Fal baktıracak kişiyi karşısına alıp, su ile dolu tasa metal para atarak;
-Abicim/ablacım niyetle, diyerek programına başlardı.. Fadime Anamızın niyetiyle de niyetin yerine gelsin. Abicim/ablacım, bir şeye niyetlenmişsin. Her neye niyetlenmişsen o niyetin de yerine gelecek, İnşallah.. Yarın saat 4'de bir mektup alacaksın. Seansın sonunda, verilen parayı ve tasın içindekini alıp sessizce uzaklaşırdı. Murat, hep aynı şeyleri söylüyorsun dediklerinde;
-Abicim, ben ne yapayım, falında çıkanları söylüyorum.
Bakkaldan aldığı bisküvi ve gofretleri satıp, parasını bankaya yatırırdı. Bu şekilde iki kız kardeşini evlendirdiği söylenir. Kendisine Kara Murat denilmesinden çok hoşlanırdı. Cüneyt Arkın’ın Kara Murat filminden dolayı, çocuklar kendisine aşırı ilgi gösterirdi. Çocukların; ''abi oynadığın filmi anlatsana..'' söylenmelerine, hayalindeki cevapları verirdi. Çocuklar güldüğünde o da gülerdi. İstanbul şivesiyle hece hece konuşup, Müslüm Gürses gibi gülerdi. Sohbet faslından sonra, robot gibi yürüyüp giderdi. Giderken de sattığı ürünün reklam anonslarını yapardı.
Ben Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nda iken, özellikle her gün 2. dersin teneffüsünde gelirdi. Girişteki kaloriferin kenarında çayını yudumlarken hem de ısınırdı. Öğrencilere gofretlerini satıp, her gün bir öğretmenin falına da baktıktan sonra; ''sağol abicim'' diyerek keyifli bir şekilde giderdi.
BÜYÜK OSMAN
Bahar vakti sular coştuğunda, tam dellenirdi ve zaptedilemezdi. Çocuklar çok kızdırırdı. En kızdığı sözler,¸’’Binboğa ve Möhsün beyin karısı.’’ Ömer ile karşılaştıklarında;
-Neydirsen ola, deli terminatör..
-Ne toto-poto'si..
Her bayram sonunda caddede trafik tıkandığında, Osman trafik polisliği yapardı. Osman’ın sayesinde trafik düzelirdi. Kızağıyla çarşıda yük taşıyıp para kazanırdı. Bir cuma günü İbrahim Hakkı Hazretleri camisinde hoca vaaz veriyordu. Osman da mahfilden inip, merdivenin kenarında hocayı bir müddet ayakta dinleyip alkışlayarak ‘’varool’’ diye bağırdı.
Kış mevsiminde her hafta cuma akşamları, gecenin bir vakti Alvar’a giderdi.
-Gecenin bu vaktinde sen nereye gidiyorsun?
-Alvar’a
-Niçin?
-Efe'mi ziyaret etmeye.
-Gitmesen?
-Dayak atıyorlar.
Yağmurlu ve karanlık bir günde akşam namazı öncesi, Ulu Cami'de müezzinin lambaları yakmasıyla sol tarafta Ömer ile Osman'ın yan yana oturduklarını gördüm. Osman aniden yanındaki Ömer'e; ''ula bu ... .. delisinin camide ne işi var'' diye söylenince, cemaatin ikazıyla Osman sakinleşti.
Bir gün ramazanda, Ulucami'de yatsı namazının 3. rekatı kılınırken yan yana duran Mustafa Babagil ve Deli Osman arasındaki diyaloğ;
-Ola, Babagil'in Mısdafa saat gaç?
-Osman, ben söylersem namazım bozulur. Saat karşıda bak!..
ÖMER
Konuşma özürlü olsa da bütün küfür ve argo kelimeleri söyleyebiliyordu. Özellikle sinirlendiğinde yüzünü ekşitir, yanındaki kişinin koluna girerek terminatör gibi kasıla kasıla yürürdü. Sakalı uzadığında berberler ücretsiz olarak traş ederdi. Hoşlandığı ve bulduğu şeyleri ceketinin yan ceplerine veya şapkasının içine koyardı. Çok kere de kravat takardı. Öğlen ve ikindi namazlarını kaçırmazdı. İmama uysa da dört rekatlık namazları indirimli olarak kılıp iki rekattan sonra, imamın selam vermesini beklerdi. Namaz esnasında halıya atılan parayı alıp cebine koyarak kaldığı yerden namaza devam ederdi. Namazdan sonra, sağa sola üfleyip tespih çekerken de dudaklarını oynatırdı. Gördüğü dini ritüelleri, kopya çekerek yapmaya çalışırdı.
En çok kullandığı cümleler, ‘’Baağ dayıma derem.. Ne, toto potosi… Allah etmiye…’’
Bir gün Nazir Değerli, Hacı Sırrı Yarbaşı'nın terzi dükkanında otururken kapının önünden Deli Ömer geçer. Nazir Değerli tezgâhın altına gizlenirken; Hacı Sırrı, Ömer'i dükkâna çağırır;
-Ömer, Nazir Değerli'ye küfür et.
-Küfür edemem çünkü her gün bana bedava yemek yediriyor, der. Hacı Sırrı, Ömer'e küfür ettiği takdirde 5 lira vereceğini söyler. Ömer;
-Nazir, bacın(kızkardeş) dolandırim dediğinde, Nazir usta tezgâhın altından çıkar. Ömer utanıp başını önüne eğerek, Nazir ustanın elbisesini, eline aldığı bezle siler. Ömer, Hacı Sırrı ustaya dönerek;
-Sırri, senin ... ... ..
Ertesi gün, lokantanın önünden geçerken başını önüne eğip, elleriyle de yüzünü kapatır. Nazir usta, Ömer'i garsonla çağırıp yemek yedirir.
Rus general elbisesi giydirdikleri Ömer'i, sempatizan arkadaşları milletin şaşkın bakışları arasında Erzurum Cumhuriyet Caddesi'nde gezdirirlerdi. Ölümden çok korkan Ömer mezarlık hariç her yere giderdi. ‘’Ömer, seni ölesen.’’ Dediklerinde, ‘’Allah etmiye, seni ölesen.’’ derdi. ''Ömer, Yağan'a gidelim mi?'' sorusuna çok ilginç bir cevap verirdi.
YUSUF
Ermenilerin, ana babasını gözlerinin önünde katlettiği söylenir. İki elini gözlerinin önüne getirdiğinde bu sahneyi tekraren yaşadığı rivayet edilir. İlkokuldayken bütün çocukların;
-Yusuf geçecekmiyim, kalacakmıyım..sorusuna yine iki elini bir araya getirerek;
-Ortaynan geçeceksin, diyerek cevap verirdi.
Her sabah Recep Taşgit'in fırınında tasın içindeki yemeği tahta kaşıkla yediğini görürdüm. Öğlen yemeğini ise Nazir Değerli’nin lokantasında yer, akşamları da Sağlık Ocağında kalırdı. Doktor Şadi Bey, Yusuf’u her hafta kendi elleriyle yıkarmış. Bir seher vaktinde deprem olunca; Yusuf da iki elini dua pozisyonunda göğe kaldırarak;
-Yarabbi gücenirim, yarabbi küserim, dedikten sonra, depremin durduğu eskiler tarafından söylenir..
NİDAYİ
Babası; Kadıoğlu Mağazasının olduğu yerde ramazan ayında horoz şekeri, çat-pat, kapsül, fişek ve bomba türü şeyler satardı. Nidayi çok sigara içtiğinden dolayı devamlı öksürürdü. Kars’a giden otobüsler durduğunda, şoför ve yolculardan para ve sigara isterdi. ‘’Eferim de!’’ lafıyla fenomen oldu.
DELİ CEVDET: Entari giyip dolaşırdı.
CIĞIZ: Evlerden çamaşır isteyip, izmarit toplardı.
DELİ BEKİR: Doğu Kışla yakınlarındaki, Rus’lardan kalma eski bir binada kalırdı. Topladığı hurda kâğıtları satardı.
DELİ YAŞAR: Boyacılık yapardı. Gece sinemaya gidip uyumaya başlar, film bitince de uyanırdı. İstanbul şivesiyle konuşan ve gençliğinde çok yakışıklı olan Yaşar, sevdiği kızı alamayınca perişan olmuş. (A.Yaşar Bayoğlu katkılarıyla..)