Kuru dallarıma bakıp yanılma,
Bilmezsin içimde kaç bahar saklı.
Herkes taşa tutsun kıran sen olma,
Yokluğunda kaldım böyle yasaklı..
HAYRETTİN YAZICI
TALAS'TA BİR GECE
Talas’ta, gecenin kucağında ben
Yorgunum, bir asır ayakta durmuş
Gibiyim, gözümde uyku tüterken..
Elimde, hülyalar... çiçeği solmuş..
Atmacalar döne döne alçalır
Ümit serçesinde takat ne gezer?
Uçuşan tüylerden başka ne kalır?
Çırpmaya, göklere; kanat ne gezer?
Sükut, Erciyes’ten süzülür iner..
Atmacalar kursağında yüreğim
Uzanır göklere, korkuyla siner
Kelepçeye perçinlenmiş bileğim..
Beynimde insafsız bir kanlı hançer
Bir tek saniyeyi boşa vermeden
Bir iner, bir kalkar günü katleder
Tutuşur yatağım, gece gelmeden...
Ve fakat, ecelle bir gün ansızın
Huzur ‘‘tak! .. tak! ..’’ çalar, kapımı sessiz..
Yalın ayağına bakılmaksızın
Sahralara biri düşer, kimsesiz...
Sahralar... kumları, insan kafası
Bir adım binlerce feryat getirir
‘‘Yalnız Nur-i İman dindirir yası
Nur-ı Muhammedi(s.a.v), azab bitirir...’’
Talas’ta, gecenin kucağında ben
Yorgunum, bir asır ayakta durmuş
Gibiyim, gözümde uyku tüterken..
Elimde, hülyalar... çiçeği solmuş..
AHMET TEVFİK OZAN
O ESKİ HÜCREYE BENZER Kİ
Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi;
Gubar-ı ye’s ü fena sinmiş orda elvana,
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana,
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar,
Uyur makabir-i minada bi-ümid-i bahar;
Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab u tehi, lamba kimsesiz, a’ma,
Bu samt-ı hasta eder hüzn ü uzleti ima…
Soluk cidara asılmış durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal…
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri…
AHMET HAŞİM
ABDAL
Yıldızlara bakıp da, açtığımız sihirler;
Aşk, yasak meyve miydi, yoksa mavi nehirler ?
Adem’ in gözlerinde, açmaya duran bahar,
Havva’yı utancından, iki büklüm eden ar!
Yoksa on emir miydi, İsa’ nın sözlerinde,
Yanan arsız ateş mi, Kabil’ in gözlerinde?
Züleyha’yı, Yusufa, mıknatıs mı kalbeden?
Aşkın yolu, uzun, sarp; tükenmez, gelip-giden ...
Göl olurken Leyla’nın, gözleri çölde ansız,
Mecnun’un yüreğinde, kurban kesilir kansız!
Kerem’in dişlerine, düşen ince ışık mı,
Aşakaya sarılan, o deli sarmaşık mı?
Şirin düğmelerini, çözerken ayan -beyan,
Ferhat’ın kazmasın da, ateş miydi parlayan?
Uzun, ince yollarda, kaybolurken izimiz,
Musa’nın asasına, yar olan Kızıl Deniz...
Nazenin güzelleri, eyleyen İrem Bağı,
Hazineler saklayan, o kutlu Hıra Dağ'ı ...
"Örtün üstümü, örtün! Bu kadar fazla, yeter!",
Bir sancılı doğumda, yorganı ıslatan ter....
Dağlar bir bir geçilip, yol çıkar okyanusa,
Bir düz odundan gayrı, kalmaz aşktan Yunus’a.
Mevlana’da, Şems miydin, geleceğe ve düne?
Bir ocağın başında, yanarken döne döne....
Bize de şimdi kalan, sazda gönül eylemek,
Erenler demişti ki; "Acıyı, bal eylemek!" .
Ağzımızı acıtır, yediğimiz hazır bal,
Yerinde durur muydu, bir kaşık tatsa balbal?
Hadi gül zamanıdır, haber ver bülbülüme!
Balbal’dan daha katı, aşk ne yapsın gönlüme?
Biri iyilik yapıp, verse bana can suyu!
Daima su dilermiş, böyleymiş aşkın huyu...
Deli taylar oynuyor, gönlümde nasıl huysuz!
Bunu anlamalıydım, ilk kez kalınca susuz...
Şimdi tutmaz dizlerim, asam yok, yol dolaşık,
Bunu söylemediler, olmazmış benden aşık...
Yakılan ocaklara, taşıyorum kuru dal,
Aşka, aşk olsun deyin, bulamaz böyle abdal ...
HAYRETTİN YAZICI
ÖZLEYEN
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde, o fecrin ağaran dağları nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hülya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi.
Gönlümle hayalet gibi, ben kaldım o yerde.
YAHYA KEMAL BEYATLI
HASRETİN BANA ULAŞIR
Kim bilir kaç umuda yüklenmiş bir sevdânın,
Gül kokan heyecanı yüreğimde dolaşır.
Sevgiliye umutla yaklaştığın bir ânın,
Ürpertisi ruhunda yarına umut taşır.
Bir bakarsın yıldızlar dökülür gözlerine,
Karanfiller umutla ekilir gözlerine,
Hüzün sürme misâli çekilir gözlerine,
Hasretin bin dağ aşar, gelir bana ulaşır! ..
MUHSİN İLYAS SUBAŞI