ile kaplanan defter kırmızı, kırmızı ile kaplanan deftere mavi etiket yapıştırılırdı. Bazı öğrencilerde, İş Bankası'nın plastik defter kaplaması bulunurdu. Silgi ise çoğu öğrenci tarafından ip ile boyuna asılırdı. Sarı renkte ve adına saman defteri denilen defterler genellikle matematik dersinde kullanılırdı. Kurşun kalem ise genellikle Job, Nacet veya Zaza marka yarım jiletle açılırdı (3). Behice Selçuk'un masasına monte ettiği kalem açacağı vardı. Öğrencinin kalemini alır kendi açardı. Silgili kurşun kalem de vardı. Tükenmez kalem ise (O zaman adı, bitmez kalem idi) mavi ile kırmızı renkte olan ve üzerinde RES TİP STANDARD yazısı bulunan kalemlerdi. Sonraları 6 renkte olan ve yan tarafında düğmeleri vasıtasıyla ayarlanabilen tükenmez kalemler çıktı.
Bütün ünite ve projeler evde dolmakalem ile yazılırdı. En çok, Parker/Quink mürekkep kullanılmaktaydı. Bütün defterlerin arkasında çarpım tablosu /kerrat cetveli vardı. Çoğu öğrencinin çantasında; atlas, cetvel, iletki ve gönye gibi materyaller bulunurdu. Okula giden öğrenci, büyükler tarafından çarpım tablosuyla imtihan edilirdi (4). Bit tehlikesine karşı kız öğrencilerin saçları evde gazyağı ile taranırdı. Her gün tırnak ve mendil kontrolü yapılırdı. Çoğu öğrencinin okul çantası tahtadandı. Okul çıkışı çanta döğüşleri yapılırdı. Çantası açılan öğrenci oyunu kaybederdi. Bu oyunların lideri Abo Taşgit idi (5). Bu çantalar kışın kızak yerine kullanılırdı.
Cumartesi günleri yarım gün okul vardı. Radyoda ise, günde iki kere Oya Çongul'un hazırladığı OKUL RADYOSU programı vardı. Bütün dersler tiyatral biçimde işlenirdi. 5. sınıflar için sene sonunda temel derslerden bitirme sınavı vardı. Sınavdan evvel okulda kurs ve mütaala yapılırdı. 25 kuruşa dergi de satılırdı. En çok ilgimizi çeken ise sondan bir evvelki sayfada bulunan; ''rakamları 1'den ..'e kadar birleştirin'' olanıydı. Müdür odasının karşısında kooperatif vardı. En çok ilgimizi çeken de bir liraya satılan ve şekil yapılabilen macun idi. İzci takımında olanlara YAVRU KURT denilirdi. Öğrenciler arasında Kemal Kadıoğlu'na, izcilerin babası denilirdi. Değişik kurt başlarından olan flamalar vardı. Okul her sene 23 nisan akşamı sinemada müsamere tertip ederdi. Piyes, skeç, müzik ve folklör ağırlıklı olan etkinliklerin flaş ismi her rolü yapabilen ÜNAL isminde bir öğrenciydi.
Birinci sınıfta her gün fiş dağıtılırdı. Her öğrenci dağıtılan bu fişleri fasulye ile sırasına yazardı. Bir de hece çarkı vardı. Ortadan bir metalik tel ile tutturulmuş yuvarlak iki karton oynatıldığında yeni kelime kombinasyonları oluşuyordu. Kapağında Atatürk'ün Ülkü ile olan resmi bulunan ALFABE vardı. İlk sayfasında uyuyan bir çocuk resminin yanında;
Uyu uyu yat uyu..
Uyu Atay uyu..
Baba bana bal al.. gibi cümleler vardı. Birbirlerini simetrik şekilde havaya kaldıran iki çocuğun konuşmaları şöyleydi;
-Gökte ne var?
-Gök boncuk.
-Yerde ne var?
-Yer boncuk.
-Annenin adı ne?
-Fatmacık.
-Kaldır beni hoppacık.
-Haydi hoppacık..
Başka bir sayfada; elma ağacı, dede ve çocuk resminin yanında şöyle bir şiir vardı;
Elma dalda al oldu,
Al ye de bak bal oldu.
Bak şu elma ne iyi,
Dede yetiş sen de ye. Arka kapakta ise, ağaçtaki karga resminin yanında yazılı şiir şöyleydi;
Karga karga gak dedi,
Çık şu dala bak dedi.
Çıktım baktım o dala,
Bu karga ne budala.
Karga fındık getirdi,
Sıçan yedi bitirdi.
Onu tuttu bir kedi,
Miyav dedi av dedi.
Müjde alfabe bitti..
Teneffüslerde; Metin Çakıcı'nın getirdiği Karaoğlan dergisini, Mustafa Karahan burnunu çekerek okurdu (6). Selami Dölekli, lastik çizmeleri ve geniş pantolonuyla tenefüste sıraları dolaşırdı. Aksi söz söyleyen olursa, iki eliyle döverdi. Dayak esnasında dili üst dudağında olurdu. Hanifi Dölekli ise her bayram dönüşü ve müzik derslerinde şu şarkıyı söylerdi;
Türk'lerin gemisi kırmızı direkli
İçindeki askerler aslan yürekli
Düşmanın gemisi yeşil direkli
İçindeki askerler saman yürekli
Kaçma düşman kaçma pişman olursun
Çanakkale Boğazı'nda teslim olursun.
Kovboy çizmesi gibi çizme giyen; babası astsubay annesi ise ebe olan Fatma Çavuşoğlu, 1. hamur kağıda basılı Ayşegül Tatilde isimli dergisini okula getirirdi. Yüzbaşının kızı Sükun Öztoklu ise çekirdeği kabuğu ile yerdi. Mehmet Ali Ateş, oturduğu sırayı ayaklarıyla hareket ettirip kamyon gibi sürerdi. Ellerini direksiyon gibi kullanıp ağzı ile de korna sesi çıkarırdı. Hikmet Temelli ve Akın Yayık her zaman kibar ve zarif davranışlar içerisindeydiler. Asker çocukları Münir Balkanlı ve Sacit Türüdü her zaman beraber gezerdiler. Sacit Türüdü, tıp fakültesini bitirip doktor oldu. Önceleri tuhafiye mağazası daha sonra da Massey Ferguson bayiliği yapan Turgut Pasin'in oğlu olan; Bülent Pasin, ortaokulu Erzurum'da kolejde okuyup Robert Kolej ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra avukatlık yapmaya başladı. Bülent'in en yakın arkadaşı kalın cam gözlük kullanan Bahadır Aktaş bir ara Taşmağzalar'da kuyumculuk yaptı. (Kuzey Kuyumcusu.) Hüseyin Mindivanlı Sümerbank Mağazası'nın mavi desenli kâğıtlarını, Ziraat Bankası'nın Müdürünün oğlu Şefik Çelebi ise bankanın cep ajandalarını sınıfta dağıtırdı. Konuralp Aslan Şeyh Şamil oyununu oynardı. Muammer Kurşun'dan herkes korkardı. Okuldan eve Remzi Değerli ile bazen de Enver Karagöz ile dönerdim. Enver kimse kelimesine her zaman kisme derdi. Bir akşam okul çıkışı Enver Karagöz ile Pancar Şirketi'ne bilgi almak için gitmiştik. Personel Zülküf Cengizhan, beni müdürün odasına aldı. Dönüşte istasyona geldiğimizde, gar müdürü Sırrı Günay Kars'tan gelen Doğu Expresi'ni yolcu ediyordu. Elimdeki şişede bulunan suyu trene serptim. Sırrı bey kulağımdan tutarak;
-Kimin oğlusun? diye sordu. Ben cevap vermeyince, Enver söyledi.
-Vah vah. Hem de o babanın oğlu, deyişi hiç aklımdan çıkmaz. Her aklıma geldiğinde, yaptığım hareketten pişmanlık duyarım.
Necati Baysal ve İlhan Güçlü güzel resim çizerdiler. 4. sınfta iken Nef'i'den gelen ve sol eliyle yazan Burhan Kutlu, 5 rakamının üst çizgisini en son çizerdi. Her teneffüs Fatih Aksakallı ile gazeteciye gidip Hürriyet Gazetesi alıp 2. sayfada tefrika edilen Sezgin Burak'ın çizdiği Tarkan'ı okurduk. Boyu uzun olan Hacı Bayram Özdemir bayramlarda izci olurdu. Sebahattin Aktepe ayağa kalkıp konuşacağı zaman yutkunurdu ve eliyle sırayı tutardı. Haziran ayındaki kurs esnasında Uğur Tekgül ile Kışla yolundaki evlerinin bahçesinde yetişen çileklerden yemeye gitmiştik.
Diğer arkadaşlarımız; Hüseyin Açıkgöz, Vahdettin İnanç, İsmail Çarıkçı, Gülümser, Suzan, Kazım Ürek, Metin Koç, Leyla ve Burhanettin Ürper, Cahit Kıran, Ülkü Paçacı, Nurullah Korucuk, Fadime Yazıcı, Münevver Mindivanlı, Abdurrahim Tanko, Meliha Aksakallı, Selma Kırtepe, Fadime Toraman ve mavi gözlü olan Mustafa.
DİPNOTLAR
1-Deli Yusuf Sağlık Ocağında yatıp, yemeğini Nazir Değerli'nin lokantasında yerdi.
2- Kırmızı ve mavi kâğıtlar ile uçurtma yapıldığı gibi külah yapılıp mevlit şekeri de konulurdu.
3-En kaliteli jilet çapraz şekilde kılıç logolu İngiliz marka Wilkinson marka olanıydı.
4- Büyüklerin dillerinden düşmeyen cümleler;
-Üç kere beş onbeş, kaç eder?
-Beşi beş kuruştan beş yumurta, kaç kuruş eder?
-Abin mi büyük, sen mi büyük?
-Ağaçta üç kuş var birini vurdum, kaç tane kaldı?
-Büyüyünce ne olacaksın?
-Maşallah, izanı açık.
-Tam bir kor izan.
-Vay, tatili icat eden..
-Bu uşağın oğiyacaği yoğ. Ağzi gözi oynir. Eli işde gözi oynaşda. Sen buni berbere veya terziye ver.
5-Abo, İmam Hatip Lisesi'nde müstahdem iken okula geç gelir. Müdür ile aralarında şöyle bir konuşma geçer;
-Neden okula geç geldin?
-Üç dene üç.
-Neden okula geç geldin diyorum!
-Üçü de ellerinden öper.
6-Okuyuculardan gelen mektuplar ve bunlara yazılan cevapların olduğu, ''Okuyucularla baş başa '' yazışmalarını okuduktan sonra; Mustafa, ''Evet, film başlıyor..'' diyerek okumaya başlardı. Derginin son sayfasında Bobizoros/Radyolu Polisler bölümü vardı.