Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlah'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı sevindiriyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik.....
Nihal ATSIZ
AKŞAM YİNE TOPLANDI DERİNDE
Canan gülüyor eski yerinde
Canan ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde
Mehtap kemer taze belinde
Üstünde sema, gizli bir örtü
Yıldızlar onun güldür elinde..
Ahmet HAŞİM
TİTREK BİR DAMLADIR
Titrek bir damladır aksi sevincin,
Yüzünün sararmış yapraklarında.
Ne zaman kederden taşarsa için,
Şarkılar taşırsın dudaklarında.
İşlerken hülyama sesten örgüler,
Bir çini vazodan dökülen güller.
..Gibi hülyada fecirler güler,
Buruşmuş bir çiçek parmaklarında.
Gözlerin kararan yollarda üzgün,
Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün.
Süzülüp akasya dallarından gün,
Erir damla damla ayaklarında.
Sesin perde perde genişledikçe,
Solan gözlerinden yağarken gece.
Sürür eteğini silik ve ince,
Bir gölge bahçenin uzaklarında.
Sen böyle kederden taştığın akşam,
Derim dudağında şarkı ben olsam.
Gözlerinde damla, içinde gam..
Eriyen renk olsam ayaklarında.
Ahmet Muhip DRANAS
SAKLAMAK BOŞUNA
Gülsen kahkahalarla, ince hüznün bilirim
Dünyamız, aynalarla kaplı bir oda bizim...
Uzaklar yakınlarla, kahkahalar hüzünle
İç içe, anlaşılmaz... ben seni bilmez miyim?
Günahı hayal meyal görmüşken, dokunmamış
Gözlerimiz ne mümkün, dalarken birleşmesin...
Ve taşmasın arzular, hülyalar gözümüzden
Gözyaşları akarken, yanakta birleşmesin? ..
‘‘Dağlar almış gitmiş başını göğe
Gökler ürkek ürkek vadiye inmiş
Uçurumlar tabanında kalmışım
Etrafımda yollar.. izler, silinmiş! ..’’
Şimdi beyaz yüzün, bir cam kâsede
Dokunsam kırılır, korkusuyla ben
Dalmış gözlerimle seyretmekteyim
Sonu yok rüyanın uykusuyla ben...
Dünyamız, aynalarla kaplı bir oda bizim...
Gülsen kahkahalarla, ince hüznün bilirim.
Ahmet Tevfik OZAN
YAKMADAN
Sorma bana, nereden gelip nereye,
Kapından geçemem inan arımdan.
Senin göklerinde gezerim diye,
Şimdi kan damlıyor kanatlarımdan..
Göklerinde mevsim kışmış bilmedim,
Geçip gidemedim iz bırakmadan.
Kar gibi değildim ben erimedim,
Yola çıkar mıydım göğü yakmadan..
Hayrettin YAZICI
DİPNOTLAR
1- Nihal Atsız; öğretmenlik yaptığı okulda, bir gün ansızın yeni gelen hanım öğretmenle karşılaşır. Daha önce fazla dikkat çekmeyen, etrafındaki insanlara pek ilgi göstermeyen Atsız, içeri adım atan bu öğretmene karşı ilk andan itibaren derin bir aşk duygusuna kapılır. Bu, tam anlamıyla ilk görüşte oluşan bir aşktır. Ve Atsız, kalbinin sahibi olduğunu hissettiği bu meçhul hanım öğretmene özel bir şiirin ilk kıtasını yazar. Oluşturduğu bu duygu yüklü kıtayı zarfa koyar ve öğretmenin dolabına bırakır. Ancak günler geçer, Atsız'ın bu mektubuna herhangi bir cevap gelmez. Öğretmen hanım, Atsız'ın yazdığı mektuba ve içinde yankı bulan aşk dolu şiire hiçbir karşılık vermemiştir. Atsız, büyük bir merak, özlem ve heyecan içinde cevabı bekler, ancak beklediği cevap bir türlü gelmez. Nihal Atsız, bir süre sonra kendi dolabını açtığında ise, mektup zarfı ile karşılaşır. Zarf hiç açılmamış ve dolaba bırakılmış. Bu durum, Atsız'ı derin bir hayal kırıklığına itmiştir. Atsız, yaşadığı bu olay sonrası, mektuptaki ilk kıtası yer alan şiirin devamını yazar ve şiire de "Geri Gelen Mektup" adını verir. (Haber 61)